loading
close
SON DAKİKALAR

Başbakan Davutoğlu'ndan 'yumuşama' mesajları

Başbakan Davutoğlu'ndan 'yumuşama' mesajları
Tarih: 15.09.2014 - 11:05
Kategori: Gündem

Başbakan Ahmet Davutoğlu, önceki akşam İstanbul'da bazı gazetelerin genel yayın yönetmenleri ile bir araya gelmişti...

Başbakan Ahmet Davutoğlu, önceki akşam İstanbul’da bazı gazetelerin genel yayın yönetmenleri ile bir araya geldi. Davutoğlu, açıklamaları sırasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı siyasi tartışmanın parçası haline getirmek istemediğini belirterek, “O partiler üstü bir kimliğe sahip” dedi. Toplantıya katılan Hürriyet gazetesi genel yayın yönetmeni Sedat Ergin, Davutoğlu’nun ülkedeki kutuplaşmadan CHP ve MHP ’yi sorumlu tuttuğunu aktardı. Ergin, “Davutoğlu, yumuşama ortamından yana olduğunu belirtti” dediği yazısında şunları aktardı:


KILIÇDAROĞLU TELEFON EDEMEZ MİYDİ?
- (“Ülkede genel bir kutuplaşma ortamının kalıcı bir şekilde ülkenin üzerine yerleştiği yolundaki görüşleri nasıl karşılıyorsunuz? Varsa bunun aşılması için, yumuşamanın yerleşmesi için atmayı düşündüğünüz adımlar neler?” sorusu üzerine):
Bakın, son bir aya bakın. Yeni bir dönem başlıyor. Hem Cumhurbaşkanı hem hükümet yeni. Kutuplaştıran tavırlar kimlerden geldi? Mesela Sayın Cumhurbaşkanımız 10 Ağustos akşamı yeni bir çağrıda bulundu, ‘Yepyeni bir dönem başlıyor’ dedi. Adil ve meşru bir seçimle geldiği konusunda kimsenin tereddüdü yok. O günden bugüne Cumhurbaşkanımız herhangi bir şekilde bir siyaset tartışmasının parçası olmadı. Peki Cumhurbaşkanı’nın yemin törenine kim katılmadı? Yemin töreninde kim olay çıkardı? Kitabın, benim için kutsal olan bir nesnenin gözümün önünde uçuşunu hâlâ hatırlıyorum. Tüylerim ürperdi, gidip almak istedim, arkadaşlar tuttu. Kitabı alıp Meclis Başkanı’nın önüne koymayı düşündüm. O düşen kitabı kaldırmak bizim görevimizdir. Peki kitabı kim fırlattı. O gün TBMM’nin onurunu kim sabote etti? Kutuplaştırıcı tavır bu. Buna rağmen Cumhurbaşkanımız ‘Ben herkesle konuşmaya hazırım’ dedi. Peki buna Kılıçdaroğlu’nun cevabı ne oldu? ‘Savaş olmadıkça konuşmam’ dedi. Bundan daha kutuplaştırıcı bir dil olur mu? Bir ülkede Cumhurbaşkanı ile ana muhalefet liderinin konuşması için savaş mı olması gerekiyor. Ben başbakan olarak göreve başladım, Kılıçdaroğlu beni aramadı. AK Parti Genel Başkanı seçildim, aramadı. O kurultayda seçimi kazandığı gün ben kendisini aradım ve tebrik ettim. AK Parti olağanüstü genel kurulunun meşruiyetini Kılıçdaroğlu tartışabilir mi? Bir telefon edemez miydi, etmedi. Ben Başbakanlık görevini aldım, bir telefon edip hayırlı olsun demedi... Kendisinden destek beklemiyorum, muhalefet muhalefetliğini yapacak ama nezaket... Ben kendi kongrelerini kazandığı gün kendisini aradığımda, o zaman (beni) tebrik etti.





‘BAHÇELİ NAZİK BİR İNSANDIR’
Ben Başbakanlığı aldıktan sonra benim ağzımdan kutuplaştırıcı bir söylem duydunuz mu, yoo... Ama Kılıçdaroğlu hâlâ kullanıyor. Sayın Bahçeli hâlâ kullanıyor. Kullandığı dili bir açıp okuyun. Onun için üzülüyorum. Sayın Bahçeli de son derece nazik bir insandır ikili ilişkilerde. O gün Genel Kurul’a katıldığı için gittim elini sıktım. Sonra o kadar nezaketli görüşmeden sonra çıkıyor, benim başbakanlığımı sorgulayan bir tutum alıyor. Bahçeli’de kastettiğim şu: Genellikle okuduğu metinlerden çıkıyor bu dil. Yani beni Cumhurbaşkanı’nın idare ettiğini söylüyor, aslında onun üslubunu başkaları (metinlerini yazanlar) idare ediyor. Halbuki şahsi konuşmalarda nezaketini hep takdir etmişimdir kendisinin. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanlığı görevini yapan birine buna uygun, siyasi nezakete, edebe uygun bir dil kullanmasını bekliyorum. Şahsi nezaket siyasi nezakete yansımalı. Eğer bu makama saygı göstermezse, bizden de saygı bekleyemezler... Çağrıda bulunuyorum, artık Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun muhatapları Cumhurbaşkanımız değil, muhatapları benim. Saldıracaklarsa, eleştireceklerse, siyasi kültür içinde davranmaları lazım. Cumhurbaşkanımız artık siyasetin üstündedir ve bu tavrını sürdürüyor. Bakın Kıbrıs’a gitti, her partiden temsilci davet etti, CHP’liler gelmedi. Kutuplaştıran kim? Sayın Cumhurbaşkanı’yla ilgili, benimle ilgili bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Ama Türkiye’deki gerçekliğe baktığınızda, bu doğru değil. 10 Ağustos’tan beri Sayın Cumhurbaşkanı’nın, benim kullandığım kutuplaştırıcı bir şey gösterin. Ama ben Kılıçdaroğlu’nun, Bahçeli’nin kaç tane açıklamasını gösteriyorum. Biraz da kendi içlerinde uğraştıkları için, göreceksiniz daha da kutuplaştırıcı bir dil kullanmaya çalışacaklar.


‘BİZ KİTAP FIRLATMAYIZ’
(“Yani, ben yumuşamadan yanayım diyorsunuz...” sorusu üzerine): Tabii, zaten öyle... Allah aşkına üç hafta oldu, birçok konuşma yaptım. Her gün konuşuyorum, herhangi bir kutuplaştırıcı dil ya da tutum var mı? Ama karşı taraf illa bizim sabrımızı test etmeye çalışıyor bir anlamda. Bu doğru bir şey değil. Bu konuda objektif değerlendirme yapmanızı beklerim. Bir taraf alabildiğine kutuplaştırıcı bir dil kullanıyor, neler söylüyor. Neler söylendi Cumhurbaşkanımızla ilgili... Şimdi ise artık Cumhurbaşkanımızın ve Cumhurbaşkanlığı makamının tartışma konusu yapılmaması lazım. Bu makama dönük her tartışma ve her gerilim Türkiye’de siyasetin doğasını bozar, taşların yerine oturmasını imkânsızlaştırır. Siyasi tartışmalar Meclis’te olur, hükümetle muhalefet arasında olur. Bunun da saygılı bir dille yürütülmesi lazım. Bizden kitap fırlatan çıkmaz, bizden karşı tarafı tahkir eden söylem ve sözler çıkmaz... AK Parti’de bunlar yaşanmadı.


ÇÖZÜM SÜRECİ ORTADOĞU’DAKİ TEK BAŞARI ÖYKÜSÜ
- Bir devleti devlet yapan şey vatandaştaki aidiyet duygusunun güçlendirilmesidir. Etnik ve mezhebi ayrımlar devleti, toplumsal dokuyu çözücü etki yaparlar. Cumhuriyet döneminin en önemli meselelerinden biri, eşitlikçi bir vatandaşlık anlayışının yerleştirilmesi ve tarihten gelen toplumsal dokuyu güçlendirmesidir. Bunun yapılamadığı yerlerde toplumun bir kesimi devletten kopuş süreci yaşadı. Diyarbakır Hapishanesi’nde dışkı yedirmek dahil her şeyi yaparsanız, bir kopuş süreci yaşanıyor. Bu, toplumla devlet arasındaki doğal psikolojik irtibatı koparıyor ve bunu da içeride dışarıda birileri istismar ediyor ve bu kopuş süreci bir müddet sonra karşınıza terör olgusu olarak çıkabiliyor.


AİDİYET GÜÇLENDİ
- Biz bu kopuşları tarihi bir parantez olarak görüyoruz ve bu parantezi kapatacağız, bu yanlış uygulamalara son vereceğiz. Biz aidiyeti güçlendireceğiz. Aidiyet meşruiyetin temelidir. Son çözüm süreciyle birlikte aslında başardığımız şey, bu aidiyet bağlarının tekrar tahkim edilmesidir. Diğer teknik şeyler hep tartışılabilir, önemli olan insanların psikolojik olarak “Ben bu devletin vatandaşı olmaktan mutluyum” demesi... Ama daha önemlisi, bu ülkenin ve bu toplumun parçası olmak, onu duyması... Öyle bir aidiyet bilinci son 7-8 yıl içinde ama özellikle de son bir-iki yıl içinde olağanüstü güçlendi. İnsanlara sunu söyledik: Diliniz, mezhebiniz, etnik kimliğiniz ne olursa olsun, hepiniz bu devletin eşit vatandaşlarısınız. Sizi bir tehdit olarak görmüyoruz, iç tehdit diye bir kavramı yok sayıyoruz, biz böyle bir tehdit tanımı üzerine siyaset üretmiyoruz.


TALABANİ-DEMİRTAŞ
- Şubat 2012’den bugüne gelin, aldığımız mesafe olağanüstüdür. Bölgede, Irak ve Suriye’de etnik ve mezhebi çatışma tırmanırken biz içeride çözüm sürecini yürütüyoruz. Şu anda Ortadoğu bölgesinde tek bir başarı öyküsü vardır, o da Türkiye’nin yönettiği çözüm sürecidir. Başka bir başarı hikâyesi yok maalesef. Keşke olsaydı. Tek bir siyasi iktidar vardır halkının her kesimiyle barışık, bir yeni bir ülke kurma iddiasında olan, o da Türkiye’dir... Bölgede bu olaylar yaşanırken Türkiye’de Kürtlerin, Kürt hareketinin önemli bir ismi cumhurbaşkanı adayı oldu ve “Kazanırsam bütün Türkiye’nin cumhurbaşkanı olurum” dedi. Irak’ın eski Kürt kökenli Cumhurbaşkanı Talabani Basra’dan hiç oy almadı, Musul’dan hiç oy almadı, Bağdat’tan çok az oy aldı. Ama Selahattin Demirtaş için Türkiye’nin her yerinde oy kullanıldı.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları