loading
close
SON DAKİKALAR

Ali Tatar'ın Kardeşleri; Tayyar ve Ilıcak orada mısınız?

Ali Tatar'ın Kardeşleri; Tayyar ve Ilıcak orada mısınız?
Tarih: 04.10.2015 - 18:37
Kategori: Söyleşi

Kumpasa ilk kurşunu atan Yarbay Ali Tatar’ın ağabeyi ve ablası Müyesser Yıldız’a konuştu; Başbuğ kara madalyayı hak etti, Tayyar ve Ilıcak orada mısınız...

Müesser Yıldız yazıyor hayatının en zor röportajlarından birini ve yaptı. Müyesser Yıldız; Bir söyleşi bu kadar mı zor olur? Baştan sona sözden çok gözyaşı mı dökülür? Ve bu kadar öfkeye, isyana, haksızlığa rağmen, “öç almayı” kendine yakıştırmayıp, “illa da hukuk, illa da hukuk” diyebilmek nasıl bir yücelik ve insanlıktır?

Adaletsizliğe ve kumpasa ilk kurşunu atan şehit Yarbay Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar ve ablası Hürriyet Ünver'le Poyrazköy davasından çıkan, ama kardeşlerinin göremediği, duyamadığı beraat kararının ertesinde yaptığımız söyleşi, tam da böyle oldu.

Karar açıklandığında kimseye görünmeden, gözyaşları içinde “Bu İstanbul bize haram” diyerek, kaçarcasına Ankara'ya döndü iki kardeş. Söyleyecekleri çok şey vardı. Söylediler de... Mesela Hz. Ali'yi namazda şehit eden Milcan'a atıfla, Ali Tatar'ın “Milcan”larını bir bir deşifre ettiler. Hele dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'a ve komuta kademesine o kadar kızgınlar ki!.. “Hepsi suçlu. Hakları birer kara madalyadır. Nereyi uygun görüyorlarsa, taksınlar. Rahmetli Türkan Saylan'ın bir dakika mola hareketini bile yapamadılar” deyiverdi Ahmet Tatar.

ALİ SEVİNMEZDİ

İster söyleşi, ister dertleşme, ister hesaplaşma deyin; En sondan, beraat kararını duyduklarında neler hissettiklerinden, Ali yaşasaydı vereceği tepkiden, diğer sanıkların sevincinden başladık... Sonrası işte böyle bir nehir gibi aktı, doldu taştı...

Hürriyet Ünver: Yaşasaydı o davudi sesiyle şöyle bağırırdı; “Bundan sonra siz hesap verecekseniz”.

Ahmet Tatar: Beraat kararını alkışlarla kabul ettim.

Hürriyet Ünver: Hayır, ben etmedim.

Ahmet Tatar: Alkış, sevincin yanı sıra bazen protestonun da ifadesi olarak kullanılıyor. Arkadaşlar hazırlıklı değillerdi, oysa hazırlıklı olmaları lazımdı. Şunu bekledim, karar duruşması olduğunu biliyordu herkes. Bir saygı duruşu, İstiklal Marşı okunması şık olurdu. Olmadı, kimseye diyecek bir şey yok. 5 yıl çekilmiş bir çile var, beraat lafını duymak için beklediler. Elbette sevinecekler. Hürriyet'in isyanı sırasında onlar da gözyaşlarını tutamadı. Tek Ali Türkşen hatırladı Ali Tatar'ı. Diğerlerinin sözcüsü gibi konuştuğunu düşünüyorum. 5 yıl yargılandıktan sonra, “Avukatımın sözüne katılıyorum, beraatimi istiyorum” dışında da bir şeyler söylenmeliydi. Ben olsam bir çift laf ederdim.

Soru: Ali Tatar sevinir miydi?

İki kardeş aynı anda: Ali de sevinmez, isyan ederdi.

Ahmet Tatar: Yine isyan edecekti biliyorum. Haykırışım onun adınaydı. Kendimin değil de Ali'nin sesi gibi geldi sesim. Ali öyle güle oynaya çıkmazdı oradan. Böyle biri olmasa, zaten ölüme gitmezdi. Kopardı, isyan ederdi.

Soru: Karardan sonra kumpasa uğrayanlardan kimler Ali'yi hatırlayıp, sizi aradı?

Ahmet Tatar: İlk arayan Engin Alan oldu. Daha duruşma salonundan çıkarken... Bizi ağlarken duydu. Sema Özenalp aradı. Bir de emekli Koramiral Atilla Kezek. Hepsi bu.

Soru: Satı Anne kararı nasıl duydu, ne söyledi?

Hürriyet Ünver: Televizyondan duymuş, “Ya benim Alim?” demiş... Çok kötüydü. Hala Ali'yi cama vuracak diye bekliyor.

DAVA ALİ'NİN TETİĞİ ÇEKTİĞİ GÜN BİTTİ

Soru : Sizce bu dava bitti mi?

Ahmet Tatara: Aslında bu dava Ali'nin tetiği çektiği 19 Aralık 2009'da bitti. O saatten sonra kimseyi inandırma imkânı kalmadı, diğer davalara da sirayet etti. Bizim haykırışlarımızdan sonra “acaba” soruları arttı. Yeni Şafak'tan İHA'dan gelip, röportaj yaptılar. Davalar büyük bir hızla yürürken, İlhan Selçuk'u, Doğu Perinçek'i büyük güçle içeri alırken, Ali'den sonra hız kestiler.

Hürriyet Ünver: Dur Ahmet!.. Bizim hakırışlarımızın ardından gözden kaçan bir şey var. Akrabalarımız, köylülerimiz çok sahip çıktı, ilk günden beri arkamızda durdular. İstanbul'da bu kadar akrabamız olduğunu bilmiyorduk.

Ahmet Tatar: Evet, hepsi geldi eve, cenaze törenine. Karacaahmet'te herkes saftaydı. Komutanlar da geldi. Cem evinde asker cenazesi kılınması, alışılmış şey değildi. O zaman herkeste şüphe doğdu, davalar geçersiz oldu.

ŞAMİL TAYYAR, NAZLI ILICAK ORADA MISINIZ

Soru: Ama sonraki haberler gözümün önünden gitmiyor. Mermiye kafa attı... İntihara zorlandı, öldürüldü imaları...

Ahmet Tatar: Şamil Tayyar'dır bunu ima eden. İki kez mektup yazdım, o gün evde neler konuşuldu son ana kadar yanındaydım. Şahidim. Bilmediğimiz neyi biliyorsun, neyi gördün biz de bilelim, öğrenelim diye sordum. Hiçbir ses çıkmadı. Sonra Nazıl Ilıcak, “Amirallere suikast davası diye bir dava yok” dedi. Böyle bir dava yoksa hiçbiriniz yoksunuz diye yazdım ona da. Halen aynı noktadayım ve onlara sesleniyorum; Şamil Tayyar, Nazlı Ilıcak orda mısınız? Bu davaların aleyhine konuşan herkesi darbeci ilân ettiler. İşte, Savcı mütaalası ve karar bu davanın ne olduğunu ortaya koydu. Bu davaların ipliği o kadar pazara çıktı ki, kimsenin artık kolay kolay sahip çıkacağını sanmıyorum. Hukuk tarihine düşmüş kara bir lekedir bu davalar.

Soru: Her şeyi çok çabuk unutuyoruz ya, sahi Ali Tatar'ın ismi bu davaya nasıl dahil edildi?

Ahmet Tatar: Ali'nin adının geçtiği üç ihbar mektubu var. Bu üçünün de sahte olduğu ortaya kondu. Genç teğmenlerin ahlâk dışı yaşamı, uyuşturucu kullandıkları, okuldaki insanları fişledikleri, dışarıdan insanlarla irtibatı olduğu, yasak yayın okuduğu (Öcala'ın kitabı) ve hayvan pornosu... Ali'nin uyuşturucu temininde köprü vazifesi gördüğü, teğmenlerin amirallere suikasti için hazırlanmasını örgütleyenlerden biri olduğu... Başka kanıt vs. ihtiyaç duyulmadı. Evi aranmadı, bilgisayarlarına bakılmadı.

Hürriyet Ünver: Telefonları dinlenmiş uzun süre, ama hiçbir şey yok..

Ahmet Tatar: Bir de ÇYDD bilgisayarında 2 mektup çıkıyor. Türkan Saylan'a yazılmış. Güya bir amiral yazmış, irtibat kurabilecekleri isimler arasında Ali'nin de adı verilmiş. O bilgisayarlara sonradan müdahale edildiği, bilirkişi raporlarıyla ispatlandı. “Sayın hanımefendim” diye başlayan bir mektup, böyle bir hitabı hiç duymamıştım. Buradan bile belliydi sahte olduğu. Herhangi bir hukuk bilgisine ihtiyaç yoktu. Mantığı, okuma yazması olan anlardı. Bunlarla bir insan tutuklanamazdı. Tek kelimeyle hukuk iğfal edildi. 5 yıl sonra hepsi yalan, yanlışmış denildi. Peki bunları kim hazırladı. Hukukçular. Onlar nerede? Hukuki hataları düzeltmek üzere Yargıtay'da... Kim kabul etti? Cumhuriyet Basavcılığı ve mahkeme. Neredeler? Bir çete olduğu ortada. Bilerek, görerek 5 yıl sürdürdüler davayı. Korkunç bir şey. 5. Ağır Ceza Mahkemesi bu kararıyla Türk hukuk sisteminin üzerine düşen kara lekeyi temizlemek için ilk adım attı. İnşallah arkası gelir. O savcı hala Yargıtay'da. Dün HSYK başkaydı. Ya şimdi? Bir şey arıyorlarsa, tüm başvurularım HSYK'da duruyor. Gerekirse gider, yine anlatırım.

Soru: Sizce Ali Tatar niye hedef alındı?

Ahmet Tatar: Daha ilk görev yeri Kamürsel'den hedefe oturtmuşlar Ali'yi... Karamürsel ve Gölcük'ün bugünkü haline bakınca anlaşılıyor zaten. Tarikat merkezine dönüşmüş durumda. Bir takım istihbarat raporları vardı hakkında, her gün internet sitelerinde yayınlanıyordu. Alevi olduğu, eğitim kurumlarında Alevi örgütlenmesine gittiği, köyümüzün PKK yatağı olduğu, DHKP-C'lilerin de olduğu... Deniz Kuvvetleri Komutanlığı değil, Alevi Kuvvetleri komutanlığı diyorlardı. Resmi süzgeçten geçmiş şeylerdi. İşte bunun hesabı sorulsun. Niye soruşturmadın, Ali böyle biriyse niye ortaya çıkarmadın, yakasından tutup TSK'dan atmadın? Değilse, bunları yazan MİT'se her kimse niye hesap sormadın?

Hürriyet Ünver: Ali bu iddialar ortaya atıldığında bizimle paylaştı. Ankara'ya Deniz Kuvvetleri'ne çağırıldı. Bir Tuğgeneralle görüştü. “Hemen soruşturma açın, aklanmak istiyorum veya inanıyorsanız beni açığa alın. Değilse de ortaya çıkarın” dedi. “Ali'ciğim bunlara kafanı takma, dosya kapansın diye yapıyoruz” dendi.

KUSURSUZ CİNAYET VE ALİ'NİN KATİLLERİ

Soru: Kim yaptı bu işleri?

Ahmet Tatar: Bir çete, birbiriyle bağlantılı bir örgüt; Belli ki Fetullah Gülen cemaati. Oradan emirler alınıyor. Polisi, savcısı, hakimi ve Balyoz kararı gösterdi ki, Yargıtay'ına kadar bir suç örgütü. Herkes kullanılmış, hepsinin birbirinden haberi var. Hiç mi yoktu, bu dava açılamaz diyecek bir kişi, bir hukukçu? Sadece Oktay Kuban itiraz etti, onu da Beşiktaş'tan nasıl kovaladıklarını gördük. Olmayan, üretilmiş, sanal deliller üzerinden dava açılıyor. Hadi dikkatlerden kaçtı diyelim. İyi de bugün bomboş olduğu ortaya çıkan böyle bir davayı açmaya nasıl cesaret ettiler, neden ileride hakkımızda dava açılır, tazminat isterler veya Yargıtay'dan döner diye düşünmediler? Ben de bugün soruyorum; Bu cesareti onlara kim verdi? “Bu davaların savcısıyım” diyen siyasi liderdir, onlara bu cesareti veren. 50 küsur yaşıma geldim. Devletten daha güçlü bir güç yok. İsterse yapamayacağı şey yok, delikten bulup getirir. Tükürsen buluyorlar. Kusursuz cinayet diye bir şey yok. Onlar, “Kusurlu olsa da bize bir şey olmaz” diyerek cinayet işlediler. Ta ki, 17/25 Aralık'a kadar.

Hürriyet Ünver: Savcılar, hakimler bir yere takıldığı zaman siyasi erk devreye girip, kanun çıkarıyordu. Mesela tazminat davası açtık, savcıları tazminatın kurtaran kanunu çıkardılar.

EY GÜLTEKİN AVCI ALLAH SENİN GÜNAH TEMİZLEYİCİN Mİ?

Ahmet Tatar : Kim verdi nerede olduğu bilinmeyen o savcıya zırhlı aracı? Beraat kararından sonra bu devletin sorunudur, devlet bu pisliği temizlemek zorundadır. Faşist devletin bile kendisine göre bir hukuku vardır. Burada hukuk yok, keyfiyet var. O gün mahkemede şöyle haykırdım; “Bu dava bitmedi, Ali'nin katilleri bu sanık sandalyelerine oturur, hesap verirse o zaman biter”. Kimse bu konudaki sorumluluğundan kaçamaz. En birinci sorumlululuk devletindir. Hukuku tesis etmedi. Ama bu süreç yaşanırken alkış tutan, sessiz kalan her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı da sorumluluk hissetmeli. Bu ülkede hukuk katledildi. Hukuk olmadan barış içinde yaşayamayız. Şimdi Silivri'de olanlar bağırıyor, hukuku bugün keşfettiler. Ey Gültekin Avcı, hukuk adamısın, daha düne kadar neler söyledin? En sert olanlardan biriydi. Babası herşeyi Allah'a havale ettik diyor. Biz de ettik, ama bu dünyada da yakanızı bırakmayacağız. Her günahı işle, Allah'a havale et. Allah senin günah temizleyicin mi? Gazetecilik yapmadınız siz. Gazetecilik yapmaya çalışanları terörist ilân ettiniz. Bugün “oy başım” diyorlar. Hukuku katledenler, hukuk diyemez. Ayarını bozduğun terazi şimdi seni tartıyor. 12 Eylül'de yaşamadık bunları.

BAŞBUĞ BİZE DEĞİL MİLLETE HESAP VERSİN

Soru: Merhum Ali Tatar son mektubunda, “Hukuksuzluklara hukuk adına saygı gösteremezsiniz” demişti, değil mi?

Ahmet Tatar: Evet. Geriye dönüp hatırlamamız lâzım. TSK'nın en seçkin, en gözde askerleri Beşiktaş'ta cellada teslim edildi. “Sivil mahkemelere bırakalım, biz girmeyelim” demiş bu beyler, hukuka saygı adına... En mahrem yere girildi. “Halen bu izni vermeseydik, şunlar şunlar olurdu” diyerek, kendini temize çıkaracağını sanıyor. Dur diyemeyen, karşılık verme basiretini gösteremeyenler, sonra aynı cellatların kılıçları tarafından doğrandı. Bitti mi? Bedel ödendi mi?Hayır. Askerine, kurumuna sahip çıkması gerekenler görevini yapmadı. Hepsi suçlu, hakları birer kara madalyadır. Bugün bu madalyayı veriyorum, nereyi uygun görüyorlarsa taksınlar. Ağır konuşuyorum, ama işte mahkeme kararı ortada. Rahmetli Türkan Saylan'ın 1 dakika mola hareketini bile yapamadılar. Her makamın yapacağı bir şey olduğunu 17/25 Aralık'ta bir polis müdürü gösterdi, yardımcılarını savcıya göndermedi. Efendim biz karşı çıksak, görevden alıyorum, dava açıyorum derlerdi... Bunu göze alamayan adamın TSK'da işi yok. Kahraman gibi gezmeye hakkı da yok. Bu madalya sanadır tak. Bu karardan dolayı sana bu madalyayı veriyorum. Sen benim kanımı akıt, canıma mal ol, sorumluluğun olmasın, öyle mi? Hepinizin sorumluluğu var.

Soru: İlker Başbuğ'u mu kast ediyorsunuz?

Ahmet Tatar: Sadece İlker Başbuğ değil, tüm komuta kadrolarını kastediyorum.

Hürriyet Ünver: Ali'mizi doktora göndermediler, izin vermediler.

Soru: Başbuğ'u affedemiyorsunuz yani...

Ahmet Tatar : 70 yaşındaki adamın nesini affedelim. Bu işlenmiş bir suç, bir basiretsizlik var. Gelip, kuru kuraya özür dilese ne olur? Gelecek nesillere bir öz eleştiri yazmalı; Şunları şunları yapamadım, bu da şunlara şunlara maloldu diye... Hiç olmazsa, bundan sonra geleceklere de ders olur, sorumluluğunu yerine getirmeyenler için en azından ruhi mahşerde birileri yakamdan tutar dedirtir. Başbuğ'a dava açacak değilim. Kendi düşünsün. Vicdanı rahat değildir muhakkak, gelsin itiraz etsin. Bana değil, kamuoyuna etsin, bir önderlik yapsın.

BİZİM ALİ'NİN MİLCAN'I ÇOKMUŞ

Soru: Ne olursa, sorumlulara hangi ceza verilirse, yüreğiniz soğur ve “adalet yerini buldu” dersiniz?

Ahmet Tatar: Biz bu toprakların insanıyız, Cumhuriyet'in vatandaşlarıyız. Biz Cumhuriyetle vatandaş olduk. Dünyanın en güzel topraklarında yaşıyoruz. Kişisel olarak Ali'ye geri getirme şansımız yok. Ama biliyorum ki, bizi izliyor, duyuyor. Canlar gider, ama ruh diridir. Bu ülkede çocuklarımız var, yine burada yaşayacaklar Bu ülkede yaşayan insanlara karşı bir borcumuz var, adam gibi bir ülke bırakmak zorundayız. İkinci sınıf demokrasi laflarını duymamaları, hukukun egemen olması, adaletin olması gerekir. Kamu görevlileri, başta medyası sivili herkes bir arınma sürecine girerse, bundan mutluluk duyarız. Bu böyle devam edemez. Bizi bir arada yaşatacak, ülkemizin bölünmemesini sağlayacak tek şey hukuktur. Ali de bundan ziyadesiyle mutlu olur. Tek isteğim evrensel hukukun bizim ülkemizde egemen olması.

Soru: İçinizde bir intikam hissi var mı?

Ahmet Tatar: Öç almak bizim inancımızda yok. Ben ölünceye kadar ne Ali'yi unuturum, ne hissettiğim acı azalır. Belki dışa vurum azalır, ama onunla yaşamaya devam ederim. Ali berekettir. Ondan bereket çıkartalım. Biliyor musunuz Ali'nin adı nasıl kondu; Cem evinin Ali Dedesi vardı. Daha annem hamile olduğunu bilmezken, Ali Dede, “Senin bir oğlun olacak, adını Ali koy. Ama zordur Ali ismi, bir yığın musubeti, sıkıntıyı çekeceksiniz üzerinize” demiş. Her şeye rağmen insanlar canı yürekten, severek koyuyor Ali ismini. Her Ali'nin bir Milcan'ı vardır, bizimkinin çokmuş.

ALİ TATAR'A ŞEHİTLİK VERİLMESİ

Soru: Beraat kararından sonra Ali Tatar'ın resmen de şehit sayılması, iade-i itibar isteniyor. Sizin böyle bir talebiniz var mı?

Ahmet Tatar: TSK kendi onurunu kurtarmak zorunda. Bundan sonra Ali için bir şey yaparlarsa, Türk Ordusu, Türk askerinin onuru için yapmış olurlar. Bize iade edilecek bir itibar yok. Bizim itibarımız, bir kurşunla yedi düvele aktarılmıştır. Biz itibarımızı koruduk, koruruz. Koruyacak olan TSK'dır. Naif diye bilinen denizcilerin onurunun ne olduğunu gösterdi Ali. Sıra eğer istiyorsa, paye çıkarıyora, TSK'mızdadır, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndadır. Bizim bir beklentimiz yok. Biz Ali'yi yaşattık, yaşatmaya devam edeceğiz. Hukuki mücadelemizi sürdüreceğiz. Kendileri takdir ederlese, yaparlar.

ALİ VE VASİYETİ

Soru : Yine sormak istiyorum, Ali Tatar kimdi, neden kurban seçildi?

Hürriyet Ünver : Bundan önce Ali'nin gözaltında söylediklerini anlatmak istiyorum. “Sizin başınızı öne eğecek bir şey yapmadım. Sizden tek isteğim, bu davanın peşini bırakmayın. Ahmet abim yapar bunu” dedi... Umutsuzdu, onu mutlaka kurtaracağımı ifade ettiğimde, “Hayır, o adamları görmedin. Ellerinde tespihlerle neler sordular bilmiyorsun” karşılığını verdi. Ben de, “Hiçbir şey yapamazsam, gider kendimi Meclis'in önünde yakarım” dedim. “Hayır, yapma” dedi. Onların cesaretlerini de ama burada duramayacaklarını ve bir gün mutlaka gideceklerini de görmüştü.

Ahmet Tatar: Niye mi Ali? Ali Aleviydi... Ali sıkı bir Atatürkçü'ydü... Ali iyi bir Cumhuriyetçiydi... Ali işine sadıktı... Ali vatanseverdi. Bunların hiçbirinden ödün vermezdi. Bunu biliyorlardı.

Müyesser Yıldız - Odatv.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları