loading
close
SON DAKİKALAR

Dönüştüremediklerimizden misiniz?

Dönüştüremediklerimizden misiniz?
Tarih: 24.04.2014 - 00:00
Kategori:

Atay Sözer; Şimdi Kentsel Dönüşüm dedikleri aslında tamamen centsel bir söğüşüm...

Abilerim, ablalarım ben Klarnetçi Macit, “Sulukule’de kime sorsanız bilir”, diyeceğim ama diyemiyorum, çünkü Sulukule’de şu an bizden kimseyi bulamazsınız. Çünkü bizleri Sulukule’den sürdüler. Aslına bakarsanız “Sulukule zaten bir sürgün yeri görünümünde yahu oradan da sürgün nasıl olacak”, diyebilirsiniz haklı olarak. İşte bizim de pek kafamız basmamıştı; bir süre önce takım elbiseli, elleri çantalı abilerim geldiler sizden iyi olmasınlar. Biz önce herhalde eğlenmek için gelmişlerdir, diyerek oturttuk onları başköşeye açtık 70’lik anzorotu; ben üfledim klarneti, Kör Ayhan dımbırtattı darbukasını, Laço İrfan aldı kemanını, âlemin en harbi gacısı Rakkiye de başladı kıvırmaya. Lakin abilerimin betti benzi gitti, “Tövbe estağfurullah” diyerek Rakkiye’ye arkalarını döndüler. Baktım abilerim biraz mütedeyyin abiler, Rakkiye abdest bozdurtacak biraz daha kıvırırsa, belli ki bunların başka bir sıkıntıları var; ekibi yolladım; “Ne yapayım güzel abilerime?”, diye sordum.

Bize çok güzel bir projeyle gelmişler; Sulukule’yi olduğu gibi götürüp başka bir yere konduracaklarmış, hepimizi TOKİ adını verdikleri evlere yerleştireceklermiş, evler pek bi güzelmiş, buradaki gibi çamurlu, kanalizasyonu patlak sokaklar yokmuş; üstelik sıcak suyu bile varmış, anam Altındiş Sabahat sıcak suyu duyunca, “Tamam gidiyoruz” diye kalktı ayağa, bütün mahalleyi de gaza getirdi, ne olup bittiğini anlamadan hop kendimizi TOKİ binalarında bulduk, fena tufaya geldiğimizi neden sonra anladık. Allah’ın unuttuğu yerdeki binaların sıcak suyu akıyordu, etraf çamurlu değildi kanalizasyon da henüz patlamamıştı; lakin bizim çalıp oynayıp göbek atacağımız bir alan yoktu; yahu biz kapı zili çaldığında bile kalkıp göbek atarız, burada ne mümkün, zavallı Rakkiye o zamandan beri depresyonda; bir kalça attığında duvara tosluyor garibim. Üstelik müşterilerimiz için çok uzaktayız, buranın adresini ben bile öğrenemedim ki onlara tarif edeyim, hoş gelseler nereye oturtacağız? Gittim abilere “Aman alın Toki’nizi, verin bizim Sulukule’mizi” dedim. “Veremeyiz, siz çıkınca biz Sulukule’nizi dönüştürdük” dediler. Bir de baktım aman, Sulukule yıkılmış, bizim göbek attığımız o güzelim meydana koca bir bina dikiliyor; sordum söylediler; alışveriş merkezi olacakmış, adını da bize olan saygılarından ötürü “Watertower” koyacaklarmış, böyle İngilizce isim olunca yurtdışına açılma imkânı da oluyormuş. Etrafına koca koca villalar yapıyorlar, birinin kaç sipali ettiğini duyunca dudağım uçukladı. Kentsel dönüşüm dedikleri böyle bir şeymiş meğer; dönüşüm ayağına bizi iyi söğüşlemişler. Ama bizim halimizden daha beterleri de varmış; mesela bir yer varmış ki orayı boşalttıktan sonra resmen oymuşlar. Oymuş derken mecazi anlamında demiyorum, harbiden oymuşlar; o güzelim o yemyeşil ağaçları söküp böyle boydan boya koca bir kanal açmışlar; içinde gemicikler yüzüyormuş; gene kanalın iki yanına villalar kondurmuşlar. Ama öyle boydan boya oyulduğundan ötürü öte yandaki karadan da kopuyor mu sana? Oluyor mu sana bir ada? Abiler beri fena marizledi ben böyle söyleyince, “Belanı mı arıyorsun, ne güzel işte memleketimizi fazladan bir ada sahibi ettik” diye. Daha acısı bu haltı ederken kaç yüz milyon bin ağaç gitmiş bilmiyorum ama bizim Abbas’ın hali harap. Abbas dediğim bir göçmen kuş (bu arada biz çingene milleti her kuşun dilinden anlarız, nasıl diye sormayın) geldi bana dert yandı, kestikleri ağaçlar bunların göç yolları üzerindeymiş, o ağaçlar da bunların mola verdikleri bir yermiş; burada soluklanıp devam ederlermiş yollarına. Bir bakmışlar mola yeri yerinde yok Abbas ve arkadaşları şaşırmışlar, galiba daha gelmedik, diye ileri uçmuşlar ama yok; molasız yolculuk ağır gelmiş kanatlarına, bir bir düşmüşler aşağıya. Bu adamlar sadece kuşların mola yerini değil, o kuşların nesillerini de yürütmüşler…

Abilerim ablalarım ben bir garip çingeneyim gümüş zurna benim neme gerek, aklım basmaz böyle şeylere. Ama çocukluğumdan beri buradan öteye baktığımda şöyle boydan boya bir güzellik görürdüm, o güzelim tarihi yapılar, camiiler, kıvrıla kıvırıla uzayıp giderdi; sizden iyi olmasın bir büyüğüm “Evladım onun adı siluettir” demişi. Geçen gün baktım işte o siluet yoktu, biri o silueti çalmıştı. Yahu gölge çalınır mı hiç, valla bunlar gölgeyi bile çalmışlar. Aman dedim, bize atılan bir iftira vardır hep, bize hırsız derler, ister misin şimdi gelip bu Garip Macit kulunuzu yakalasınlar “şehrin siluetini çaldın?” diye. Anlatamam derdimi, adımız çıkmış ne kadar hırsızlık varsa hapsini bana kastırırlar.

Vaktin zamanında başbakanın biri “70 cente muhtaç olduk” diye bir laf etmişti, o günden sonra epey bir yol alınmış belli ki. Şimdi Kentsel Dönüşüm dedikleri aslında tamamen centsel bir söğüşüm.

Bu hırsızlar çok büyük hırsızlar şimdiye kadar hiç böylesini görmedim. Aman diyeyim her bi şeyinize sahip çıkın, ben bu türleri iyi bilirim, bunlar doymazlar, yedikçe yemek isterler; bundan sonra daha büyük yerleri oyacaklar, daha büyük kanallar açacaklar, çok daha çılgın projeler yapıp gördükleri her şeyi başka bir şeye dönüştürmeye kalkacaklardır. Güzel abilerim, güzel ablalarım ne olur dikkatli olun, ben yandım siz yanmayın; sizi de dönüştüreceğiz diye söğüşlemesinler.

Atay Sözer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları