loading
close
SON DAKİKALAR

CHP Sözcüsü Koç: 1 Mayıs Taksim'de yapılmalıdır

CHP Sözcüsü Koç: 1 Mayıs Taksim'de yapılmalıdır
Tarih: 17.04.2014 - 18:42
Kategori: Siyaset

CHP Sözcüsü Koç, Gösteri yapma hakkını kullanan kişi, gösteri yapılacak yeri de belirleme hakkına sahiptir...

-“Kaynağı karanlık, kayıt dışı yabancı paraların Türkiye üzerinden dünya finansal sistemine sokulmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz”

-“Bu para trafiğinin iktidar çevreleriyle ilişkilerinin kısmen ortaya çıkması, olayların ve bağlantılarının sorgulanması Türkiye’nin içinden çok, şu aşamada dünya tarafından da dikkatle değerlendiriliyor. Bu oldukça önemli.”

-“Bu iddiaların ve tartışmaların önüne geçebilmek için bu suçlamaların odağında bulunan iktidar sorumluları tek çare olarak, Hukuk devletini işlemez haline getirmek, baskı ve sansürü ağırlaştırmak, demokrasiyi ancak kağıt üzerinde bırakacak uygulamaları hızla devreye sokmak. Bu şekilde kendilerini koruma altına alma güdüsünü gerçekleştiriyorlar”

-“Baskılarla, korkutmalarla büyük yolsuzluk olaylarının üzerini örtme gayretleriyle, sanki çok bağıranın haklı olduğu algısı oluşturulmaya çalışılarak bir yerel seçim dönemi yaşadık”

-“Seçimler öncesi ve sonrası TBMM gündemi iktidar ve yandaşlarını koruyacak özel hukuk tedbirlerinin yasalaşmasına ayrılmış durumda…”

-“Çankaya kimsenin cebinde değil açıklaması yapan Sayın kişi, hukuk dışı düzenlemelerin anayasaya aykırılığını bile bile, bunlar anayasaya aykırı, aslında mecliste tekrar görüşülmesi için geri göndermem gerektiriyor ama işte hassas bir yerdeyim anlayın. Kimsenin cebinde değil ama belki bana da bu iş rastlayabilir gayretiyle, şirin gözükmek gayretiyle taze gelinler gibi hem şikayet edip hem onaylamak durumunda kaldı”

-“Birisi çantada keklik görüyor, diğeri kimsenin cebinde değildir diyor. Keklik hemcinslerini avlatmak için kullanılan bir hayvandır. Keklik avında bir rehber keklik vardır öter, diğerlerini ortaya çıkartır ve avlanmalarına sebep olur. Artık hangisi rehber,hangisi avlanacak kekliktir bunu da olaylar ve zaman gösterecek”

-“Haşim Kılıç hakkında servisler başladı. Bu gibi şantaj, zorda bırakma veya etik dışı siyaset uygulamasının bu ülkede yegane mimarı uygulayıcısı bizzat Erdoğan isimli kişidir. Kendisi için bu yol mubahtır kullanılabilir, kendisi ve iktidarının etrafında pervane olanlara karşı bu yol başkaları tarafından kullanılır ise ayıptır, edep dışıdır, şantajdır, montajdır. Özeti bu uygulamanın”

CHP Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Haluk Koç MYK çalışmalarını sürdürürken düzenlediği basın toplantısında güncel gelişmeleri değerlendirdi ve bazı soruları şöyle yanıtladı;

“Değerli arkadaşlarım, Merkez Yönetim Kurulumuz şuanda toplantı halinde. Kısaca bir değerlendirme yapacağım. Merkez Yönetim Kurulu toplantısından sonra yarında Parti Meclisimiz bir toplantı yapacak ve gündemindeki konuları değerlendirecek.

Öncelikle şunu ifade etmek istiyorum. Yani bütün bu olayların altında bu yatıyor özetle. Kaynağı belirsiz bir takım karanlık paraların Türkiye üzerinden dünya finans sistemine entegre edilmeye çalışıldığı, sokulmaya çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Bu para trafiğinin iktidar çevreleriyle ilişkilerinin kısmen ortaya çıkması, olayların ve bağlantılarının sorgulanması Türkiye’nin içinden çok şu aşamada dünya tarafından da dikkatle değerlendiriliyor olması oldukça önemli. Bu iddiaların ve tartışmaların önüne geçebilmek için bu suçlamaların odağında bulunan iktidar sorumluları tek çare olarak şuna başvurdular. Hukuk devletini işlemez haline getirmek, baskı ve sansürü ağırlaştırmak, demokrasiyi ancak kağıt üzerinde bırakacak uygulamaları hızla devreye sokmak. Bu şekilde kendilerini koruma altına alma güdüsünü gerçekleştiriyorlar.

Hükümetin Adalet Bakanı aracılığıyla HSYK’ya hükmetme gayreti, yani yargıya ayar verme girişimi. İnternet, twitter, youtube başta olmak üzere sosyal medya üzerindeki kısıtlamalar. Şuanda görüşülmekte olan MİT yasasıyla bir istihbarat devleti oluşturacak MİT yasasıyla ülkenin çıkarlarından çok iktidarın çarpık ilişkilerinin gizlenmesi ve ülke bütünlüğüyle ilgili gizli pazarlıkların yürütücülüğünün sorgulanmaması bütün gayretlerin önde gelenleri.

Bu çerçevede seçimler öncesi ve sonrası dikkat edin TBMM gündemi kendilerini koruyacak bu özel hukuk tedbirlerinin yasalaşmasına ayrılmış durumda. Meclisin işi, gücü bu. Yani bu dünyadaki bilhassa Ortadoğu kaynaklı kara paranın Türkiye üzerinden dünya finans sistemine sokulma gayretleri sonucu iktidara dönük bu kirli ilişkilerin ortaya çıkması üzerine hukuku baskılarım, sosyal medyayı ve genel medyayı sansürlerim ve bir istihbarat devleti yaratarak da bu işin üzerine gitmek isteyenleri korkuturum, takip ederim gayretine büründüler. Mecliste bu işe özel kanunlar çıkartmak gayretiyle araç edilmiş oldu.

Kısaca özet bu. Şimdi bu çıkartılan mevcut yasaların anayasaya aykırılıkları her türlü her görüşten hukuk çevresi tarafından çok net ifade edilmesine ve bunları vücuda getiren iktidar yetkililerinin de bilmesine rağmen parmak çoğunluğuyla TBMM’den yasalaştırılarak geçirildi.

Şimdi Çankaya kimsenin cebinde değil açıklaması yapan Sayın kişide bunların anayasaya aykırılığını bile bile onaylamaktan geri kalmadı. Ve bu konuda da bir serzeniş ifade etti. Hani bunlar anayasaya aykırı, aslında benim anayasanın ilgili maddesinde bana verilen görevler bunu mecliste tekrar görüşülmesi için geri göndermemi gerektiriyor ama işte hassas bir yerdeyim anlayın. Kimsenin cebinde değil ama belki bana da bu iş rastlayabilir gayretiyle, şirin gözükmek gayretiyle taze gelinler gibi hem şikayet edip hem onaylamak durumunda kaldı.

Değerli arkadaşlarım, şimdi Cumhuriyet Halk Partisi ana muhalefet partisi olarak bu aşamadan sonra yapacağı tek iş anayasa mahkemesine başvurarak bunların iptalini ya da yürütmeyi durdurmasını sağlamaktı. Yüksek mahkeme yani bu yasalar götürüldü bir kısmı, bir kısmı götürülüyor. MİT’le ilgili düzenleme çıktıktan sonra da onunla ilgili tekrar başvurumuzu yapacağız. Şimdi yüksek mahkeme iptal ve yürütmeyi durdurma kararları verdikçe bu sefer iktidar odaklarıyla, başta hükümetin başındaki kişiyle bu kararı veren yüksek mahkeme ve onun başkanı arasında bir düello değil de tek taraflı bir tenkit, tahkir başladı. Şiddetli bir saldırı diyebiliriz buna. Başladı. Tabi bu kişinin bu düşüncelerini bu şekilde ifade etmesini anlamak bir şekilde mümkün. Bir duygu analiziyle bunu tespit etmekte mümkün. Bir korku paranoyası içerisinde bir tedirgin, bir ürkek, o komplo teorileri devam ediyor. Acaba yüksek mahkemede mi bana komplo kuranlar arasında diyor. Yani bütün bu gizlilikleri konuşmamın başında söylediğim bu kirli ilişkilerin iktidara uzanan boylarını, yollarını kapatmaya dönük bu girişimler anayasaya aykırılığı ayan beyan açık olan noktalarda anayasaya mahkemesinin bunun yürürlüğünü durdurması ve iptal etmesi kararı bile bu kişinin o duygularını kesmiyor. Bu çok tehlikeli bir dönemeç. Demokrasiden bahsediyoruz, hukuk devletinden bahsediyoruz.

Değerli basın mensupları, şimdi sözlü ve görüntülü bir savaşla başladı. Dikkat ederseniz Cumhurbaşkanlığı seçimlerine adaylığa hazırlanan Recep Tayyip Erdoğan 17 Aralık’a kadar kendi inisiyatifince rakiplerine karşı kullandırdığı bazı yöntemler vardı. Bunu Sayın Eski Genel Başkanımızla ilgili kaset komplosunda veya MHP’nin milletvekili adaylarına dönük kaset komplolarında görmüştük. 17 Aralık’tan sonra kendisine karşı ortak olduğu çevrelerce kullanıldığını ileri sürdüğü yöntemlerin devreye sokulmasını izledik. 17 Aralık’a kadar kendisi kullandı. 17 Aralık’tan sonra ortak olarak hareket ettiği çevrelerce kendisine karşı bu yöntemler kullanıldı.

Şimdi olası Cumhurbaşkanlığı adayları arasında bir şekilde medyada adı geçen Anayasa Mahkemesi Başkanı Sayın Haşim Kılıç. Şimdi Sayın Kılıç’la ilgili tartışılacak bazı fotoğraflar medyaya servis edilmeye başlandı. Eski fotoğraflar sızdırıldı, el altından devreye sokuldu. Şimdi bu son gelişmeler açıkça şunu gösteriyor. 17 Aralık’a kadar birisi servis yaptı, 17 Aralık’tan sonra birlikte servis yaptıkları bir grubun kendisine karşı olan hamlelerini gördük. Şimdi Anayasa Mahkemesi Başkanının adı Cumhurbaşkanlığı adayları arasında geçiyor diye şimdi Sayın Haşim Kılıç’a dönük tartışma yaratacak bazı fotoğrafların servis edildiğini görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bu son gelişmeler açıkça şunu gösteriyor. Bu gibi şantaj, zorda bırakma veya etik dışı siyaset uygulamasının bu ülkede yegane mimarının uygulayıcısının bizzat Recep Tayyip Erdoğan isimli kişi olduğunu gösteriyor. Kendisi için bu yol mubahtır kullanılabilir amacına dönük olarak. Kendisi ve iktidarının etrafında pervane olanlara karşı bu yol başkaları tarafından kullanılır ise ayıptır, edep dışıdır, şantajdır, montajdır. Özet.

Sonuç; Türkiye’de bu kirli siyaset döneminin tek sorumlusu, tetikçisi aynı zamanda da kurbanlarından biri Recep Tayyip Erdoğan’dır. Hukuk devletinin kurallarının uygulanması sorumluluğu bulunan bu kişinin anayasa mahkemesi kararlarına bu denli saldırmasının nedeni nedir? Son anayasa mahkemesi kararları tüm hukukçuların ortak tespitiyle, bakın altını çizerek söylüyorum tamamen evrensel hukuk kuralları ilkelerine uygun alınmış kararlardır. Burada hiç kimsenin tereddüt ettiği yok. Ama demin söyledim komplo paranoyası, korku, şüphe içinde çırpınan bu kişi artık hukukun üstünlüğü kavramıyla yüzleşmek zorundadır.

Değerli arkadaşlarım, demokrasilerde hukuk devletlerinde ferman yoktur, buyruk yoktur, talimat yoktur. Yargı üzerinde tehdit yağdıran başbakanlar yoktur. Hukukun teslim alındığı, anayasanın parmak çoğunluğuyla ihlal edilebileceği bir anlayış, bir uygulama hiç yoktur.

Sayın Genel Başkanımız Salı günkü grup konuşmasında hukuk devletinden bahsetti. Şu unutulmamalıdır, aynı görüşleri farklı deyişlerle ifade etmek istiyorum. Şurası unutulmamalıdır. Demokrasi elbette bir çoğunluk rejimidir. Ancak temel hak ve özgürlüklerinde çoğunluğa karşı güvencede olduğu bir çoğunluk rejimidir. Demokratik rejimler mevcut çoğunluğun iktidar gücünü kötüye kullanmamasını sağlarlar. Nasıl sağlarlar? Bunları önlemek için anayasa mahkemeleri vardır, bağımsız yargı vardır, özgür ve tarafsız medya yapılanması vardır. Bu kurumlar ayakta tutarlar bu direnişi. Eğer bu kurumlar tahrip edilir ise demokrasi rayından çıkar ve Sayın Genel Başkanımızın da ifade ettiği gibi totaliter demokrasi tanımlaması devreye girer ve bu rejimin uygulayıcısının adı da ne kadar kızarsa kızsın, ne kadar kendisine bağlı biatçı köşe yazarları eleştirirse eleştirilsin bu rejimin uygulayıcısının adı da diktatör olur.

Değerli arkadaşlarım, yaşanan tartışmaları ve tehlikeli gelişmeleri bu şekilde bir kez daha değerlendirmek istedik. Önemli konulardan birkaçına değineceğim sonra sorularınızı alacağım. Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışması. Değerlendirmelerimiz sürüyor. Yüksek Seçim Kurulunun büyük bir ihtimalle açıklayacağı takvime göre Mayıs sonu, Haziran’ın 4’üne kadar o bir haftalık süre içerisinde adaylar resmen ortaya sürülecek. Tabi ki, Cumhuriyet Halk Partisi de toplumun tüm kesimlerine hitap edebilecek, kimliği ve kişiliği tartışılmayacak bir aday ortaya koyacaktır. Bu arada iktidar kanadı bu işte daha hızlı davranışlarda bulunuyor. Burada ilgili tartışmaları da gözden uzak tutmamak gerekiyor. Birisi bu süreci çantada keklik olarak görüyor. Yandaş medya bunu manşetleştiriyor. Mevcut Cumhurbaşkanı da Cumhurbaşkanlığı kimsenin cebinde değildir açıklamasını yapıyor. Bu yönde bir mesaj veriyor.

Şimdi bu sözlü göndermeleri ısınma turu kabul edelim esas mücadele başlamadan önce. Artık bunlar hangi boyutta ilerler, hangi noktaya ulaşır bunu zaman gösterecek. Ama bu birisi çantada keklik görüyor. Biri kimsenin cebinde değildir diyor. Keklik demişken şöyle söyleyelim, biliyorsunuz keklik enteresan bir hayvandır. Hemcinslerini avlatmak için kullanılan bir hayvandır. Yani keklik avında bir rehber keklik vardır öter, diğerlerini ortaya çıkartır ve avlanmalarına sebep olur. Artık hangisi rehber kekliktir bunların, hangisi avlanacak kekliktir bunu da olaylar ve zaman gösterecek.

Ama şu bir gerçek. Bütün bu tartışmaların peşinden AKP’de ister istemez bir fetret dönemi yaşanacaktır. Bu çok açık. Bu süreçte alışık oldukları şantaj ve karalama siyasetini birbirlerine karşıda devreye sokacaklar mı sizler, televizyoncularda çok aramızda hani pek yakında diye bir özetle bitirirler bir sonraki habere dikkat çekmek için. Bu tür karalama siyasetini birbirlerine karşı alışkanlıkları olduğu üzere kullanacaklar mı pek yakında siyaset sahnesinde diyelim onu da bekleyelim, görelim.

Hüseyin Çelik’in bazı açıklamaları oldu. Normal toplantı gününde yanıt vermek istedim. Sayın Çelik biliyorsunuz iktidar partisi sözcüsü. Zaman zaman hükümet sözcüsünün bile bir perde aşağıda değerlendirdiği onu bana sormayın Sayın Çelik’e sorun diye bir miktar bir lig tespit ettiği kişi Sayın Çelik. TÜRGEV’le ilgili hatırlarsınız Şubat ayında bu kürsüden TÜRGEV’e yapılan ne idüğü belirsiz para yatırmaların nereden geldiğini sormuştum. İban numarasını vermiştim, tarihi vermiştim, dekontları göstermiştim. Kimin hesabına yattığını ve ne şekilde TÜRGEV hesabına aktarıldığını miktar olarak söylemiştim. Sadece yurtdışından gelen Royal Protocol isimli bir hesaptan 99 milyon 999 bin 990 doları göstermiştim. 10 dolarda herhalde havale ücreti demiştim bir espri yapmıştım.

Şimdi bu sorulmuş Sayın Çelik’e. Sayın Çelik ne var diyor, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine de bağış yapılıyor diyor. Ne var bunda diyor. Ne olacak yani diyor. Sayın Çelik bu kadar basit mi bu iş? 100 milyon dolardan bahsediyoruz. Yurtiçinde çeşitli hastanelerden tutun özel hastanelerden çeşitli havuz firmalarına kadar birçok firmadan yatırılanlar daha söylenmedi. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği gibi 50 lira, 100 lira, bilemediniz 500 lira bağış yapılan ve kız çocuklarının okutulması için bu kaynağın kullanıldığı bir derneği örnek gösteriyorsun. Yakışıyor mu hiç? Yani ne kadar izansız ve şanssız bir açıklama bu. Güç bizde diyorlar, ne söylesek gider. Sizinkiler nasıl olsa duyulmaz ama bizim söylediğimiz duyulur.

Değerli arkadaşlarım, yazık. Her şeyin ötesinde bir vicdan var. 100 milyon dolar nereden geldi, niye geldi, kim yatırdı, kim bu hayırsever, ne karşılığında? Karşılığında ne elde etti? Sevda tepeleri iddiası orada duruyor. Bosphorus 360 iddiası orada duruyor. Kim bunlar? Çıt yok. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğine de verildi. Günah.

Bir başka, siz anayasaya aykırılığı çok açık, net olan demin tarif ettiğim sizi kurtaracak olan özel hukuk maddelerini yasalaştırıyorsunuz yargı olsun, internet olsun, MİT olsun ve ondan sonra Cumhuriyet Halk Partisi bu açık, net, ayan beyan ortada olan bu aykırılığı Anayasa Mahkemesine götürdüğü zaman alay ediyorsunuz. CHP yemek tariflerini de Anayasa Mahkemesine sorsun. Bir hükümet partisi sözcüsüne yakışacak açıklamalar değil bunlar. Demokrasinin gereğini yapıyoruz. Haksızlıkların önüne geçmeye çalışıyoruz.

Değerli arkadaşlarım, hukuk devleti diyoruz, hukukun üstünlüğü diyoruz. Neden anayasal hakkınızı kullanıyorsunuz, altında bu yazıyor. Biz çoğunluğuz, demokrasiyi de temel hak ve özgürlükleri tahrip etme özgürlüğünü de kullanırız. Hırsızlık yapma özgürlüğümüz de var. Bir ara bunu da dediler biliyorsunuz. Şimdi temel hak ve özgürlükleri tahrip etme, ortadan kaldırma hakkımız da var. Niye bunun için Anayasa Mahkemesine gidiyorsunuz?

Değerli arkadaşlarım, bunlar maalesef diktatörlüğü teyit eden, diktatörün adamlarının açıklamalarıdır. Son olarak benim ifade edeceğim, 1 Mayıs kutlamalarıyla ilgili Türkiye tekrar seçimden bir güç aldık diye 2,5 milyon oy kaybını gözden uzak tutan AKP yetkililerinin başı dönmüş şekilde yaptığı açıklamalar var. Aynı Gezi’deki gibi İstanbul Valisine kanunsuz emir veriliyor, İstanbul Valisi de bu kanunsuz emri uygulamak için uzun cümlelerle yakında kuşlu böcekli twitter mesajı da atar, alışkın Gezi’den. Bunu ifade ediyor.

Ama işin ilginç yanı, İstanbul Valisinden önce AKP’nin İstanbul İl Başkanı bu kararı açıklıyor. Yani 1 Mayıs kutlamaları Taksim’de yapılmayacak. Kim açıklıyor? İktidar partisinin İstanbul İl Başkanı açıklıyor. Efendim, tek parti CHP döneminde bütün valiler CHP’nin il başkanıydı. Sen parti devletini 2014 senesinde kurmuşsun. Hep söylüyoruz. İl başkanı İstanbul Valisinin önünde. Aldıkları hukuka aykırı idari kararları kendi il başkanlarına validen önce açıklatıyorlar. Parti devletinin en önemli göstergesi.

Değerli arkadaşlarım, yani şöyle söyleyebiliriz; İstanbul Valisi belki talimatı Efkan Ala’nın tapelerdeki konuşmaları gibi değil doğrudan iktidar partisinin il başkanından alıyor. Daha da acı bir durum.

1 Mayıs kutlamalarıyla ilgili şu anda bu tartışma devam ediyor. Daha öncede açıklandı. Hep söyledim. İstanbul Valisi zıtlaşıyor, diretiyor. Konu açık ve net. Bakın Sayın Rıza Türmen açıkladı, Sayın Sezgin Tanrıkulu yasa teklifi verdi, Sayın Süleyman Çelebi açıkladı, basın toplantısı yapıldı, Sayın Prof. Kaboğlu açıkladı İstanbul’da.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yaptığı değerlendirmede toplantı ve gösteri yapma hakkının gösteri yapılacağı yeri belirlemeyi de kapsadığını belirtiyor. Yani İstanbul Valisi kanunsuz emirleri uygulamaya sokmakta ısrar ederse hukuken sorumlu duruma düşer. Zaten dosyası kabarık Gezi’den. Bir mülki idare amiri olarak o kanunsuz emirleri uygulattığı için zaten hukuk dosyası kabarık. Şimdi üzerine bir de bu ilave edilecek.

Olay açık, net. Bu bir yargı kararıdır. Gösteri yapma hakkını kullanan kişi gösteri yapılacak yeri de belirleme hakkına sahiptir. Bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından karara bağlanmış bir konudur. Onun için 1 Mayıs kutlamaları İstanbul’da Taksim’de yapılmalıdır ve yapılacaktır. Bunu da burada sizlerle paylaşmak istedim.

Sorularınız varsa yarın PM sonrasına kadar…

Soru- Sayın Baykal bugün Antalya’da Döşemealtı Belediyesini ziyaret etti ve bazı açıklamalarda bulundu. Seçim sürecine ilişkin çılgınca hatalar yapıldığını söyledi. Bu eleştirilere bir yanıtınız olacak mı? Ya da bu eleştirileri dikkate alacak mısınız?

Haluk KOÇ- Bunlar parti içerisindeki kurullarımızda görüşülür. TBMM Grubumuzda cumartesi günü toplanacak. Bu eleştirileri, tespitleri yapan kişiler, daha önceki statüleri ne olursa olsun oraya da gelip bu eleştirilerini yapma hakkına sahipler.

Ama ben herkes için şunu söyleyeyim; sorduğunuz soruda ismi geçen Sayın Baykal’ı kast ederek söylemiyorum genel bir şey olarak söylüyorum, eleştiri çok özel bir müessesedir. Ama özeleştiride eleştiri kadar kıymetli bir müessesedir.

Soru- Dar Bölge Seçim Sistemini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Haluk KOÇ- Dün iktidar partisinin kendi milletvekilleriyle yaptığı toplantıda cumhurbaşkanı adayının eğiliminin alındığı toplantıda gündeme getirilmiş bir konu. Daha öncede biliyorsunuz bu seçim sisteminin değiştirilmesi konusunda üç önerileri olmuştu. Bunlardan bir tanesidir. Dar Bölge Sistemi Fransa gibi gelişmiş bir demokratik alt yapıya, bilince sahip olsak uygun olabilecek sistemlerden bir tanesi. Ama Türkiye için getireceği çeşitli sakıncalar var. Seçim bölgeleri daraldıkça siyasi bilinç azalır, bu sefer hemşehricilik, dernekçilik, mezhepçilik ya da Türkiye’ye musallat olan çeşitli dayanışma gruplarının egemen olduğu aday belirlediği bir yol, yöntem ortaya çıkar ve buradan çıkacak olan, dar bölgeden çıkacak olan birer kişilik eğer kasıtları oysa temsilcilerde siyasi bilinçten çok oradaki ağırlıklı noktaların temsilcisi olarak görev yaparlar ve her yöne daha sonrasında temsili olarak kayabilirler.

Değişik mahsurları var. Şimdi ayaküstünde söyleyebildiklerim bunlar. Bu da tabi aynı Büyükşehir Yasasını, Bütünşehir Yasasına dönüştürülerek oy dengelerinden dolayı Mersin’i, Antalya’yı, Ordu’yu birçok daha başka büyük şehri bizim elimizden aldıkları üç tanesi şimdi net olarak hesapladığımız için söylüyorum. Yeni eski Büyükşehir Yasası olsa Ankara, Antalya, Mersin ve Ordu CHP’nindi. Ama Bütünşehir Yasasıyla bu daha farklı hale geliyor. Yani kendilerine nalıncı keserini hep kendisine yontan tarzda hesaplar yaparak seçim sistemi getirmek her dönem için kendi avantajı neredeyse ona uygun bir yasa taslağı sunmak bunların alışkanlığı oldu.

Dar Bölge Sisteminin bahsettiğim çerçevede olumsuzlukları çok. Ama henüz bir söylenti halinde. Önümüzde bir kağıt üzerinde bir taslak söz konusu değil. Ama ben bazı mahsurlarını ifade ettim sadece. İyi çalışmalar diliyorum.”

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları