loading
close
SON DAKİKALAR

Genelkurmay Başkanı'na sorular

Genelkurmay Başkanı'na sorular
Tarih: 01.11.2014 - 00:00
Kategori:

YalçınBayer; IŞİD'in eli bağlı kurbanların kafasını kesmesi ile arkadan gelip sivil askerlerin başlarına kurşun sıkılarak katledilmesi arasında fark yok...

Askerlerimiz çarşı ortasında kafalarından vurularak katlediliyor.

IŞİD'in eli bağlı kurbanların kafasını kesmesi ile arkadan gelip sivil askerlerin başlarına kurşun sıkılarak katledilmesi arasında fark yok...

Genelkurmay Başkanı'nın Görev ve Yetkilerine Ait Kanun'un 2'nci maddesi gereği; Silahlı Kuvvetler'in savaşa hazırlanmasında, personel, istihbarat, harekât, teşkilat, eğitim ve lojistik hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programların tespitinde, görev ve yetki sizde...
Bazı aklı dağınıklar, savaş mı var diye sorabilir. Terör örgütü, TSK ile savaş halinde olduğunu defalarca açıkladı. 'Yalancı' ateşkesler ile oylamalar sürerken, kahpece can almalar devam ediyor.
Mensuplarınızı korumak adına, kanun gereği, ana programların yapıldığını farz ederek, bu kadar kolay can kayıplarını nasıl izah ediyorsunuz?
Katledilen askerlerin çocukları, eşleri ve yakınlarının neler hissettiğini düşündünüz mü?
Sokaklarda katledilen sivil askerlerin kaybı karşısında, toplumsal vicdanın nasıl bir galeyan içinde olduğunu fark edebiliyor musunuz?
Size emanet bu vatan evlatlarının pisi pisine öldürülmesine, eğitim zayiatı olarak bakmadığınızı bilerek,
sokaklarda kahpece pusularda düşen çocuklarımızın kanları, 'mısır püskülünden süpürgeler'le temizlenirken, toplumun vicdanında hangi lekeleri bıraktığının farkında mısınız?
B. TASMACI

Perdövites...
SAYIN Başbakanımız Ahmet Davutoğlu Bey, Türkiye'nin 'kanatlanacağından' bahsetmiş. Bunu duyduğumda aklıma eski bir havacılık tabiri geldi. Benim gençliğimde Hava Kuvvetlerimizde Fransızcadan alınan bu tabir perte de vitesse'di (ve perdövites diye söylenirdi), yani hız kaybı... Kanatlanan bir uçak pist üzerinde perdövitese uğrarsa burun üstü çakılır ve böyle kazalarda hele pilotların kurtulma şansı azdır.
Yeni nesil, Türkçede kelime bulamadığından mı nedir, buna İngilizceden alınan bir kelimeyle stall diyor. Aynı kapıya çıkıyor bu kelime de: Ya hızın yetersiz ya da kanadın hücum açısının çok yüksek olması, yani lövyeyi gerektiğinden çok çekerek uçağın burnunu fazla dikmişsin.
Türkiye bugünkü durumunda burnunu fazla dikmekten tam perdövites olmak üzereyken (Ertuğrul Özkök'un geçenlerde yayınladığı rakamlarda dile gelen ekonomik ve diplomatik göstergelere bkz.), Sayın Başbakan, tayyarenin burnunu daha da dikip 'havalandırmaktan' bahsediyor. Bunun neticesi, perdövites sonucu burun üstü çakılmaktır.
Ali Mehmet Celal Şengör

'DÂHİ DİKTATÖR'

(Bu arada Şengör Hoca, 'Dâhi Diktatör' (KA Kitap) adlı son kitabının 10 Kasım'da yayınlanacağını bildirerek "Atatürk dâhi bir diktatör, fakat zorba değildi" dedi. Ancak bu isim nedeniyle eleştirildiğini, esas bu farkı anlamayanlar için bu kitabı yazdığını söyledi.)

BİLİYOR MUSUNUZ

TIP bilimine sosyal bilimleri sokan, toplum hekimliğini kuran, yüzlerce öğrenci, hekim ve akademisyen yetiştirmiş olan Prof. Dr. Nusret Fişek'in 100. doğum ve 24. ölüm yıldönümünde 3 Kasım Pazartesi günü Ankara Kavaklıdere'de, Çağdaş Sanatlar Merkezi'nde, Prof. Dr. Nusret H. Fişek'in 100. doğum ve 24. ölüm yıldönümünde bir anma toplantısı düzenlendiğini...
BİLİM Akademisi'nin 'Güz Konferansları'nın ilkinde Kemal Türker'in bugün 13.00'te İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nda "Zekâmızın bir limiti var mı?" konusunda konuşacağını... CHP İstanbul Milletvekili Av. Mahmut Tanal'ın Katma Değer Vergisi Kanunu'nda değişiklik yapılması için verdiği kanun teklifi ile "Gıda Ürünlerinden KDV'nin kaldırılmasını" talep ettiğini...
AYVALIK'ta belediye, ticaret odası ve Ayvalık Ziraat Odası'nın işbirliği ile gerçekleştirilen 10. Ayvalık Zeytin Hasat Günleri'nin dün 'Hasat Günleri' sloganı ve çeşitli etkinliklerle başladığını, bugün 'Zeytinyağı Hayat Bağı' başlıklı uluslararası panelde Ümmühan Tibet, Neşet Akkoç, Gürkan Renklidağ, Enrico Lupi, Soledad Serrano'ın konuşacaklarını...

Otorite çukuru ve politik sıvılaşma
'POLİTİK Sıvılaşma ve Mizah' başlıklı son yazısında Doğan Kuban "Türkiye'de her kavram, konturları belirsiz, sıvılaşmış bir toplumsal kargaşada yüzüyor. Kaygan ve ele avuca gelmiyor. Her türlü hak ve özgürlük var ama olan ve veren belli değil. Şaşılacak bir dönüşümle 1980'den bu yana içeriksiz bir kültür ortamında toplum düşünsel dengesini yitirdi. Sınırları belirsiz bir otorite çukurunda ayakta durmaya çalışıyor." diyor.
"(...) Türk dili beni bir kez daha aydınlattı. YAlan ve YAnlış sözcükleri de 'YA'ile başlıyor. Bunu yorumlarsak 'Yalan söylemek istemedi, yanlışlık yaptı' anlamına geliyor. Böylece Türk dili ve yaşam arasındaki organik ilişkinin Türk ulusunun namusunu temize çıkaracak bir gerçeği aydınlattığını görüyorsunuz.
Bunun son açıklaması 'sayın birinden' geldi; 'Günah özgürlüğü' de dinimizde var demiş. Yalnız bir sorun var: Türkiye'nin dışında Türk ve Müslüman olmayan yedi milyar insan yaşıyor. Bizim gibi düşünmeyebilirler.
Bu da Yalan olabilir mi?"

MESAJ PANOSU
BİR TOMA zarar görürse 10 TOMA alırız diyen Başbakan, maden ocağında 'yaşam odası' yapmak için kaç madencinin ölmesi gerek?
Hanifi ÇAVUŞ
ÖNCE Kristof Kolomb buldu Amerika'yı, sonra biz. Umutlar azaldı, günden güne de mutluluklar ve ekmeğimiz.
TÜM ocaklar kapanmadan çıkamayız biz bu yastan. Madenciler yanacak biz ısınacağız öyle mi? Hep birlikte donalım daha iyi.
Nuriye AKMAN

Yalçın Bayer - Hürriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları