loading
close
SON DAKİKALAR

Hırsızın zekâsı!

Hırsızın zekâsı!
Tarih: 21.09.2014 - 00:00
Kategori:

Melih Aşık; Böylece tüccar polis nezaretinde soyulmuş. Hırsız nanik yaparak çekip gitmiş...

Bu eğlenceli mizahi öykü Leonardo Da Vinci’nin notları arasında yer alır...
Bir hırsız, önceden tanıdığı tüccarın dükkanına girip soymaya karar vermiş. Gece yarısı sessizce dükkana girmiş, içerde yükte hafif pahada ağır ne varsa toplamaya başlamış...
Dükkandaki gariplik üzerine gelip kapıyı açan tüccar hırsızı karşısında görmesin mi?
Adamcağız korkuyla kapıyı anında kilitlemiş.
Koşa koşa karakola giderek durumu haber vermiş.
Bir süre sonra polislerle geri dönmüş.
Başına geleceği anlayan hırsız ne mi yapmış...
Masanın üzerinde iki mum yakmış...
Cebinden bir iskambil destesi çıkarıp kağıtları karşılıklı dağıtmış...
Kötü kağıtları karşı tarafın önüne koymuş, iyi kağıtları kendi tarafına almış...
Polisler kapıyı açarken hırsız o tarafa doğru bağırmış:
- Beni buraya kazandığım paraları ödememek için hapsettin değil mi? Ama yemin ederim kaybettiğin paraları ödeyeceksin. Madem kaybedince paramı vermeyecektin neden oynadın? Üstelik utanmadan da kapıyı üzerime kilitledin. Polis senin bu ucuz numarana kanar mı sanıyorsun?
Polisler iskambilleri vs görünce hırsızın ifadesini daha inandırıcı bulmuş. Tüccarın cebindeki parayı hırsıza vermesini istemişler. Böylece tüccar polis nezaretinde soyulmuş. Hırsız nanik yaparak çekip gitmiş...
* * *
Leonardo’dan bir küçük nükte daha...
Birisine, ‘Yataktan kalk, artık güneş çoktan doğdu, sen hâlâ uyuyorsun’ demişler...
Şöyle cevap vermiş:
- Güneş kadar yolum ve işim olsa ben de çoktan kalkardım, demiş, ama pek az yol gitmem gerektiği için şimdilik kalkmayacağım...



Kütüphane...
Taksim’deki İBB Atatürk Kitaplığı bundan böyle “7 gün 24 saat” hizmet verecekmiş... İlk kez bir Halk ve Araştırma Kütüphanesi, 7/24 hizmet vermiş olacak. Son derece olumlu bir karar...
İstanbul’da çok sayıda zengin kütüphane vardır... Yalnızca Beyoğlu bölgesinde 15 kütüphane bulunuyor. Ne var ki bunların hemen hepsi akşam saat 18’de kapanır. Vatandaş iş sonrası kütüphaneye gidip kitap, gazete, dergi okuyamaz, bir konuyu araştıramaz. Büyük paralarla kurulan bu kütüphaneler, iki nöbetçi memura gece mesaisi ödememek için, çeyrek kapasite ile çalıştırılır.



Akıllar Ege’de...
Büyük Taaruz’un hemen ardından Yunan işgalinden kurtulan kasaba ve şehirleri gezen Falih Rıfkı Atay anlatır. Yunan ordusu her tarafı yakıp yıkarak geri çekilmiştir... Uşak’ta yerli halk diyor ki:
- Burada bin sekiz yüz ev yaktılar, bütün Uşak yanacaktı, fakat süvarilerimiz erken yetişti, yarım saat daha geç kalsalardı...
- Can ziyanınız yok ya...
- Nasıl yok? Uşak’ta bin kişi öldürdüler...
Bir gariban anlatıyor:
- Hepimiz evlerimize kapandıktı... Yunanlılar birkaç dinsiz bulmuşlar. Bu herifler birkaç defa:
- Dışarı çıkın bizimkiler geldi, diye bağırdılar.
Hepimiz sokaklara döküldük. Yunanlılar;
- Demek Türkler geldiği zaman böyle sevineceksiniz, diye çoluk çocuk ellerine ne geçirdilerse süngülediler, ateşe attılar...
* * *
Yunan ordusunun Anadolu işgali üç yıldan fazla sürüyor. Bu üç yıl tabii türlü eziyetlere, cinayetlere, katliamlara tanık oluyor. Yüzlerce yıl Türklerle birlikte yaşayan Rumların bir kısmı Yunan ordusuna katılıyor, Türklerle savaşıyor. Dönüşte, yani Türk ordusu Yunan Ordusunu denize dökerken roller değişiyor. Bu defa Türkler bölgedeki Rumlara karşı benzer şiddet hatta vahşet uyguluyorlar.
Bilge Umar’ın “İzmir Savaşı” adlı kitabında mübadele ile Yunanistan’a gönderilmiş Rumların tanıklıklarını okuyabilirsiniz. Yunan işgali görülmüş kasaba ve şehirlerde Rumlara karşı büyük öfke vardır. Ama İşgali yaşamayan bölgelerde Türkler ile Rumlar kardeşçe yaşamış, mübadelede ayrılırken karşılıklı gözyaşı dökmüşlerdir.
Suçlu kimdir? Anadolu işgalina karar veren Yunan politikacılar mı? Atina’yı kışkırtan İngilizler mi? Dünya savaşı çıkaranlar mı? Hepsi mi...
Sonuçta o yıllarda büyük trajediler yaşanmış.. Yunanistan şimdi bu trajediden yeni düşmanlıklar üretiyor. 1922’yi soykırım ilan edip aksine konuşulmasını yasaklıyor. Akılları hâlâ Ege’de...



Mutlu son!
IŞİD elindeki 49 rehineyi 101 gün sonra serbest bırakmasıyla
rehineler de rehineleri kaçıran IŞİD de, rehineleri getiren AKP de kahraman oldu!
Akif Kökçe



DÖNÜŞ
Rehineler 101 gün sonra yurda döndü... Mutluyuz.... Tanrı fakir kulunu böyle sevindirirmiş...Var olan şeyleri kaybettirip buldurarak... Sonuçta bu kurtuluşta dahli olanları kutlarız. Operasyon iyi yürüdü... Ama rehinelerin dönüşünden itibaren yürütülen siyaset tam şark işi... Her kafadan ayrı ses çıkıyor. Herkes başarıyı üstlenmekte yarışıyor. Araya din propagandası sıkıştırmalar... Gereksiz şişinmeler gırla...
IŞİD’e yakın bir site “iki devlet”in müzakeresinden söz ediyor. Bizimkiler IŞİD’le devlet olarak müzakereye mi oturdular? Eyvah eyvah... Bu da ayrı baş ağrısı yaratır...



DERS
ABD’de iktisat dersi vermekte olan bir Türk hoca yazın Türkiye’ye geldi... Anadolu’yu dolaştı... Kahvehanelerde vatandaşlarla sohbet etti... Amacı onların ufkunu açmaktı... Anadolu turundan sonra kendisiyle konuşma fırsatımız oldu:
- Nasıl halkımız anlattıklarınızla ilgilendi mi?
- İlgilenir gibi yaptılar...
- Nasıl yani?
- Bana soru sordular, ben de anlattım...
- Ee...
- Ben anlattıktan sonra onlar anlattı...
- Ee...
- Fark ettim ki bir şey öğrenmek için soru sormuyorlar... Kendi anlatacaklarına sıra gelsin diye soruyorlar. Esas dertleri kendi akıllarından geçeni anlatmak. Maşallah her şeyi de benden iyi biliyorlardı... Yani öyle sanıyorlardı...



YAŞ
Orada burada ağlayan sulu gözlü politikacılara kadınlarla ilgili bir sözü anımsatalım...
“Kadınlar mutlaka başkalarının onları gördüğü bir yerde ağlar” diyor bir düşünür...
Anneleri hariç tutalım bu sözden...



TEKER
Nazi Almanyası’ndan bir tekerleme:
Kulelerin tepesinde rüzgar yönünü gösteren bütün oklar kaldırıldı yerine memurlar kondu...
Neden mi?
Çünkü memurlar (ve bazı gazeteciler) rüzgârın nereden eseceğini ve ne yana dönmek gerektiğini daha iyi bilirler.

Melih Aşık - Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları