loading
close
SON DAKİKALAR

Stratejem Zamanı

Stratejem Zamanı
Tarih: 06.02.2015 - 00:00
Kategori:

Birgül Ayman Güler; Çağımızın neo-liberal demokratları neredeyse anarşist oldular. Anarşist dünya görüşü devlet ve yönetimi sevmezler. Ortadan kaldırılmasını gerekli ve iyi görürler.

Çağımızın neo-liberal demokratları neredeyse anarşist oldular. Anarşist dünya görüşü devlet ve yönetimi sevmezler. Ortadan kaldırılmasını gerekli ve iyi görürler.

Neo-liberal demokrasiciler de otuz yıldan beri “daha az devlet daha çok toplum” için, özelleştirmeler ve sivilleştirmeler yaptılar. Sivil toplum bayraktarlığı yaptılar. Siyasal toplum azalsın, küçülsün, etkisizleşsin diye uğraştılar.

Sivil toplum piyasa demekti; bir de cemaatler. Siyasal toplum basitçe devletten başka bir şey değildi. Nitekim belediye devletten sayıldığı için, ekmek fiyatını belirleme yetkisi belediyeden alınıp sivil topluma –fırıncılar odasına- verildi. Mahkemeler, devlet demekti; yargılamada sivil topluma yer açıldı, arabuluculuk mekanizmaları kurulmaya girişildi. Benzer biçimde Merkez Bankası devletten alınıp bağımsız kılındı; böylece ulusal siyasal iktidarların yerine küresel mali piyasaların örgütleyicisi AB – ABD merkez bankalarıyla ilişkilendirildi. Bakanlıklar devlet demektir dendi; EPDK, BDDK kuruldu; enerji işleri enerji piyasasına ve bankalar küresel bankacılık piyasasına doğru açıldı. Anarşistlerin devletsiz toplum düşü, neo-liberal demokratların elinde piyasa yönetiminde toplum yaratmaya dönüştü.

*

Neo-liberal demokrasicilik, bütün bu işleri “stratejik politika”, “stratejik yönetim”, “stratejik işler” diyerek başardı. Stratejik sözü büyük bir söz gibi duruyor; her fani anlamaz! Anlamak için büyük adam/kadın olmak şart!

Bir lider, emrindekilere ya da peşindekilere “bir stratejimiz var!” der ve akan sular durur. Efsunlu sözdür. Öyle olduğu için de kimse kolay kolay “ne ki?” diye sormaya cesaret edemez. Oysa siyasal kurumların “stratejisi”nin belli ve bilinir olması gerekmez mi? Yani “nihai hedef” ve bu hedef için izlenecek genel yol belli ve bilinir olmalı ki, yol arkadaşlığı yapanlar hep birlikte “stratejik” çalışsınlar!

Ama öyle değildir. Çünkü strateji – stratejem’dir; yani harp hilesi. Strateji sözcüğünün kökeninde ya da özünde de bu anlam yatar. Eski Çin’den ve Eski Yunan’dan bu yana strateji, yaşamı yönetmenin akla dayanan, meşru, modellenmiş bir aletine dönüştürüldü dense de, aldanmayın. Strateji sözü ortalıkta hala “savaş hilesi” anlamıyla gezinir durur. Savaşta hile

önemlidir; savaş bilginlerine göre eğer savaşta hileye başvurulmazsa iş “koç dövüşü”ne döner; akıllı hiç kimse sonuç alınamayacak bir dövüşe girmez.

*

Neo-liberal demokratların “stratejik işler”i, sivil – siyasal toplum ayırımı yapıp sivil toplumu yükseltmek diye sunulmuştur; sonunda ortaya çıkan piyasa-tapınmalı küresel kaos ve tahammül edilemez eşitsizlikler olmuştur.

Yüksek siyasette strateji, işe büyük-güzel rüyaları ilan edip kendine sakladığı amaç doğrultusunda iş görmek anlamına gelmektedir. Lafı askeriyeden ve istihbarattan aparınca, iş görmenin ilkeleriyle taktiklerini de oradan almak normal karşılanmalıdır. Nitekim öyle yapılır. Neo-liberal demokrasiciler, günlük yaşam alanlarını birer savaş mevzisi olarak kabul eder ve “savaş ilkeleri” gereğince yürürler. Hedef nedir? Saldırı nasıl yapılacaktır? Ağırlık merkezi neresidir? Kuvvet tasarrufu nerede, ne zaman, nasıl yapılacaktır? Manevra? Emir-komuta birliği? Güvenlik? Baskın? ….

Zamanımızın demokrasicileri, “konuşmak”tan, “diyalog”tan, “insan hakları”ndan, “barış”tan, “kardeşlik”ten, “özgürlük”ten, bütün bu insana özgü - büyük – güzel şeylerden söz edip, gerçekte 24 saat kahverengi-yeşil arazi elbiseleri içinde yaşıyorlar. Ama hepsi birlikte her daim “askeri vesayet”e karşılar. Hepsi birlikte “sivil” seviyorlar.

Ve onlar akıllı. Koç dövüşüne girmiyorlar, kılavuzları stratejem!

*

Günlük yaşama ve iktidara, askeri – istihbari yöntemlerle yön vermenin sonuçlarından birinin örneği, toplumsal ve siyasal mücadelenin röntgenci – şantajcı kaset operasyonlarına dayandırılması. Topluma bu usullerin normal usullerdenmiş gibi kabul ettirilir, yozlaşma ve çürüme adeta her bireyin benliğinde kök salar, eldeki sonuç topyekun kokuşmadır.

Kokuşmayla nasıl baş edilir?

Sanırım “yaşamak, harbetmek değildir; yaşam dayanışma ve yarışmadır” felsefesini yükseltmek, iyi bir başlangıç olabilir.

Prof. Dr. Birgül Ayman Güler
İzmir Milletvekili

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları