loading
close
SON DAKİKALAR

Enerji ipinde iki cambaz: Türkiye ve İsrail

Enerji ipinde iki cambaz: Türkiye ve İsrail
Tarih: 28.06.2016 - 16:05
Kategori: Ekonomi

Bilkent Üniversitesi Öğretim görevlisi ve Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi üyesi Necdet Pamir, İsrail-Türkiye arasında planlanan enerji anlaşmasını değerlendirdi.

Bilkent Üniversitesi Öğretim görevlisi ve Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi üyesi Necdet Pamir, İsrail-Türkiye arasında planlanan enerji anlaşmasını BirGün’e değerlendirdi.

İsrail deniz bölgelerinde, son yıllarda keşfedilen gaz sürekli gündemde olduğu için yaklaşık 3-4 tane Türk şirketi oradan bir boru hattıyla Türkiye’ye gaz getirmek için uğraşıyor. ‘One minute şovu’na rağmen ne ticaret durdu, ne de özellikle Barzani’nin hukuksuz bir şekilde AKP’lilerle beraber Türkiye üzerinden Aşdod limanından petrol sevkiyatı. İşin enerji boyutunu tartışacak olursak, olaya bir bizim açımızdan bir de İsrail açısından bakmakta yarar var.

İsrail açısından baktığımız zaman; özellikle İsrail deniz bölgelerinde bulunan Doğu Akdeniz’deki keşifler Kıbrıs’ın güneyinde de keşfedildi. Ama bir takım projelere alt yapı sağlayabilecek kadar hacmi yüksek olanlar İsrail’deki keşiflerdir. Leviathan sahası başta olmak üzere, Tamar, Dolphin, Mari B, Noa önemli sahalardır ve toplamda 900 milyar metreküp civarında bir rezervi işaret eder. 1 trilyon metreküpe yaklaşmaktadır. İsrail hükümeti epey bir tartışmanın ardından bu miktarın yüzde 60’ını İsrail’in ihtiyacı için kullanma kararında. Yüzde 40’lık hacim ise ihraç edilebilir deniyor, ki bu rakam Türkiye başta olmak üzere Akdeniz’in altından bir boru hattı çekerek LNG dahil farklı projeleri yapılabilir kılıyor. Dolayısıyla İsrail açısından baktığımızda ekonomik getiri sağlayabilecek en önemli kaynaklardan bir tanesidir. İsrail kendi enerji güvenliğini sağlama almış oluyor ve böylelikle başkalarına bağlı kalmıyor. Yani İsrail’in tehdit algısı açısından söylemek gerekirse, kendine göre düşman ülkelerle sarılmış diyebiliriz.

En akıllıca pazar da Türkiye. Hem mesafe bakımından, hem de Türkiye ticari ilişkileri bakımından İran’dan ve Azerbaycan’dan gaz alan, önemli bir yerde. Yani Türkiye’ye doğu istikametinden iki tane boru hattı geliyor. Rusya’dan iki ayrı boru hattıyla gaz alınıyor. Bunlardan bir tanesi Kuzey’den gelen meşhur Mavi Akım, bir tanesi de Trakya üzerinden gelen Batı Hattı.

Dolayısıyla hem Batı’dan, hem Kuzey’den, hem de Doğu’dan alıyoruz. Ayrıca Batı istikametinden sıvılaştırılmış gaz olan LNG, Cezayir ve Nijerya’dan geliyor. Yani Türkiye 3 yönden doğalgazla besleniyor ancak güneyde böyle bir imkân yok. Dolayısıyla Türkiye önemli bir pazar.

Bunların hepsini İsrail açısından söylüyorum. Türkiye enerji ihtiyacının yüzde 32’sini doğalgazla karşılıyor ve bu gazın %99’unu ithal ediyor. Dolayısıyla bizlerin savunduğu politika açısından, daha fazla gaz almanın Türkiye açısından, çok da yararlı olmadığını öne çıkıyor. Kendi yerli kaynaklarımız olan rüzgâra, güneşe, jeotermale ve biyo yakıta dönmemizi söyler ama son tahlilde İsrail’in ihtiyaçlarına bakacak olursak Türkiye biçilmiş kaftandır ve bütün yapılan o projelerde çeşitli seçenekler incelenmektedir.

LNG gibi bu projelere baktığımızda, bunların içinde en ekonomik olanı İsrail doğalgazı için Güney’den Türkiye’yi besleyecek bir boru hattıdır. Tabii ki bu Türkiye ile İsrail kucaklaştı demek değildir. Ve hemen olacak şey de değildir. Bir kere bu hattın geçeceği bölgeler münhasır ekonomik bölgeler. Bu yüzden oradaki ilgili ülkelerin izni gerekiyor. Bir taraftan da Suriye başta olmak üzere bu güzergâh üstünde bir sürü çatışma alanı var. Lübnan ve İsrail arasında çok çeşitli anlaşmazlıklar var.

Siyasi anlaşmazlıkların dışında İsrail, yine bu doğalgazın paylaşımında münhasır ekonomik bölge tanımlarında birbirleriyle çatışıyorlar. Boru hattı o güzergâhtan geçecek, dolayısıyla İsrail onların iznini alabilecek mi, bu bir soru işaretidir.

Öbür taraftan bu hat, hukuksuz bir şekilde olsa bile Avrupa Birliği’ne Kıbrıs olarak alınmış olan Rumlar’ın, hak iddia ettikleri münhasır ekonomik bölgeden de geçecek.

Türkiye’ye böyle bir olanağın Rumlar olmaksızın yani kendilerine ait olduğunu zannettikleri -ki tüm Kıbrıs halkına aittir- ve o gazın da kendileri pay almadan o gazla birleşssin ve Türkiye’ye girsin diyeceklerdir.

Dolayısıyla İsrail ile kucaklaşma yetmez, Rumlarla da kucaklaşmak gerekir. Yani dikensiz bir gül bahçesi yok. Ama o sırada da 4-5 tane bilinen Türk firması Zorlu, Çalık, Turkas, EMG gibi şirketlerin hepsi yıllardır bu projeler için birbirleriyle rekabet halindeler ve bütün bu görüşmelerin içinde bir biçimde yer alıyorlar. Dolayısıyla bu İsrail için çok kullanışlı ve olumlu bir iş. Öbür taraftan da Türkiye’yi bunun üzerinden, ‘acaba pragmatik davranmaya zorlayarak çıkarınız var’ diyerek eleştirmek, ‘acaba ‘Müslüman kardeşler’ odaklı serüvenlerinden uzaklaştırabilir miyiz’ düşüncesi ham bir hayaldir.

Erdoğan’ın etkili olduğu bir Türkiye’de hiçbir şekilde Müslüman Kardeşler üzerinden Afrika’ya, Orta Doğu’ya hâkim olma hayalleri, halifelik hayalleri hiçbir zaman bitmeyecek. Mehter takımı gibi iki adım ileri bir adım geri koşulları kollayacaktır. Dolayısıyla hemen bugünden yarına Türkiye-İsrail kucaklaşmasıyla, nedeni ne olursa olsun çözülmesi kolay görülmüyor.

Tabii hepsi birbirine bağlantılı olan bir hikâye daha var. Hem Doğu Akdeniz’de Rusya’nın çıkarları, ABD’nin çıkarları var hem de Kıbrıs üzerinde oynanan oyunlar var. Çünkü Türkiye’ye dayatılan şey şu; Muhalefet partilerinin iktidara gelebilmek için, iktidar partisinin de mevcut iktidarını koruyabilmesi için belli şeylere dış dinamikler açısından uyum göstermeli. Sınanan ve dayatılan şey bu.

ABD ve AB’nin dayatmasıyla Kıbrıs’ta taviz verilerek toprak verilecek. Öbür taraftan Ermeni meselesinde taviz verilmesi konusu var ve Almanya’daki son karar da bunun bir yansımasıdır. Neden şimdi diye sormak gerekir. Kapıların açılması, ambargoların kaldırılması, gerekirse tazminat ödenmesi, Ermeni meselesinde özür dilenmesi ve bir üçüncüsü de, önce özerk sonra bağımsız bir Kürdistan ve bir Kürt koridoru.

Tüm bunlar uluslararası sistemin yeni ‘speak code’larıdır. Dolayısıyla bu dayatılıyor. Bunun unsurlarından bir tanesi Türkiye-İsrail yakınlaşmasıdır ama tabii bu böyle tek boyutlu bir oyun değil. Böyle sosyal laboratuvarlarınızda onu biçimlendirdiğinizi zannedebilirsiniz ama burada bir de Rusya faktörü var.

Rusya İsrail’e diyor ki; “Türkiye’ye bu gazı verme. Eğer verirsen ben de İran’a S300 S400 veririm. Onun da altından sen kalkamazsın.” Yani Putin’in bugünkü politikası Erdoğan’ı cezalandırmak üzerine olduğu için, onun nefes almaması, para kazanmaması lazım. Zaten basına da yansıdı bu müzakereler. Dolayısıyla çok aktörlü çok farklı boyutları olan bir oyun oynanıyor ama bunun içinde enerjinin önemi var.

Türkiye açısından baktığımızda, tekrar söylüyorum, Türkiye Güney’den beslenecek bir hat olması açısından, 4 yönden beslenmesi açısından bir anlam taşır. Ancak bir ülkenin enerji kaynaklarının %32.5’u doğalgaza bağlıysa ve öbür taraftan da bunun %99’unu ithal etmek zorunda olduğunuz bir kaynaksa; bir İsrail’den alalım bir de şuradan alalım demek Türkiye’nin enerji güvenliği açısından çok da savunulacak bir şey değildir.

Kendi içinde bir önemi vardır bunun ama makro politikalar açısından savunulacak bir şey değildir. Şu da olabilir, doğalgaz geldiği zaman en azından nükleere ne kadar ihtiyacımız var onu da tartışabiliriz.
O zaman doğalgaz gelsin de Akkuyu’daki nükleerden kurtulabilir miyiz argümanı da yükselebilir. Çok boyutu var bunun. Dolayısıyla henüz bugünden yarına bir noktaya geleceği inancında değilim çünkü münhasır ekonomik bölge sorunlarının çözülmüş olması gerekir. Bunu da, kendi çıkarları açısından engelleyecek aktörler var. Dolayısıyla anlaşmanın detaylarını bilmeden bir de perde arkasında kimin eli kimin cebinde görmeden bir şey söyleyemem. Yani söylemek doğru olmaz.

Bir tarafta İsrail Anayasa Mahkemesi’nin kararı var: İsrail, deniz bölgelerinde bu sahaları geliştiren şirketlerin rekabet hukukuna aykırı iş yaptıkları noktasından hareketle belli kısıtlar getirdi. Bu da bu projelerin yapılabilirliğini önemli oranda zedeledi. Yani İsrail anti tekel kurulu bazı koşullar öne sürüyor ve bunların da yapılması gerekiyor ama şirketler de yanaşmıyor. Dolayısıyla, ufak ufak Filistin’e verelim, oraya verelim diyorlar ama bu dişinin kovuğunu doldurmaz İsrail’in. Böyle bir genel resim var.

Necdet Pamir - BirGün

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları