loading
close
SON DAKİKALAR

Rektörlük seçimleri de tarihe mi karıştı

Ömer Faruk Eminağaoğlu
Tarih: 14.11.2016

Ömer Faruk Eminağaoğlu; AKP, kendi kimliğinin gereği olarak, yine bir çığır açtı. Rektörlük seçimleri de tarih oldu. Bilimsel özerkliğin gereği olarak yapılması gereken rektörlük seçimleri, artık tarihin tozlu sayfalarında kaldı. Bu durum, üniversitelerd

AKP habire övünüyor...
Övünürken de, ya Türkiye'de bir alanda yine ilkleri yaşattığını, ya dünyanın en büyük eserine imza attığını, ya da bir çığır açtığını belirtiyor.

Evet AKP haksız sayılmaz.
AKP, kendi kimliğinin gereği olarak, yine bir çığır açtı...
Rektörlük seçimleri de tarih oldu.
Bilimsel özerkliğin gereği olarak yapılması gereken rektörlük seçimleri, artık tarihin tozlu sayfalarında kaldı.
Bu durum, üniversitelerde açık bir olağanüstü hal demek.
"Üniversite" nin, artık "AKP site" olması demek...
Erdoğan'ın da başkanlık öncesinde, rektörlüt konusunda tek seçici olması, adeta başrektör olması, kendine böyle bir kimlik yaratması demek...

Anayasa 104 üncü madesinde, Cumhurbaşkanına rektör atamak değil, rektör seçmek görevi verilmekte.
Anayasa'nın 130 uncu maddesinde de, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip olduğu vurgulanmakta.

29.10.2016 tarihinde yürürlüğe giren 676 sayılı olağanüstü hal KHK'sı ile Yükseköğretim Yasası'nın 13 üncü maddesinde değişiklik yapıldı.

Değişilik öncesindeki düzenmeye göre, üniversite öğretim üyelerinin, tek oy kullanma esasına göre seçecekleri altı adayı, YÖK üçe indirmektedir.
YÖK, daha sonra bu üç aday ismini Cumhurbaşkanına sunmakta, Cumhurbaşkanı da bu üç adaydan birini o üniversiteye rektör olarak atamakta idi.

KHK ile yapılan değişiklik öncesindeki bu düzenleme, üniversitelerin bilimsel özerkliğini zedelediği, bilimsel özerklik için bu seçimlerin doğrudan üniversitelerce yapılması gerektiği yönünden eleştirilirken, AKP hükümeti bu eleştirileri gidermek bir yana, öyle bir KHK'ya imza attı ki...

KHK ile yapılan değişiklik sonrasındaki düzenlemeye göre, üniversitelerde bu konuda herhangi bir seçim yapılması uygulamasına son verilmiş, üniversitelerdeki seçimler kaldırılmıştır.
Bundan sonra Cumhurbaşkanına YÖK doğrudan üç aday bildirecek, Cumhurbaşkanı da üç aday içinden bir kişiyi rektör atayacaktır ki, bu atamanın anılan düzenlemede belirtilen biçimde uzaması durumunda ise Cumhurbaşkanı doğrudan da atama yapabilecektir.
Rektör olarak atanacak kişinin de artık o üniversiteden olması da gerekmemektedir.

Rektörlük seçimleri konusunda Erdoğan, bu seçimlerin gruplaşma, kutuplaşma yarattığını, bu seçimlerden yana olmadığını, daha önce açıkça ifade etmekten geri durmamıştır.
İşte Erdoğan'ın, anayasanın üstünlüğü, bilimsel özerklik, hukuk ve demokrasi konularında nasıl bir anlayışa sahip olduğu hakkında, bu sözleri ve bu yoldaki adımları yetiyor ve artıyor bile.
AKP hükümeti, Erdoğan'ın ifade ettiği biçimde bu konuyu bir yasa değişikliği ile düzenlemeyi düşünürken, her zamanki gibi yine olağanüstü hal fırsat bilip, amaçlananlar yine bir olağanüstü hal KHK'sı ile yürürlüğe sokuldu.
Erdoğan'ın bu müthiş hukuk ve demokrasi anlayışına göre, ülkede genel ve yerel seçimlerde de ortaya çıkan yarış nedeniyle gruplaşmalar yaşandığı için, ilerde ülkede sanırım seçimleri de kaldırmak gerekecek...

KHK ile yapılan düzenlemeye bakınca; üniversiteye rektör seçimi değil de, yoksa, ilkokul, ortaokul, liseye müdür ataması konusu mu düzenleniyor diye, insan bu durumu sorgulamaktan geri duramıyor...
Gelinen noktada rektörün, yürütmeye yönetsel bağlılık içindeki bir müdürden farkının kalmadığı açıkça görülüyor...
Yine insan, yapılan işlemle, üniversiteye rektör mü, yoksa kayyım mı atanıyor demekten de kendini alamıyor...

Bir olağanüstü hal KHK'sı ile, sadece olağanüstü hal ilanını gerektiren konular hakkında düzenleme yapılabilir.
Rektör atama hakkındaki böyle bir konunun, olağanüstü hal ilanı ile dolayısıyla da olağanüstü hal KHK'sı ile ilgisi olabilir mi...
Bu düzenleme, üniversitelere el koymak ve üniversiteleri vesayet altına almaktan başka bir anlam taşımıyor.

Olağanüstü hal KHK'ları ile yasalarda kalıcı değişiklik yapılmaması gerekiyor.
Bu olağanüstü hal KHK'sı ile, Yükseköğretim Yasası'nda anılan yolda yapılan değişiklik gereği, bu düzenleme, yürürlükte olduğu sürece yani olağanüstü hal sonrasında bile uygulanabilir olacak.
Yani, düzenleme ister yasalaşarak isterse KHK olarak, olağanüstü hal sonrasında bile yürürlükte kalırsa, üniversitelerdeki bu olağanüstü durum, olağanüstü hal sonrasına bile sürecek.
Yasalarda bu yolla yapılan değişikliklerle, olağanüstü hal sonrasında da yürürlükte tutularak, olağanüstü halin süresiz kılınmasının da amaçlandığı görülmektedir.
O halde, üniversitelerde olağanüstü hal sonrasında bile olağanüstü halin söz konusu olabilmesinin adımı da bu yolla atılmıştır.

Böyle bir rektör atama işlemini Anayasa'nın öngördüğü seçim ve bilimsel özerklikle bağdaştırmak olanaksız.
Zaten KHK bile, seçimden değil atamadan söz etmektedir.

Cumhurbaşkanı, Anayasa uyarınca rektörler konusunda, bilimsel özerkliği gözeterek seçim yapmak yetki ve görevine sahiptir.
Rektör ataması hakkında, Cumhurbaşkanı'na Anayasa ile tanınan bir yetki ve görev zaten söz konusu değil.
Cumhurbaşkanının Anayasada yer almayan ve de Anayasaya aykırı bir yetki ve görev kullanmasının anlamları da bambaşka.
Öte yandan belirli koşullarda doğrudan rektör atama yetkisi de verilmektedir ki, böyle bir durumdaki atama işleminin yargı yoluna açık olup olmadığı tartışması da yaratılmaktadır.

Cumhurbaşkanına, Anayasa ile tanınmayan ve Anayasada yer almayan yetkive görevler, bir olağanüstü hal KHK'sı ile tanınıp, bu yolla Cumhurbaşkanı yetki ve görevlerle donatılarak, fiili durum yaratılmaktadır.
Bu tabloda KHK, Anayasa'nın önünde geçmekte, böyle olunca Anayasanın ya da hukukun üstünlüğü değil, artık KHK'ların üstünlüğü söz konusu olmaktadır.
Gelinen bu noktada da artık bu kararnameler, yasa hükmünde değil, anayasa hükmünde...
Yani anayasa ile çatışan konularda anayasa hükümleri rafta ve askıda, diğer konularda da kararnameler bir anayasa hükmü gibi yerini almakta...
Cumhurbaşkanına yaratılan bu tablonun, yine fiili durumun da, zaten daha sonra Anayasaya taşınarak, Anayasada düzenlenen görevleri artırılıp, başkanlığın getirilmesiyle, anayasada yapılacak düzenlemelerle sorunun giderileceği de saklanmadan açıkça ifade edilebilmektedir.

Bu konudaki sorumluluğu tamamen AKP'ye de yıkmamalı...
Böyle bir muhalefetle neler yapılmaz ki...
Bu durum tartışmasız biçimde, Yenikapı'nın üniversitelere yansıması...

Öte yandan bu duruma ne kadar sayıdaki bilim insanın sesi çıkıyor...
Ne kadar sayıdaki üniversite bu duruma tepki gösteriyor...

Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşananlar ortada...

Cumhurbaşkanınca, 12 Temmuz'da yapılan rektörlük seçimlerine katılmayan bir isim, son KHK'dan hareketle bu üniversiteye rektör olarak atandı.

12 Temmuz'da Boğaziçi Üniversitesinde yapılan rektörlük seçimlerine katılan adaylardan mevcut rektör G. Barbarosoğlu 348 oy, V. Akgiray 40 oy, C. Say 7 oy, L. Kurnaz 2 oy, E. Battaloğlu ve B. Tanbay ile 1'er oy almışken, Erdoğan Mehmet Özkan'ı rektör olarak atadı.

Bu tabloya en büyük tepki ise, akademisyenlerden, üniversitelerden, demokratik kitle örgütlerden, muhalif siyasi partilerden değil, üniversite gençliğinden geldi.
Önceki rektör, bilimsel kimliği gereğii, saygın bir davranışla, akademik yaşamına nokta koyduğunu açıkladı.
Rektör olarak atanan kişi ise, bilim insanın kimseye boğun eğmeyeceğini, bu anlamda üniversiteye ve anayasaya rağmen bu görevi iade etmesi gerektiğini nedense ifade etmedi, edemedi, görevi kabul etti...

İşte bilimsel özerkliğin resmi böyle....
AKP, her ilde bir hatta birden fazla üniversite açmakla övünüyor...

O zaman bu tablo karşısında sormak gerekiyor...
Yaşananlara sessiz kalanlara bilim insanı denir mi...
Ses çıkaramayan kurumlara Üniversite denir mi...
Üniversiteleri bu duruma düşürene Cumhurbaşkanı denir mi...

Bu tabloya bakınca evet şimdilik rektörlük seçimleri tarihe karıştı...
Ancak tarihe karışan rektörlük seçimleri mi olacak, yoksa bu seçimleri kaldıranlar ve bu duruma duyarsız kalanlar mı olacak, bunu da kuşkusuz tarih hepimize gösterecek...


Ömer Faruk Eminağaoğlu

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları