loading
close
SON DAKİKALAR

Deniz suyu nasıl ‘tatlılaştırılır’

Deniz suyu nasıl ‘tatlılaştırılır’
Tarih: 29.07.2014 - 00:00
Kategori:

Yalçın Bayer; Milyonla çalanlar baş tacı edilir, birkaç kuruş çalan da kürek cezasına çarptırılır Ziya Paşa’nın bu beytini unutmayın...

MÜHENDİS Aslan Özmen dostumuz, İstanbul’a deniz suyu konusunda dünyadaki gelişmelerin hangi seviyede olduğunu anlatıyor.
İSKİ’ciler ‘Biz bunları biliyoruz’ deyip umursamazlık etmesinler, birçok ülkede ‘fabrikalar kuran,rafineriler açan, su ayırma tesisi yapan adam’ olarak bilinen Özmen’le hiç olmazsa bir tanışma şerefine nail olsunlar. “Deniz suyunu tatlılaştırma prosesleri, uzun süredir kuraklık çeken Suudi Arabistan, Kuveyt, BAE gibi Ortadoğu ülkeleri ile ABD Kaliforniya, Avustralya gibi kurak bölgelerde kullanılmaktadır. Hatta Türklerin suyuna muhtaç olmamak için Kıbrıs Larnaka’da bile bir tesis çalışmaktadır. 2013 yılı itibariyle dünyada kullanılan tatlılaştırılmış deniz suyunun miktarı günde 49.0 milyon m3’tür. Bugün Suudi Arabistan ve BAE su ihtiyaçlarının % 90’ını m3 desalination (deniz suyu tatlılaştırma) yoluyla elde etmektedir. Şahsen böyle bir tesisin Suudi Arabistan’da kurulmasında çalıştım, teknolojiyi biliyorum. Deniz suyunu tatlılaştırmak için çeşitli teknolojilerin başlıcaları şunlardır:
1- Multiple splash distilation,
2- Suyu kaynatıp yoğuşturma,
3- Reverse Osmosis ayrıştırma teknolojileridir.
Suudi Arabistan ve BAE’de, petrol bol olduğundan enerji yoğun 1 ve 2 No’lu teknolojiler kullanılırken, İsrail’de Reverse Osmosis (R.O.) teknoloji gelişmiştir son yıllarda. İsrail’de bu tesislerin olduğu Askelon’da yılda 650 milyon m3 su üretilmekte ve İsrail’in % 80 su ihtiyacını karşılamaktadır. Bu R.O. teknolojisi, İsrail su sıkıntısı çekerken, Suudi Arabistan’da da kullanılmaktaydı. Bazı Türk bilimadamlarının, bunu İsrail’in büyük bir başarısı gibi göstermesi doğru değildir. Arap, petrol yakarak hem elektrik üretiyor hem de tatlı su üretiyor. MSD prosesinde proses exotermik olduğundan dışarıya büyük elektrik üretilir. Örneğin, 300.000 m3/günlük üretimi olan tesiste yılda 1.0 milyar kwh elektrik elde ediliyor. Bu büyük bir rakamdır. Ülkede 32 adet SA (deniz suyunu ayrıştırma) tesisi bulunmakta ve ülke elektriğinin yarısı buradan elde edilmektedir. Shuama SA tesisinin kapasitesi 450.000 m3/gün, BAE de Jebel Ali tesisinin kapasitesi 800.000 m3/gündür. (İstanbul’un günlük tüketimi 3.0 milyon m3)
Her 3 proseste de su maliyeti 0.45 cents=0.94 TL olup, Türkiye’den ucuzdur. 300.000 m3/gün kapasiteli bir tesisin maliyeti 1.0 milyar dolar olup, inşaat süresi 36-48 aydır. Bizim kullanacağımız teknoloji R.O (ters filtreleme) teknolojisi olmalıdır. Bu teknolojide enerji sarfiyatı düşük olup, 1kwh/1 m3’dir. Yani MFD’nin yarısı... Gerçi kuraklık için panik olmadan deniz suyunu tatlıya dönüştürme tesislerini düşünmeliyiz.

Milyonla çalanlar baş tacı edilir, birkaç kuruş çalan da kürek cezasına çarptırılır

Ziya Paşa’nın bu beytini unutmayın


SAYIN Başbakan 5 kuruşluk bir hayır yaptı ya yarım yamalak, o da İstanbul’a kavuşamadan İzmit’te son bulan, herkesin başına kakmadan duramaz... Neymiş efendim, milleti kara trene mahkûm eden zihniyetmiş!... Yani gelişimden, ilerlemeden, yeni keşiflerden, araştırma geliştirmeden günahtan korkar gibi uzak duran zihniyet... O zihniyet ki kendisini 12 senedir körün değneğini bellediği gibi belleyip değiştirmeyi asla düşünmeyen, sözünden asla çıkmayan gördüklerine değil efendilerinin anlattığına inanan, bugüne kadar yaşadıkları dini inançlarına bile onun reformist (!) yaklaşımıyla bakan, fikri hür, vicdanı hür bir zihniyettir!... Ağdalı laflara düşkünlüğü herkesçe malum olan Sn. Başbakanımız zaman zaman müracaat ettiği Ziya Paşa külliyatından nedense çok kullanılan bir beyti es geçmekte ısrar etmektedir:
Milyonla çalan mesned-i izzette ser-efraz/ Bir kaç kuruşu mürtekibin cây-ı kürektir...
Anlamı şudur: Milyonla çalanlar baştacı edilir, şerefli mevkilere yükseltilir.
Birkaç kuruş çalanlar ise kürek cezasına çarptırılırlar. Günümüzün politik ortamını bundan iyi anlatacak başka uygun bir deyiş bulamazsınız.
Bakanlar, bakan çocukları, Rıza Zarrab’lar özel düzenlemelerle hiçir şey olmamış gibi yaşamlarına devam edip, hatta itibarlarına itibar kattıkları halde, bayrak satan, ayakkabı kutusu gösteren, hırsız var diyenler hapislerde çürümektedirler... Bütün suç milleti kara trene mahkûm eden, Cumhuriyet’i kuran, bütün yurdu demir ağlarla ördüğünü zannedenlerindir. İbo bile bundan sonra “Oksford vardı da biz mi gitmedik” diye bahane uyduramayacaktır, yırtık ayakkabılarla dolaşanlar bile çocuklarını Amerika’larda okuttuğuna göre bahane kalmamıştır artık, işlet kafanı çay kahve bedava...
Urcay ASLAY


İstanbul’da halk otobüsü yangınının gerçek nedeni

‘FELAKETLER ülkesi’ Türkiye’de, yine felaketler kenti İstanbul’da Mavi Halk Otobüsü, TEM’de 4 masum yolcu ile cayır cayır yandı ya... Elektrik Müh. Semih Kalkanoğlu, yangının gerçek nedeninin “bu halk otobüslerinin neredeyse tamamı ‘bakımsız’... Teknik bakımları zamanında ve gerektiği gibi yapılmıyor. Sokun bu otobüsleri fennî muayeneye, görün sonucu!” diyor. Kalkanoğlu diyor ki: “Bu otobüsler, yine bunlar gibi olan minibüsler (ki bu minibüslerin ruhsatlarında 14 yolcu yazıyorsa da, bunlara artık hiç karışan yok, belediye otobüslerini aratmıyorlar tıka basa yolcu taşıyorlar. Ve bunların hiçbiri vergi de ödemezler), tamamen bakımsızdırlar.
Şimdi bu otobüslerin birliği şu açıklamaları yapıyor:
Neymiş, yangın önden başlamış. Yalan!
Yangının arkadaki motor tarafından çıktığını TV izleyen herkes gördü. Üstelik bu otobüslerin ön taraflarında herhangi bir yangın çıkaracak tesisatı bulunmamaktadır.
Sürücü ya ehliyetsiz ya da birileri ile konuşuyordu. Neden emniyet şeridine giriyor? Emniyet şeridine girdikten sonra, neden sağ tarafındaki eğimli betona kayıp gidip beton bariyer duvara kadar dayanıyor?
Kapılar her ne kadar içeri doğru açılıyorduysa da, bu tür motor yangınlarında (küçük otomobillerde de oluyor) kapılar otomatik butondan kumanda almaz. Muhtemelen bu olayda da böyle olmuş. Dolayısıyla kapılar kilitlendiğinden, açılmamış olabilir.
Otobüste camları kıracak çekiçlerin ve sağlıklı yangın tüplerinin de olduğunu sanmıyoruz. Çünkü pek çok halk otobüsünde çekiç ve yangın tüpü bulunmuyor.
Eğer bu olay gelişmiş bir Batı ülkesinde (pek olmaz ya, olduğunu varsayalım) olsaydı ve otobüs yanıp, 4 yolcu cayır cayır yanarak kömür olsaydı, bu otobüsün sorumluları ölenlerin yakınlarına milyon dolar tazminat ödemek zorunda kalırlardı. Ama Türkiye’de bu tür olaylarda hep yaşanageldiği gibi, ölenler daima öldüğüyle kalıyorlar. Çünkü bu ülkede hukuk başka türlü çalışıyor. Ne yazık ki...

Günün sözü

“GÖZALTI süresi dolan polislere Çağlayan Adliyesi’nde yapılanları, PKK’ya gösterilen saygının binde birini Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına göstermiyorlar.” CHP İzmir Milletvekili Dr. Aytun Çıray

Yalçın Bayer - Hürriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları