loading
close
SON DAKİKALAR

Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu: Bütün riskli, kaçak binalar yasallaştırıldı, samimilerse, imar barışı kanunu iptal edilmeli

Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu: Bütün riskli, kaçak binalar yasallaştırıldı, samimilerse, imar barışı kanunu iptal edilmeli
Tarih: 11.02.2019 - 14:55
Kategori: Gündem

TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu, Kartal’da yıkılan bina ile ilgili olarak, “Eğer iktidar bu yıkımlara izin vermeme konusunda samimiyse bugün imar barışı kanununu iptal etmeli” diye konuştu.

TMMOB Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu, Zafer Arapkirli'nin sunduğuSeyr-i Sabah programında Kartal’da yıkılan bina konusunda görüşlerini dile getirdi. 

Eyüp Muhcu, Seyr-i Sabah programında, depremin üstünden geçen yıllar boyunca ilerleme olmadığını, İstanbul'da kaçak binaların çoğunluğunu sürdürdüğünü denetimlerin yapılmadığını söyledi. Muhcu, "eğer iktidar bu konuda samimiyse bir an önce imar barışı kanunu iptal etmeli" dedi.

Muhcu'nun açıklamaları şöyle:

‘İSTANBUL'DA 1 MİLYON ÜSTÜNDE RİSKLİ YAPI VAR'

"Bilim ve teknik, yapı üretim sürecinde büyük ölçüde dışlanıyor. Bu süreçte oluşan yapı stoku mimarlık ve mühendislik hizmeti almadan üretilen projeler, kamu denetimi almadan üretilen binalar ortaya çıkmaktadır. Mevcut yapı stokunun yüzde 70'inin kaçak üretildiği anlaşılmaktadır. İstanbul'da 1 milyon 60 civarında bina var. Buna göre yapı stokunda bir milyonun üstünde riskli ve yenilenmesi gereken bir yapı stoku söz konusu. Bu yapıların nitelikleri de tam olarak bilinmiyor. Kimisi tamamen ruhsatsız, kimisi ruhsat almış, ruhsata aykırı biçimde ilave katlarla gerçekleştirilmiş. Bu çerçeveden bakınca depremini bekleyen İstanbul'da yapı stokunun ciddi bir risk oluşturduğunu söyleyebiliriz. Mevcut yapıların denetim sistemi sağlam bina yapılmasını sağlamıyor. Bunun türlü nedenleri var: Yasanın yetersizliği, denetimin yanlışlığı, kurumlar arası koordinasyon gibi. Yasal olan binalarda bile risk var. Son yıllarda TOKİ ile üretilen binalara bakıldığında bu kurumun aracılık ettiği binaların yapı denetim sistemine dahil olmadan üretildiği ortada. Yüksek fiyatlarla pazarlanan gökdelenler de o kadar sağlam olmayabilir.

Bir yapının üretim sürecinde yerel yönetim ve merkezi yönetimin yetki ve yükümlülükleri var. Bir yapı için önce proje hazırlanıyor, ruhsat alınıyor, yapı üretimi gerçekleşiyor ve sonrasında yapı tamamlanınca iskân alıyor. Bütün bu süreçlerin yerel yönetim tarafından izlenmesi ve sonlanması gerekiyor. Bayındırlık il müdürlükleri aracılık ediyorsa bakanlık ve yerel yönetim tarafından takip edilmesi gerekiyor. Bir binanın ruhsatı varsa bunun iskân alıp almadığını kamu yönetimi bilir. O sürecin sonlanmaması halinde yapacağı işlemler de söz konusudur.

'ASIL SORUN DENETİM'

Asıl sorunumuz denetim. Kartal'daki 1993 yılında ruhsat almış. Bu ruhsata göre bodrum üstü 6 kat iken sonra 2 kat ilave yapılmış. 1998 öncesi yapılması, 1998 afet yönetimi kapsamında olmadığı, genel olarak riskli yapılar içinde sayılması söz konusu. Yapı zaten o dönemde ciddi bir kamu denetiminden geçmediği anlaşılıyor. Yapılan basit incelemelerde yetersiz donatı, betonun kalitesizliği gibi birçok depremde ortaya çıkan koşullar görülüyor.

Bir marangoz atölyesi veya tekstil atölyesi yapıya ekstra titreşim verir. Daha geniş hacim için zemin katlarda taşıyıcı niteliği olan kolonlar ve perde duvarlar kesilmiş. Kesilen kolonlardan önce ilave katlar söz konusu. Sadece bu projeye uygun yapılmış olsaydı bu bina, yine riskli yapı olacaktı ancak bu binaya iki kat ilave yapıldı. Bunu denetleyecek kamu kurumu ve fenni mesullerinin bunu görmeme ihtimali yok. Elektrik kurumu, İSKİ koordineli çalışması gereken kurumlar. Bu katlar elektrik ve su alıyor. Kurumlarla sözleşmeleri var. Devletin bu kaçak katları bilmeme ihtimali yok. Kolon kesilmesi, taşıyıcı sisteminin kaldırılmasını kamu kurumları görmeyebilir. Ancak yapıda oturanların bunu görüp gerekli önlemleri aldırmaları söz konusu olabilir. Hem binada oturanların hem yöneticilerin hem de kamu görevlilerinin sorumlulukları var. DASK bile bu bilgiyi elde etmeyi sağlayabilir. Gelir elde etmeyi amaçlayan bir organizasyon haline geldi. 50 milyar TL birikim oldu depreme karşı önlemlerin alınması için. Bunlar hiç edildi. Hükümet açıklayamadı. Biz bunları genel olarak bütçede düşünüyoruz dediler.

‘BİNA BEN YIKILIYORUM DİYE ÇIĞLIKLAR ATMIŞ'

Bu binanın deprem etkisi olmadan dahi yıkılmaması bir mucize olurdu. Bina ben yıkılıyorum diye çığlıklar atmış. Banyolarda seramiklerde çatlamalar olmuş, kolonlar çatlamış, yıkılmadan bir süre önce camlar kırılmaya başlamış. Yıkılmadan birkaç saat önce sesler gelmiş. Bütün bu sorunlara rağmen insanların tahliyesi için bina alarm vermiş ama insanlar bunu duymamış. Bu çevrede yaşayan insanların depremle ilgili bilgisiz olduğunu iddia edemeyiz. Türkiye'de genel sorun şu: Bilginin bilince, bilincin eyleme dönüşmesi mümkün olmuyor. Herkes her şeyi biliyor ama bununla ilgili tedbirleri almıyor. Depremle ilgili 1999 sonrasında toplumda bir konsensüs oluşmuştu. Bundan sonra imar afları kaldırılacak denmişti. Yapı denetimi sağlanacaktı. Afetle ilgili hazırlıklar koordine edilecekti. Deprem konseyi oluşturulmuştu. Ama geçen süre içinde hükümet kurulunca yapılan ilk iş deprem konseyinin dağıtılması oldu. Kentsel dönüşüm uygulamaları başlatıldı. Bu projelere baktığımızda beton kalitesi arttı. Demirin standardı daha nitelikli. Ancak bu süreçte hedefe ve afetlere karşı güvenli sokaklar oluşturulmadı. Meydanlara yeşil alanlara deprem riski büyük olan kıyılara ve akarsu vadilerine çok sayıda yapı yapıldığını görüyoruz. Depremde en önemli sorun insanların binaları boşaltıp bir alana erişimini sağlamak ve o alanların uygun hale getirilmesi gerekiyor. Deprem sürecinde insanların çevredeki yapıların üstüne düşmeyeceği yerlerin sağlanması lazım. İstanbul'da derem toplanma alanlarının üstüne AVM'ler ve gökdelenler yapıldı. Amaç insanların can ve mal güvenliğini sağlamaktan uzaklaştı. Afet bu rant projelerinin yapılmasına gerekçe oluşturdu. Habitat ödülü alan Ataşehir gibi yerleşim alanlarının kreş ve yeşil alanlarının üstüne TOKİ marifetiyle gökdelenler kuruldu. Depreme ilişkin hazırlık süreçleri ortadan kaldırıldı. AFAD, başbakana bağlandı. Depreme hazırlık süreci politikleşti.

Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Tüm yanlışlar yapılıyor sonra bunlar ihanet olarak niteleniyor. Ama aynı yanlışlara devam ediliyor. İstanbul'a ihanet dendikten sonra 100'den fazla gökdelen yapıldı. Açık bir samimiyet sorunu var, kamu yönetimi ciddiliği sorunu var. Baştan beri imar affı uygulamalarının parlamentodan geçirilmemesi gerektiğini söyledik ama partilerin popülist yaklaşımlarıyla meclisten geçip yürürlüğe girdi. Bütün bu kaçak, niteliksiz, riskli binalar yasallaştırıldı. Hazineye gelir elde etmek ve seçimde avantaj sağlamak için yürürlüğe sokuldu. O zaman bir an önce bu imar barışı iptal ediyoruz demeleri lazım. Samimilerse dürüstlerse bu bir fırsattı. Kartal'daki örnek bize şunu gösterdi: Riskli yapılar yasallaştırılıyor. O halde yasal düzenlemeyi kaldırıyoruz demeleri lazım. Bunu demiyorlarsa ortada halkın açık bir aldatılması anlamına gelen bir söylem vardır. Bunun dışında söylenenleri dikkate almamız mümkün değildir. İmar afları kaçak yapıları özendirmektedir. Temmuz ayında imar affı yürürlüğe girince Türkiye'nin her tarafında kaçak katlar yapılmaya başlandı. Bugün Beykoz ormanlarında Şile ormanlarında kaçak binalar yapılıyor. Ruhsatı alan belli bir projeye göre bina yapmaya başlayanlar dahi yeniden kaçak binalar yapmaya başladı.

Aslında kaçak yok. Göz yumulan ve bu binaları koruyan bir düzen var. Hava fotoğrafları ve uydularla süreçler izlenebiliyor. Herhangi bir binadaki inşaat görülebiliyor. Ama özellikle seçim döneminde hiçbir faaliyet yapılmıyor."

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları