loading
close
SON DAKİKALAR

Salak mıyız ki her şeye karşı çıkalım?

Salak mıyız ki her şeye karşı çıkalım?
Tarih: 02.05.2016 - 00:00
Kategori:

Can Ataklı: Dün Taksim’e izin verilse 5 yıl önceki gibi olacaktı. Herkes büyük heyecan ve coşkuyla alana akacak ve bir kişinin bile burnu kanamayacaktı.

ACAYİP YAZILAR

Salak mıyız ki her şeye karşı çıkalım?

Sarayın ve iktidarın bıkmadan usanmadan yürüttüğü bir algı kampanyası var.
O da şu; “79 yılda yapılamayanı (yani cumhuriyet dönemi) biz 14 yılda yaptık. Bunu hazmedemeyenler, Türkiye’nin büyümesini istemeyenler içerde ve dışarıda bizi yıkmak için uğraşıyorlar. Yapılan her hizmete karşı çıkıyorlar.”
Peki, nedir bu hizmetler?
Duble yollar, Boğaz Köprüsü, Körfez Köprüsü, havaalanları,Marmaray, metrobüs, metro, gökdelenler, AVM’ler.
Dikkat edin hepsi inşaat işi.
Bu iktidarın “bilimdeki gelişmelerde, eğitimde, sanatta, edebiyatta, kültürde, aydınlanmada” övündüğünü gördünüz mü?
Böyle dertleri olmadığı için biz konumuza dönelim ve yapılan hizmetlerle övünmeye dönelim.
Şunu söylemek isterim öncelikle; “Yahu kardeşim biz salak mıyız ki yollara, köprülere, metroya, Marmaray’a falan karşı çıkalım?”
Bunların hepsi bu milletin kullanması, daha rahat etmesi için yapılıyor.
Üsküdar’dan Marmaray’la Yenikapı’ya geçip oradan metro ile havaalanına 40 dakikada gitmekten niye şikayet edelim?
İzmit Körfezi’ni dolaşıp gideceğime köprüyle yolu niye kısaltmayayım?
Gidiş geliş yollarda yüreğimiz ağzımıza geleceğine duble yolları niye istemeyelim?
Kimse bunlara karşı çıkmıyor, aklı başında olan da çıkmaz.
Karşı çıkılan, hatta karşı çıkılan da demeyeyim, eleştirilen şey başka.
“Duble yolu neden yaptın” demiyoruz “Niye duble duble yaptın, niye üç beş yandaş daha çok kazansın diye aynı yolu iki kerede hatta üç kerede bitirdin, neden dünyadaki emsallerinin üç katına mal ettin?” diye soruyoruz.
“Üçüncü Köprü niye yapıldı?” demiyoruz “Neden bu köprü dünyanın en pahalısı oldu, neden çevreye hiç önem vermedin, olanağın varken neden yüz binlerce ağaç kestin, İstanbul’un doğasını bozdun, oysa bunun çaresi vardı” diyoruz.
Marmaray’a da “Neden yaptın, ne gerek vardı” demiyoruz, metro gibi “Neden Fransa’daki aynı tip metronun üç katına mal ettin, buralardan kim ne kadar haksız kazanç elde etti” diye soruyoruz.
Nüfusu 15 milyonu aşan bir kentte “Dikey yapılanma olmak zorunda olduğunu” elbette biliyoruz ama diyoruz ki “Kentsel dönüşüm adı altında çarpık yapılaşmayı çözmek yerine neden boş arazileri peşkeş çekip dev binalar yapıyorsun, neden biat etmiş müteahhitleri daha da zenginleştirmek için çabalıyorsun?”
Bu dev binaların bir plan içinde ve kentin güzelliğini bozmayacak şekilde yapılmalarını talep ediyoruz.
Havaalanına niye karşı çıkalım? Tamam da neden en pahalısını yapıyorsun? Benzerleri yarı fiyatına çıkıyor haberin var mı?” diye soruyoruz.
Bir televizyon programında sadece Atatürk’ün ölümüne kadar Türkiye’ye kazandırılan eserleri isim isim saymak bile 20 dakikamı alırken, bunların hepsini sattığınız halde “Neden sanki siz gelene kadar ülkeye çivi bile çakılmadığı yalanını söylüyorsunuz” diye sinir oluyoruz.
Üçüncü köprü ile övünerken “Siz köprü mü yaptınız” diye zekamızla alay edilmesine öfkeleniyoruz.
Bu ülkede her iktidar kendi döneminde çağın gereklerine göre elbette hizmetler vermiştir, AKP de bu hizmetleri yaptı.
Ama bunları yapmış olmak geçmişi inkar etmek anlamına gelmez.
Bu hizmetleri yapmak halkın kafasına balyoz vurur gibi “Biz yaptık haaa, nankörlük etme, ağzını açma” dayatmasına neden olamaz.
Bu iktidar da gerçeği biliyor. Ama yaptıkları hizmetlerde o kadar çok yolsuzluk yapıldı ki bunların konuşulmaması ve ortaya çıkmaması için “Yaptığımız her şeye karşılar, bunlar sadece karşı çıkar, yıkıcıdırlar, çivi bile çakmazlar” algısını yaratmak istiyorlar.
Oysa AKP’ye oy verenler bile durumun farkında.
Yoksa “çalıyorlar ama çalışıyorlar” gibi absürt bir slogan 7’den 70’e herkesin dilinde olabilir mi?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

“Taksim geçilmez” de bir gün bayram olarak kutlanabilir!


Bir gerçeği kabul edelim; yasaklamaların ardında “olay çıksın” amacı var. 1 Mayıs’ta halkın kitleler haline sokağa çıkmasından büyük korku duyan iktidar 5-10 kişiye bile gaz sıkarak ısrarla olay çıkarmak ve “bakın görüyorsunuz bunların derdi 1 Mayıs değil” demek istiyor.
Zaten çok sıkı önlem alınmış. Küçük grupların barikat önüne gelip, bağırıp çağırmalarının bir zararı yok. Ayrıca kimse şiddet de uygulamıyor. Ne zaman gaz ve su sıkılmaya başlıyor ortalık karışıyor. Kaçışanların ve yakalananların acımasızca dövülmelerinin görüntüleri de “olay” diye sunuluyor.
Dün Taksim’e izin verilse
5 yıl önceki gibi olacaktı. Herkes büyük heyecan ve coşkuyla alana akacak ve bir kişinin bile burnu kanamayacaktı.
Israrla sordum, bir kişi mantıklı cevap veremedi; “Taksim yasağının inanılabilecek bir gerekçesi var mı?
Yok. Sadece sarayın ve iktidarın “karizma” telaşı var.
Korku ve panik “Taksim geçilmez” destanı yazdırıyor iktidara.
Kilis’e her gün düşen roketleri durduramayanlar eğer iktidarda kalabilirlerse birkaç yıl sonra “Taksim geçilmez destanını” da bayram olarak kutlamaya
kalkabilirler.

YENİ ÖĞRENDİM



Elektrik faturalarına fena bir kazık geliyor


Elektrik Piyasası Kanunu’nun bazı maddelerinin değiştirilmesi için Meclis’e gönderilen tasarı “halka büyük kazık atılacağı” gerekçesi ile tartışma konusu oldu.
Yasanın geçmesi halinde elektrik faturalarındaki “kayıp-kaçak” bedeli yeniden geleceği gibi daha önce iade edilen paralar da tekrar tahsil edilecek.
Konuya dikkat çeken ve tasarıyı şiddetle eleştiren CHP İstanbul milletvekili Barış Yarkadaş, “tasarıyı görülmemiş bir soygun kılıfı” olarak niteleyerek “Üstelik bu yasa hukuka tamamen aykırı biçimde geriye doğru da işleyecek” dedi ve hükümetin para toplamak için açığı bütün elektrik abonelerine yüklediğini belirtti.
Yasada adı geçen “kayıp-kaçak” aslında Doğu ve Güneydoğu’da tahsil edilemeyen faturalar. Bu bölgede kimse elektrik faturasını ödemiyor ancak hükümet de elektriği kesemiyor. Çare ise buradan alınamayan bedellerin Türkiye’nin diğer taraflarında yaşayan her aboneden “kayıp-kaçak bedeli” adı altında tahsilatta bulunuyor.
Yasanın bir özelliği de, daha önce olduğu gibi artık itiraz için mahkemeye de gidilemeyecek, çünkü yasa bu yolu da kapatıyor.
Oncası yetmemiş gibi elektrikte de fena bir kazığa hazır olalım.

ŞAŞIRDIM



Başbakan hükmü vermiş bile


Meclis’te dokunulmazlıkların kaldırılması tartışmaları tam gaz sürüyor. Perşembe günü çıkan kavgalardan sonra maraton bugün kaldığı yerden devam edecek.
Dokunulmazlıklar konusu aslında HDP’li milletvekillerini Meclis’ten atabilmek için planlandı. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı ve ortaya “herkesin dokunulmazlığının kaldırılması” gibi tuhaf bir durum çıktı.
Bakalım nasıl çözecekler de, Başbakan hükmü çoktan vermiş bile. Diyor ki, “HDP’liler artık Meclis’e giremeyecek, kapısının önünden bile geçemeyecek.”
Madem öyle bunca patırtı niye yaşanıyor?
Önceki günkü yazımda “Meclis’te bu kadar sertleşme olursa bunun dışarı yansıması da kötü olur” demiştim.
Demokratik bir ülkede sorunlar demokrasi sınırları içinde halledilmeli. “Meclis’e giremezler, kapısından bile geçemezler” türü söylemler “darbe dönemlerini” bile aratacak kadar “demokrasi dışı” yöntemlerdir.
Başbakan galiba AKP içinde kaybettiği yetkilerinin verdiği hırs ve öfke ile bu tür konuşmalar yapıyor.

BUNU YAZMAK GEREK



Kut’ül Amare’nin kutlanma gerekçesi ortaya çıktı


Birinci Dünya Savaşı’nda Irak’ta Basra çıkarması yapan İngilizlere karşı zafer kazanıldı mı?
Evet kazanıldı. Üstelik bu zafer Osmanlı İmparatorluğu’nun kazandığı son askeri zafer olarak tarihe geçti.
Buna kimsenin itirazı yok. Ayrıca aklı başında hiç kimse bu zaferi küçük göstermeye ya da yok saymaya kalkamaz.
Bu zafer 1952 yılına kadar her 29 Nisan’da kutlanmaya da devam etti.
Ne zaman ki NATO’ya girdik, İngilizler Menderes’ten ricacı oldular ve “Bu savaş tarihimizde kara bir leke, onurumuz zedeleniyor lütfen bu kutlama gününü artık yapmayın” dediler.
Bugün AKP propagandacılarının yere göğe sığdıramadığı Menderes bu ricayı kırmadı ve kutlama gününü kaldırdı.
2002’te AKP iktidar oldu. Üzerinden 14 yıl geçtikten sonra birden akıllarına “Kut’ül Amare zaferi” geldi.
Şimdi öyle anlatıyorlar ki sanki birileri bu büyük zaferi unutturmak istiyormuş.
İşin tuhafı bu zaferden gerçekten hiç haberi olmayanlar da birden “Bize unutturulan zaferi hatırlamamızdan niye rahatsız oluyorsunuz?” diye saldırıya geçti. Oysa bir tanesi bile haritayı açıp Kut kenti nerede bulamaz, o da ayrı konu.
Neyse bunları yazdık hep anlayan anladı.
Ancak şimdi başka bir propaganda başladı, böylelikle Kut’ül Amare’nin neden milletin beynine sokulmak istendiği de anlaşıldı.
Yandaş gazetelerde türeyen tarihçiler diyorlar ki “Resmi tarih bize her şeyi yanlış anlattı. Söylendiği gibi Araplar bizi arkadan vurmadı, hainlik yapmadı, Kut Savaşı’nda Araplar bize yardım etti.”
Şimdi anlaşıldı mı asıl amaç? İslam ülkelerinin lideri olmaya ve Arap ülkelerine benzemeye çalışıyoruz ya, yeniden tarih de yazmamız gerekiyor tabii…


Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları