loading
close
SON DAKİKALAR

Lozan Barış Antlaşması’nın 93. yılı

Lozan Barış Antlaşması’nın 93. yılı
Tarih: 24.07.2016 - 10:38
Kategori: Gündem

Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının ardından 93 yıl geçti.

Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasının ardından 93 yıl geçti. 

24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre’nin Lausanne (Lozan) şehrinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, S.S.C.B ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Lozan Üniversitesi salonunda imzalanan barış antlaşması olan Lozan Antlaşması için düzenlenen Lozan Barış Konferansı 8 ay sürdü.

Kayıtsız şartsız bağımsızlık talebi nedeniyle çetin geçen görüşmelerde Türkiye'yi İsmet İnönü temsil etti.
1. Dünya Savaşı sonrasında İtilaf devletlerince Osmanlı Devleti’ne imzalatılan Sevr Antlaşması neredeyse devleti haritadan silmiş ve egemenliğini ciddi biçimde sınırlayan hükümlere yer vermiştir. Atatürk önderliğinde verilen Milli Mücadele sayesinde savaş meydanlarında kazanılan zaferler Lozan Antlaşması ile siyasi ve hukuki alanda tescil edildi.

Lozan Barış Antlaşması Türkiye'nin bağımsız ve eşit bir devlet olarak uluslararası topluma kabul edilmesi sağladı. Lozan Konferansı sırasında kapitülasyon olarak nitelenen ve ülkenin iç işlerine karışma yetkisi veren ayrıcalıklar uzun süre tartışıldı. Sonuçta kapitülasyonların kaldırılması ve Osmanlı borçlarının ödenmesinin bir takvime bağlanması kararlaştırıldı. Antlaşma, bu açıdan bir ekonomik bağımsızlık belgesi olma özelliğine de sahip.
Ayrıca Lozan, yaklaşık yüzyıldır devam eden Türk-Yunan çatışmasını sona erdirerek, ulaşılan barışla iki ülke arasında bir denge oluşturması bakımından da önem taşıyor.

1. Dünya Savaşı sonunda galip güçlerce dikte ettirilen ve ağır şartlara sahip barış antlaşmaları 2. Dünya Savaşı'na zemin hazırlarken, Lozan'da karşılıklı pazarlıkla barışın güvencesini oluşturan bir düzenleme yapılmıştır. Bu nedenle, savaşı bitiren antlaşmalar içinde halen uygulanan sadece Lozan'dır. 

Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri, Lozan Antlaşmasında da yer aldı. Buna göre, ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün oluşturan Türkiye'de yaşayan ve Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes eşit ve aynı haklara sahipti. Antlaşmada Türkiye'de yaşayan Hıristiyan kökenli Rum ve Ermeniler ile Museviler azınlık olarak tanımlandı; mal, mülk ve ibadet hakları güvence altına alındı. Antlaşma ile Türkiye ile Yunanistan arasında nüfus mübadelesi yapılmasına karar verildi, bunun sonucunda 1924 yılında yaklaşık bir milyon Hıristiyan-Rum Yunanistan'a, beş yüz bin Müslüman-Türk de Türkiye'ye göç etti.

Görüşmeler

Mustafa Kemal Atatürk'ün 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak başlattığı Milli Mücadele kazanıldıktan sonra, artık itilaf devletleriyle masa başında görüşmelerin zamanı gelir. Atatürk'ün başında bulunduğu TBMM Hükümetiyle İtilaf Devletleri arasında 11 Ekim 1922'de imzalanan Mudanya Mütarekesi'ne göre de kısa bir süre sonra barış yapılması gerekliydi.

Ancak, İtilaf Devletleri, barış görüşmelerine TBMM hükümetiyle birlikte Osmanlı hükümetini de davet etti. Osmanlı hükümetiyle ilişkisi bulunmadığı karşılığını veren Ankara hükümeti ise Türkiye'yi yalnız temsil edebileceğini, aksi halde toplantıya katılmayacağını bildirdi. 

Bu sırada, İngiltere'de savaş taraflısı Lloyd George kabinesi düştü. Yerine barış taraflısı Bonarlow kabinesi kuruldu ve Dışişleri Bakanlığına da Lord Curzon getirildi. Curzon, barış görüşmelerinin hemen başlatılması için diğer devletlerle ilişki kurarak, çalışmalara başladı. 
 
Fransa, İtalya ve Yunanistan görüşmelere hemen başlama kararı aldı. TBMM hükümetinin uyarısını dikkate alınarak, konferansına yalnız Ankara hükümetinin katılması kabul edildi.

Lozan'da TBMM Hükümetini temsil edecek heyet, İsmet İnönü başkanlığında, Dr. Rıza Nur, Hasan Saka, Münir Ertegün, Muhtar Çilli, Veli Saltık, Zülfü Tiğrel, Zekai Apaydın, Celal Bayar, Şefik Başman, Seniyettin Başak, Şevket Doğruer, Tevfik Bıyıklıoğlu, Tahir Taner, Nusret Metya, Hikmet Bayur, Zühtü İnhan, Fuat Ağralı, Mustafa Şeref Özkan, Şükrü Kaya, Hamit Hasancan, Ruşen Eşref Ünaydın ve Yahya Kemal Beyatlı'dan oluştu.
Konferansın açılış tarihi olarak önce 13 Kasım kararlaştırıldı. Türk murahhas heyeti, Lozan'a gitmek üzere Ankara'dan 4 Kasım 1922'de törenle uğurlandı. Ancak, Türk heyeti, Lozan istasyonunda, devlet ileri gelenleri tarafından bilerek karşılanmadı.

İnönü, bu durumdan yararlanarak, Fransa Başbakanı ile Dışişleri Bakanı Poincare'nin özel davetini kabul ederek Paris'e gitti. Fransız basınında Türkler için yararlı yayınlar yapıldı. Bu görüşme İngiliz'leri etkileyecekti.
Konferans ancak 20 Kasım saat 03.30'da Mont Benon Gazinosu salonunda açıldı. Konferansı "Şark İşleri Konferansı" olarak adlandıran müttefiklere göre, bu "1914'ten beri Doğu'nun huzurunu bozan savaşlara kesin olarak son vermek ve karşılıklı anlaşmaya varmak" üzere toplanan bir konferanstı. Bu nedenle Lozan'daki görüşmeler sırasında İsmet İnönü, Osmanlı hükümetiyle ilgili bütün meselelerle uğraşmak zorunda kaldı.
Asıl görüşmeler, 21 Kasım'da saat 11.00'de, Chateau d'Ouchy Oteli'nin büyük salonunda Lord Curzon'un başkanlığında başladı.

Konferansta, önce "Topraklara, askerliğe ve Boğazlar'a ait işler komisyonu", "Azınlıklar komisyonu" ve "Mali, iktisadi ve hukuki işler komisyonu" olmak üzere üç ana komisyon kuruldu. Bunun dışında alt komisyonlar da oluşturuldu.

İlk çetin sorun: Batı Trakya meselesi

Lozan'da karşılaşılan ilk çetin sorun Batı Trakya meselesi oldu. Bu topraklar, son elli yıl içinde Türkler, Bulgarlar, Yunanlılar arasında çeşitli bölünmelerle el değiştirmiş ve bu konuda yapılan her incelemede ayrı istatistikler ortaya çıkmıştı.

Lozan konferansı sırasında ise Batı Trakya'da Türk nüfusu, diğer nüfusa göre çoğunluktaydı, ancak Milli Misak sınırları içinde değildi. Yine de Edirne'nin bir mahallesi olan ortada Karaağaç meselesi vardı ve burası Edirne'nin bir mahallesiydi. Yunanlılar, Edirne'yi işgal ettikleri sırada Karaağaç'ı ele geçirmişlerdi. Mudanya Antlaşması, Meriç Nehri'ne kadar Türk topraklarının Türklere geri verilmesini kabul ettiği halde, Karaağaç meselesini barış konferansına bırakmıştı.

Konferansta Yunanlılar direndi. Boğazlar, azınlıklar ve diğer meseleler üstünde de olumlu ilerlemeler olmadı.

Konferansın açılışından bir ay geçmesine rağmen, ele alınan meselelerin çözümü için her iki taraf da görüşünü değiştirmedi.

İsmet Paşa, bu hava içinde, Ankara'ya durumu bildirmek ve konuyu daha yakından görüşebilmek için heyetten Hasan Saka Bey'i memlekete gönderdi.

Hasan Bey, TBMM kürsüsünde Türklerin Lozan'daki tutumunu ve diğer devletlerin öne sürdüğü meseleleri bütün açıklığıyla anlattı. Bir kısım konuşmacılar silaha sarılmaktan ve meseleleri silah gücüyle çözümlemekten söz ettiler.

Hasan Bey'in Meclis'te verdiği bilgilere göre birinci komisyonun ele aldığı konular şunlardı:
Boğazlar Meselesi: Türk tezine göre, Karadeniz ve Çanakkale Boğazları, Milli Misak sınırları içindedir. İstanbul ve Marmara'nın güvenliği için Boğazlar, Türk hakimiyeti altında olmalıdır. Türkiye, bu ilkeler kabul edildikten sonra, boğazların milletlerarası ulaştırmaya açılması hakkında ilgililerle karar alabilir. Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Çiçerin, Türk tezini destekledi ve bu tutum Türkiye için faydalı oldu. Görüşmeler, boğazlar hukuku hakkında Türkiye'nin sunduğu tez üstünde devam etti.

Azınlıklar Meselesi

Kurtuluş Savaşı'nın bitmesi ile birlikte, Yunan adalarına 263 bin civarında Rum göçmen akını başladı. Karadeniz kıyılarındaki Rumlarda da aynı durum söz konusuydu. Antlaşmaya göre yapılacak "mübadeleler" sonunda, Anadolu ve Doğu Trakya'da Rum kalmayacak, Türkiye'deki azınlıkların hakları Avrupa'da imzalanan antlaşmalar çerçevesinde Türkiye hükümeti tarafından korunacaktı. Türkiye'ye komşu ülkelerdeki Türk azınlıklarının hakları da aynı antlaşma hükümlerine bağlıydı. Bu görüş İstanbul'da kalacak Rumlarla, Batı Trakya'da kalacak Türkler meselesini ortaya çıkardı. Ayrıca patrikhane yüzünden de tartışmalar uzadı.

Musul sorunu ve İngiltere'nin tutumu

Musul Meselesi: Musul vilayeti bakımsız, yıkılmış, fakat taşıdığı petrol rezervleriyle daima ilgi çeken bir bölgeydi. İngilizler, Sevr Antlaşması'yla Güneydoğu Anadolu'da kurulması kararlaştırılan Kürt devleti için Musul'un ellerinde bulunmasını ve bu yolla İngiliz ordusunun bölgeye yerleşmesini istiyordu. Musul'u mütarekeden sonra ele geçiren İngilizler, Irak'ta bir kukla hükümet kurarak bazı antlaşmalar yaptı.

İsmet Paşa, dünya kamuoyunun bu konuda Türk davasına destek olacağı inancını belirtti. Musul meselesi, Milletler Cemiyeti'nin araştırma ve hakemliğine bırakıldı. Milletler Cemiyeti Türk görüşünü benimsemedi. 

Kapitülasyonlar ve Yabancı Hakları

İkinci komisyon, Türkiye'deki yabancıların hakları meselesiyle uğraştı. Kapitülasyonlar meselesi de yalnız Lozan görüşmelerinin değil, Milli Mücadele'nin de ana konularından biriydi.

Müttefikler, Osmanlı İmparatorluğuyla Batılılar arasında yapılmış kapitülaslanları sürdürmek istedi. Türkiye, gerekli gördüğü tarifeleri uygulamasını engelleyen kapitülasyonların gümrük tarifelerini kaldırmak istiyordu. Çünkü bu durum, ülkede sanayinin gelişmesini, iktisadi kalkınma ve hakimiyeti sağlayıcı ve koruyucu tedbirlerin alınmasını önlüyordu. Ayrıca, devletin yargı bağımsızlığına, ulaştırma haklarına engel oluyordu.

Düyun-i Umumiye

Konferans yönetmenliğine göre kurulan Mali ve İktisadi Meseleler Komisyonuna ise Fransız delegesi Baver başkanlık etti. En önemli konu "Düyuni Umumiye" denilen Osmanlı borçlarıydı. İsmet Paşa, TBMM Hükümeti'nin eski Osmanlı İmparatorluğu'nun borçlarının kendine düşecek payı ödemeyi kabul ettiğini belirterek, "işgal ettiği vilayetleri harabeye çeviren Yunanlıların verdikleri her türlü hasarın da tazmin edilmesini" istedi. İşgal masrafları üstünde de söz alan İsmet Paşa, görüşünü, "Adalet ve hakkaniyet, Türkiye'den askeri işgal masraflarının istenilmesi şöyle dursun, bu işgallerin ona verdiği hasarların tazmin edilmesini icap ettirir" şeklinde açıkladı.
Yunan Başbakanı Venizelos'un konuşması üstünde tartışmalar uzadı. Osmanlı borçları üstünde de kesin bir sonuç alınamadı.

Türk milletinin hayati hakları ve emellerini gerçekleştirdiği eser olan Lozan Barış Antlaşması'nda Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri de yer aldı.

Lozan'da oluşturulan komisyonlar, raporlarını 28 Ocak 1923'te hazırladı, ancak önemli konuların hiçbiri çözümlenemedi.

Her üç komisyon 31 Ocakta kendi aralarında toplanarak, Türk murahhas heyetine, kendi görüşlerine göre bir antlaşma tasarısı verdiler. 4 Şubatta imzalanması istenen bu antlaşma tasarısını Türk heyetinin 4 gün içinde inceleyerek cevaplandırılması gerekiyordu. Müttefiklerin verdiği barış antlaşması tasarısı, İsmet Paşa tarafından kabul edilmedi. Bu antlaşmanın kabul edilmesi, Türk İstiklal Savaşı'nın sonuçlarını ülke aleyhine kötüye kullanmak demekti, kabul etmemek ise savaşı yeniden başlatacaktı. Bu hava içinde toplantı ertelendi.

İkinci toplantı

Lozan'da toplantı öncesi hava çok iyi değildi. İngiltere ve Fransa, baş delegesini değiştirdiler. Curzon'un yerine önceki tarihlerde Türkiye'de sefirlik yapan Horace George Montauge Rumbold, Fransız Bompard'ın yerine de İzmir'de Gazi Mustafa Kemal Paşa ile görüşen ve Mudanya'da bulunan general Maurice Pelle seçildi. İtalya ise Garroni'nin görevlerini Montangna'ya verdi.

Ayrıca, heyete Japonya, Yunanistan, Romanya, SSCB, Bulgaristan, Portekiz’in temsilcileri de katıldı.
Konferans, 23 Nisan Pazartesi günü aynı yerde, Chateau d'Ouchy otelinde açıldı ve 24 Temmuz 1923'e kadar sürdü.

Ankara Hükümeti, İstanbul Hükümeti'nin antlaşmalarının hiçbirini tanımadığını 7 Haziran 1923'te kanunlaştırarak ilan etti.

Musul meselesi gibi anlaşmaya varılamayan bazı meselelerin çözümü ileride yapılacak görüşmelere bırakıldı. Bütün komisyonların çalışmaları tamamlanınca, temmuz ayı ortalarında konferans sona erdi.
Lozan Üniversitesi salonunda, TBMM ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya'nın temsilcileriyleri yorucu bir çalışma sonucu ortaya çıkan antlaşmayı 24 Temmuz 1923'te törenle imzaladılar.

Bu antlaşmayla, Türkiye, çağdaş devletler arasındaki hukuki yerini aldığı gibi yeni Türk devleti de Avrupalılar tarafından tanındı. Antlaşma, Ağustos 1923'te TBMM'de görüşüldü. İskenderun sancağının ve Trakya'da bir kısım toprakların sınır dışında bırakılması eleştirildi. 227 üyeden 213'ünün oyuyla, antlaşma 23 Ağustos'ta onaylandı.
Lozan Barış Antlaşması'nın ön sözünde, "devletlerin istiklal ve hakimiyetine saygı gösterilmesi" ilkesine de yer verildi. Bu ilke, yeni Türkiye'nin 1'inci Dünya Savaşı'nın galipleri ile eşit şartlar altında, Lozan'da siyasi bir mücadeleye giriştiğini gösteren bir hüküm olarak yorumlanmaktadır; Türk istiklal ve hakimiyetinin tanınması bakımından da önemlidir.

Türkiye Cumhuriyeti'nin temel nitelikleri, Lozan Antlaşmasında da yer aldı. Ülkesi ve ulusuyla bölünmez bir bütün oluşturan Türkiye'de yaşayan ve Türk devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes eşit ve aynı haklara sahip Türk ulusunu oluşturduğu vurgulandı. Antlaşmada, Türkiye'de yaşayan Hristiyan kökenli Rum ve Ermeniler ile Museviler de azınlık olarak tanımlanarak, mal, mülk ve ibadet hakları güvence altına alındı.
Lozan Barış Antlaşması'nda düzenlenen konular ise şöyle:

Güney Sınırı: 20 Ekim 1921, Fransa ile anlaşılarak kararlaştırılan güney sınırı, Lozan'da teyit edildi.
Irak Sınırı: Lozan Barış Antlaşması'nda Irak sınırı uyuşmazlığı çözülemedi. Antlaşma'da, Türk topraklarının tahliyesinden itibaren bu uyuşmazlığın dokuz ay zarfında dostane bir şekilde halledileceği beyan edildi.
Batı Sınırları: Yunanlılarla batı sınırı, Misak-ı Milli'ye uygun, Mudanya Mütarekesi'nde öngörüldüğü gibi Meriç nehri sınır olmak üzere düzenlendi. Karaağaç Yunanlılardan alınarak Türkiye'ye bırakıldı. Ege Denizi'nde Bozcaada ve İmroz Türkiye'ye bırakıldı. Ayrıca, Yunanlıların elinde bırakılan Anadolu kıyısına yakın adalar da, askersiz hale getirildi.

Azınlıklar: Birinci Dünya Savaşı'na son veren barış antlaşmalarında azınlıkların himayesine ait hükümler bulunuyordu. Azınlıklara imtiyaz verilmeyen antlaşmada, Türk tebaasından sayılan gayri Müslimlerin kanun ve hukuk düzeni önünde eşitliği söz konusu oldu. Lozan Barış Antlaşması'nın 42. maddesi ile gayri Müslim azınlıklar yararına kabul edilen şahsi haklar ile aile hakları, Medeni Kanun'un yürürlüğe girmesiyle anlamını yitirdi. Böylece Patrikhanelerin dünya işlerinde ve azınlıkların kişisel muamelelerinde hiçbir yetkileri kalmadı.
Kapitülasyonlar: Antlaşmanın 28. maddesiyle kaldırıldı. Savaş Tazminatı: I. Dünya Savaşı'nın galipleri, Türkiye'den 1. Dünya Savaşı nedeniyle tamirat talep etmişler, ayrıca buna ek olarak işgal masrafı, kendi tebaalarının zarar ve ziyanlarını da buna eklemişlerdi.

Savaş içinde Almanya'dan borç karşılığı ve rehin bulunan beş milyon altın ve savaş yıllarında İngiltere'ye sipariş edilen donanma bedeli de kendi ellerinde bulunduğundan Türkiye'ye verilmedi ve tazminat karşılığı tutuldu.
Türkiye, Yunanistan'ın harbin sonucundan doğan tazminat ve taleplerinden Karaağaç ve havalisinin Türkiye'ye bırakılması şartıyla vazgeçti.

Borçlar: 1845'den itibaren 1. Dünya Savaşı sonuna kadar devam eden Osmanlı borçları ciddi boyuttaydı. Borçlar Osmanlı İmparatorluğu'ndan ayrılan devletlere gelirle orantılı bölündü. Ayrıca Osmanlı İmparatorluğu'nun Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan'a borçları, yapılan antlaşmalarla 1. Dünya Savaşı'nın galiplerine devredildi. 

Boğazlar: Lozan'da imzalanan en önemli belgelerden biri de Türk boğazlarının statüsü ile ilgili sözleşmedir. Boğazlar sorunu Lozan'da Barış Antlaşması'nın 23'üncü maddesinde genel olarak yer aldı. Barış Antlaşması'na ek Lozan Boğazlar Sözleşmesiyle ayrıntılı olarak düzenlendi. Bu sözleşme, 1936'da Montreux Boğazlar Sözleşmesi ile değiştirildi.

Nüfus değişimi: Lozan'da, İstanbul'da yaşayan Rumlarla Batı Trakya'da yaşayan Türkler hariç, Türkiye'deki bütün Rumlarla, Yunanistan'daki bütün Türklerin değiştirileceğini öngören sözleşme de Lozan Barış Antlaşması'na ek olarak imzalandı.

Vişne Haber Ajansı

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları