loading
close
SON DAKİKALAR

Yandaş kesimin tüm amacı AKP Genel Başkanı'nı işin içinden almak, gerisini fazla dert etmiyorlar

Yandaş kesimin tüm amacı AKP Genel Başkanı'nı işin içinden almak, gerisini fazla dert etmiyorlar
Tarih: 18.11.2017 - 00:00
Kategori:

Can Ataklı: Bana göre de Zarrab itirafçı oldu. Ancak bu itiraflar iktidarın başını sıkıntıya sokan cinsten olmayacak. Sonuçta Türkiye bu davadan esaslı bir zarar görebilir.

Zarrab konusu halloldu galiba

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

ZARRAB KONUSU HALLOLDU GALİBA

Birkaç gün önce “İktidar Zarrab konusunda derin bir nefes aldı” başlıklı bir yazı yazmıştım. O gün itibarıyla Zarrab'ın “Erdoğan'la hiçbir görüşme yapmadığını ancak üçüncü şahıslara sanki görüşmeler yapmış gibi konuştuğunu” söyleyeceğini ve Türk hükümetinin ricası üzerine Federal Mahkeme Başkanının Zarrab'ı bu konuda sıkıştırmayacağını duyduğumu yazmıştım. Zarrab önceki gün son ara duruşmaya çıkacaktı. Ancak bir anda ortadan kayboldu. Mahkeme çok net bir açıklama yapmadı. Sadece Zarrab'ın iyi olduğu, hapishanede bir saldırı olayına karıştığı bu nedenle başka bir yere gönderildiğini belirtti. Amerikan medyası bu gelişmeleri “Zarrab itirafçı oldu” yorumuyla kamuoyuna duyurdular. 

Bana göre de Zarrab itirafçı oldu. Ancak bu itiraflar iktidarın başını sıkıntıya sokan cinsten olmayacak. Sonuçta Türkiye bu davadan esaslı bir zarar görebilir. Halen tutuklu olan Halk Bankası Genel Müdür yardımcısı ağır bir cezaya çarptırılabilir. Aralarında AKP'li bakanların da olduğu bir grup Türk vatandaşına gıyaplarında hapis cezaları verilebilir. Halk Bankası'na hatta birkaç başka Türk bankasına da 50 milyar dolar ve üstü ceza kesilebilir. Ama gözlediğim kadarıyla bütün bunlar olsa bile “acaba ucu bize dokunur mu, uluslar arası bir davanın tarafı olabilir miyiz?” diye düşünen AKP Genel Başkanı bu davadan sıyrılır. İşte son bir ay içinde yapılan yoğun diplomatik temasların ve Başbakan'ın Türkiye'nin gururunu ayaklar altına alarak Amerikan Başkan yardımcısı Pence ile yaptığı görüşmenin sonucu budur bence. Bu kanıya son birkaç gündür yandaş medyada yayınlanan haberleri ve televizyon tartışmalarını gözleyerek varıyorum. 

Anladığım kadarıyla yandaş kesimin tüm amacı AKP Genel Başkanı'nı işin içinden sıyırıp almak. Gerisini fazla dert etmiyorlar. TV ekranlarında konuşan yandaş isimler Zarrab davasının tamamen bir cemaat operasyonu olduğunu, başta Amerika olmak üzere dünyanın birçok ülkesinin Tayyip Erdoğan'ı iktidardan indirmek için tezgâh üstüne tezgâh düzenlediğini anlatıyorlar. Böylelikle Erdoğan hariç Türkiye aleyhine çıkacak bütün kararlar şimdiden kirletilmiş hale getiriliyor. Hapis cezaları tutuklu tek sanık dışında belki uygulanamaz ama Halk Bankası'na para cezası verilirse bunu tüm millet olarak ödeyeceğimiz kesin. Ancak yandaşlar belli ki buna razı. Örneğin yandaşlardan biri şunu rahatlıkla söyleyebiliyor; “Velev ki, Halkbank'a dava açıldı. Sonlanması en az 1-1.5 yıl sürer. Varsayalım, yaptırımları delmekten suçlu bulundu ve ceza kesildi. Dünyanın sonu mu? Hatırlayın geçmişi… ABD, İran ambargosunu deldiği gerekçesiyle Credit Agricole, Commerzbank, Deutsche Bank, BNP Paribas ve Credit Suisse'e ceza kesmedi mi? Kesilen cezanın 8'de 1'ini ödediler. Bu ülkelerde, bu bankalara ceza kesildiğinde dahi bizdeki gibi kıyamet koparılmadı.” Bu kadar basit işte. Ne olmuş yani, mahkeme biter Türkiye'ye para cezası verilir, zaten sekizde biri ödeniyor onu da öderiz olur biter bu kadar gürültü çıkarmanın âlemi var mı?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

BUNCA YIL NEDEN UCUZ ET YEDİRMEDİLER?

Vatandaşa ucuz et yedirme projesi Erdoğan'ın Sırbistan gezisinde zamanında “Müslüman kasabı” olarak anılan Sırp Başbakanı ile yaptığı 5 bin ton et ithalatı üzerine ortaya çıkmıştı. Açıkçası ben de dahil birçok kişi Sırbistan'dan et alınacağını ve bunu halka ucuz olarak satılacağını sanmıştık. 

Oysa ucuz et satışı sadece Sırbistan'dan gelecek etler için değil tüm ithal etler için uygulanacaktı. Tabii bu açıklama ile yeni bir şey daha öğrenmiş oldum en azından kendi hesabıma; Türkiye zaten çeşitli ülkelerden binlerce ton et ithal ediyor ve piyasaya veriyordu. Ancak bu ithal etler yerli etle aynı fiyata satılıyordu, üstelik kimse de hangi etin yerli hangisinin ithal olduğunu bile bilmiyordu. 

Peki, ne oldu da Sırbistan eti gündeme gelince ucuz et de akla geldi? Sanıyorum, yaklaşan seçimleri düşünerek “Baba Tayyip'in halkına eti ucuz yedirdiği” propagandası düşünüldü. Nedense millet olarak hep en son ana baktığımız için kimse de çıkıp “Yahu Baba Tayyip, bunca yıldır et ithal ediyormuşsun, neden şimdiye kadar halka ucuz et yedirmedin?” diye sormadı. Öyle ya ithal et yerlisine oranla çok düşük fiyata geldiği halde aynı fiyata satılıyordu. Bu durumda o eti getirenlerle satanlar çok büyük kârlar sağlamış oldular. 

CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer'in bir açıklamasından Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 1 Ocak 2015 ila 31 Ağustos 2017 tarihleri arasında 156 milyar 669 milyon 724 dolar tutarında 27 milyon 197 bin 660 kilogram et ithal edildiğini öğrendim. Şimdi merak ediyorum. Birincisi; Neden bunca yıldır ucuz et satışı yapılmadı? İkincisi; Bu ithal etlerin İslami koşullara uygun olup olmadığı ile ilgili belge var mı? Üçüncüsü; Tüketici hakları gereği satılan etin ithal olduğunun mutlaka vurgulanması gerekmiyor muydu? Dördüncüsü; Yine aynı ithal etler Türkiye'de ciddi bir sağlık denetiminden geçiriliyor mu? Şu sıralar ucuz ithal et satan marketlerde öğle saatlerine kadar et kalmıyor. Bir kişiye en fazla bir kilo et veriliyormuş. Halk elbette ucuz diye alıyor, ama yukarıdaki sorulara da cevap vermek iktidarın görevidir. Herhangi bir sormasa da bu cevaplar herkesin göreceği biçimde satış yerlerinde bulundurulmalıdır.

ŞAŞIRDIM

THY'NİN YEMEĞİ BİLE SARAYA SORULUYO
R

Türk Hava Yolları'nın ikram hizmetleri Do&Co adlı şirket tarafından görülüyordu. Hürriyet'ten Vahap Munyar'ın yazısından öğrendiğime göre bu ortaklık bozulmuş. Yeni havalimanı yapılıyor ya, THY burada da aynı şirketle ortaklık için 100 milyon dolarlık yeni yatırım istemiş, bununla da yetinmemiş 100 milyon dolar da hava parası istemiş. Şirket de yatırım için 100 milyon doları bulabileceklerini ama hava parasının kendilerini aşacağını bildirmişler. THY'de “buyurun” deyip kapıyı göstermiş. Hürriyet yazarı Vahap Munyar konuyla ilgili THY Yönetim Kurulu Başkanı ile konuşmuş. Yazıda şöyle bir bölüm var; “THY Yönetim Kurulu Başkanı İlker Aycı'ya Do & Co ile ortaklığı sonlandırma kararlarına Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın nasıl baktığını sorduk, yanıtladı: Sayın Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımız ayrılık kararımızı sordu. Kendilerine gerekli sunumu yaptık.” İşe bakın, THY'nin yolculara ne ikram edeceğine bile AKP Genel Başkanı karışıyor. Ona sormadan bir ortaklık bitemediği gibi belli ki yenisi de kurulamıyor. Bakalım AKP Genel Başkanı THY için yeni ikram hizmeti için hangi şirketi seçecek?

Bİ SORALIM BAKALIM

İKİ KONUYA KAFAM TAKILDI

Birincisi şu; Çalışma Bakanı olarak atanan bir kadın milletvekili var. Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik olarak “Kılıçdaroğlu döneminde 2 milyar lira borç vardı. Şimdi 21 milyar lira açık var. Bunun sebebi Kılıçdaroğlu'dur” demiş. Anlamadım. Kılıçdaroğlu'nunki 2 milyar borç da şimdiki 21 milyar neden açık? O açık nasıl oluyor da 18 yıl öncesinin SSK Genel Müdürü'ne bağlanıyor?

İkincisi; Fırıncılar Derneği Başkanı “Nereden çıkarıyorlar ekmeğe gizli zammı” diye esmiş gürlemiş. Sonra da eklemiş “250 gram ekmek bir liraydı, şimdi 200 gram etmek bir lira.” Yine anlamadım. Fiyat sabit kalıp da gramaj düşürülünce zam sayılmıyor mu? Ayrıca tüketici ekmeğin gramajının azaltıldığını bilmiyorsa ve sadece verdiği 1 lirayı biliyorsa bunun adı gizli zamdır, fırıncı başkanın bu kadar öfkelenmesinin bir anlamı yok.

BAŞIMDAN GEÇENLER

YURTDIŞINDAN GELEN BİR ARKADAŞIMIN MERAKI

Hafta başında yıllardır Amerika'da yaşayan bir dostum Türkiye'ye gelmişti. Bir iki akşam üstünü birlikte geçirdik, biraz nostalji yaparak eski günleri andık. Tabii doğal olarak Türkiye'yi de konuştuk. Sevgili dostum Türkiye'nin Amerika'dan bakınca pek iç açıcı görünmediğini özellikle Amerikan kamuoyunda 10 yıl öncesine kadar çok ciddi değer kaybettiğini üzülerek anlattı. Dün de sohbet ederken “Bugün internetteki bir sitede gördüm İçişleri Bakanı 215 bin bylock kullanıcısı olduğunu söylemiş” dedi. Ben de “Evet, ByLock cemaatçilerin haberleşme sistemiydi. İktidar ByLock kullanmış herkesin terörist olarak tanımlanmasını istiyor, mahkemeler de buna uyuyor” dedim.

Arkadaşım “Tamam da bunda bir tuhaflık yok mu?” dedi. “Ne gibi?” diye sordum. “215 bin kişi az değil ki, bu kişiler darbe gecesi ne yapmışlar, darbeye katılmamışlar mı, çünkü bu kadar kişi katılsa darbe başarılı olurdu gibime geliyor” cevabını verdi. Bir şey diyemedim. O gece bütün cemaatçilere haber verilmiş miydi acaba? Gerçi daha önce cemaatçi polislerin o gece darbeye katılıp katılmadığını sormuştum, bir cevap gelmemişti ama biliyorsunuz binlerce polis atıldı yüzlercesi tutuklandı. Benim bu konuda hala cevap alamadığım en önemli nokta şu; “Medyada bu güne kadar deşifre edilmiş ve yayınlanmış hiç ByLock görüşmesine rastlamadım. ByLock görüşmeleri asla deşifre mi edilemiyor yoksa bununla hiç uğraşan mı olmadı?”

Can Ataklı-Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları