loading
close
SON DAKİKALAR

Cindoruk: Korkan insanlar sandık başına gittiklerinde 'Hayır' oyu kullanacaklardır

Cindoruk: Korkan insanlar sandık başına gittiklerinde 'Hayır' oyu kullanacaklardır
Tarih: 12.03.2017 - 10:57
Kategori: Söyleşi

Türk sağının önemli isimlerden Hüsamettin Cindoruk, referandum öncesi yaratılan korku iklimine karşın, sandıktan önemli oranda farkla Hayır çıkacağını belirtiyor.

Aktif siyasete 1952’de Demokrat Parti gençlik kolları başkanlığıyla başlayan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 17. Başkanlığı, Doğru Yol Partisi ile Demokrat Türkiye Partisi Genel Başkanlığı ve bir süre vekâleten cumhurbaşkanlığı yapmış bir isim olan Hüsamettin Cindoruk, referandum sürecine girdiğimiz şu günlerde oldukça önemli açıklamalarda bulundu. Cindoruk, “Yeni Türkiye” kavramının son derece tehlikeli olduğunu belirterek, “Bir ülkenin siyasi tarihini ikiye bölmek toplumu ikiye bölmektir. Türkiye’nin tamamını ikiye bölmektir. Bunun altından kalkamazsınız” ifadelerini kullandı.

Anayasa değişikliği paketini de değerlendiren Cindoruk, “Anayasa’nın yürürlüğünü savunmak Cumhurbaşkanı’na düşüyor. Peki, Anayasayı ihlal eden bir Cumhurbaşkanı, Anayasa ihlallerini nasıl önleyecek?” dedi.

BirGün'den Meltem Yılmaz'a konuşan Cindoruk“Bakın, bu anayasa değişikliği baştan sona Anayasa’ya aykırı. Boş kağıda imza vererek anayasa değişikliği olmaz. Ben bunu Meclis başkanlığı yapmış bir isim olarak söylüyorum. Daha en baştan, 316 milletvekili, grup başkanlarının gözetimi altında boş kağıda imza attı” ifadelerini kullandı

Cindoruk'un sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

»1952’de Demokrat Parti gençlik kolları başkanlığıyla başlayan uzun bir siyasi geçmişiniz var. Bu nedenle, Türk siyasi tarihine tanıklık edebilecek bir isimsiniz. 2017 Türkiye’sine ilişkin gözlemleriniz nedir?

Öncelikle, bugüne kadar hiçbir zaman, Cumhuriyet’in bu kadar sıkıntıda olduğu bir döneme tanık olmadım. Bugün Cumhuriyet karşıtı, Cumhuriyet’i sevmeyen ve hatta belki de Cumhuriyet’in kazanımlarından nefret edenlerin de bulunduğu bir iktidar var. Bu nedenle siyasi tarihimizi Eski Türkiye ve Yeni Türkiye diye ikiye bölen bir iktidar söz konusu.

»Eski Türkiye ve Yeni Türkiye ayrımına neden karşısınız? 

Bir ülkenin siyasi tarihini ikiye bölmek toplumu ikiye bölmektir. Türkiye’nin tamamını ikiye bölmektir. Bunun altından kalkamazsınız. O kadar önemli bir olguyla karşı karşıyayız ki... Bugün bazıları, Osmanlı sevdalısı olduklarını söylüyorlar. Oysa Osmanlı İmparatorluğu, büyük tarihçi Halil İnancık’ın söylemiyle İstanbul’un işgal edilmesiyle bitmiştir. Bir ülkenin baş şehri işgal edilip, demokratik olup olmadığı şüpheli de olsa Meclis feshedilmişse, milletvekilleri Malta’ya sürülmüşse o devlet bitmiştir. Biten hiçbir imparatorluğu tekrar canlandırmak da mümkün değildir. Roma İmparatorluğu’nu, Sovyetler Birliği’ni canlandırabilir misiniz? Bu açıdan bakınca realist olmayan, pozitivizmle ilgisi olmayan ideolojideki bir hükümet yönetimi var.

»Almanya ile başlayan, Hollanda ve Avusturya ile devam eden krizi de bu bağlamda mı değerlendiriyorsunuz? 

Tabii ki ama akla sığar bir kavga değil. Üstelik Almanya bizim Batı ülkeleri arasında en yakın olduğumuz ülkedir. Düşünün ki Alman generalleri gelip Osmanlı ordularını kumanda etmişler. Bizim halkımız Almanya’ya ekmek bulmak için sıraya girerek gitti. Alman hükümetinde Türk bir bakan kızımız var, milletvekillerimiz var. Ve bakın, Almanya’da bugünkü hükümet Türk dostu bir hükümettir. Ancak yine de Almanya geçmişten bu yana hiçbir zaman Türkiye’deki kavgaya bulaşmak istememiştir. Cumhurbaşkanı’nın bunu bilmesi lazım.

»Gelelim Anayasa değişiklik paketine… Öncelikle, zamanlaması, yöntemi, yaklaşımı açısından, iktidar partisinin bu paketi doğru bir zeminde referanduma taşıdığını düşünüyor musunuz?

Bakın, ben Tayyip Erdoğan’ı gençliğinden beri tanıyorum. Cumhurbaşkanlığı mevkii olgunlaşma mevkiidir. O mevkiide olan kişinin, devletin teamüllerini öğrenmesi ve uygulaması gerekir. Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, “fiilen Anayasa değişmiştir” demesini ben 12. Cumhurbaşkanı’na yakıştırmıyorum. Fiili durum olmaz siyasette, hukukta hele hiç olmaz. Anayasa’nın yürürlüğünü savunmak Cumhurbaşkanı’na düşüyor. Peki, Anayasayı ihlal eden bir Cumhurbaşkanı, Anayasa ihlallerini nasıl önleyecek? Anayasa Mahkemesi’nin bugün iki yargıcı cezaevinde, binlerce yargıç ve savcı cezaevinde. Adaletin bu derece sıkıntıya girdiği bir dönemde teminat Cumhurbaşkanı olmalıydı. Böyle bir dönemde, Cumhurbaşkanı’nın tekil idareye teşvik etmesi de son derece yanlış.

»Neden? 

Tekillik otorite fazlasıdır. Tekil idare halkı da korkutur, halk bir süre sonra o tekil idareden kurtulmaya çalışır. Bakın, bugün beğenmediğiniz parlamento bir başvuru merkezidir, bir demokrasi konforudur. Halkın oraya serbestçe gitmesi o kadar önemlidir ki. Lokantasında yemek yemesi, belediye meclislerinin, il genel meclislerinin, muhtarların görevlerini istedikleri gibi sürdürmesi demokrasinin konforu ve güvencesidir. Halk sonuç almasa bile kafasını o duvarlardan birine vurmaktan memnun olur. Şimdi bu kadar deneyimi olan bir Cumhurbaşkanı’nın bunu bilmesi gerekiyor. Bir de terörün bu kadar şiddetli olduğu bir dönemde… Eğer terör tekil sistemle önlenecekse, şu an zaten tekil olarak idare ediyor, neden önlenemiyor. Zira bugün Başbakan yok ortada, Başbakan ihalelerle uğraşıyor.

»Öte yandan, yapılan anketlerin de gerçeği ne kadar yansıttığından emin olamıyoruz. Zira halkın bir kısmının gerçek fikrini söylemediği belirtiliyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

Korku, halkların konuşmasını engelleyebilir ama oy kullanmasını engelleyemez. Göreceksiniz ki, korkanlar, sandık başına gittiklerinde oylarını hayır istikametinde kullanacaklar. Çünkü halktan daha fazla vatansever olmak mümkün değildir. Nitekim halk, Demirel, Ecevit ve arkadaşlarının yasaklarının kalkmasında da çok korkutulmuştu. Ama ona rağmen gitti ve referandumda evet oyu kullandı. Demek istediğim, halkı korkutuyorsunuz, susuyor ama gidip sandıkta konuşuyor. Bence bu referandumda da, sürpriz bir oranla hayır çıkacak.

»Bugün birçok kişi, bu kadar önemli bir düzenlemenin neden bu kadar hızlı bir şekilde geçirildiğinin sorusunu soruyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bir iktisatçı arkadaşımın tahminine göre, AKP 15 yılda 800 milyar dolar para harcamıştır; trenler, yollar, uçaklar derken. Bunun hesabını vermek zor bir iştir. Ve siyasette büyük yatırımlar yapanlar şaibe altına kalır. Anadolu’da bir deyim vardır: “kör kuruşun hesabını vermek” İşte, bir siyasi iktidar kör kuruşun hesabını vermek istemezse, böyle bir anayasa yapar. Bakın, 2002- 2017 arasındaki hükümetler ibra edilmiş olur bu Anayasa çıkarsa. Çünkü parlamento onlar hakkında karar veremiyor, yüce divan yolunu kapatıyor. Bu anayasa bir anayasa değil, bir Af Kanunudur.


ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları