loading
close
SON DAKİKALAR

Duygularımızdaki cam kırıkları…

Duygularımızdaki cam kırıkları…
Tarih: 26.07.2016 - 00:00
Kategori:

Yılmaz Özdil; Akp'yle cemaat imam nikahlıyken… Fethullah Gülen, Tayyip Erdoğan açısından 'muhterem hocaefendi'yken…

Fethullah Gülen, henüz Türkiye'de tanınmıyordu ama, İzmir Kestanepazarı'nda kulaktan kulağa yayılmaya başlamıştı, vaazlarını hiç kaçırmayan hatırı sayılır bir esnaf grubu oluşmuştu, Manisa'dan Denizli'den dinlemeye gelenler vardı. Fethullah Gülen bu insanları öğrenci yurdu kurmaları için teşvik etmeye başladı, “ışık evi” tabir edilen cemaat yurtlarının temeli 1972'de İzmir Bozyaka'da atıldı, peşpeşe yenileri açıldı, 10 sene içinde, 1982'de Yamanlar Koleji'ne dönüştü. 12 Eylül darbesinde sağcı solcu, devrimci ülkücü herkesi tutuklamışlar, Fethullah Gülen'e dokunmamışlardı, üstüne, kolejini hizmete açmışlardı! Fethullah Gülen'in gözbebeği tabir edilen Yamanlar Koleji'nin kurucu müdürü, Sezen Aksu'nun babası Sami Yıldırım'dı. “Yaman Dede” lakabıyla tanınıyordu.
*
Akp'yle cemaat imam nikahlıyken… Fethullah Gülen, Tayyip Erdoğan açısından “muhterem hocaefendi”yken… Fethullah Gülen “bu referandumda mezardakiler bile kalksın evet oyu kullansın” derken… Sezen Aksu ne diyordu? Yetmez ama evet diyordu.
*
Başka ne diyordu?
Pkk açılımı sürecinde Tayyip Erdoğan'a bizzat telefon edip, Akp gibi düşünmeyen insanlara “iki cihanda lekeli” diyordu. “Annemle babamla konuştum, canıgönülden destekliyoruz, annem babam bu sürecin karşısında duranları iki cihanda lekeli kabul ediyorlar, ben de öyle görüyorum” diyordu.
*
Sezen Aksu'nun “baba” vurgusu önemliydi. Akp gibi düşünmeyenlere “iki cihanda lekeli” diyen, aslında babasıydı. Kızı tasdikliyordu.
*
Gel zaman git zaman… Akp'yle cemaatin arası bozuldu, 17/25 Aralık patladı, Tayyip Erdoğan o güne kadar öve öve bitiremediği Fethullah Gülen'i haşhaşi, terörist, sülük ilan etti, inlerine gireceğiz dedi.
*
O sırada Berkin öldü… Sezen Aksu kişisel internet sitesine mektup yazdı, “muhakeme yetisini kaybetmiş bir kibir, iktidar ve güç zehirlenmesinden doğan vicdan tutulması Berkin'i de aldı, namuslu insanlar var bu dünyada, illa ki kazanacaklar” dedi.
*
E, pek enteresandı.
*
Oturdum, bu iki açıklamayı alt alta koyarak, Firuze başlıklı yazımı yazdım. “Cemaatle Akp cankuşken, yetmez ama evetti, akp'nin karşısında olanlar iki cihanda lekeliydi, cemaatle akp düşmanken, Tayyip Erdoğan güç zehirlenmesi yaşayan, vicdan tutulması yaşayan, muhakeme yeteneğini kaybetmiş biriydi, Tayyip Erdoğan'ın karşısında olanlar namuslu insanlardı” dedim.
*
Vay sen misin diyen…
*
“Özgürlük” şarkıları söyleyen “hümanist” sanatçımız Sezen Aksu, savcılığa suç duyurusunda bulundu, beş sene hapse atılmamı talep etti. Yanlış okumadınız… Beş sene hapse atılmamı talep etti. Ne kadar büyük bir suç işlediğimi kanıtlamak için de, Kadir Has Üniversitesi'nden bir profesörün hukuki görüşünü şikayet dilekçesine eklemişti.
*
Eğer bu şikayet dosyası Fetocu bir savcıya denk gelseydi, şu anda içerdeydim. Veya, tutuklama olmasa bile, en azından gözaltı mözaltı gibi kepazelikler yaşayacaktım.
H
Çok şükür ki, namuslu bir savcıya denk geldi. İnceledi, elinin tersiyle itti. Dava bile açılmasına gerek görmeden, reddetti. Kapı gibi, ders gibi gerekçe yazdı, özetle “söz konusu yazıda suç unsuru yok” dedi.
*
Peki, Sezen Aksu hangi gerekçelerle hapse girmemi talep etmişti?
*
Birincisi…
Yalan yazdığımı öne sürmüştü. Tamamen gerçekdışı bir iddiada bulunduğumu, hiç kimse hakkında “iki cihanda lekeli” demediğini, kendisinin söylemediği sözleri, sanki söylemiş gibi yazdığımı, “iki cihanda lekeli” dediğine dair hiçbir veri olmadığını belirtmişti.
*
Halbuki…
Sezen Aksu'nun “iki cihanda lekeli” dediğini söyleyen ben değildim. Akp yandaşı Sabah gazetesi manşet yapmıştı. Ağustos 2009'da “Minik Serçenin Cesur Yüreği” başlığıyla manşet yapmışlardı, “Tayyip Erdoğan'ı telefonla aradığını, bu sürece karşı duranlara iki cihanda lekeli dediğini” yazmışlardı. Sezen Aksu altı sene boyunca bu manşeti yalanlamadı. Türk basınında Sezen Aksu'nun bu lafı dediğini yazmayan kalmadı. Altı sene gıkı çıkmayan Sezen Aksu, her nedense sadece benim yalan yazdığımı öne sürüyordu.
*
İkincisi…
Babasına cemaat yakıştırması yaparak, başta babası, tüm ailesini rencide ettiğimi öne sürüyordu.
*
Halbuki…
Sezen Aksu'nun babasının Yamanlar Koleji'nde kurucu müdür olduğunu her İzmirli gazeteci bilir. Üstelik… Sezen Aksu'nun babasının Yamanlar Koleji'nde kurucu müdür olduğunu yazan sadece ben değildim. Cemaatin yayın organı Kanaltürk'ün Ankara temsilcisi Faruk Mercan tarafından kaleme alınan, 2009'da Doğan Kitap'tan yayınlanan, Fethullah Gülen'in hayatını anlatan kitapta yazıyordu.
*
Tüm bu gerçeklere rağmen, linç edildim. Cemaat tetikçileri koro halinde saldırıya geçti. Bazı sanatçılarımız olan biteni kültür-sanat tartışması zannetti, Sezen Aksu'nun sanatçı kişiliğine dil uzattığımı filan söyledi. Bazı “yeni chp” milletvekilleri beni alenen “düşman” ilan etti, “ırkçı” ilan etti. O zamanlar Hürriyet'te yazıyordum, Hürriyet'te bile beni yerden yere vuran yazılar çıktı.
*
Ve şimdi…
*
Söz konusu yazıda bahsi geçen Yamanlar Koleji polis tarafından basıldı, okulun beşinci katında Fethullah Gülen'in özel makam odasının olduğu yazılıyor, bu odada Fethullah Gülen'in hırka, tespih gibi özel eşyalarının camekanlar içinde adeta kutsal emanet gibi sergilendiği yazılıyor, bu okuldan mezun olduktan sonra harp okullarına giren teğmenlerin, bu makam odasındaki törenle Fethullah Gülen'e bağlılık yemini ettiği yazılıyor, bu teğmenlerin kılıçlarının bu okulda sergilendiği, öbür öğrencilere gösterildiği yazılıyor, okulda askeri kamuflajlar bulunduğu yazılıyor, okulun depolarında seçim sandıkları, oy çuvalları bulunduğu yazılıyor.
*
Beni linç eden gazeteler, sanatçılar, hatta yeni chp milletvekilleri, şu anda, cemaatin ne kadar iğrenç olduğunu anlatıyor.
*
Hayat ne tuhaf değil mi?
*
Doğrusunu isterseniz… Özgürlük şarkıları söyleyen hümanist sanatçımızın hapse girmemi talep etmesine kırılmıştım. Ama, beni asıl darmadağın eden konu bambaşkaydı. Sezen Aksu'nun savcılığa verdiği suç duyurusu dilekçesinde aynen şu cümle yazıyordu:
*
“Sezen Aksu sanatı ile kamuya mal olmuş bir kişiliğe sahiptir. Onu, oluşmamış bir olguyla itham edilen merhum babası ile yapay bir bağlantı kurmak ve siyasal bir akımın içinde göstermeye gayret etmek, toplumda küçük düşürmek amacını açıkça göstermektedir.”
*
“Merhum babam” diyordu.
Babasının rahmetli olduğunu, rahmetli olmuş babası üzerinden yapay bir bağlantı kurduğumu söylüyordu.
*
Halbuki…
Bu dilekçe verildiğinde Sezen Aksu'nun babası yaşıyordu.
Allah uzun ömür versin.
Hâlâ yaşıyor.
*
“Merhum” denilerek, savcılık makamı yanıltılmak istenmişti.
*
“Merhum” denilerek, savcının vicdanına seslenilmiş, ölmüş insanların arkasından iftira atan, vicdansız biri olduğum belirtilmişti.
*
Babası yaşıyordu.
Ve, bana yalancı deniyordu!
*
Aslında ben ve avukatım, Sezen Aksu'nun babasının “merhum” olmadığını elbette biliyorduk. Buna rağmen, savcılık ifademizde bu konudan hiç bahsetmedik. Çünkü… Sezen Aksu babasına “merhum” demeye çekinmemişti ama, ben ve avukatım “babası yaşıyor” demeye utanmıştık.
*
Hukuk önünde… Sezen Aksu adına, bizim yüzümüz kızarmıştı.
*
Ne diyelim…
Hakikat topallayarak da olsa hedefine varıyor.
Her devrin adamı olmaktansa, topluma gerçekleri anlatmaya çalışan yurtseverlere ise, duygularındaki cam kırıkları kalıyor.

Yılmaz Özdil - Sözcü

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları