loading
close
SON DAKİKALAR

İmamın Kayığı

İmamın Kayığı
Tarih: 01.08.2016 - 00:00
Kategori:

Atay Sözer; 'Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk

'Efendiler ve ey millet, biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. Gazi Mustafa Kemal Atatürk

“Sızıntı” dergisinin ilk sayısının kapağında meşhur “Ağlayan Çocuk” resmi vardır.
Adı amacıyla bu kadar örtüşen bir dergi daha var mıdır bilmem.
Derginin fikir babası FETÖ denen örgütün her bir şeyi Fettullah Gülen’dir.
Onun da salya sümük ağlaması, ağlama yarışmalarında hep birinci olması; ağladıkça dinleyenleri de hüngürdettiğini görmüşsünüzdür.
Bu durum imam-cemaat ilişkisinin en güzel örneklerinden biridir; imamın salya sümük ağlaması cemaat üzerinde misliyle ortaya çıkmaktadır. Fettullah’ın son rezil hareketinden sonra biraz amiyane deyişimiz gündeme geldi; “İmam yellenirse cemaat defi hacet eyler”.
Peki, imam defi hacet ederse cemaatin ne eyleyeceği sorusunun yanıtını da kısa zaman önce yaşayarak gördük.
İmam cemaati üzerindeki etkisini görünce giderek dozunu arttırdı sonunda mehdilik mertebesine kadar geldi.
Aslında mehdiyim diye çıkan ilk kişi bu muhterem değil tabii ki…
Derviş Mehmet adındaki bir meczup da “Ene mehdi” diyerek Menemen’de halkı ayaklandırıp Kubilay’ın kafasını kesmişti bildiğiniz gibi.
Gene Saidi Kürdi (namıdiğer Saidi Nursi ) adındaki bir başkası da mehdiliğin nimetlerinden epey bir yararlanmıştır ki Fettulah da onun has şakirdlerinden biri olarak epeyce feyz almıştır.
Uzun yıllara yayılan devletin her bir yanına sızma hareketi sanıldığı gibi sinsice değil açık açık yapıldı.
Fettullah doldurduğu kasetlerde müritlerine neler yapmaları gerektiğini öyle ima yoluyla falan da değil Bilal’e anlatır gibi tane tane izahlı olarak anlattı.
“Bakın şakirdlerim sabırlı olun, acele etmeyin, yavaş yavaş girin, kendinizi hemen belli etmeyin, afişe olmayın, namazınızı oturduğunuz yerde gözlerinizle kılın, çöpünüz de hep bir boş yeni rakı şişesi olsun, dans edin, karınıza bikini giydirin, göbek atın; mülkiyeye, adliyeye, orduya sızın. Zamanı gelince de harekete geçersiniz” öğütlerini taşıyan kasetler doldurdu. Öyle ki bu kasetlere Kültür Bakanlığı’ndan bandrol bile aldılar.
Bakanlık da “Bu zırvalık, olsa olsa bir bilimkurgu kasetidir” diyerek yapıştırdı bandrolü.
Zaten 30 yıl boyunca da bütün yöneticiler bir Tv dizisi gibi izler gibi çekirdek çitleyerek izlediler bu olanları. Hep “film icabı yahu” dediler.
Demirel, Çiller, Özal, Yılmaz hatta romantik Ecevit bile “Bir hoşgörü abidesi” gibi görüler hazreti. Bu kadar palazlanmasında pay sahibi oldular. Bir tek aynı dokudan geldiği için “kör kendinden bilir” diyerek Erbakan uyandı durama ama o da ciddiye alınmadı.
Dünyanın bir ucundaki adını bilmediğimiz memleketlerde okullar açılmasının mantığını bir türlü kavrayamadık. Nice aymaz aydınımız Türkçe Olimpiyatı denen sirk gösterisinde Afrikalı çocukların ezberledikleri Türkçe şarkıları alkışladılar.
O da bol keseden “Onur ödülü” altında plaketler dağıttı, onlar da gösterilen hıyara tuzlarını alıp koşturdular.
(İki istisnası vardır onların haklarını verip tarihe not düşelim; biri "Bu ödülü büyük bir onurla reddettim" diyen Edip Akbayram diğeri de Macide Tanır. Özellikle Macide Tanır’ın “Cumhuriyet'in kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu laik, demokratik cumhuriyetin temellerini oyan bir anlayışın ürünü kuruluşun ödülünü kabul edemeyeceğim.” deyişi asla unu-tulmaz)
Fettullah’ın yöneticilerle olan flörtü nihayet mutlu bir şekilde tamamına erdi ve nikâh masasına oturuldu; resmi nikâh değildi orası kesin. Ama İmam nikâhı mı yoksa muta nikâhımı olduğu tartışılırdı elbette.
Balayı dönemi pek bir güzel gitti…
İstediği her bir şey verildi…
Mülkiye, adliye ve ordunun kimyası bozuldu ( ordunun kimyası aslında Nato’ya girişle bozulmaya başlamıştır ama o ayrı bir yazı konusu)…
Her güzel evlilik gibi bunun da sonu geldi… Artık işin içinde bir aldatma durumu mu vardır yoksa başka bir şey mi bilemeyiz, neticede onların özel hayatı.
Ama karşılıklı ciddi bir çatışma başladı.
Taraflar “Allah cezanı versin, Allah ocağına ateş düşürsün, Allah önünü kessin”,
“Gözüne dizine dursun, yemedim yedirdim, giymedim giydirdim, haram zıkkım olsun hepsi” diyerek birbirlerine saydırırken olan bize oldu tabii…
Cemaat yapılanması içinde bir çok imam çıktı, en tepede Kâinat İmamı olarak kendi var; ala doğru, ülke imamı, bölge imamı, semt imamı diye iniyor neticede bir imam bolluğu var.
Yaşananlardan ilerde pek çok film çıkacaktır; bu kesin… Ancak aynen yapılırsa inandırıcılığı zor absürt filmler olacaktır.
Aranan savcılar, hüküm giyen yargıçlar; binlerce korumanın arasında gezerken ensesinin di-bindeki yaverin asıl terörist olduğuna ayamayanlar. Neticede herkesin paranoyak olduğu, herkesin birbirini terörist olarak gördüğü bir distopya izleyeceğiz.
Tabii işin içine Cia, Mossad, Opus Dei, Tapınak Şövalyeleri, Moon Tarikatı gibi ögeleri katarak komplo teorilerine de dalmak mümkündür.
Atatürkçü, laik, cumhuriyetçi kesimi “darbeci” yalanıyla içeri aldıranlar gerçek darbeyi kafalarına yiyince bu defa da etrafı inandırmakta zorlandılar, doğal olarak. Keşke büyüklerinden yalancı çobanın hikâyesini dinleselermiş. Şimdi yaşadıkları panikle yaptıkları işlerin ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır tabii. Şu anda her yerde yapılan Fetöcü avını rahatlıkla Pokemon avına benzetebiliriz; yani her an elinde akıllı telefonuyla evinize giren bir akılsızın “Ah işte bir Pikaçu buldum” diyerek yakınıza yapışması ihtimal dâhilidir.
Ama bu durumu Osmanlı dönemindeki zampara baskınlarına da benzetebiliriz.
“Mahallemizin mimlenmiş hatunu evine zampara aldı” ihbarı alan mahalle halkı imamın öncülüğünde evin kapısına dayanırlarmış. Hatunu da zamparayı bir güzel dövecekler sözde. İmam kapıyı yumruklar, hatun “bir dakika başımı örtüyorum” diye zaman kazanır; bu arada zampara da kapının arkasında bekler ve açılan kapıdan içeri dalan mahallenin arasına karışıp zampara ararmış. Tabii “Nerede o ırz düşmanı?” diyerek en çok yaygarayı da o kopartırmış.
Gelelim son duruma…
Yıllar yılı böyle bir cemaat yapılanmasının nelere yol açacağını söyleye söyleye tüy biten dillere aldırmayıp; her şey olup bittikten sonra;
“Aaa nasıl oldu da fark etmedik, ahmaklık etmişiz” diye özeleştiri getirenlerin kafasına gerçekten dank etmiş midir acaba?
Bu konuda ciddi kuşkular var…
Bir kere o cemaat tek cemaat değil…
Başka şeyhlerin, şıhların, hoca efendilerin olduğu; el etek öpülen, kulla kulluk edilen cemaatler de külliyetli miktarda var.
Sakallısı, sakalsızı; sarıklısı, sarıksızı; feslisi, hunilisi; cüppelisi, cüppesizi her taşın altından çıkmakta. Gene ille de “alnı secde görmüş biri olsun” diye buralardan birilerinden medet umulursa sonunda kündeye gelip tuş olmamız kaçınılmaz olur. Bir bakmışsınız cümbür cemaat imamın kayığında gidiyoruz.

Atay Sözer

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları