loading
close
SON DAKİKALAR

''Valinin 1 Mayıs kullandırmama eğilimi sapkın bir yaklaşım''

''Valinin 1 Mayıs kullandırmama eğilimi sapkın bir yaklaşım''
Tarih: 19.04.2014 - 15:20
Kategori: Siyaset

CHP Genel Başkan Yardımcısı Perihan Sarı CNNTÜRK’te, ''Valinin 1 Mayıs kullandırmama eğilimi sapkın bir yaklaşımdan kaynaklanıyor'' dedi...

“AİHM kararları Türkiye’yi bağlayan kararlar. Başbakan AİHM’nin 1 Mayıs’la ilgili kararını tanımazsa, hukuk tanımazlığını, hukuksuzluğunu ve totaliter anlayışını bir kez daha dünya kamuoyuna duyurmuş olacak”

-“CHP’nin cemaatle ilişkisi yok, ama böyle bir algının yaratıldığı doğru. “

-“SHP ve SODEP döneminde Kürtlerin parti içinde temsil edilmesi aslında son derece öncül, son derece güçlü bir algıya, öngörüye dayalı bir seçim.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı Perihan sarı CNNTÜRK’ün canlı yayınında Enver Aysever’in sorularını şöyle yanıtladı;

Enver AYSEVER- Saat 20.45 Aykırı Sorular saatindeyiz. Türkiye’nin en dürüst, en namuslu sorularının sorulduğu ve bunun için gayret edildiği saatteyiz. Soru sormaya devam edeceğiz. Aykırı Sorularda bu akşam Ankara’dan yayın yapıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Sayın Perihan Sarı’yla birlikteyiz. Bir sebebi Perihan hanımla birlikte olmamızın. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisinin özellikle emek, iş dünyasıyla ilgili yaşanan süreçte nerede durduğuna dair çok tartışmalar yapılıyordu bu dönemde. Perihan Sarı bir sonuç itibariyle sendikacılık geçmişi olması itibariyle Parti İçi Eğitimden de Sorumlu olması itibariyle bu süreci bize en doğru şekilde anlatacak. Hoş geldiniz.

Perihan SARI- Teşekkür ederim.

Enver AYSEVER- 1 Mayıs’ta Taksim’de olacak mısınız?

Perihan SARI- Evet olacağım. Cumhuriyet Halk Partisi olarak da Taksim’de olacağız ve ülke genelinde 1 Mayıs’ı kutlayan bütün emekçilerle birlikte olacağız.

Enver AYSEVER- Sayın Vali ve Sayın Bakanın 1 Mayıs meydanını Taksim meydanı, yani Taksim meydanı 1 Mayıs meydanı olarak kullanmaya izin vermeyeceklerine yönelik açıklamalar var. Bende alışkanlıktan 1 Mayıs meydanı dedim ama Taksim Meydanını. Ne düşünüyorsunuz bu konuda?

Perihan SARI- Taksim Meydanı toplumsal bellekte nasıl kalmışsa öyle anılacak. Tıpkı şimdi senin yaptığın gibi. 1 Mayıs Meydanı olmayı sürdürecek bir kesim nezdinde. Bazı mekanlar özel bir anlam yüklenerek anılır, ifade edilir, söylenir, seslendirilir, dillendirilir. Taksim’de öyle. Taksim aslında Türkiye İşçi Sınıfı Hareketinin simge alanlarından biri, simgelerinden biri. O nedenle emekçiler uzun yıllar boyunca Taksim’i böyle anmaya devam edecekler.

Valinin 1 Mayıs kullandırmama eğilimi aslında sapkın bir yaklaşımdan kaynaklanıyor.

Enver AYSEVER- Ne gibi?

Perihan SARI- AKP hükümeti parkları insanlara kapatıyor, TOMA’larla ve polis araçlarıyla dolduruyor. İstanbul’da Gezi Parkı, Ankara’da Güvenpark. Polis araçları ve TOMA’lar var ve insan yok içinde. Çiçekte yok. Sapkınlıkta şuradan kaynaklanıyor. Bu toplumsal belleği silmek, toplumsal belleği yok etmek birlik ve dayanışma adına yapılacak bir etkinliğe izin vermemekle ilgili. Birleştirici toplumun bütün kesimlerini, daha doğrusu emek kesimlerinin bütününü birleştirici bir işlev görecek bir etkinliğe izin vermemek ancak sapkınlık olarak nitelenebilir.

Enver AYSEVER- Peki burada şöyle bir duygu var mı? Geçen seneki bu Gezi Parkı olaylarından kaynaklı olarak. Yani bu etkinliklere katılanların, gezideki eyleme katılanların gezi direnişi dediği ama işte en azından iktidarın ve ona yakın medyanın da aslında çapulcular diye simgelediği bir gerilim alanı aynı zamanda Taksim. Aslında bundan bir sene öncesine göre daha da gergin bir alan olacak.

Şimdi şöyle bir duygu olabilir mi? Bunlar Taksim’e gelecekler, yine Gezi Parkına çöreklenecekler, yine oradan bir toplumsal sorun yaratacaklar. Bunun güvencesini kim verebilir? Yani sendikalar biz toplanacağız ve dağılacağız diyebilirler mi?

Perihan SARI- Şimdi tabi söylediğin şeyin biraz daha geçmişi var. 2008’de de Başbakan ayaklar baş oldu diye ifade ediyordu. Çapulcu nitelemesinin yerine böyle bir ifade kullanıyordu. Onunda daha gerisinde güvenlik belleğinde kodlanmış bir başka tarih var 1977. 1977 1 Mayıs’ında yaşananların sanki her yıl tekrarlanacak bir eylemmiş gibi…

Enver AYSEVER- Bu iki tarafta da var. İşçilerde de bir acı olarak var bu.

Perihan SARI- İşçilerde tabi anmayı gerektiren ve anmayı istedikleri bir acı olarak yerleşik bir talep. Ama valinin yaptığı gibi yada valinin yapmaya çalıştığı gibi yaptığı gibi demeyeceğim çünkü yapamayacağını düşünüyorum. Emekçilerin Taksim’e çıkma kararlılığı toplumsal bir taleptir, sınıfsal bir taleptir ve karşılanması gerekir. Bu kadar mutlak bir durumdur. Bunun ötesinde aynı zamanda hukuksal bir durumdur. Çünkü AİHM’nin 2008 yılındaki DİSK Genel Merkezinin basılarak daha sonra Taksim’de uygulanan şiddetle ilgili başvuru üzerine verdiği bir karar var. Türkiye AİHM’nin tarafı ve AİHM kararları bağlayıcı. O nedenle Türkiye bu hukuki karara da uymak zorunda.

Enver AYSEVER- Peki Başbakan ben bu karara da saygı duymuyorum ve uygulamayacağım derse?

Perihan SARI- Bu Başbakanın hukuk tanımazlığının, hukuksuzluğunun ve totaliter anlayışının bir kez daha dünya kamuoyuna duyurulması olacak. Kaldı ki, AİHM kararları dediğim gibi Türkiye’yi bağlayan kararlar. Uluslararası hukuku ulus ötesi bir hukuku da ve kurumu da tanımadığına ilişkin somut bir gösterge olacak.

Enver AYSEVER- Peki o kararı şimdi bilmeyen izleyicilerimiz olabilir. DİSK’in yaptığı başvuru neydi, AİHM’ye DİSK ve KESK’in yaptığı başvuru neydi? AİHM’nin bu yöndeki kararı neydi?

Perihan SARI- DİSK ve KESK 2008 yılında 1 Mayıs’ın Taksim’de kutlanmamasına ilişkin bir uygulanan orantısız şiddeti de kapsayan bir başvuru yaptı ve bu konuda AİHM Türkiye’yi kınayan, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 11. maddesini ihlal ettiğine ilişkin bir karar verdi. 2012’de bu kararı verdi ve bu karar Türkiye’ye tebliğ edildi. Aynı zamanda bu mahkemenin yargıçlarından birinin koyduğu bir şerhte bence önemli. Toplantı ve gösteri yapma özgürlüğünün sadece bu özgürlüğün kullanılabilmesine ilişkin olmadığını, yer seçiminin de bu özgürlük kapsamında nitelenmesi gerektiğini ifade eden bir şerh var. Bu da çok önemli. Ve Şimdi Taksim’in hukuken bu eylemler için açılması konusundaki en güçlü yol gösterici bence.

Enver AYSEVER- Sayın Profesör Kabaoğlu’da bu konuda bunun yapılması gerektiği yönünde bir açıklama yaptı yani bir hukukçu olarak. Aslında birde hukuki bir sorunsalla damı karşı karışışayız artık?

Perihan SARI- Evet bence öyle. Yani Türkiye’nin hukuk devleti olmadığının somut göstergelerinden birine dönüşecek biraz önce söylediğim gibi. Başbakan ne Anayasa Mahkemesi kararlarını tanıyor, ne İdare Mahkemesi kararlarını tanıyor, ne kendi hukukuna uymayan ya da kendisinin tarif ettiği hukuka uymayan hiçbir kararı tanımıyor. O yüzden Başbakanın bu durumda da benzer bir tavır alması kaçınılmaz.

Ayrıca Başbakana ne demek gerekiyor? Sonuçta İstanbul’da bir kutlama yapılacak. İstanbul’da yapılacak kutlamanın hangi idari makamlardan izin alınarak gerçekleştirileceğine ilişkin bir prosedür var. Bu prosedürün yürütümünde Başbakanın yeri neresi olabilir?

Enver AYSEVER- Peki Başbakana rağmen Türkiye’de herhangi birisi bir karar alabilir mi?

Perihan SARI- Ne yazık ki. Evet işte tam da bunu söylemeye çalışıyorum. Bu durum Başbakanın tek adamcı yaklaşımının ve tek adamcı anlayışının bir yansıması. Müthiş bir ego gösterisi.

Enver AYSEVER- Netice itibariyle Türkiye şöyle karmaşık bir denklemi yaşıyor. Bu Ergenekon davası süreciyle ilgili olarak ya bunu biz yapmadık, bunun hepsini paraleller yaptı dediler ve şuanda içinde Başbuğ’un, Tuncay Özkan’ın, Doğu Perinçek’in vs.nin olduğu insanların hepsi paralel yapı yani Gülen cemaatini bir anlamda sorumlu tutuyorlar. Bunun yeni bir örgüt olduğunu öğrendik Ötüken’miş adı. Bu Ötüken’in ne olduğunu henüz ben daha bilmiyorum ama önümüzdeki günlerde öğreniriz. Bu Ötüken örgütü 1 Mayıs’taki toplantıyı provoke edecek olmasın. Ötüken diye bir örgüt varsa işçi emekçisi bunun içine karışacak olmasın. Böyle bir telaşınız var mı? Daha doğrusu Ötüken diye bir örgüt var mı?

Perihan SARI- Ben olduğunu sanmıyorum. Böyle bir türetilmiş örgütler var ya da bir işlev yüklenmek gerektiği zaman bazı örgütler öne çıkarılıyor ya da bazı adların çağrıştırdığı senaryolar üretiliyor. Ben böyle bir şeye inanmıyorum ama bu saplantı hükümette hep var. 2008 öncesi de DİSK’in alanlarda kutlama yapmak konusundaki ısrarlı tutumunu engellemek için yaptığı bütün girişimlerde ya da bütün ortaya koyduğu çabalarda hep böyle bir korku ya da böyle bir durumun varlığını göstererek sendikaları ikna etmeye çalıştı. İşte aman bir takım güçler devreye girer ve istenmedik durumlar olur algısını hep kullandılar. Ama şimdi AİHM kararı 2012 tarihli. Şuanda bu yasaklamayı yapmaya çalışan vali sanıyorum 2010’da İstanbul valisi oldu. 2010 11 Mayıs’ında İstanbul valisi oldu. 2011 ve 2012’de aynı vali Taksim’de kutlamalara izin verdi. Taksim’de hem de çok güzel, hiçbir olay yaşanmadan, hiçbir sorumsuzca tutum ortaya konmadan kutlamalar gerçekleştirildi.

Enver AYSEVER- Şöyle bir sorun var mı acaba? Yani çok tartışılan meselelerden bir tanesi de belki o. Şimdi işçi sınıfının simgesel olarak önemsediği bir hareket bu bir yanıyla ve geçen sene çukur var yapamayız dendi. Bir sene öncede şenlikli bir şekilde kutlandı. Geçen seneyle bir sene önce arasında bir uçurum var, bir paradoks var ve aynı hükümet döneminde oluyor. Bu kez Taksim benim hiç sevmediğim bir halde tamamen betondan bir Taksim oldu. Yani hatıramızdaki Taksim değil artık ama nihayetinde Taksim Taksim ve gezi parkı da orada duruyor.

Perihan SARI- Ve Kazancılar yokuşu da duruyor.

Enver AYSEVER- Tabi tabi yokuş asıl önemli olan. Kazancı yokuşu tabi çok önemli. Şimdi Gezi Parkı da orada duruyor. Şöyle bir duygu olabilir mi? Zaten hemen bunun ardından 30 gün sonra insanların gezi direnişiyle ilgili bir anma yapma isteği de olacak. Yani biz arka arkaya gerilimli bir döneme mi giriyoruz? Ne yapmak gerekiyor?

Perihan SARI- Biraz önce sorduğun sorunun yanıtı olarak da söyleyeyim. Bu alandaki güvenliği emekçiler kendileri sağlayabilir. 1977’de de aslında bunu sağlamışlardı ama provokasyon tümüyle dışarıdan, yukarıdan, tepelerden geldi. Güvenlikle ilgili bir sorun olmaz. Çünkü emekçilerin amacı birlik, dayanışma ve mücadele günü olan bu günü birlikte kutlamak. Taleplerini topluca haykırmak ve bir toplumsal duyarlılık yaratmak. Bütün dünyada 1 Mayıs böyle kutlanır. Toplumun bütün kesimleri en renkli biçimde, en canlı biçimde, en duygularını açık biçimde ifade edecekleri yol ve yöntemleri seçerek bu kutlamayı yaparlar. Ama Türkiye’de nedense bu ta 1909’lardan beri sorun olmuş bir konu. İkinci Meşrutiyet ilanından sonra ilk 1906’da kutlanmış, daha sonra 1909’da kutlanmış. Sonra 1923’e kadar arada kesintili süreçlerde olmuş. Savaş döneminde 1913 – 14 yıllarında kutlanmamış. 1923’te İzmir İktisat kongresinde Türkiye işçilerinin bayramı olarak kutlanması konusundaki bir talep ifade edilmiş. Aralıklı olarak gelgitlerle bu gün kutlanması ertelenen bir gün olarak gündeme gelmiş. 1976’da ilk kez kitlesel olarak kutlanmış ve arkasından 77’de de engellenmiş.

Söylemeye çalıştığım şey şu;…

Enver AYSEVER- Gerçi 78’de de kutlanıyor.

Perihan SARI- 78’de de kutlandı. 79’de yeniden yasaklandı. 80’de bütünüyle yasaklandı. Sonrasında bir özel gün olmaktan çıkarıldı ve 2010’a kadar bir tatil günüde değildi. 2010’da Avrupa Birliği sürecinin baskısıyla, yarattığı baskıyla ve emekçilerin üstünde uzlaştıkları bir konu olması nedeniyle bütün konfederasyonların üstünde uzlaştığı bir konu olması nedeniyle yeniden bir tatil günü olarak benimsendi.

Enver AYSEVER- Şimdi onu da biraz tartışalım. Sendikalar harekette DİSK tarihsel sebeplerden dolayı bir simge taşıyor. Ancak DİSK’in tarihsel olarak taşıdığı simgeyle içinin o kadar güçlü olup olmadığı tartışılır. Türk-İş tabi çok daha geniş bir başka sorumluluk taşıyor. Her zaman devletin politikalarına yakın olduğu söylenmiştir ve çekişmeler olmuştur. Bir taraftan da şimdi Hak-İş diye bir organizasyon var. Hak-İş için şey deniyor yani AKP’ye yakın işçi sınıfının İslamcı kanadı denebilir belki. Nitekim bununla ilgili Sayın Süleyman Çelebi’nin CHP milletvekili olması, Sayın Salim Uslu’nun da AKP milletvekili olması da bütün bu göstergeleri yerli yerine bir anlamda da oturtuyor. Fakat bir başka çelişki var. Sosyal demokrat bir parti olduğunu iddia eden Cumhuriyet Halk Partisinin işçi sınıfıyla arasındaki mesafeyi pekte kapatamadığı, bu konuda çaba sarf etmesine rağmen yoksulların, işçi sınıfının halen AKP’ye belki sınıfsal bilinç olmadığı için bir eğilimi var. Bu da başka bir paradoks. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Perihan SARI- Cumhuriyet Halk Partisi sosyal demokrat bir parti. Sosyal demokrat kimliğini giderek daha çok öne çıkarmaya çalışan ve politikalarına bu vurguyu yansıtmaya çalışan bir parti. Sosyal demokrat bir parti olarak çalışanların sorunlarına duyarsız olması mümkün değil. Tam tersine çalışanlara olan yaklaşımı güçlü olan, tüzüğü, programı ve ideolojik tutumu açısından çalışanlara yakın olması gereken bir parti. O nedenle bu konudaki saptamayı ben şöyle belki doğrulamak isterim. Cumhuriyet Halk Partisi emekçilerin dışladığı bir parti değil. Emekçilerin aslında tercih ettiği bir parti. Ama belki sınıf karakterinde ya da sınıfın katmanlaşmasıyla ilgili şeyde bir durum tanımlanabilir. Cumhuriyet Halk Partisine daha çok beyaz yakalı, eğitimli ve nitelikli işgücü yöneliyor. Ama hiç kuşkusuz işçi sınıfının farklı katmanları da var. Aslında belki katmanlaşmak terminolojik olarak doğru bir tanım olmayabilir ama işçi sınıfının genişlediğini, sadece kafa, kol emeğiyle tanımlanan bir kesim olmaktan çıktığını, beyaz yakalı olarak nitelediğimiz düşün işçilerinin, bilişim işçilerinin kapsadığı geniş bir kesime dönüştüğünü, orta sınıf karakterine dönüştüğünü de söylemek mümkün. Cumhuriyet Halk Partisine yönelen bu kesim. Ama hiç kuşkusuz Cumhuriyet Halk Partisi emekçilerin tüm katmanlarına duyarlı, hepsinin sorunlarını tanımlamak, çözmek ve sorunlarına çare olmak konusunda hem kendi karakteristik özelliklerine görev davranıyor. Ama şöyle bir şey söylemek mümkün. 1980’lerden buyana Türkiye’de işçi sınıfının yapısal niteliği de değişti.

Enver AYSEVER- Daha muhafazakar, daha Müslüman bir işçi sınıfı mı yaratıldı?

Perihan SARI- Yeni liberal akımın ben onu hep şöyle niteliyorum. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel bütün alanlara sızması sonucu işçi sınıfı da zincirlerinden başka kaybedeceği daha çok şeyi olan bir nitelik kazandı. Borçlandırıldı ve sistemle bütünleşik bir hale dönüştü. O nedenle AKP’ye olan bağımlılık belki böyle bir sembiyoz ilişkiden ve böyle bir liberal ilişkiden kaynaklanıyor.

Enver AYSEVER- Kürt meselesine dönüp baktığımızda Kürt meselesinin siyasal olarak seküler tarafını temsil eden BDP ve belki devamındaki HDP hareketi aslında geçmişte sosyal demokrat bir arayış içerisinde Cumhuriyet Halk Partisiyle iç içe hareket etmekteydiler. Fakat geldiğimiz noktada hem kimlikler üzerinden siyaset daha çok öne çıktı ki bu önemsiz diyemeyiz. Örneğin dil, örneğin kendini ifade etmenin aracı olan başka meseleler. Yani hem inanç, hem dil ve kimlik arayışı bunun içinde var kuşkusuz. Fakat bu başka ortaklıkları ortadan kaldırdı. Şimdi biz bakıyoruz ki, Kürt coğrafyasında neredeyse Cumhuriyet Halk Partisi hiç yok. Öte taraftan o Kürt coğrafyasında hem BDP zaten var ama AKP’de muhafazakar Kürtlerle bir gönül bağı kurmuş durumda. Bu çekilme bana göre eleştirel bakarsak Deniz Baykal’ın dönemiyle birlikte oluyor. Bunu yeniden inşa etme olasılığı var mı? Birde Sayın Gülten Kışanak’ın söylediği gibi yerinden yönetim güçlenmeli ve kaynakları biz kullanmalıyız diyor. Bu da işçiye yönelik bir sorun. Ne diyeceksiniz?

Perihan SARI- Söylediğinizde haklısınız. Aslında Cumhuriyet Halk Partisinin Kürtlerden kopmasıyla ilgili bir dönem sözkonusu. Kürtlerle birlikte olduğumuz dönem, daha doğrusu Kürtlerinde Cumhuriyet Halk Partisi içinde yer aldığı dönem 1970’lerin sonuna doğru. Tam da biraz önce söylediğim yeni liberal akımın Türkiye’ye adım atmadığı, 24 Ocak kararları bence bu kırılma noktası milat. 1980 öncesi dönemde solu ve sosyal demokrasiyi temsil eden bir parti olarak kitlesellik anlamında söylüyorum TİP’de vardı hiç kuşkusuz ama bir dönem.

Enver AYSEVER- TİP tabi daha sosyalist solu temsil ediyordu.

Perihan SARI- Evet daha solda. Ama Cumhuriyet Halk Partisi içinde yer alan Kürtlerin bir kısmı da sosyalisti zaten.

Enver AYSEVER- Doğru ama etkiledi zaten o süreci büyüdü. Pasta büyüdü.

Perihan SARI- Evet kitlesel bir nitelik kazandığı dönemde ulus devlet paradigmasının geçerli olduğu bir dönemdi. Yeni liberal akımın devreye girmesiyle birlikte aslında bu parçalanma süreci ya da belki mikro milliyetçi ya da ırkçı milliyetçi bir yaklaşım daha öne çıktı. İnsanların etnik aidiyetlerinin, inanç aidiyetlerinin öne çıktığı ve bunun desteklendiği bir süreç devreye girdi. Yani ulus devletin, daha doğrusu devletin niteliği ulus devlet olmaktan çıkıp bu farklılıkların ifade edildiği biçime dönüştü.

Enver AYSEVER- Fakat SHP’nin o dönemki siyasileri pek çok şeyi göze alarak yine Kürtlerle birlikte parlamentoda olma ki tırnak içinde risk olarak görülüyordu o zaman. Bu sorumluluğu taşımışlardı o dönemde. Sonra sanki Baykal’la birlikte daha büyük ve köklü bir ricat, bir sahayı boşaltma gibi oldu. Bilmiyorum yanlış mı?

Perihan SARI- Doğru. SHP ve SODEP döneminde Kürtlerin parti içinde temsil edilmesi aslında son derece öncül, son derece güçlü bir algıya, öngörüye dayalı bir seçim. Şimdi baktığımız zaman bunu görmek ve önemini, anlamını değerlendirmek daha mümkün bu koşullarından geriye doğru baktığımız zaman. Sayın Baykal’ın politika yapma biçimi ya da politika anlayışı belki daha farklı bir, daha doğrusu şöyle söylemek daha uygun olabilir. Konjonktürel bir durum sözkonusu olduğunda laiklik gibi değerleri öne çıkararak politika yapmayı tercih ettiğinde ve milliyetçiliği güçlendiren bir söylemle doğudan çekilip batıya yönelik politikalar dillendirdiğinde, böyle bir söylem geliştirdiğinde Kürtlerle olan duygusal bağımız zayıflamış. Kopmuş demek istemiyorum. Çünkü gördüğüm doğudaki, güneydoğudaki yurttaşlarımızın Cumhuriyet Halk Partisine yönelik güçlü bir ilgileri var.

Enver AYSEVER- Oy vermemek koşuluyla.

Perihan SARI- Oy vermemek koşuluyla. Ama bütün antenleri açık Cumhuriyet Halk Partisi ne söyledi, ne söyleyecek, şunu da söylese, keşke öyle söylese, keşke sosyal demokrat vurguları daha güçlü bir biçimde yapma beklentisi çok yüksek.

Enver AYSEVER- Deniz beyi pek çok açıdan eleştirmek mümkün olabilir ki ben eleştirdim zaman zaman ama iki tane meselede sanki Deniz beyin çok da haksız olmadığı ortaya çıkıyor. Bir tanesi Türkiye’nin laik karakterinin giderek ortadan kalkması. Yani laikliğin bir teferruatmış gibi görülmesi. Sayın Kılıçdaroğlu’nun laiklik tehdit altında değildir demesi ve bu seçimlere giderken de kasıtlı olmasa bile cemaatle CHP’nin kol kola girer gibi bir hava vermesinin neresinde sosyal demokratlık, neresinde sosyalistlik var sorusu ciddi bir soru haline geldi. Yani ağzını açanın namazdan, niyazdan söz ettiği bir Cumhuriyet Halk Partisi de koskoca bir başka kitleyi, yani sınıftan söz etse, laiklik vurgusu yerine yeniden bir Türkiye’deki istihdama anlaşılırdı ama Cumhuriyet Halk Partisi laiklikten söz etmeyi bıraktı onun yerine sadece din, iman, inanç özgürlüğü falan bu hale geldi. Hal böyle olunca da yaşam biçimleri tehdit altında olan kitleler Cumhuriyet Halk Partisinden de kuşku duymaya başladılar.

Şimdi birde böyle bir paradoks yok mu? Yani cemaatin peşine düşen bir CHP ya da cemaatin tapeleriyle iktidar olmaya çalışan CHP eleştirisi?

Perihan SARI- Yo hayır bunu kabul etmek mümkün değil. Öncelikle Cumhuriyet Halk Partisinin cemaatle olan ilişkisi konusunda…

Enver AYSEVER- Var mı böyle bir ilişki?

Perihan SARI- Böyle bir ilişki yok. Ama böyle bir algının yaratıldığı doğru.

Enver AYSEVER- Kim yaptı bunu?

Perihan SARI- Bu algıyı kimin yarattığı konusu, bu algıyı yaratmaktan kim yarar sağladıysa onun yarattığı bir algı. Tamamen Başbakanın söylemlerinde işte paralel devletle yan yanalar şeyiyle başlayan ve son derece haksız, yersiz ve çirkin olan bir söylemin sonucu. Böyle bir şey sözkonusu değil. Cumhuriyet Halk Partisi laiklik ilkesini zaten tüzüğünde, programında yer vererek taşıyan ve bunun sorumluluğunu işte 6 ok değerlerinden biri olarak geleceğe de taşıma sorumluluğunda, görevinde olan bir parti. Böyle bir misyonu var Cumhuriyet Halk Partisinin. Biz 6 okla tanımlanan kurucu değerlerimizi önemsiyoruz. Bu kurucu değerlerin geleceğe taşınması konusunda ve cumhuriyetin demokratik bir cumhuriyet olarak gelecekte var olması konusundaki sorumluluğumuzun da farkındayız.

O nedenle bu söylemler ve bu algının doğru olmadığını buradan bir kez daha ifade etmek istiyorum. Kesinlikle bu konuda cemaate yakınlık ya da cemaatten destek, cemaatle işbirliği, ittifak söylentilerinin hiçbir karşılığı olmadığını söylemek istiyorum.

Enver AYSEVER- Başka bir şey daha var. Mesela Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Ankara’da kurt işareti yaptı. Yani MHP’nin simgesini kullandı. Mansur Yavaş’ın MHP’de siyaset yapmış olması bir dönem o seçmeni de konsolide ederek yanına almış olmak istemesi için bu yorumlandı. Ama öte taraftan da baktığınız zaman bugün Cumhuriyet Halk Partisinin tabanına baktığınız zaman 12 Eylül zindanlarında özellikle MHP’nin tabanından olan insanlarla pek de yıldızının barışmadığı gerçeği var. Öte taraftan bir Kürt sormuş bunu, ya demiş iyi güzel Dersimli Alevi Kemal Kılıçdaroğlu Kurt işareti yaparsa ben gariban Kürt nasıl ona oy veriyim. Şimdi böyle bir başka sorun yok mu? Bunun üzerine sizin gibi soldan gelen sınıfsal bilinç üzerine emek veren ve kadın hareketi için emek veren birisi bunu partinin yetkili kurumlarında dile getiriyor musunuz?

Perihan SARI- Partili yetkili kurullarında neler konuştuğumuz konusu izin verirsen mahremiyetini korumak adına saklı kalsın. Ama Sayın Genel Başkanımızın o bozkurt işareti yaptığı anı tümüyle bir insanı tepki olarak ya da esprili bir tepki olarak yorumlamak gerektiğini düşünüyorum. Hiç kuşkusuz politikacıların böyle bir sorumlulukları var ne yazık ki. İçlerinden geldiği gibi davranmak konusunda kısıtlar var. Ama ben Genel Başkanımızın kimi seyahatlerine katıldım seçim süresi boyunca. Otobüsün önünde halkı selamlarken sokaktan kendisine yansıtılan tepkilere ya da kendisine yönelen ilgiye nasıl yanıt verdiğini ve her seferinde çok çeşitli bir biçimde ve içinden geldiği gibi davranarak yanıt verdiğini gördüm. Bu da muhtemelen öyle bir andı. Ama görüntülenmiş olması nedeniyle bir anlam kazandı. Diğer hareketlerinin görüntülenmesi mümkün olsaydı eğer onlar üzerinden de yorumlar yapmak mümkün olacaktı.

Cumhuriyet Halk Partisinin tabanını genişletmesi, seçim kazanması için bazı stratejiler belirlemesi, bazı taktikler geliştirmesi hiç kaçınılmaz bir biçimde tartışılmayacak bir durum. Cumhuriyet Halk Partisi bir siyasi parti, seçim başarısını artırmak, nihayetinde de iktidar olmak ister. Yerel yönetim seçimlerinde de çok sayıda belediyeyi almak, çok sayıda belediyede yerelde iktidar olmak isterdik, isteriz. Bu anlamda bir ittifak değil, bir seçim ittifakı değil, herhangi bir partiyle açık olarak koşulları tanımlanmış bir ittifak değil ama sağ kimliği öne çıkmış adaylar göstermek konusu da evet sonuçta parti içinde de konuşuldu, değerlendirildi. Yeterince anafor yarattı. Ama sonuçta Parti Meclisinin de kararı olarak uygulamaya dönüştü.

Enver AYSEVER- Şöyle bir paradoks olduğunu düşünülüyor Cumhuriyet Halk Partililer açısından. Çünkü biz Cumhuriyet Halk Partisini konuşurken aslında Türkiye’yi konuşuyoruz. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi önümüzdeki günlerde yeni yarışmalara da hazırlanıyor. Yani Cumhuriyet Halk Partisinin iç sorunlarını konuşmuyoruz biz. Yeni günlerde hangi Cumhurbaşkanı adayını çıkartacak, yeni seçimlerde ne kadar oy alacak ve Türkiye’de bir sürü insanın umut bağladığı bir siyasi parti. Yani Atatürkçüler bu partiye umut bağlıyor. Yaşam biçiminden endişe duyup daha seküler hayat sürmek isteyen belki Atatürkçü vurgusu o kadar yüksek olmasa, milliyetçiliği o kadar yüksek olmasa bile insanlar umut bağlıyor. Öte taraftan Başbakanın çok sert öfkeyle kıyılardakiler diye kızdığı insanlar umut bağlıyor. Büyük oranda maalesef bunu dile getiriyoruz Alevi kesim umut bağlıyor. Yaşam biçimini kaygı altında bulan kadınlar umut bağlıyor. Birde böyle bir kitle var. Bunlarda hep itilen, kakılan kitleler.

Peki bu kitlelere yönelik olarak mesela neden şöyle bir söylem gelemiyor bu da çok tartışılan bir şey. Neden kendi öz değerleri üzerinden hareket edilemiyor? Neden hep taşıma suyla bir denge kurulmaya çalışılıyor? Yani MHP’liler MHP’de olsun, AKP’liler AKP’de olsun, CHP’lilerde CHP’de olsun ve CHP kendi değerleriyle büyüsün. Böyle bir seçenek yok mu?

Perihan SARI- Böyle bir seçenek var…

Enver AYSEVER- Siz çünkü parti okulundasınız, başındasınız aynı zamanda. Mesela sağcılık öğretiyor musunuz parti okulunda?

Perihan SARI- Hayır. Sosyal demokrasiyi anlatıyoruz.

Enver AYSEVER- Mesela Demirel’den ya da Menderes’ten, Özal’dan örnek veriyor musunuz? Aman böyle de olun bunlar seçim kazandı diyor musunuz?

Perihan SARI- Hayır demiyoruz hiç kuşkusuz. Şöyle söylemek gerekir…

Enver AYSEVER- O zaman niye onlardan aday gösteriyorsunuz?

Perihan SARI- Şöyle söylemek gerekli. Gerçekten Cumhuriyet Halk Partisinin Sayın Genel Başkanımızla temsil edilen ya da onun Genel Başkan olduğu dönemle anılan birkaç yılına baktığımız zaman önceki dönemden farklı bir yaklaşımın olduğunu, farklı bir iletişim kurma, diyalog kurma çabasının olduğunu sanıyorum herkes görüyor. Bunu Cumhuriyet Halk Partisinin bu döneminde önceki dönemlerden farklı olarak biraz önce saydığın o geniş kesimi aslında Cumhuriyet Halk Partisinin ilgi alanında olan ve kapsaması gereken geniş bir kesimi kapsayacak, sorunlarına ilgi gösterecek ve duyarlılıkla çözüm üretecek o kesimi kapsamak üzere bir çabanın varlığını söylemek mümkün. Bu çaba biraz öncede söylediğim gibi bir dönem belki konjonktürel olarak farklı bir söylemle yürütülen parti politikalarının artık sosyal demokrat bir söylemle yürütülmesi, sosyal demokrat anlayışın daha öne çıkarılması, politikalarımızın sosyal demokrat vurgularla, sol vurgularla ifade edilmesi ve bütün bu kesimleri kapsayacak bir biçimde bir söyleme dönüşmesi konusundaki durumu yansıtıyor.

Ben burada bir algı sorunu olduğunu düşünüyorum.

Enver AYSEVER- Son sorumu soracağım reklamdan sonra cevaplayacaksınız. Sevgili seyirciler Sayın Perihan Sarı aynı zamanda Türkiye’de hem sınıfsal hareket, hem kadın hareketleri noktasında çalışmalar yapan partide de bunu yapan ve bu söylemle siyaset yapan bir kimse. Benim de yakından tanıdığım bir kimse. Cumhuriyet Halk Partisinin Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde kimi aday göstereceği çok tartışılıyor. Bir tanesi Sayın Ümit Boyner’e teklif gittiği ve Sayın Ümit Boyner’in reddettiği yönünde bir söylem var. Doğru mu, değil mi bilmiyorum ama benim de aldığım bir istihbarat daha reklamlardan sonra açıklayacağım. Türkiye’de çok tanınmış bir akademisyen hanımefendiye Cumhurbaşkanlığı teklifi gittiğini kulislerden biliyorum. Onun ismini zikredeceğim. Ama o isimde merkez sağdan bir isim. Sayın Perihan Sarı’nın kafasındaki Cumhurbaşkanı kim? Türkiye’nin mutlaka ve tek Cumhurbaşkanı adayı sahiden yoksa Sayın Recep Tayyip Erdoğan mı? Reklamlardan sonra.

Son sorumu sormuştum yineleyeceğim. Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili olarak bir istihbari bilgi değil bu. Herhalde ortaya çıktığına göre reddedilmeyecek Ümit Boyner’e teklifin gittiği ve Ümit hanımın bunu istemediği söylendi, yazıldı, çizildi. Doğrumu bilmiyorum. Ama ben size buradan yine çok güçlü bir bilgi yalan var mı bilmiyorum. Deniz Ülke Arıboğan’a Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı teklifi götürdüğünü buradan benden işitmiş olun. Deniz hoca gelince ona da soracaktım bu teklif geldi mi diye ama Deniz hoca bu aralar irade ediyor vaziyeti. Bu soruyu soracağımı bildiği için. Çünkü kendisine söylemiştim. Kemal beye de sormadım. Çünkü o zaman başka bir seçim süreciydi.

Bilginiz var mı Deniz Ülke Arıboğan’a bu teklifin gidip gitmediği yönünde?

Perihan SARI- Öncelikle Sayın Ümit Boyner’e böyle bir teklif gitmediğini söylemek durumundayım. Kendisinin de bu konuda bir beklentisi, isteği olmadığı yolunda bir twitter açıklaması var twitterda yayınladığı bir mesajla bu konuya açıklık getirdi. Ve sanıyorum artık bu konudaki yakıştırmaları da sürdürmek istemediği konusunda bir mesaj verdi.

Enver AYSEVER- Deniz Ülke Arıboğan için?

Perihan SARI- Doğrusu ilk kez burada duyuyorum. Böyle bir teklif gitse sanıyorum Genel Başkanımız önce bu konuda bizlerle de bir değerlendirme yapar. Bu konuda bizlerinde görüşlerini alır diye düşünüyorum.

Enver AYSEVER- Her konuda görüşlerinizi alıyor mu?

Perihan SARI- Biz sosyal demokrat bir partiyiz ve parti içi demokrasi önemli araçlarımızdan biri. Ama şöyle bir şey; Recep Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı konusunu söylediniz. Cumhurbaşkanlığı için aday gösterilmek gerekiyor. Hevesli olmak bizim kültürümüzde çok da uygun düşmez. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak aslında halkın seçtiği, halkın üstünde uzlaştığı bir isme yönelmek ve bu isim üzerinden gitmek konusundaki bir yaklaşımı koruyoruz.

Enver AYSEVER- Sayın Kemal Kılıçdaroğlu partili olmayan bir aday dedi. Ben biraz bunu yadırgadım açıkçası. Bir kadın aday gösterme çabasına müthiş saygı duyuyorum. Çünkü bir kadın Cumhurbaşkanının Türkiye’yi çok rahatlatacağını, tabi hani bir…

Perihan SARI- Önceki deneyimlerimizi unutmayalım.

Enver AYSEVER- Tansu Çiller, Margaret Thatcher çizgisinde bir kadın aday değil de hani başka dili konuşabilen bir Behice Boran vari bir isim bulunsa da Türkiye’yi toparlasa manasında söylüyorum. Ama bunların hepsinin iş dünyasından, sağcılardan, liberallerden aramanın da yadırgatıcı olduğunu düşünüyorum. Yani parti içinden bir kadın aday yok mudur? Ya da Türkiye’nin uzlaşabileceği daha sosyal demokrat, daha Atatürkçü çevreden de bir aday çıkamaz mı? Yani biraz hep başka yerden birilerini aramak tuhaf değil mi?

Perihan SARI- Hiç kuşkusuz Cumhuriyet Halk Partisi böyle kaynaktır, böyle kadrolara sahiptir. Bu nitelikte arkadaşlarımız aramızda var. Farklı görevleri sürdüren arkadaşlarımız var. Evet kadın aday konusunu Genel Başkanımız sıklıkla vurguluyor. Bu da son derece saygın bir durum ve Türkiye Cumhuriyetinde…

Enver AYSEVER- Amerikancı olmayan bir kadın aday olsa çok da faydalı olur.

Perihan SARI- Yani eminim.

Enver AYSEVER- Parti içinden de adı geçen birisi olduğu zaman hep Amerikancı oluyor. Yani daha yerli birisi olamaz mı?

Perihan SARI- Bence olabilir. Bu konuda dediğim gibi halkın yönlendirmeleri de bizi etkileyecek bizim seçimimizi ya da bizim aday önerimizi destekleyecek bir noktada olacak. Genel Başkanımız partili olmasın derken sanıyorum partizanlık yapmayacak bir adayı kastediyor.

Enver AYSEVER- Daha çok konuşacağız bunları herhalde. 1 Mayıs’ta Taksim’de misiniz?

Perihan SARI- Taksim’de olacağım. Birlikte olacağız tahmin ediyorum.

Enver AYSEVER- Siz milletvekili olarak çıkabileceksiniz inşallah da halkımız çıkabilecek mi bilmiyorum.

Perihan SARI- Ben milletvekili değilim.

Enver AYSEVER- Genel Başkan Yardımcısı olarak, özür dilerim biliyorum. Genel Başkan Yardımcısı olarak, bir partili olarak çıkabileceksiniz ama halkımız çıkabilecek mi bilmiyorum. Siz milletvekili değilsiniz doğru.

Perihan SARI- Bütün İstanbul’a işkence yapmak, bütün İstanbul’u hapsetmek, bütün İstanbul’a bir günü zehir etmek gibi bir tutumu benimseyecekse vali buyursun. Böyle bir şey demek gerekiyor artık.

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları