loading
close
SON DAKİKALAR

Kimya Nobeli’nin dörtte biri İnönü’nün...

Kimya Nobeli’nin dörtte biri İnönü’nün...
Tarih: 10.10.2015 - 00:00
Kategori:

Mustafa Mutlu; Zor olan; Savur gibi yoksul yerlerdeki çocukların hayatlarını değiştirmektir... Aziz Sancar’ın dün aldığı bu ödül; İnönü ve arkadaşlarının işte bunu başardığının kanıtıdır!

Mustafa Mutlu; Zor olan; Savur gibi yoksul yerlerdeki çocukların hayatlarını değiştirmektir...

Aziz Sancar’ın dün aldığı bu ödül; İnönü ve arkadaşlarının işte bunu başardığının kanıtıdır!



Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz yerleşim yerinin adı Savur... Mardin’e bağlı küçük ve yoksul, tipik bir Anadolu kasabası...
Merkez nüfusu 11 bin 240! Kürtlerden, Araplardan ve Türklerden oluşuyor.
Ekonomisi, felaket:
“Yok” denilecek kadar tarım, “yok”tan da öte sanayi, biraz memur, biraz kaçakçılık, biraz turizm; sonuçta birazcık da ticaret!
Eğitim; merkezde bir, Sürgücü’de de bir olmak üzere iki lise; birkaç ilköğretim okulu...
Ulaşım; havaya bağlı!
Kültür; dibine kadar! Kiliseler, türbeler, köprüler şahane...
Halkı, candan...
Asayiş durumu, berkemâl!
Belediye başkanları; eş... Yani HDP’den!
***
İyi de düne kadar kimin umrundaydı Savur?
Şu kadarını söyleyeyim; atanan öğretmenler bile internetteki haberleşme sitelerine, “Eyvah; tayinim Savur’a çıktı. Bu ilçe nerededir, ne menem bir yerdir, bilen varsa yazsın” diye ağlaşıyordu!
Bugün ise Savur, adeta Ankara!
Çünkü buradan çıkan sekiz çocuklu okuma yazma bilmez ana baba Sancar’ların oğullarından Aziz, kimya dalında Nobel kazandı!
***
Aziz Sancar; 1946 doğumlu... O yıllar, Güneydoğu için “isyanlı” yıllar!
“Kürtleri katletti” denilen İnönü hükümetleri, tüm aileler gibi okuma yazma bilmez Sancar ailesinin çocuklarına da okuma imkanı sağlamış...
Öyle ki Aziz Sancar hızını alamamış ve okuya okuya profesör olmuş...
Yine hızını alamadı; bu kez “Nobel’i kazanan ikinci Türk” unvanını ele geçirdi!
***
Şimdi bazı hıyarlar diyor ki, “Türk” değil, “Türkiyeli...”
İlle de içimdeki sokak çocuğunu ortaya çıkartacaklar!
Türk ulan, Türk...
En az Nobel’i alan birinci Türk kadar, hatta ondan daha fazla Türk!
Daha birkaç yıl önce Atatürklü Türk Bayrağı önünde çektirdiği fotoğrafı; onun Türklüğünün en önemli kanıtı...
***
Kısacası; bütün iyileri kendinize; kötüleri Türkiye Cumhuriyeti’ne yazmayın...
Aziz Sancar’ın bugün kazandığı Nobel’in dörtte biri kendisinin ise...
İkinci çeyreği anne babasının...
Üçüncü çeyreği öğretmenlerinin...
Dördüncü çeyreği, bugünün iktidarı tarafından “darbeci, katil, ayyaş” ilan edilen İsmet İnönü’ndür...
***
İllerin, ilçelerin adlarını herkes değiştirir...
Zor olan; Savur gibi yoksul yerlerdeki çocukların hayatlarını değiştirmektir...
Aziz Sancar’ın dün aldığı bu ödül; İnönü ve arkadaşlarının işte bunu başardığının kanıtıdır!

AMAN!
Başbakan Ahmet Davutoğlu son günlerde yeni bir seçim sloganına sarıldı:
“Türkiye’nin etrafı ateş çemberi... Gelin biz, kardeşliğin destanını yazalım!”
Hatırlarsınız, Dışişleri Bakanı’yken de “komşu ülkelerle sıfır sorun” diyordu! Savaşın eşiğine gelmediğimiz komşumuz kalmadı!
Eğer “sıfır sorun” böyleyse...
Allah bizi “kardeşliğin destanı”ndan korusun!
Kesin, Üçüncü Dünya Savaşı çıkar!

GÜNÜN SORUSU
Bir zamanlar kader ortaklığı yapan Fethullah Gülen ile AKP arasında iki yıldır süren savaşta yeni bir aşamaya gelindi. Önce Fethullah Gülen’in talimatıyla savaşın bayraktarı Zaman’ın Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı görevden alındı; şimdi de “buzların eridiği”, “çöllerin yeşerdiği”, “fırtınaların dindiği” sözsüz reklam filmleri yayınlanmaya başlandı. Sorum Fethullah’ın uşaklarına:
Ne oldu koçlar; beyaz bayrak mı çektiniz?

SÖZ SİZDE (156+136)
Abdullah Gül’e söylemek istediklerinizi yazıp mustafa0mutlu@gmail.com’a gönderin, yayımlayayım. Bugün sıra Psikolog Ahmet K.’de:
“Abdullah Bey...
Benim işim, insan ruhunu okumak ve anlamak... Bazen dudağın bir kıvrımından, bazen bir bakıştan; derinlemesine analizler yapabilirim. Yıllarca bunun eğitimini aldım. Ancak sizi ne zaman ekranlarda görsem, yüzünüzde teneke bir ifade... Duygularınızı anlamam mümkün olmuyor. Ses tonunuz da hep aynı monotonlukta... Sanki boğazınız gıcık yapmış da zorla konuşuyormuşsunuz gibi... Ya da siz konuşmuyorsunuz da bir dublaj sanatçısı sizin yerinize ‘yatak odası sesi’yle sizi seslendiriyor. Bunlar neyin göstergesi biliyor musunuz? Bizden gerçek ‘siz’i sakladığınızın! Yani açık değilsiniz. Kendinizi gizliyor ve ‘oynuyor’sunuz. Bir yıldır sorulan soruları görmezden ve duymazdan gelmeniz de; kendinizi ötekileştiren ruh halinizin bir kanıtı. Sanki o sorular başkasına soruluyor; hiç üzerinize alınmıyor ve rahatsız olmuyorsunuz, kendinize uygun gördüğünüz rolü büyük bir kararlılıkla oynamayı sürdürüyorsunuz.
Sorum yok... Sadece size, ‘siz’i anlatmak istedim.”

GAF!
Kemal Kılıçdaroğlu önceki gün Zonguldak’ta konuşurken, “Hiçbir Allah’ın kulu çıkıp da 7 Haziran sonrası CHP iyi bir politika izledi diyemez” demiş...
AKP’li bazı kalemler de bu gafı dillerine dolamış...
Neymiş; “Gaflar, aslında gerçeklerin itirafı anlamına gelirmiş!”
İyi de... Recep Tayyip Erdoğan da geçen yılki yerel seçimlerden önce Eskişehir’de yaptığı “açılış mitingi”nde, “Evlatlarıma helal lokma yedirmedim” demişti...
Bunu ne yapacağız peki?
Bu da gerçeğin itirafı mı oluyor?

GÜNÜN İSYANI
İsyanım sadece 32 saat çalışan, bunun karşılığında toplamda 108 bin 750’şer lira maaş alan, ayrıca dört yıllık sosyal güvenlik primlerini Meclis’e yıkan, ömür boyu ücretsiz sağlık hizmeti hakkı kazanan milletvekillerine:
Oturduğunuz yerde diken bitsin!

Mustafa Mutlu - Aydınlık

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları