loading
close
SON DAKİKALAR

Kılıçdaroğlu, Halk Arenası'na katıldı

Kılıçdaroğlu, Halk Arenası'na katıldı
Tarih: 25.05.2015 - 17:45
Kategori: Siyaset

Halk Arenası-Seçim Özel programına katılmak için Maltepe’ye gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu havai fişekler, gül yaprağı yağmuru ve coşkulu bir şölen ile karşılandı.

Halk Arenası-Seçim Özel programına katılmak için Maltepe’ye gelen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu havai fişekler, gül yaprağı yağmuru ve coşkulu bir şölen ile karşılandı, Uğur Dündar programı kapatırken Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılıç tarafından , “Sayın Kılıçdaroğlu, Maltepe’ye bundan sonraki ilk ziyaretini başbakan olarak yapacaktır” diye yolcu edildi.

Halk tarafından Maltepe Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Kültür Merkezi girişinde ‘Başbakan Kemal’ sloganı ve sevgi gösterileriyle karşılanan Kemal Kılıçdaroğlu üç saatten fazla Uğur Dündar’ın sorularını yanıtladı. Havai fişekle karşılanan Kılıçdaroğlu ile konukların başından aşağı gül yaprağı döküldü.

Kılıçdaroğlu’nun Maltepe Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezi’nde Uğur Dündar’ın sorularına verdiği yanıtların bir bölümü de şöyle;

Uğur DÜNDAR- Sayın Kılıçdaroğlu seçim meydanlarında Cumhuriyet Halk Partisine, bu arada MHP’ye de aynı suçlama yöneltiliyor. Muhalefete yönelik olarak tabi en başta Ana Muhalefet Partisi olduğu için Cumhuriyet Halk Partisine paralel yapıyla işbirliği halinde çalıştığınız, işbirliği yaptığınız sürekli olarak dile getiriliyor. Oysa biz biliyoruz ki, sizin Ergenekon’da, Balyoz’da duruşunuz netti. Bu konuda bir görüş değişikliğimi oldu? Gerçekten paralel yapıyla bir işbirliği halinde misiniz? Biz her şeyi soracağım efendim. Biz o çanakçılardan değiliz. Hani var ya ballı falan çanaklar tutanlar. 

Kemal KILIÇDAROĞLU- Uğur bey, baştan şunu söyleyeyim. Devletin içinde paralel yapıyı asla kabul etmeyiz. Devletin bir omurgası vardır anayasa o omurgayı belirler. Orada yasama, yargı, yürütme erkleri vardır, bunların dengeli olması lazım. Dolayısıyla devlet bu yapı içinde yapılanır. Paralel yapı dedikleri yapı bize o suçlamayı yaptıklarında ben kendilerine şunu söyledim. Dönemin Başbakanı kalktı dedi ki, siz ne istediniz de biz vermedik. Neden bu 17 – 25 Aralık olayları çıktı. Yani keşke çıkmasaydı. Biz malı götürüyorduk herhangi bir şey yoktu. Ne güzel kardeş kardeş götürüyorduk bu işi. Bende dedim ki, sordum ne istediler de siz verdiniz? Bugüne kadar bunun yanıtını almış değiliz. Tam tersine dediğim gibi bizim ne paralel yapıyla, ne başka bir yapıyla herhangi bir bağlantımız falan yok. Yani soruyorlar yok yani ne yapalım. Var olsa deriz yani var açıkça. Çünkü ben gerçekten şunu söyleyeyim siyasete atıldığım gün her ortamda, her koşulda halka doğruları söyleyeceğimi ifade ettim. Yani öyle bir bağlantımız olsaydı evet biz işbirliği yaptık şu gerekçelerle yaptık derdim. Ama yok öyle bir işbirliğimiz. Biz 17 – 25 Aralık bir hükümetin bir devleti nasıl soyduğuna tanık olduktan sonra o tarihlerde biz bunun üzerine gittik. Üzerine gittiğimiz için onlara göre olayı paralel çıkardı, siz neden onlara destek veriyorsunuz gibi bir suçlamayla karşı karşıya kaldık. Herkes emin olsun hiçbir zaman, hiçbir ortamda devletin içinde ikinci bir paralel yapıyı asla kabul etmeyiz. Devletin kendi yapısı vardır o yapı içinde yolumuza devam ederiz. Ama şu soruyu sormaktan da kendimi alamıyorum. Devletin içinde bir paralel yapı varsa e 13 yıldır kol kolaydınız ne oldu, kim engelledi sizi? Siz yaptınız, her türlü imkanı siz sağladınız. Neden şimdi kalkıyorsunuz da onlarla çatışıp bizi onların yanında gösteriyorsunuz. Onlarla çatışıyorlar. Neden? Efendim işte bizim yolsuzluklarımızı ortaya çıkardılar. Şimdi bakın, olayı ortaya çıkaranlarında paralel olup olmadığını da kimse şuana kadar bilmiyor. Savcı görevini yapıyor, polis görevini yapıyor. Yolsuzluk var. Bakanların çocuklarının yatak odalarında dolarlar var. Banka genel müdürünün evinde ayakkabı kutusunun içinde paralar var. Şimdi bir bürokrat bunları görüp de ya biz bunları görmezlikten gelelim diyebilir mi? Kendi görevlerini yapıyorlar. 

Olayı da bakın ben ta başlangıcından itibaren kamuoyuna açıkladım. Kapıkule’de bir tırda uyuşturucu bulunuyor. Olayın başlangıcı budur. Onun üzerine dinlemeye alıyorlar bu ekibi. Kapalı çarşıda bir döviz bürosuyla ciddi bağlantılar çıkıyor. Onu da dinlemeye alıyorlar ve arkasından bakıyorlar işin içinde bakanlar, bakanların çocukları, paralar, hareketler. Bunların hepsi tek tek fotoğraflanıyor ve ortaya konuyor. Yani yapan insanlar kendi ülkesini seven insanlar, yolsuzluğa karşı olan insanlar. 

Şimdi ben bu insanları savunmayacak mıyım? Ben savunmayıp da neden yolsuzlukları ortaya çıkardınız bu ayıbı neden yaptınız mı diyeceğim? Eğer bunu yapmasalardı zaten görevlerini yapmamış olacaklardı. Bunu da herkesin bilmesini isterim. Bizim ne paralel yapıyla, ne de başka bir şeyle ilişkimizde yok. Ama bir şey daha söyleyeyim Uğur bey, biz herkesin inancına saygılıyız. Falan tarikattanmış, falan cemaattenmiş, falan yerdenmiş. İnanç siyasete bulaşmadığı sürece, altını kalın çizgilerle çiziyorum çünkü gene bizi suçlayabilirler. İnancı siyasete alet etmediği sürece herkesin inancına saygılıyız. Hiç kimsenin inancıyla alıp veremediğimiz yok. 

Dolayısıyla ne ben bir cemaattenim, ne bir başkası bir cemaattedir. Bizim istediğimiz nedir? Hukukun üstünlüğü. Bakın gözaltına almalar oldu, karar verdi diye hakim tutuklandı. Şimdi Uğur bey bir hakim karar verdi diye tutuklanır mı? O zaman Yargıtay’ı niye kurdunuz? Anayasa Mahkemesi niye var? AİHM’ye niye gidiyoruz? Bir hakim karar veriyor, karar verebilir, beğenmeyebilirsiniz kararı. Yargıtay’a gider Yargıtay bozar veya onar. Anayasa Mahkemesine gidiyorsunuz, AİHM’ye kadar yolu var bu işin. 

Dolayısıyla biz hukuksuzluğa karşıyız. Bakın, eğer devletin içinde paralel bir yapı varsa soruşturabilirsiniz hiçbir tereddüdümüz yok burada. Niye soruşturuyorsunuz diye herhangi bir şey söylemeyiz. Ama bunun hukuk içinde olması lazım. Eğer hukuk içinde olmazsa felaket olur. Çünkü devlet kinle yönetilmez, devlet öfkeyle yönetilmez. Devlet akılla, mantıkla yönetilir. Devlet hukukla yönetilir. Hukukun üstünlüğüne inanırsınız ve devleti öyle yönetirsiniz. Yoksa falan kişi bana selam vermedi ben onu ertesi gün hapse attayım, öbür taraftan işte giderken bir kadın balkondan ayakkabı kutusunu gönderdi, derhal polisleri gönderiyim içeri alayım. Bunlar bizim katlanacağımız ve kabul edeceğimiz uygulamalar değil. 

Uğur DÜNDAR- Sayın Kılıçdaroğlu siz İzmir’den milletvekili adayısınız. Bende İstanbul doğumluyum, bu şehirde yaşadım ama şuanda İzmir’de ikamet ediyorum, çocuklarım orada okula gidiyor ve İzmir nüfus müdürlüğüne de kaydımı yaptırdım. AKP Diyarbakır milletvekili Cuma İçten geçenlerde İzmir’e gitmiş ve izlenimlerini kendi resmi twitter hesabından 33 twitle kamuoyuyla paylaştı. Burada İzmirliler hakkında İzmirlilerin hiç de müstahak olmadıkları çok ağır imalar ve hakaretler yer alıyor. Ben bunların bir bölümünü bugün Sözcü gazetesindeki köşemde dile getirdim. 

Yani özetle fazla konuşmak istemiyorum o twitler hakkında. İzmirlileri ve İzmirli gençleri açık saçık giyinen, sürekli içki içen, ahlaki ve geleneksel değerlerden yoksun kişiler olarak tanımlıyor ve İzmir’i de Haşhaşilerin Başkenti olarak ilan ediyor. 

Şimdi bu şahıs hakkında bir kısa araştırma yaptım daha sonra söyleyeceğim. Çok önemli bilgiler elde ettim. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz, nasıl yorumluyorsunuz? Bu haddini aşan hakaretleri?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Emin olun o adamı ciddiye alıp cevap vermek istemiyorum. Ben onu İzmirlilere ve onun mensup olduğu partiyi İzmirlilere havale ediyorum. İzmirliler ona gerçekten güzel bir ders versinler. Bir milletvekili iller arasında, bölgeler arasında ayrım yapmaz. Adı üstünde milletvekili. Anayasada derki milletvekili seçildiği ilin değil Türkiye’nin milletvekilidir der ve gerçekten öyle Türkiye’nin milletvekilidir. Tamam bölgeler nüfusa göre seçiliyor ama sonunda Türkiye’nin sorunlarını dile getirecek. Ama siz size oy vermedi diye bir kentin bu kadar sert cümlelerle eleştirirseniz…

Uğur DÜNDAR- Sertte değil hakaret ediyor.
 
Kemal KILIÇDAROĞLU- Biliyorum. Yani ben söz verdim kendi kendime onların kullandığı üslupta asla cevap vermeyeceğim diye. 

Çünkü benim bu topluma karşı bir sorumluluğum var. Siyaseti ahlaki düzeyde yapmak zorundayız. Dedim ya az önce bizim projelerimiz var, biz bunları aşama aşama hayata geçiriyoruz 6 ayda yapacaklarımız, 1 yılda yapacaklarımız. 6 ay içinde çıkaracağımız bir numaralı kanun emeklilere iki maaş ikramiyeyle ilgili kanun. İki numaralı kanunda siyasi ahlak kanunu. Siyasi ahlak kanununun çıkması lazım. Siyasetin kirlilikten arınması lazım. Bu tür insanların parlamentoya gelmemesi lazım. Bu tür insanların yeri parlamento değil. Parlamentonun saygınlığına gölge düşürüyorlar. Kişilerin özel yaşamıyla sizin ne alıp veremediğiniz var? 

Bakın ben bütün seçim meydanlarında söylüyorum hiç kimsenin yaşam tarzını siyasete malzeme etmeyeceğim ve ettirmeyeceğim diye. Herkesin hayatına biz saygı duyarız. O onun hayatıdır. Ben onun hayatına şöyle çekidüzen ver deme hakkım yok ki benim. Çocuk değil ki. Hani anne, baba çocuğunu eğitir. Siz kalkıyorsunuz bir kentte yaşayanların tamamını eleştiriyorsunuz ve kullandığınız dil burada konuşulacak dil değil.
Dolayısıyla bu tür insanlara İzmirlilerin görüşü ne olursa olsun, Davutoğlu özür dilemediği sürece görüşü ne olursa olsun…

Uğur DÜNDAR- Bence orası çok önemli. Dünden beri dikkat ediyorum İzmir’deki il çapında AKP örgütünden bu haddini aşan bir ifadedir, biz kendisini kınıyoruz şeklinde değerlendirmeler geldi İzmir AKP önde gelenlerinin bir ikisinden. Ama ne Başbakan, ne Cumhurbaşkanı Cuma İçten’i kınayan ve özür dilemeye davet eden bir girişimde bulunmadılar. Ben böyle biliyorum. 

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bulunmak zorunda. Davutoğlu özür dilemediği sürece bütün İzmirlilerin tek yürek dersini vermesi lazım. Bunun yapılması lazım. 

Uğur DÜNDAR- Şimdi ben bir araştırma yaptım Cuma beyle ilgili. TBMM’ye kendisinin verdiği bilgileri, özgeçmişini buldum. Orada yüksek okul mezunu olduğunu beyan etmiş, mezun olduğu okul olarak da Newport Internatıonal üniversitesi. Yani uluslararası Newport üniversitesinden mezun olduğunu yine aynı okulda doktora yaptığını belirtmiş ve İngilizcesinin orta derecede olduğunu da ifade etmiş. Şimdi araştırdığınızda Newprort Üniversitesinin bir uzaktan eğitim veren kuruluş olduğu ortaya çıkıyor ve biraz daha araştırdığınızda YÖK’ün bu üniversitenin verdiği diplomayı denklik açısından geçersiz saydığı, yani yok hükmünde saydığı ortaya çıkıyor. 

Şimdi İzmirlilere kalkıp ahkam kesen, İzmirlilerin işte ilkesiz olduğunu, İzmirlilerin ahlaksız olduğunu, İzmirlilerin yanlış bir yaşam biçimi sürdürdüklerini iddia eden ve onları hizaya getirmeye gayret eden sanki bir dürüstlük abidesi gibi kendisini tanıtan kişinin böyle bir özgeçmişinin ortaya çıkmış olması hakikaten yani siyasi arenada en hafif deyimiyle skandal olarak değerlendirilir. Yani geçersiz bir üniversite. Yani bununla siz yedek subay olamazsınız, bununla bir kamu kuruluşunda üniversite mezunlarının kadrosunu sağlayamazsınız, KPSS’ye bununla giremezsiniz. 

Dolayısıyla ben bu bilgileri kamuoyuyla paylaşmayı da bir sorumlu gazeteci olarak görev bildim. Kendisini hiç suçlamıyoruz. Kendisine asla hakaret etmiyoruz. Kişilik haklarıyla hiçbir şekilde hiç kimsenin kişilik haklarıyla bizim uzaktan yakından bir sorunumuz olamaz. İftira atmayız. Ben sadece TBMM’ye deklare ettiği, kendisinin beyan ettiği bilgilerden yola çıkarak saptadığım, bulduğum bilgileri paylaştım. Kamuoyuyla paylaştım. Herkes Google bunları yazarak girer ve karşılığında hangi bilgiyle karşılaşacağını da görür. 

Sayın Kılıçdaroğlu, siz Cumhuriyet Halk Partisinin bu seçimlerde %35 oy alacağını ifade ettiniz. Bu eleştirildi. Şöyle denildi, niçin tek başına iktidar olabileceğini söylemedi. Çünkü kamuoyu yoklaması yapan kuruluşların verdiği bilgilere göre halen kararsız olan ve sandığa gitmeyeceğini ifade eden kesimin %60’ı gidip oyunu kullandığı takdirde Cumhuriyet Halk Partisine oy verecek. Mevcut anketlere göre Cumhuriyet Halk Partisi %30 civarında bir oya sahip olduğunu gösteriyor. Bunlarda eklendiğinde %37, 38 gibi rakam çıkıyor ortaya. Bu da iktidardaki AKP’nin halen sahip olduğu oya yakın veya o civarda bir oy demektir. Niçin Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı tek başına iktidardayız mesajını vermiyor da %35 diyor. 

Kemal KILIÇDAROĞLU- Uğur bey, 2002’de AKP %34’le tek başına iktidar olmuştu. Biz gerçekten gerçekçi bir tahmin yaparak 35 ve üstü tahmini yaptık. Yani 35’i yakalarsak bizim için başarıdır dedik, aşarsak tabi çok daha güzel olur. Bugün yaşadığımız süreç bize iktidar yolunu açan bir süreç. Projelerimizle, halka dokunmayla, örgütlerimizin çalışmasıyla gerçekten de son derece iyi bir süreci yakaladık ve yolumuza devam ediyoruz. Bende isterim %50 oy alalım niye istemeyelim. Ama ben şunu söylüyorum bakın, zaman zaman bize koalisyon var mı, yok mu diye sorularda geliyor. Eğer Türkiye gerçekten aşmak istiyorsa, Türkiye’de yoksulluk bitsin eğer isteniyorsa, işsizlikle gerçekten kararlı bir mücadele isteniyorsa, devlet yeniden hukuk çizgisine çekilmek isteniyorsa tek başına CHP iktidarına ihtiyaç vardır. Biz bunu yaptığımız zaman Türkiye rahatlayacaktır. Bölge Ortadoğu rahatlayacaktır, dünya rahatlayacaktır. AB ile üyelik sürecimiz yeniden çok daha güçlü bir bağlantı kurularak gelişecektir. Bütün bunların hepsini yapabiliriz. 

Biz tek başımıza iktidar olmak istiyoruz. Bizim ana hedefimiz, kararlılığımız budur. Bakın, Türkiye’nin en ciddi sorunu özellikle uygar dünyanın bakışı açısından söylüyorum. Türkiye’nin en ciddi sorunu demokrasi ve insan haklarıdır. Medya üzerindeki baskıdır. Onların kaygısı Türkiye nereye gidiyor? Bizde kendi yurttaşlarımıza diyoruz 77 milyon yurttaşımıza. Mademki biz güçlü bir ülke olacağız neden bizde birinci sınıf demokrasi olmasın. Neden demokrasiden, hukukun üstünlüğünden ödün vermiş olalım. Kendi ülkemizde birinci sınıf demokrasiyi getireceğiz.
Seçim bildirgemizin birinci aşaması da zaten bu birinci sınıf demokrasi. Eğer demokrasi olmazsa bir ülkede o ülke büyüyemez. 

Bakın buna şu örneği veriyorum. Kişi başına gelir 35 bin dolarla 65 bin dolar arasında olduğu bütün ülkelerde birinci sınıf demokrasi vardır. Demokrasisi gelişmemiş ülkelerin tamamı yoksul ülkelerdir. Biz demokrasimizi geliştireceğiz ki, standardımızı yükseltebilelim, insan haklarını yükseltebilelim, insana saygıyı ana unsur olarak öne çıkarmış olalım. Kadın erkek eşitliğini sağlayalım, eğitim sistemimizi düzeltelim. Düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki engelleri kaldıralım. Üniversiteleri YÖK gibi bir beladan kurtaralım. Bütün bunların hepsini biz yapabiliriz. Hepsini ödünsüz yapmamızın koşulu tek başına iktidar olmaktır. Bizim zaten arzumuzda bu. Üstelik ben bunu hani onların iddia ettiği gibi işte neden 13 yıl istemiyor. Ben hepsini 4 yılda gerçekleştirmeye talibim. 4 yılda ben Türkiye’ye birinci sınıf demokrasi, sıfır yoksulluk, alabildiğince az işsizlik, bir yıl içinde yurt sorunu çözülmüş üniversite öğrencileri, gençler. Bütün bunların hepsini çözmek istiyorum 4 yıllık süre içinde ve yapacağımda bunu.
Uğur DÜNDAR- Oy oranlarından söz etmişken muhalefete Cumhuriyet Halk Partisi ve MHP’ye ama ağırlıklı olarak Cumhuriyet Halk Partisine oy verecek seçmende seçim sonuçlarının şeffaf bir şekilde değerlendirilemeyeceği ve oyların çalınacağı yolunda ciddi endişeler var. 

Ayrıca bugün İstanbul barosu başkanı Sayın Ümit Kocasakal Almanya’da Köln’de yaptığı konuşmada YSK tarihi ve anayasal görevini yapmamaktadır. Cumhurbaşkanının anayasaya aykırı tüm faaliyetlerine yani gidip seçim konuşmaları yapmalarını kastediyor. Engel olmak YSK’nın görevidir. Bunu yapmamak suçtur şeklinde bir açıklamada bulundu. Nasıl değerlendiriyorsunuz endişeleri? Oy çalınma olasılığının nasıl önüne geçileceğini ve YSK’nın Cumhurbaşkanının anayasayı ihlal kapsamında değerlendirilmesi gereken davranışlarını biz ona karışamayız şeklinde yorumlamasını nasıl siz değerlendiriyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Uğur bey dün Bursa’da bizim mitingimiz vardı. Mitinge yurttaşlar gelmesin diye metro seferleri iptal edildi. Ona rağmen onların düşündüğünden çok daha büyük kalabalığımız oldu inadına. Şimdi bakın, bir belediye başkanı ana muhalefet miting yapacak mitingi AKP’lilerin topladığı kalabalıktan az topladılar diye göstermek için ulaşımı kesiyor. Bunun tek kelimeyle adı ahlaksızlıktır. Neden bunu yapıyorlar? Çünkü zemin kayıyor, görüyorlar bunu. İktidardan gittiklerini görüyorlar. Gördükleri içinde hırçınlaşıyorlar. Hukuk sistemi sağlıklı olan bir ülkede hiç kimse bir Almanya’da, bir Fransa’da, bir İngiltere’de, bir Japonya’da ya acaba seçimlerde hile olacak mı, olmayacak mı diye bir kaygıya kimse kapılmıyor. Ama bizim ülkemizde hepimiz aynı kaygının içindeyiz. Neden? Hukuk işlemiyor, demokrasi yok bizim ülkemizde.

Uğur DÜNDAR- Bakın bir örnek vereyim. Biz haftada iki gün Halk Arenasını yapıyoruz. 28’inde Çanakkale’ye gideceğiz. Ayın 1’inde de Balıkesir’e gitmeyi planladık. Oradan çünkü çok yoğun talepler geldi. Yani yurdun her tarafından bize çok yoğun talep var. Sizlere müteşekkiriz sevgili seyirciler bizi davet ediyorsunuz, gelmek isteriz ama hem zaman kısıtlı, hem de yollar zaman alıyor, teknik imkanlar yeterli olmuyor. Bazı yerlerde salon bulamıyoruz. Balıkesir’de örneğin parasını verdiği halde Halk TV AKP’li büyükşehir belediyesi ve merkezdeki ilçenin belediyesi bize salon tahsis etmedi. Bizde Ayvalık’a gideceğiz. Mutlaka orada yapacağız ama Ayvalık’ta yapacağız.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Korkunun eseri. Zemin kaydıkça hırçınlaşıyorlar, zemin kaydıkça bu tür yollara başvuruyorlar. Ama ne yaparlarsa yapsınlar bunlar gidecekler. Bu ülkeye gerçekten demokrasiyi, gerçekten insan haklarını getireceğiz. Bu ülkeye eşitliği getireceğiz. Baskı kuruyorlar baskıları yapıyorlar, Sayın Davutoğlu herhalde kendisi çok yetersiz olacak ki abisi şimdi çıkmış miting meydanlarında konuşuyor. Yani anlamak mümkün değil.
YSK görevini yapmıyor. Aslında orada oturan yargıçlar benim anladığım anlamda yargıç değil, hakim değil yani. Koltuğunda oturuyorlar biz hakimiz diyorlar ama kimse kusura bakmasın hakim değil onlar. 

Uğur DÜNDAR- Yani şuanda Türkiye’de fiili bir başkanlık rejimimi var? 

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim fiili bir hukuksuzluk sistemi var başkanlık değil. Yani bir kişi ne demek kanun diyor. Kanun benim diyor. Ben ne dersem o olur diyor. Efendim YSK, atın bir köşeye diyor. Zaten onlar karar veremezler benden korkarlar diyor. 

Uğur DÜNDAR- Yargıtay’da görev değişiminde yeni başsavcıya aman kimseyi kızdıracak bir açıklama yapma diyor. 

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kızdıracak bir şey yapma. O da korkunun eseri. Şimdi bir hakim korkusunun tutsağı olamaz, birisinden korkamaz. Korktuğu andan itibaren koltuğundan ayrılması lazım. YSK seçimin güvenlik içinde yapılması, tarafsızlık içinde yapılması için karar alıyor orası. Birisi seçime aykırı ya da seçime gölge düşürecek bir şey yaptığı zaman dilekçeyle oraya başvuruyor. Efendim karar veriyor Sayın Cumhurbaşkanı sorumsuzdur o nedenle biz bir şey yapamıyoruz. O zaman orada niye oturuyorsun? En azından oturacaksın ona tarafsızlığın ne olduğunu, Cumhurbaşkanının tarafsız olarak nasıl hareket etmesi gerektiğinin kararını vereceksin. Bu kararı vereceksin sen. Ben otur ceza yaz demiyorum. Zaten ceza yazamazsın. Ama ona tarafsızlığı hatırlatması lazım. Türkiye Cumhuriyetine gölge düşürüyorsun sen, seçim sistemine gölge düşürüyorsun demesi lazım. AGİT heyeti geliyor Türkiye’ye. Niye geliyor? Avrupa Güvenlik İşbirliği teşkilatı heyet gönderiyor Türkiye’deki seçimler nedir gidin bir bakın diye. Geldi beni de ziyaret ettiler bir raporu seçim öncesi yayınlayacaklar, bir raporu da seçim sonrası yayınlayacaklar. Cumhurbaşkanının tarafsız olup olmadığı konusunda bana da soru sordular. Bende bana bu soruyu sormayın dedim. Yani gidin televizyonları izleyin tarafsız olup olmadığını hem sizde görmüş olursunuz yani benim ayrıca size bir şey söylememe gerek yok. 

Şimdi bir Cumhurbaşkanı eğer anayasada tarafsız kalacağına dair namusu ve şerefi üzerine yemin etmişse buna sadık kalmak zorundadır. Bizim değerlerimizde namus ve şeref kavramı çok önemlidir. İlk kez bir Cumhurbaşkanı… Bu cümlenin kurulması bile çok ağır bir şeydir. Ama ben defalarca söylememe rağmen Sayın Cumhurbaşkanı sizin için namus ve şeref kavramı nedir, siz bu yemini hangi gerekçeyle yaptınız? Üstelik namusunuz ve şerefiniz üzerine yaptınız. Çık bunu bir kamuoyuna anlat. Gazeteci arkadaşlara da söyledim lütfen Sayın Cumhurbaşkanını gördüğünüzde deyin ki, CHP’nin Genel Başkanı diyor ki, Sayın Cumhurbaşkanı için namus ve şeref kavramı nedir bir açıklarsa bizde bir öğrenmiş olalım. Cesaret edip bu soru sorulamıyor. Ben buradan soruyorum, ben tarafsızlığım üzerine yemin etmedim, böyle bir şey yok. Biz zaten bir partiyiz, siyasal partiyiz, dünya görüşümüz belli, ilkelerimiz belli, projelerimiz belli, hedeflerimiz belli. Ama Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak kişinin namusu ve şerefi üzerine yemin ederek tarafsız kalacağım diye yemini var. Etti, parlamentoda etti, 550 milletvekilinin önünde etti, bütün televizyonlarda canlı yayınlandı. Geldiğimiz noktada namusta yok, şerefte yok nasıl olacak bu. 

Uğur DÜNDAR- Peki Sayın Cumhurbaşkanının anayasa ihlallerine ses çıkartmayan, seyirci kalan YSK sizin İzmir milletvekili adaylarınızdan Atila Sertel’in ki aramızda şuanda. Mağduriyetine sebep olacak şekilde adaylığını düşürdü, iptal etti. Atila Sertel’de anayasa mahkemesine bireysel başvuru hakkını kullandı ve ağır hak ihlali nedeniyle bu mağduriyetinin giderilmesini talep etti. Tarafsız uzmanlar, hukukçular, ülkemizin saygın hukuk adamları örneğin eski anayasa mahkemesi başkanı Sayın Yekta Güngör Özden, örneğin Sayın Sabih Kanadoğlu YSK’nın aldığı bu kararın hukuki değil siyasi olduğunu ifade ettiler. Sizde Atila Sertel’in YSK’ya şikayeti, ihbarıyla ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisinden devreye giren kim varsa bunların kesin olarak partiden ihracını istediniz ve Atila Sertel’in arkasında kararlı bir şekilde durdunuz. Bu konuda yorumunuz nedir efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben hukukçu değilim önce onu ifade edeyim. Ama ceza hukuku, medeni hukuk, borçlar hukukunu okuduk. Şimdi memur kavramı memur gibi yargılanırlar cümlesinden hareket ederek basın ilan kurumundaki genel kurul üyeliğinden ayrılmadığı için efendim işte onlar memur gibi yargılanırlar sende ayrılmadın seni memur statüsünde sayıyoruz dolayısıyla üyeliğini düşürüyoruz. Şimdi bu geniş ve haksız bir yorum. Nedeni de şu, herhangi bir kooperatifin, bir yapı kooperatifinin diyelim ki yönetim kurulunda üyesiniz ve istifa etmediniz. Orada da böyle bir suçlama geldiği zaman yani diyelim ki hesaplarıyla ilgili bir suçlama geldiği zaman onlarda memur gibi yargılanıyorlar. Şimdi burada üyelik düşmüyor ya da adaylık düşmüyor. Ama burada düşüyor. Yani bir çifte standart var. Dolayısıyla bu yorumun haksız bir yorum olduğuna ben şahsen inanıyorum ve düzeltilmesi gerektiğine de inanıyorum. 

Uğur DÜNDAR- Erdal Emre’nin kaleme aldığı ‘Öteki Kemal’ kitabının 186.sayfasında sizin ağzınızdan şöyle bir ifade var. Sizin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğunuz dönemde yapılan seçimde oy kullanamamanız için İstanbul’a aktardığınız adresinizle ilgili bir tahrifatın yapıldığı ve bu nedenle sizin oyunuzu kullanmanızın engellendiğine yönelik bir komplo iddiası ve bunu da daha sonra bir polisin bir mektupla size itiraf ettiğini…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Vicdan azabı çeken bir polisin bana yazdığı mektupla. 

Uğur DÜNDAR- Biraz açar mısınız bu konuyu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Benim oradaki kaydım düşürülüyor bana haber verilmeden. Bizimde bilgimiz yok tabi kaydımızın düşürüldüğünden. Fakat sonradan öğrendik ki kaydımız tamamen düşürülmüş ve düzeltme imkanı da yoktur. Yani süreç o kadar hızlı ve dikkatli izlenen bir süreç karşıt gruplar tarafından. Daha sonra tabi kullanamadık. Hiç kimseyi de suçlamadım yani kabahat varsa dedik ki kabahat bizdedir yani oturup takip etseydin kardeşim. Sonra bana bir polisten bir özel mektup geldi. Bunun nasıl olduğu, nasıl gerçekleştiği, adrese hangi gerekçeyle gidildiği, kimin talimatıyla gidildiği o mektupta yazıyor. Benim özel arşivimde duruyor o mektup.

Uğur DÜNDAR- Bu da tarihe bir not düşme olarak yöneltilmiş soruydu. Şimdi dünden beri twitterda çok paylaşılan bir mesaj var. Mesajın sahibi dostlar tiyatrosunun kurucusu değerli tiyatro oyuncusu usta oyuncu Genco Erkal. ABD’ye gitmiş Washington’da Beyaz Saray’ın önünde bir fotoğraf çektirmiş. Arkada beyaz saray parmaklıkların önünde Genco bey duruyor ve diyor ki nedir bu arkamdaki? Böyle saray mı olurmuş? Resmen gecekondu. Gelsin de bizdeki bir sarayı görsün Sayın Barack Obama diyor. Şimdi bir israf, bir debdebe, bir saltanat o boyutlara varmış ki bir vali bile klozetini altın kaplama yaptırmış. Yani bu absürt ötesi bir durum. Ayrıca bir Mercedes hastalığı, bir Mercedes tutkusu almış başını gitmiş. Bunlar tabi ekmeğini bulmakta zorlanan toplum kesiminde çok derin izler bırakıyor. Siz iktidar olduğunuzda bu saltanata nasıl son vereceksiniz? Bu Mercedeslere binmekten bakanlarınız vaz mı geçecek, ne yapacaksınız bunları, nasıl değerlendireceksiniz? Bunun arkasından başka sorumlarımda olacak. Yine kamuya ait, halka ait zenginliklerin nasıl yandaşlara peşkeş çekildiğine ve nasıl yağma edildiğine yönelik sorularım gelecek. 

Kemal KILIÇDAROĞLU- Maliye Bakanlığında çalıştığım yıllarda Norveç’e gittik çifte vergilemeyi önleme anlaşması için. Norveç’te bizi havaalanında karşıladılar protokolden geçirdiler. Çünkü bakanlar kurulu kararıyla gidiyorduk ve Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyorduk. Pazartesi günü heyetler karşı karşıya geldi. Büyükelçimizin söylediği burada makam arabası yoktur. Sizi getiren ve götürecek olan araçlar kiralanmıştır, heyet için kiralanmıştır, sadece bu süre için kiralanmıştır. Siz ayrıldıktan sonra yine herkes kendi yerinde gidip kendi arabasıyla gelip gidecektir diye. Tabi Türkiye’de iş bu boyuta varır mı, varmaz mı o ayrı bir şey. Ama Türkiye’de bir araba saltanatı, bir lojman saltanatı olduğunu hepimiz biliyoruz. Lüks araçlar için ödenen paraları gayet iyi biliyoruz. O kadarki 3 milyonluk Mercedes. Bu bizim emekliye 1 maaş ikramiyeyi fazla görüyoruz, 3 milyonluk Mercedes’i bir kişiye armağan ediyoruz al sen kullan diyoruz. 

Şimdi ben bunu anlamakta gerçekten zorlanıyorum. Bu ülkeyi kuranların hangi alanlarda ne tasarruf yaptıklarını çok iyi biliyorum. O geleneğin nasıl bir gelenek olduğunu biliyorum. 5 kuruşun hesabını bu ülkenin insanları vermiştir. Hiçbir kuruşu israf etmemeye özen göstermişlerdir. Ama bunlar tam bir Osmanlı’nın lale devri dönemini yaşıyorlar. 

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları