loading
close
SON DAKİKALAR

CHP, YSK’ya başvurdu

CHP, YSK’ya başvurdu
Tarih: 22.05.2015 - 15:07
Kategori: Siyaset

Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan Cumhurbaşkanının tarafsızlıkla bağdaşmayan konuşmalarının hukuka aykırılığının tespit edilerek denetlenmesi için Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu.

Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan Cumhurbaşkanının tarafsızlıkla bağdaşmayan konuşmalarının hukuka aykırılığının tespit edilerek denetlenmesi için Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu.

Tezcan'ın başvuru dilekçesi şöyle;

"Bilindiği üzere, Kurulunuzca 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun’un 49. ilâ 66. maddelerindeki hükümler esas alınarak, 25. dönem Milletvekili Genel Seçiminin 7 Haziran 2015 tarihinde yapılmasına ve seçimin başlangıç tarihinin 10 Mart 2015 tarihi olduğuna karar verilmiştir. 

Bu karar çerçevesinde ayrıca; 

a) Propaganda döneminin başlangıç tarihinden birimine kadar uyulması gereken usul ve esaslar 23.02.2015 tarih ve 2015/236 sayılı Kararınız [1] ile,

b) Bu dönemde basın ve yayın kuruluşlarının uymakla yükümlü oldukları yayın ilkeleri 04.03.2015 tarih ve 2015/290 sayılı Kararınız [2] ile,

c) Yine bu dönemde verilecek siyasî reklamlara ilişkin usul ve esaslar da 04.03.2015 tarih ve 2015/291 sayılı Kararınız [3] ile belirlenmiş bulunmaktadır.

Ne var ki bu dönemde Cumhuriyet tarihinde daha önce benzeri hiç görülmemiş bir sorun ortaya çıkmış ve Anayasa’nın ilgili hükümleri uyarınca; “…Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin Birliğini…” temsil eden ve “…Anayasanın uygulanması…” ile “…Devlet Organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını…” gözetmesi gereken (m. 104), “…Tarafsız…” (m. 101) bir Devlet Başkanlığı makamı olan Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın, Anayasa’yı sürekli ve sistematik bir biçimde ihlâl eden kimi eylemleri ile karşı karşıya kalınmıştır. Bu eylemlerin bir bütün olarak niteliği ve bunlara bağlanan hukukî sonuçlar saklı kalmak üzere, Sayın ERDOĞAN’ın 25. Dönem Milletvekilliği Genel Seçimlerinin Anayasa’nın öngördüğü esaslar çerçevesinde, “…düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili…” (m. 79) olarak da ayrıca telafisi son derece güç zararlar doğurduğu kuşkusuzdur. Bu zararlar, bir yandan Sayın Cumhurbaşkanı’nın “toplu açılış törenleri” adı altında yaptığı “Seçim Gezilerinde” Anayasal tarafsızlığını ihlâl ederek açıkça iktidar partisine oy istemesi şeklinde somutlaşmakta, diğer yandan da bu etkinliklerin Radyo ve Televizyon kanallarında saatlerce ve ölçüsüz şekilde yayınlanmasıyla haksız bir siyasal rekabet ortamına vücut vermesiyle belirginleşmektedir.

Nitekim daha önce Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı’na bu yöndeki ihlâlleri konu alan çeşitli başvurular yapılmış olup; anılan şikâyetlerin birbirine benzer gerekçelerle reddedildiği ve hukukî çare arayışlarının sonuçsuz kaldığı gözlemlenmektedir. Gerçekten de, Kurulunuzun;

1. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent TEZCAN imzasıyla tarafımızdan yapılan başvurulara ilişkin olarak verilen 29.03.2015 tarih ve 472 sayılı Kararı, 

2. Halkların Demokratik Partisi Genel Merkezi adına Av. Pınar AKDEMİR KÖKLÜ tarafından yapılan başvuruya ilişkin olarak verilen 05.05.2015 tarih ve 799 sayılı Kararı, 

3. Halkların Demokratik Partisi Genel Merkezi adına Eş Genel Başkan Yardımcısı Ali ÜRKÜT tarafından yapılan başvuruya ilişkin olarak verilen 06.05.2015 tarih ve 821 sayılı Kararı ve

4. Son olarak Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Oğuz OYAN tarafından yapılan başvuruya ilişkin olarak verilen 07.05.2015 tarih ve 828 sayılı Kararı incelendiğinde; verilen ret kararlarının temel olarak iki gerekçeye dayandığı görülmektedir. 

• Bu gerekçelerden ilki; 298 sayılı Kanun’da ve özellikle de anılan Kanun’un “seçim propagandasının usul ve esaslarını” düzenleyen maddeleri ile diğer seçim kanunlarında Yüksek Seçim Kurulu’na Cumhurbaşkanı’nın faaliyetlerini denetleme yetkisi tanımamış olduğudur.

• Yine bunula bağlantılı olarak ileri sürülen bir diğer gerekçe de; TRT ve özel radyo ve televizyon kuruluşlarının yayınlarının “siyasî partiler ve adaylar arasında fırsat eşitliği” ilkesine uygun olması gerektiği; ancak, Cumhurbaşkanı’nın faaliyetlerine ilişkin yayınların bu kapsamda değerlendirilemeyeceği saptamasına dayanmaktadır. 

Ne var ki, yukarıdaki her iki gerekçe de, Anayasa hükümlerinin ve Cumhurbaşkanı ile Yüksek Seçim Kurulu’nun Anayasa ile belirlenmiş görev alanının yanlış tanımlanması ve yorumlanmasına dayanmakta olup, neticeten hatalı bir akıl yürütme sonucunda ulaşılan bulgular niteliği taşımaktadır. Şöyle ki;

a) Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’da Belirtilen Görev ve Yetkileri 

Cumhurbaşkanı’nın yapacağı görev ve kullanacağı yetkiler, 1982 Anayasası’nın 104. maddesinde tek tek sayılarak belirtilmiş bulunmaktadır. [4] Anılan maddede, Cumhurbaşkanı’nın Yasama ile ilgili görevleri, Yürütme ile ilgili görevleri ve Yargı ile ilgili görevleri tahdidî bir biçimde (sınırlı sayıda) sayılmak suretiyle belirlenmiş bulunmaktadır. Cumhurbaşkanı’nın anılan Temel Devlet Organları ile ilgili olarak burada sayılanlar dışında bir başka görev üstlenmeye veya yetki kullanmaya kalkması; Anayasa’nın;
“Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz”
hükmünü amir “Egemenlik” başlıklı 6. maddesine açıkça aykırılık teşkil edecektir.
Hiç kuşku yok ki; Anayasa’nın 104. maddesinde sayılan görev ve bu kapsamda kullanılan yetkiler; Cumhurbaşkanı’nın temel devlet organları ile ilişkileri çerçevesindeki görev ve yetkilerini kapsamaktadır. Bunun dışında, yine 104. maddenin son fıkrası hükmüne göre; Anayasa ve kanunlar ile Cumhurbaşkanı’na başka görevler verilmesi de mümkündür. Ne var ki, Cumhurbaşkanı’na verilebilecek olan bu görev ve yetkilerin de, bizzat Anayasa ile çizilen çerçeveye aykırı olmayacağı kuşkusuzdur. 

b) Cumhurbaşkanı’nın Vatandaşlar ile Temas Etmesi

Benzer şekilde, Cumhurbaşkanı’nın vatandaşlar ile bizzat temas edip edemeyeceği de Anayasa’nın 104. maddesinde ayrıca belirtilmiş değildir. Bununla birlikte, anılan imkânın, Cumhurbaşkanlığı makamının niteliği itibariyle içerdiği bir yetki olduğunun kabulü ve ayrıca anılan makamın yüklediği sorumlulukların ifasının doğal bir sonucu olarak yorumlanması gerektiği açıktır. Başka bir deyişle, Cumhurbaşkanı’nın halkla temas edebilmesi için Anayasa’da bu konuyu açıkça düzenleyen bir hükmün varlığı şart olmayıp; Cumhurbaşkanı’nın halkla yapacağı temasların, anılan makamın doğurduğu doğal bir yetki olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bununla birlikte, Cumhurbaşkanlığı halkla yapacağı temasların Anayasa’nın kabul edebileceği sınırlar için kalabilmesi için; söz konusu temasların, Cumhurbaşkanlığı görevi ile ilgili olan ve anılan Makamın vakar ve haysiyetine uygun içerik taşıyan temaslar olması gerektiği açıktır. Belirtilen bu “içeriğin” ne olması gerektiği konusunda Sayın Cumhurbaşkanı’nın takdiri asıl olmakla birlikte; bu takdirin anılan içeriğin Anayasa ile Cumhurbaşkanı’na tanınan görev, yetki ve sorumlulukları açıkça ihlâl edecek şekilde kullanılamayacağı tabiîdir.

c) Cumhurbaşkanı’nın “Seçim Gezileri” 

Üzülerek ifade etmek gerekmektedir ki; son aylarda karşılaşılan durum, yukarıda açıklanmaya çalışılan makul çerçevenin tümüyle dışına taşmaktadır. Gerçekten, Sayın Cumhurbaşkanı’nın son aylarda halkla yaptığı “temaslarda”, Cumhurbaşkanlığı Makamının şahsına yüklediği görevlerle tümüyle ilgisiz olan, dahası; Cumhurbaşkanlığı Makamının gerektirdiği en temel sorumluluk olan “Tarafsız Devlet Başkanlığı” rolünü de tümüyle ihlâl eden kimi tutum ve davranışları kararlılık içinde sürdürdüğü gözlemlenmektedir. Bu eylemlerin yol açacağı genel hukukî sonuçlar bir tarafa; 7 Haziran 2015 günü yapılacak olan Milletvekili Genel Seçimlerine yönelik etkilerinin acilen tartışılması ve bu konuda gereken önlemlerin gecikmeksizin alınması gerekmektedir. Bu konudaki yetki ve sorumluluğun ise Yüksek Seçim Kurulu’nda olduğu açıktır.

d) Yüksek Seçim Kurulu’nun Görev Kapsamı 

Kurulunuz, yukarıda da değinildiği üzere, Cumhurbaşkanı’nın sözü edilen faaliyetleri kapsamında yapılan başvurulara ilişkin vermiş olduğu ret kararlarında, genel olarak “Cumhurbaşkanı’nın faaliyetlerini denetlemeye yetkili olmadığı” gerekçesine dayanmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi İzmir Milletvekili Oğuz OYAN tarafından yapılan başvuruya ilişkin olarak verilen 07.05.2015 tarih ve 828 sayılı ret kararında ise, bu konuya ilişkin daha etraflı açıklamaların yapıldığı ve temel olarak Anayasa’nın “Sorumluluk ve Sorumsuzluk Hali” başlıklı 105. maddesine dayanıldığı görülmektedir. Bu kapsamda, Anayasa’nın 105. maddesini yorumlayan Kurulunuz; “…Anayasa’nın 105. maddesindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, Cumhurbaşkanının görevi ile ilgili işlem ve eylemlerinden dolayı siyasal sorumluluğu olmadığı gibi, ceza sorumluluğu da bulunmamaktadır…” tespitine dayanmakta ve Anayasa ile Kurula verilen denetim görevinin kapsamının, yukarıdaki madde nedeniyle Cumhurbaşkanı’nın eylemlerini kapsamadığına hükmetmektedir.

Kurulunuzun bu değerlendirmesi, Kurul’dan talep edilen şeyin niteliğinin yeterince açıklığa kavuşturulamadığı izlenimini uyandırmaktadır. Zira Anayasa’nın 105. maddesinin 1. fıkrasında değinilen “Siyasal Sorumluluk/Sorumsuzluk” hali esasen siyasal organlar ve özellikle de Yasama Organı tarafından gerçekleştirilecek olan siyasal denetimle ilgili hususları kapsamaktadır. [5] 105. maddenin son fıkrasında yer alan “Vatana İhanet” hali ise, esasen bir yargılama konusu olup, nihaî aşamada Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesi tarafından gerçekleştirilecek bir denetime işaret etmektedir. [6] Oysa burada Yüksek Seçim Kurulu’ndan beklenen şey; Cumhurbaşkanı üzerinde siyasal bir denetim yapması veya Cumhurbaşkanı üzerinde bir ceza yargılaması yapması değildir. Dolayısıyla, Anayasa’nın 105. Maddesinde Cumhurbaşkanı için öngörülen sorumluluk/sorumsuzluk hallerine ilişkin düzenlemelerin Yüksek Seçim Kurulu’nun görev ve sorumluluk alanı ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Burada Yüksek Seçim Kurulu’ndan beklenen şey; “haksız propaganda” yasağı çerçevesinde Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’ya aykırı eylemleri ve özellikle de bu eylemlerin radyo ve televizyon kanallarında denetimsiz bir şekilde yayınlanması yoluyla seçim güvenliğine ve dürüstlüğüne yapılan haksız müdahalesinin önüne geçilmesidir. Bu görevin ise, Yüksek Seçim Kurulu’nun Anayasal sorumluluğu olduğu açıktır. Zira Anayasa’nın 79. Maddesinde, Yüksek Seçim Kurulu’nun görevleri sayılırken açıkça;

- “Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, SEÇİMİN DÜZEN İÇİNDE YÖNETİMİ VE DÜRÜSTLÜĞÜ İLE İLGİLİ BÜTÜN İŞLEMLERİ YAPMA VE YAPTIRMA…” ve

- “Seçim süresince ve seçimden sonra SEÇİM KONULARIYLA İLGİLİ BÜTÜN YOLSUZLUKLARI, ŞİKÂYET VE İTİRAZLARI İNCELEME VE KESİN KARARA BAĞLAMA…”
ibareleri kullanılmaktadır. Bu ibarelerden de anlaşılacağı üzere, Anayasa Yüksek Seçim Kurulu’nun görevlerini “Kişi” yönünden değil, “KONU” YÖNÜNDEN sayarak belirlemiş bulunmaktadır. Bu bağlamda, yukarıda ifade edilen çerçeve içinde seçimin dürüstlüğüne, güvenliğine ve son tahlilde adil bir ortam içinde yapılmasına yönelik müdahalelerin “kimden” geldiğinin, anılan müdahalelerin önlenmesi bakımından hiçbir etkisi bulunmamaktadır. Dahası, Kurulunuzun 828 sayılı kararında belirtilenin aksine; Anayasa’nın 105. maddesi, Anayasa’nın 79. maddesinin de bir istisnası değildir. Bu bağlamda, Anayasa koyucunun Yüksek Seçim Kurulu’nun görev ve sorumluluklarını “kişi” yönünden daraltan bir iradesi yoktur. 

Bu kapsamda belirtilmesi gereken bir diğer husus da şudur: 298 sayılı Kanunda, Yüksek Seçim Kurulu’nun Cumhurbaşkanı’nın eylemlerini denetleme görevinin olduğu yönünde açık bir düzenlemenin bulunmaması, Kurulun bu konuda görev ve yetkisi olmadığı anlamına gelmez. Çünkü Anayasa’nın 79. maddesinde yer alan Genel Görev Tanımı, doğrudan uygulanabilir bir Anayasa normu niteliğinde olup, bu durumda 298 sayılı Kanunda ayrıca özel bir ibare ve ifade aramak ve Yüksek Seçim Kurulu’nun görev ve sorumluluk alanının tespitini buna bağlamak doğru olmaz. 

Kaldı ki 298 sayılı Kanunun 14. maddesinin 10. bendi Yüksek Seçim Kurulunun görevini; “…seçimin bütün yurtta düzenle yapılmasını sağlayacak tedbirleri almak ve bu hususta gereken genelgeleri zamanında yapmak…” şeklinde tanımlamıştır. Dikkat edilecek olursa, bu tanımda da Anayasanın 79.maddesine paralel olarak Kurulun görevi kişi yönünden değil KONU yönünden ve genel nitelikli düzenlenmiştir.

Son olarak, 1961 yılında kabul edilmiş bulunan 298 sayılı “Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun” hükümleri ile mevzuatta yer alan diğer Kanun hükümlerinin, Yüksek Seçim Kurulu tarafından, ortaya çıkan yeni gelişmeleri karşılamak üzere çeşitli defalar yoruma tâbi tutulduğu ve ortaya çıkan yeni durumlara uyarlandığı da bilinmektedir. Bu uygulamalara örnek olarak, Anayasa’da seçilme yeterliliği için aranan şartlar arasında yer alan “…en az ilkokul mezunu olmak…” şartına ilişkin verilen çeşitli kararlar [7] ile yine Anayasa’da yer alan “yüz kızartıcı suçlar…” kavramından ne anlaşılması gerektiğine ilişkin verilmiş olan kararlar [8] gösterilebilir. Dahası, Yüksek Seçim Kurulu’nun bugün pek çok önemli kararına dayanak teşkil eden “TAM KANUNSUZLUK HALİ” içtihadı bile, Kurul’un yorum yoluyla üretmiş olduğu temel bir kavramdır. Ayrıca Kurulunuzun özellikle yakın zamanda 2014 Mahalli İdareler Genel Seçimleri ve Cumhurbaşkanı Seçimi sırasında aldığı, bir kısım kısıtlıların ve hükümlülerin oy kullanmasına ilişkin AB müktesebatına uygun kararları evrensel hukuka uygun içtihat yaratma konusunda örnek kararlardır. Dolayısıyla, aynı zamanda bir “Seçim Yargısı Organı” olan Yüksek Seçim Kurulu’nun, tüm yargı oranları gibi elindeki mevzuatı temel Anayasal değerler ile hukuk devleti ilkesi ekseninde yorumlayan ve içtihat üreten bir Anayasal Kurum olduğu açıktır. Durum böyleyken, demokrasinin en temel kurumsal mekanizması olan seçimlerin güvenliğinin sağlanmasına yönelik talepler söz konusu olduğunda, Kurulun yukarıda alıntılanan kararlarına dayanak olan “mevzuatçı” ve “katı” tutumunu izah etmek ve Kurulun bugüne kadarki içtihatlarıyla bağdaştırmak mümkün görünmemektedir.

e) İhlal Sebepleri

Cumhurbaşkanı seçimin başlangıç tarihi olan 10 Mart 2015 gününden bu güne kadar yurt gezisi, açılış vb. adlar altında toplam yirmi beş toplantı yapmıştır. Bu toplantıların tamamı seçim mitingi niteliğindedir. Kamu kaynakları kullanılarak, geniş alanlarda siyasi miting düzeni içinde yapılan bu toplantılarda Cumhurbaşkanı;
- İktidar partisinin seçim bildirgesinde yer alan projeleri savunmak ve destek istemek (başkanlık sistemi gibi…)
- Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerini 13 yıllık AKP hükümetleri ve bunun dışındaki hükümetler olarak iki kategoriye ayırıp, karşı karşıya koymak, AKP hükümetlerini övüp, diğerlerini eleştirmek,
- Gönlünde bir siyasi parti olduğunu ifade edip, 400 milletvekili istemek,
- Muhalefet partilerin seçim bildirgelerini açıkça eleştirmek (asgari ücret, mazot fiyatı, emekliye ikramiye gibi…)
- Muhalefet partilerinin Genel Başkanlarını ismen eleştirmek, hakaret etmek,
- Muhalefet partilerinin yasa dışı örgütlerle bir blok oluşturup vatana ihanet içinde olduklarını ifade etmek,
- Meydanlarda Kuran’ı Kerim başta olmak üzere kutsal değerleri seçim propaganda malzemesi olarak kullanmak, toplumu çatışma ve kavga ekseninde ayrıştırmak,
gibi, bir siyasi parti lehine, diğerleri aleyhine çok açık siyasi propaganda yapmaktadır. (Ek: Cumhurbaşkanının toplu açılış törenleri vb. toplantılarda halka hitabı esnasındaki sözleri) 

Bunları yaparken bizzat kendi ifadesi ile “Anayasa gereği sadece vatana ihanetten sorumlu tutulabileceğini” ifade etmek suretiyle, aslında Anayasayı ihlal ettiğinin bilincinde olduğunu ve Anayasanın 105. maddesindeki hakkı kötüye kullanma niyetiyle hareket ettiğini de ikrar etmektedir.

Bu tutumların tamamının Anayasanın 101. (tarafsızlık), 103. (andiçme), 104. (görev ve yetkiler) maddelerine aykırı olduğu açıktır.

298 sayılı Kanunun 63.maddesi Devlet kuruluşları ve bütün kamu görevlilerinin seçimlerde tarafsız olması gerektiğini düzenlemiş, 154.maddenin ikinci fıkrası da bu kişilerin bir siyasi parti ya da aday leh ve aleyhine propaganda yapmaları, telkin ve tesirde bulunmalarını yasaklamıştır.
Cumhurbaşkanının seçim mevzuatını ihlal eden bu davranışlarının Anayasanın 104. maddesinde tarif edilen görevleri ile hiçbir ilgisi olmadığı gibi; 105. madde kapsamında sayılan İŞLEM, KARAR veya EMİRLERden de değildir. Tamamen görev ve yetki sınırlarını aşarak seçimin eşit, adil ve dürüstlük kurallarına uygun şekilde yapılmasını engellemeye dönük bu davranışlara karşı önlem alacak tek kuruluş Anayasanın 79. maddesi uyarınca Yüksek Seçim Kuruludur.

Diğer taraftan görevi KONU yönünden belirlenmiş olan Yüksek Seçim Kurulunun, Cumhurbaşkanının tarafsızlığını ihlal ederek, Anayasa ve 298 sayılı Kanun hükümlerine açıkça aykırı biçimde yaptığı siyasi propagandaların radyo ve televizyonlarda yayınlanmasını denetlemekle de görevli olduğuna kuşku yoktur. Bu çerçevede Cumhurbaşkanının siyasi propaganda içeren konuşmalarına, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 79; 6112 sayılı Kanunun 8, 30, 44; 2954 sayılı Kanunun 5; 298 sayılı Kanunun 55/A, 55/B maddeleri uyarınca radyo ve televizyon yayınlarında yer verilmemesi gerekmektedir.

f) Sonuç

Açıklanan nedenlerle;
Cumhurbaşkanının 10 Mart 2015 tarihinden bu güne kadar yaptığı toplantılarda; tarafsızlıkla bağdaşmayan, bir siyasi parti ya da aday leh ve aleyhine propaganda, telkin ve tesirde bulunma niteliğindeki konuşma ve davranışlarının hukuka aykırılığının tespit edilerek denetlenmesine, 7 Haziran 2015 günü oy verme işleminin bitimine kadar tekrarının önlenmesine ve Anayasa’nın 79. maddesi uyarınca seçimin düzen içinde ve dürüstlük kurallarına uygun yönetimi sağlamak için gerekli bütün işlemlerin yapılmasına,
Bu nitelikteki konuşmalarına radyo ve televizyon yayınlarında yer verilmemesi konusunda denetim yapılmasına,
Karar verilmesini saygılarımla dilerim.

Bülent TEZCAN
CHP Genel Başkan Yardımcısı"

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları