loading
close
SON DAKİKALAR

HDP'li Temelli: Batı’da tek ayaklı fedakarlık olmaz, muhalefet partileri de adım atmalı

HDP'li Temelli: Batı’da tek ayaklı fedakarlık olmaz, muhalefet partileri de adım atmalı
Tarih: 27.01.2019 - 12:51
Kategori: Siyaset

Siyasal gelişmeler, seçim çalışmalarını ve açlık grevlerinin değerlendirilmesi gündemiyle toplanan HDP Parti Meclisi toplantısının açılış konuşmasını HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli yaptı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli; genel merkez binasında toplanan Parti Meclisi (PM) toplantısı öncesi açıklamalarda bulundu.  
 
Temelli, Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 81 gündür açlık grevinde olan Demokratik Toplum Kongresi Eş Başkanı (DTK) ve Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in tahliye edilmesine ilişkin konuştu. Güven’in tahliyesiyle hukuksuzluğun bir kısmının kalktığını ancak cezaevlerinde hala tutuklu seçilmişlerin ve onlarca siyasetçinin olduğunu hatırlatan Temelli, “Leyla Güven’i ziyaret ettik. Açlık grevini kararlı bir şekilde sürdüreceğini ifade etti. Açlık grevleri, tecrit son bulana kadar devam edecek. Açlık grevinin ölümlere neden olmaması ve arkadaşlarımızı yitirmememiz için iktidara sesleniyoruz. Talepler çok nettir. Tecridi sonlandırın. 5 Nisan 2015’ten bugüne süren ağırlaştırılmış tecrit meselesi, ciddi bir insan hakları ihlalidir. Aile görüşü yoktur, avukat görüşü yoktur” ifadelerini kullandı. 

Temelli gündemdeki gelişmelere ilişkin şunları söyledi: 

Leyla’nın tutuklu kalması hukuksuzluktu

"DTK Eş Başkanımız ve Hakkari Milletvekilimiz Sevgili Leyla Güven bugün açlık grevinin 81’inci gününde. Leyla Güven tahliye edildi. Leyla Güven zaten bir yıl önce hukuk tanımaz bir şekilde, yasa tanımaz bir şekilde  tutuklanmıştı. 24 Haziran seçimleri ile Hakkari Milletvekili olmasına rağmen tutuklanmasına son verilmedi. 24 Haziran’dan bugüne kadar yargı Anayasa’yı tanımazlıktan geldi. Tahliyesi ile hukuksuzluğun bir kısmı kalkmış olabilir ama hukuksuzluk yargı eliyle bizzat sürdürülmektedir. Dokunulmazlığın kaldırılması nasıl ki bir Anayasa ihlali ise, dokunulmazlıkların kaldırılmasından sonra vekillerin yargılanmasının devam etmesi ve bugün cezaevinde olmaları hukuk tanımaz bir zihniyeti önümüze çıkarmaktadır.   

1000’den fazla tutuklu tecride karşı açlık grevinde

Leyla Güven, 24 Haziran’da milletvekili seçilir seçilmez tahliye edilmesi gerekirken, uzun bir süre cezaevinde tutulmuş ve hukuksuzluk devam etmiştir. Hala, cezaevinde tutuklu milletvekillerimiz vardır ve bu hukuk tanımaz durumu teşhir etmek istiyorum. Kendisini (Leyla Güven) ziyaret ettik. Kendisinin tüm topluma ve halkımıza selamları var. Açlık grevini kararlı bir şekilde sürdüreceğini dile getirdi. Tahliyesi ile açlık grevi arasında bir bağ, bir rabıta kurmaya çalışanlar bir yanılgıyı dillendirmektedir. Çünkü Sevgili Leyla Güven’in açlık grevi eylemi tecride karşı yapılan ve sürdürülen bir eylemdir. Hem Leyla Güven’in açlık grevi, hem de 230’dan fazla tutsağın sürdürdüğü açlık grevi, süresiz-dönüşümsüz eylemlerdir. Bunun dışında dönüşümlü olarak Türkiye cezaevlerinde 1000’den fazla tutsak açlık grevindedir. Yine hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok yerinde açlık grevi sürdürülmektedir. Erbil’de Nasır Yağız arkadaşımız 64’üncü günündedir. Strazburg’daki arkadaşlarımızın eylemi 41’inci günündedir. Açlık grevleri tecridin sonlanmasına yönelik bir eylemdir.   

Aile görüşleri yeterli değil

Tecrit sürüyor, bu tecrit sürdüğü sürece de açlık grevinin yaygınlaşarak devam edeceği görülüyor. Biz bir an önce tecridin sonlanmasını istiyoruz. Açlık grevi ancak tecrit sonlandığında sonlanacaktır. Bu açlık grevinin daha kötü sonuçlara ve ölümlere neden olmaması ve arkadaşlarımızı yitirmememiz için iktidara sesleniyoruz. Tecridi sonlandırın! Bu konuda talepler çok nettir. 20 yıldır süren tecrit ile süren bu infaz hukuku kabul edilemez. 5 Nisan 2015’ten bugüne süren ağırlaştırılmış tecrit meselesi ciddi bir insan hakları ihlalidir. Aile görüşü yoktur, avukatlar ve hukukçular ile görüşü yoktur, Sayın Öcalan’ın bütün hakları gasp edilmiştir. Tecridin sonlanması için açlık grevi yürüten arkadaşlarımız ve başta Sevgili Leyla Güven’in talebi çok nettir. Bir kere “düzenli aile görüşü” en temel insan haklarından biridir. Bunun gasp edilmesi yahut yok sayılması kabul edilemez. 2.5 yıl arayla sadece günü kurtarmak, siyasetin ve iktidarın her zaman yaptığı algı yönetimi, aile görüşünün sağlandığı anlamına gelmez. Bunun düzenli bir şekilde sağlanması temel bir taleptir. Aile görüşü yeterli değildir. Tüm hükümlülerin sahip olduğu haklardan Sayın Öcalan’ın yararlanması kadar doğal bir hak olamaz. Bu hak konusunda hukukçular ve avukatlarının düzenli olarak Sayın Öcalan ve diğer hükümlüler ile görüşmesi acil bir taleptir ve yerine getirilmesi gereken en temel haklarından biridir. 

Tecrit bir sistem haline geldi

Bugün tecrit bir sistem haline gelmiştir. Türkiye’yi tecritleştirmektedir. Türkiye’nin tecritleştirilmesi, demokrasi, insan hakları ve barış konusunda Türkiye’nin yolunun tıkanmasıdır. Bu tıkanmanın Ortadoğu’da nasıl sonuçlar yarattığını görmek lazım. Tecride karşı tüm Türkiye'nin, tüm demokrasi güçlerinin, STK’lerin Leyla Güven’in sesine ses katmaları gerekiyor. Eğer tecrit sonlanmazsa, bu ülke bugün içinde bulunduğu koşullardan çok daha kötü koşullara sürüklenecektir. İktidarın arzusu budur. İktidar bütün ülkeyi tecrit ile sarıp sarmalayarak, hakları gasp etmeye çalışmaktadır. Farklı seslere ve muhalefete olan tahammülsüzlüğünü ortaya koymaktadır.  

AKPM kararlarını görmezden gelemezsiniz

Bakın AKPM’de de bu yönde bir karar aldı. Bu önemli bir karardır. Hem tecrit konusunda, hem de Türkiye’deki yasa tanımazlık ve hukuk tanımazlık konusunda çok önemli bir karar AKPM’de gündeme geldi ve ortaklaştı. Bu karar çok önemlidir. Bu karar Türkiye’nin geldiği hukuk düzenini tarif etmektedir. Türkiye’nin demokratik siyasetten ne kadar uzaklaştığını tarif etmektedir. Türkiye’de yaşanan bu ihlalleri tek tek ortaya koymaktadır. Herkes için yaşanan ihlalleri tarif etmektedir. Bugün Türkiye’de bir hak ihlali varsa, herkes için vardır. Bunları dikkate alıp değerlendirmek bizim en önemli sorumluluğumuzdur. Meclislerin hukuku öncelikli hukuktur, demokrasilerin vazgeçilmez en önemli zemini meclislerdir. İşte yerel meclis ve işte AKPM. Bütün bu meclislerde varız. Bu meclis hukukunu ve demokrasi anlayışımızı her yerde savunmaya devam edeceğiz. Tabii ki ülkelerin çıkarları vardır ama bu çıkarlar belli istisnalara göre hareket etmez. Biz her yerde demokrasiyi, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü savunmaya devam edeceğiz. Kaldı ki Türkiye AKPM’nin kurucu üyesidir. Dolayısıyla işinize geldiğinde bu meclisin kararlarını kabul edip işinize gelmediği zaman kabul etmemezlik olamaz. Bu kararlar Türkiye açısından bağlayıcıdır. AİHM bu meclise bağlı olarak çalışır. “AİHM’in Demirtaş ile ilgili aldığı kararını tanımıyorum” diyemezsiniz. CPT bu meclise bağlı olarak çalışan bir kurumdur. “CPT’nin İmralı’ya ilişkin aldığı kararları tanımıyorum” diyemezsiniz. Ya da bu kararların altında çeşitli bahaneler arayamazsınız. Bu bütün Türkiye’deki vatandaşlar için alınmış kararlardır. Belli bahaneler üreterek bu kararların dışında bir demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti tarifi yapmanız mümkün değildir. Bu kararların bir an önce dikkate alınması ve hayata geçilmesi, bu hukuk ihlalleri ve yasa tanımazlığın son bulmasını istiyoruz. Bunları tanımayan zihniyet, savaş zemininden besleniyor, diktatörlük hayalleri kurmaya çalışıyor. Bunları tanımayan zihniyet Türkiye’de baskıyı ve şiddeti artırıyor. Bu zihniyet ile yan yana düşmek, demokrasiyi savunmak anlamına gelmez. Türkiye’deki muhalefetin görevi bu zihniyete karşı hukuk devletini ve demokrasiyi savunmaktır. Nerede bir hukuksuzluk ve insan hakları ihlali varsa orada hükümetin karşısında dikilme gereği vardır. Biliyoruz ki savaş politikaları sadece Ortadoğu’ya değil, bu ülkeye de yıkım getiriyor. Bu ülkede hak gasplarının mazereti olmaya devam ediyor.  

Dış politika da ilkesizlik, itibarsızlık diz boyu

Bakın bugün Ortadoğu’yu yangın yerine çevirenler, her başları sıkıştığında yeni yeni formül arayışlarına giriyorlar. İlkesizlik, itibarsızlık had safhada. Dış politikadaki itibarsızlığımız bütün ülke için bir utanç kaynağına dönüşmüş durumda. Adana Mutabakatı denilen bir şey yeniden önümüze getiriliyor. Ankara Anlaşması’yla aslında yeniden düzenlenmiş olan bu düzenleme ile içine düştükleri çıkmazı yeniden Türkiye halklarına ve Kürt halkına dayatmaya çalışan bir iktidar var karşımızda. Savaştan beslenenler, savaşı dayatarak yol alacaklarını sanıyorlar. Bu yol, yol değildir, bu büyük bir çöküştür. Biz Adana Mutabakatı ile değil, artık barış ve halkların bir arada yaşama iradesiyle yolun açılacağına inanıyoruz. Bu tür yöntemlerden uzaklaşılması çağrısını buradan bir kez daha yapıyoruz. 

Demokrasi mücadelemiz bir yanıyla tecride karşı bir yanıyla savaşa karşıdır

Yerel seçim çalışmalarımız da sürüyor. Biz yerel seçimlere yaklaşırken bunun sadece bir seçim olmayacağını, yerel demokrasi mücadelesi olduğunu, bunun bütünlüklü demokrasi mücadelemizin önemli bir parçası olduğunu defalarca dile getirdik. Bir kez daha dile getirmek istiyoruz. Bütünlüklü demokrasi mücadelemiz bir yanıyla tecride karşıdır, bir yanıyla savaşa karşı barış mücadelesidir; bir yanıyla da Türkiye rejiminin içine sürüklendiği tarifi mümkün olmayan bu sisteme karşı bir mücadeledir. Bütün bunları bütünlüklü olarak ele alıp değerlendirmek ve bunun çalışmasını hedef olarak önümüze koyarak yol alıyoruz. Seçimlere az bir süre kaldı, bundan sonra çalışmalarımıza kararlılıkla devam edeceğiz.

Batı’da tek ayaklı fedakarlık olmaz

Amed’de Kürt illerindeki adaylarımızı tanıttık, coşkulu bir toplantıydı.Orada irademiz çok net bir şekilde ortaya çıktı. Amed’deki tanıtımından başlayarak Kürt illerimizde adayların tanıtımları sürüyor, coşku ile devam ediyor. Bu kayyumcu zihniyete ve ceberrut devlete karşı bütün iller de ayakta, coşku ile seçimlere hazırlanıyor. Seçimlere hazırlanırken tecride karşı mücadeleyi de yükseltiyor. Şimdi batı illerinde de çalışlarımız sürüyor. Bir çok il ve ilçeden gelen raporlar, fizibilite çalışmalarımız sonucunda yakında batı adaylarımızın tanıtımını yapacağız. Her yerde aday gösterme kararımızın yanında, belli istisnaları gözeteceğimizi dile getirmiştik. Radikal demokrasi anlayışı gereği bütünlüklü bir mücadeleyi önemsiyoruz. Demokratik kamuoyunun, STK’ler, ve demokratik çevrelerin görüşleri çerçevesinde cesaretle adım atacağımızı ve sorumluluk alacağımızı ifade ettik. Ama takdir edersiniz ki bu tek ayak üzerinde yürüyecek bir mücadele hattı değildir. Bu konuda bütün toplumsal kesimlerin sorumluluk alması önemlidir. Bunun ötesinde diğer muhalefet partilerin gerçek bir muhalefeti büyütmek ve demokrasi safında yer almaları yönünde bir iradeleri söz konusu ise bunun gereğini görmek istiyoruz. Ancak bu şekilde yol alabiliriz. HDP olarak bu konuda dayanışma göstereceğimizi ifade ederken, diğer muhalefet partilerinden bu konuda bir gelişme yaşanmamıştır. Seçimlere az bir süre kaldı. Aday başvuruları hızla yaklaşıyor, biz de çalışmalarımızı hızlandırmış durumdayız. En kısa sürede adaylarımızı açıklayacağız. Seçim bildirgemiz hazırlanmak üzere, hem kadın seçim bildirgemizin hem de karma seçim bildirgemizin tanıtımı yapılacak. Seçim hazırlıklarımız bu şekilde sürüyor.

Ayrımcılık öncelikle Kürt çocuklarını vuruyor

İçinde bulunduğumuz faşizm koşullarının nasıl bir ülke yarattığını, nasıl bir ülke manzarası ile karşı karşıya olduğumuzu betimlemesi açısından birkaç vurgu yapacağım. Mücadelemiz bir demokrasi ve barış mücadelesi. Bunu bütünlüklü bir şekilde ele almanın neden önemli olduğunu gösteren birkaç örnek. Öykü Arin, donör arayışı uzun süredir devam ediyor. Bu konuda iktidardan, Sağlık Bakanlığı’ndan hiçbir adım atılmıyor. Öykü’nün şahsında donör bekleyen o kadar çok hasta var ki, bu vaka bize bu ülkenin sürüklendiği sağlık şiddeti girdabını gösteriyor. Sağlık hakkının nasıl yok edildiği tablosunu gösteriyor. Bu ülkeye savaşı dayatıyorsanız, bütçenizin kaynaklarımızın bir çoğunu İHA üretmeye ve tank üretmeye ayırıyorsanız, çocuklarınızı yitirmekle karşı karşıyasınız demektir. Savaşa hayır demediğimiz sürece bu sağlık şiddeti bütün çocuklarımızı, insanlarımızı yakalar. Bir başka manzara ise Bêrîvan. Antalya’daki hortum faciası sonucu yaşamını yitirdi. Bêrîvan Viranşehirli bir çocuk, sömestr tatilinde ailesine yardıma gidiyor. Günlük yevmiyesi birkaç kilo portakaldır ve Bêrîvan orada yaşamını yitirdi. Bu ülkenin sürüklendiği adaletsizliğin, yoksulluğun ve adaletsizliğin bir göstergesidir, bu çocuklarımızı koruyamamamızın bir göstergesidir. Bu denli yaygın yoksulluk şiddeti ve bir ayrımcılıkla karşı karşıyayız. Yoksulluk, Kürt çocuklarına daha büyük bir hızla ulaşıyor. Onların tatillerini çocukluk haklarını ellerinden alıyor. İşte savaşa ve bütün ülkenin tecritleştirilmesine karşı çıkmadığınızda, çocuklarınızı yitirmekten alıkoyamazsınız. 

Brezilya’da yaşanan acıyı paylaşıyorum

Küresel ısınmaya bağlı olarak yaşanan doğal afetlere dikkat çekmek istiyorum. Bunlardan birini daha dün Brezilya’da yaşadık. Brezilya’da maden atık barajının çökmesi nedeniyle 300 işçi kayıp durumunda, 30 işçiye ulaşıldı onlarda yaşamını yitirmiş durumda. Bu acıyı paylaşıyorum. Bu doğal afetlerin arkasında yatan küresel ısınmayı ve doğa talanını görmemiz mümkün. Bugünkü iktidar doğa talanında dünya birinciliğine oynayan bir iktidar. Doğamıza sahip çıkmak için öncelikle kentlerimize sahip çıkmalıyız. Kentlerimizi bu kayyumcı ve doğa talancısı zihniyetten kurtarmalıyız. 

Venezuela’da darbe sürecine karşıyız

Çalışmalarımızda hepimize başarılar diliyoruz. İnanıyorum ki en kısa sürede bu kötü gidişatı hep birlikte durduracağız. 31 Mart kritik bir tarihtir, atacağımız kararlı adımlar, bu kötü gidişatı durduracaktır. Bunlar dışarıdan müdahaleyle ya da darbe zihniyetiyle, savaş politikalarıyla olmaz. Bunlar bizatihi barışı ve demokrasiyi savunmakla olur halkların iradesine saygı göstermekle olur. Halkların bir arada oluşturacağı meclislerin hukuku ile olur. İşte bugün Rojava’ya yönelik saldırıların arkasında bu meclis hukukuna yönelik tahammülsüzlük gösteren bir iktidarı görmemiz mümkün. Dünyanın her yerinde görmemiz mümkün, bugün Venezuela’da da bunu görüyoruz. Dışarıdan darbeler ile bir ülkeye demokrasiyi getiremezsiniz. Bir ülkede demokrasiyi var edecekseniz, o ülkenin, halkın iradesine saygı göstereceksiniz. Seçimle gelen seçimle gider. Bir ülkede darbe mekaniği işliyorsa, ona karşı durmamız gerekiyor. Darbe mekaniklerini sonlandırmaktır. 15 Temmuz da biz darbeye karşı durduk ama darbeye karşı olduğunu savunanlar, 20  Temmuz’da başka bir OHAL darbesi dayattılar. Bugün Venezuela’da yaşanan da budur. O ülkede yaşananları beğenmeyebilirsiniz, ama karşı çıktığınız yer bir demokrasi zemini olmalıdır. Yoksa, darbeleri yarıştırarak değil. Konuşmalarımı tamamlayarak, çalışmalarınızda başarılar diliyorum"

 

Kaynak : Vişne Haber Ajansı-www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları