loading
close
SON DAKİKALAR

IŞİD’in ölüm hattı: Gaziantep’ten sonra?

IŞİD’in ölüm hattı: Gaziantep’ten sonra?
Tarih: 28.08.2016 - 13:36
Kategori: Gündem

IŞİD, Türkiye’deki eylemlerini neredeyse göstere göstere yaptı. 2009’da Atatürk Havalimanı’na inen bir uçaktan, 2016’da bir canlı bombanın bilgisayarından çıkan noktada o kadar çok durak vardı ki...

IŞİD, Türkiye’deki eylemlerini neredeyse göstere göstere yaptı. 2009’da Atatürk Havalimanı’na inen bir uçaktan, 2016’da bir canlı bombanın bilgisayarından çıkan noktada o kadar çok durak vardı ki...

Pakistan’dan kalkan uçak, 3 Mart 2009’da İstanbul Atatürk Havalimanı’na indiğinde; güvenlik kapısı önünde beklemekte olan polisler, yolculardan biri için alarma geçmişti. Uçaktan çıkan kızıl sakallı, sarı saçlı, renkli gözlü genç, polislerin beklediği kişiydi. O tarihte, 23 yaşındaki bu gencin adı, Yunus Durmaz’dı. ‘Sarı Yunus’ lakaplı Durmaz, Gaziantepliydi ve ülkeden ayrılmadan önce bu şehirde inşaat işçisiydi.

Atatürk Havalimanı Polis Karakolu’nda alınan ifadesine göre Durmaz, 2004’de Gaziantep’teki Merkez Camisi’nde abdest alırken, ‘adını bilmediği’ bir kişiyle tanışmıştı. Bu kişi, Durmaz’a ‘Allah’ın birliği ve tevhitten’söz etti. ‘Tebliğ Cemaati’ üyesi olduğunu, İran’ın Zahidan şehrindeki Mescid-i Mekke adlı mescitte dini dersler aldığını anlattı. Hindistan’da 1927 yılında kurulan, Pakistan ve Bangladeş’te etkili olan bu radikal İslami örgüt, görünen o ki Türkiye’de Yunus Durmaz gibi taraftarlar bulabiliyordu. Durmaz, 17 Kasım 2006’da, Doğubeyazıt’tan İran’a geçerek Mescid-i Mekke’ye gitti ve orada İslami eğitimler aldı. Mescitte, Durmaz’dan başka Türkler de vardı. Orada tanıştığı ‘Pakistanlı Abdulkadir’ ile kaçak yollardan Pakistan’a gitti. Bir yol çevirmesinde yakalanınca pasaportu olmadığı için İslamabad’taki Türk Konsolosluğu’na teslim edildi. Sınırdışı edilen Durmaz, ayrıldıktan iki buçuk yıl sonra Türkiye’ye döndü. Karakolda, “Cihat bölgesi olarak adlandırılan, El-Kaide’ye ait hiçbir yere gitmedim; askeri ve siyasi eğitim almadım” şeklinde ifade verdi. Serbest bırakılan Durmaz, üç yıl sonra IŞİD’in Türkiye liderlerinden biri olacaktı.

Arap Baharı, Nisan 2011’de Beşar Esad’ın yönettiği Suriye’nin kapısına dayandı. Barışçıl gösteriler silahla yer değiştirdi. Derken önce El-Kaide, ardından IŞİD, şeriat kurmak için Suriye’ye yöneldi. Şam’da Emevi Camisi’nde namaz kılma hayali kuran Türkiye hükümeti, Esad’ın devrilmesi için silahlı gruplara sempatiyle yaklaştı. Hal böyle olunca ülkenin sınırları, Hatay’dan Mardin’e dek Pakistan’a döndü. Sınırdan içeriye El-Kaide’ciler, IŞİD’çiler girdi; dönerlerken de yanlarında Yunus Durmaz ve nicelerini götürdü.

Durmaz ve arkadaşları, 2012’de Müslüman Gençler Derneği ve Genç Ensar Derneği’ni kurarak IŞİD’in siyah bayrağını Gaziantep’te dalgalandırmak için ilk adımı attı.

Ağustos 2012’den itibaren bu iki dernekte toplantılar yapılıyor, alternatif cuma ve bayram namazı kılınıyor, paintball maçı görünümü altında eğitim yapılıyordu. Bir adım sonrası, Yunus Durmaz ve arkadaşlarının Suriye’ye geçerek, ‘İslam Devleti’ saflarında savaşmaları oldu. Öyle acımasızdılar ki, PYD’li bir Kürt’ü infaz etmekten, infazı videoya kaydetmekten çekinmediler. Artık Durmaz’ın kod adı, ‘Ebi Abdullatif’ti.
Gaziantep’te dalgalandırılan IŞİD bayrağının yarattığı rüzgâr Adana’ya vurmakta gecikmedi. IŞİD’e katılanlardan biri de, 1983’te doğan Savaş Yıldız’dı. İlginçtir; Yıldız, 2007’de Ankara’da ‘yasadışı sol örgüt üyeliği’ suçundan tutuklanmıştı. Tahliye olunca IŞİD’e katılmıştı.

İslam Çay Ocağı

Savaş Yıldız’ın Adana’dan arkadaşı, o tarihte 28 yaşında olan Mustafa Dokumacı, Adıyaman’daki örgütlenmenin lideriydi. Halkalar halinde artan gruba; Türkiye’nin adlarını hiç unutmayacağı gençler eklenecekti: Orhan Gönder, Yunus Emre ve Şeyh Abdurrahman Alagöz kardeşler, Ömer Deniz ve Mahmut Gazi Dündar kardeşler... Liderleri Mustafa Dokumacı’nın soyadından hareketle ‘Dokumacılar Grubu’ denilen bu gençler Suriye’ye geçerek, askeri ve dini eğitim alıp savaştı.

Adıyaman’a dönen Yunus Emre Alagöz, şehirde ‘İslam Çay Ocağı’nı kurdu. İslam Çay Ocağı, IŞİD’çilerin buluşma noktasıydı. Çay ocağı, evladı Suriye’ye giden ailelerin baskınına uğradı. Dündar kardeşlerin babası Mehmet, oğullarını bulabilmek için Halep’e gitti, kamp kamp gezdi. Abla Fatma, Başbakanlık İletişim Merkezi’ne, “Adıyaman’da birçok genç Suriye’ye götürülüyor. İki kardeşim 15 gündür yok. Emniyet’e kayıp ihbarı yaptığımız sırada öğrendik ki bizim gibi 100’e yakın aile mağdur ve bu soruna kimse çözüm bulamıyor” diye yazdı. Cumhurbaşkanlığı’na yaptığı ihbarında, “Yirmi yaşında ikiz kardeşlerim Suriye’ye cihat düşüncesi adı altında kaldırılıp götürüldü. Ne emniyet güçleri ne de savcılık bu olaya el attı” dedi.

Dündar kardeşler aylar sonra döndüklerinde; Ömer Deniz’in yanında Alman asıllı eşi Walentina Slobodjanjuk, Mahmut Gazi’nin yanında Merve Dündar adlı eşi vardı. İki kadın da IŞİD üyesiydi.

İlk bomba, Adana ve Mersin

IŞİD’in, ‘Dokumacılar’ başta olmak üzere bütün hücreleri ‘Türkiye Sınır Emiri’ olarak atadığı İlhami Bali’ye bağlıydı. Suudi Arabistan’da 1982’de doğan
Bali, 2014 yılına kadar Türkiye’de bulundu. Emniyet takibine rağmen Bali, Ankara’da rahatlıkla buluşmalar ve görüşmeler yapabilmişti. ‘Ebu Bekir’ kod adlı Bali, Rakka’ya yerleşmiş ve binlerce kişiyi savaş bölgesine getirmişti. Dokumacılar, Ocak 2015’ten itibaren, Bali’nin çağrısına uyup Suriye’ye döndü. Artık ‘amel’ aşamasına, yani eyleme geçilmişti. Yunus Emre Alagöz, 17 Mayıs 2015’te Adıyaman’daki diğer kardeşi Yusuf’u arayarak, “Bu belki seninle son görüşmem. Allahuallem, muhtemelen son görüşmemiz. Hem Abdurrahman’ın, hem benim inşallah” demişti. Alagöz, intihar eylemi yapacaklarını ilan ederken, polisler dinlemekle yetinmekteydi. Ne acıdır ki ilk bomba, bu görüşmeden bir gün sonra patladı.

Türkiye, 7 Haziran 2015’teki seçimler için geri saymaya başlamışken, HDP’nin Adana ve Mersin il örgütlerinde 18 Mayıs’ta aynı anda patlamalar meydana geldi. İki parti binasına bir saksı içerisinde bırakılan bomba patladığında, Adana HDP’de milletvekili adayları toplantı halindeydi. Yaralılar olsa da, neyse ki can kaybı yaşanmadı. Bombaları bırakanın Savaş Yıldız olduğu tespit edildi. Suriye’ye kaçan Yıldız’ın kod adı, ‘Ebu Cihad’dı. Cihat başlamıştı...
İkinci bomba 5 Haziran’da HDP’nin Diyarbakır’daki mitinginde patladı. Beş yurttaşın öldüğü, 400’ü aşkın yurttaşın yaralandığı saldırıdan sonra fail, Gaziantep’te yakalandı: Saldırgan, Orhan Gönder’di. Sol görüşlü, Alevi-Kürt bir ailenin çocuğuydu Gönder. Suriye’ye gidince ailesi Emniyet’e başvurmuş ve IŞİD bağlantısından ötürü hakkında ‘Terör Nitelikli Arama Kaydı’ düşülmüştü. Yani, aranmaktaydı. Buna rağmen, saldırıdan iki gün önce Gönder’i kaldığı otelde bulan polis, asker kaçağı olduğunu bildirip bombacıyı serbest bırakmıştı.

Uygun eylem aranıyor

Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyesi gençler Kobani’ye oyuncak götürmek üzere bulundukları şehirlerden yola çıkarak, 20 Temmuz 2015’te Suruç’a geldi. Kobani’ye geçmeden önce Amara Kültür Merkezi’nde açıklama yapılırken patlama oldu: 34 kişi öldü ve yüzlerce genç de yaralandı. Ceset parçaları arasında, Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün kimliği bulundu. Alagöz, ‘Terör Nitelikli Arama Kaydı’ düşülen IŞİD’çiler içerisindeydi. Ağabeyi Yunus Emre ile birlikte adı, ‘canlı bomba’ listesindeydi. Evrak, saldırıdan 35 gün önce, 16 Haziran’da Suruç Emniyeti’ne ulaştığı halde saldırı engellenememişti!

Ağabeyi Yunus Emre’nin de canlı bomba eylemi yapacağı artık tahmin edilmekteydi. Öyle ki Gaziantep’teki Yunus Durmaz, Alagöz için ‘uygun eylem’ aramaktaydı. Şeyhi İlhami Bali’ye yazdığı e-mailde, Ankara’da 10 Ekim 2015’te yapılacak Barış Mitingi’nden bahsetti. Bali, “Amele güzel bir tertip ayarlayın” diyerek, olur verdi. Nihayet Alagöz ve bir Arap, Gaziantep’e getirildi. Durmaz’ın ekibinden Halil İbrahim Durgun otomobille canlı bombaları bir gece önceden yola çıkarıp Ankara’ya bıraktı. Miting alanına giren iki canlı bomba, kalabalığın içinde fünyeleri çektiğinde küçük bir kıyamet yaşandı: 107 yurttaş öldü, 500’ü aşkın yurttaş yaralandı. Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük terör eylemiydi.

Düğünde canlı bomba

Bu katliamın bağlantıları kısa sürede aydınlatıldı. Canlı bombaları Ankara’ya getiren Durgun, 14 Kasım 2015’te evine yönelik operasyonda, eşi de evde olduğu halde, beline sardığı bombaları patlatarak, kendisini öldürdü. Ancak IŞİD’in saldırıları durdurulamadı. 26 Ekim’de yedi IŞİD’çi Diyarbakır’da eylem hazırlığındayken öldürüldü. İkisi vücutlarındaki bombayı patlatınca iki polis şehit oldu. 12 Ocak 2016’da İstanbul Sultanahmet’te canlı bomba saldırısı oldu; on Alman turist öldü. 19 Mart’ta İstanbul İstiklâl Caddesi’ndeki canlı bomba saldırısında beş kişi öldü. Canlı bombanın Gaziantepli Mehmet Öztürk olduğu belirlendi. IŞİD, 1 Mayıs’ta bomba yüklü araçla Gaziantep Emniyeti’ne saldırdı: Üç polis şehit düştü. Çember, Yunus Durmaz’a doğru daraltıldı. 20 Mayıs’ta Durmaz’ın kaldığı ev basıldı. Durmaz da vücudundaki bombayı patlatarak...

Ölümünden sonra Durmaz’ın el konulan bilgisayarlarından, şeyhi İlhami Bali’ye yazdığı planlanan saldırıları içeren notlar çıktı. Bir notta, Gaziantep’teki Kürtlerin düğünlerine saldırmayı öneriyor, “PKK’lılar düğün yapıyorlar. Düğüne sadece akraba olduğu için gelenler de var ama geneli PKK’lı ve düğünlerde PKK bayrağı açılıyor, PKK şarkıları söyleniyor. Böyle bir yere amel yapalım mı?” diye sormaktaydı.

Yanıt, Durmaz’ın intiharından üç ay sonra verildi. Bir IŞİD üyesi Gaziantep’in Şahinbey ilçesindeki Siirtli Kürtlerin düğünü biterken, üzerindeki bombayı patlattı. Çoğunluğu çocuk olmak üzere 53 kişi öldü, 100’e yakın kişi yaralandı.

Durmaz’dan çıkan notlara göre bu saldırı, belirlenen 18 ayrı şehirdeki 26 hedeften yalnızca biriydi.

Sırada neresi vardı?

Yine Gaziantep’te Zeugma Müzesi mi, Antalyada bir gece kulübü mü, Adana’da Emniyet Müdürlüğü MOBESE merkezi mi, Amasya’da Jet Üssü mü, Mardin Belediyesi binası mı?

Zira bu ‘hedefler’ de tıpkı ‘Gaziantep düğünü’ gibi Yunus Durmaz’ın bilgisayarından çıkmıştı.

İsmail Saymaz - Hürriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları