loading
close
SON DAKİKALAR

Yolsuzluk ekonomisi, siyaset ve sistem

Prof. Dr. Ahmet Özer
Tarih: 31.07.2018
Kaynak: Prof. Dr. Ahmet Özer

Prof. Dr. Ahmet Özer: İktidarların lüks içinde yaşayanları ve eş dostu zengin eden yaklaşımları artıkça toplumun her kesiminden büyük özlemle temizlik duyguları ve talepleri yükselir.

“Temiz topluma giden yol, temiz siyasetten geçer”, diye bir söz vardır. Çok doğru, siyseti kirli olan bir toplumun temiz olmasını beklemek saflık olur. Kimileri de su kirliyse numunesi de kirli olur misali, bu kirliğinin aslında toplumdan sirayet ettiğini, toplumu da siyasetin kirlettiği ve bir kısır döngü içinde olduğumuzu ileri sürmektedir. Kirliliğin siyasetle, siyasetin de toplumla birebir ilişkisi var. Ancak toplumdaki beklentileri karşılamanın ve sistemi düzeltmenin yolu önce siyseti bu konuda düzeltmekten geçer. Çünkü toplumun topyekun kirliliğinden bahsetmek doğru değildir. Eğer  toplum kirli sayılırsa zaten yapılacak bir şey kalmamış demektir. O halde temiz toplum aramak yerine temiz siyaset aramak daha doğru bir yaklaşım biçimidir. Burada hemen şu soru sorulabilir: Neden temiz adalet, temiz eğitim, sağlık ya da medya kurumları veya sendikalar değil de öncelikle temiz siyaset aramalıyız?

Çünkü siyaset idarenin temelidir ve eğer siyaset kirlenirse ona bağlı olarak ve aşamalı bir biçimde her şey kirlenmeye başlar. Daha da önemlisi, devleti kurumlarıyla işleten yapılar ve geleceğimizden sorumlu olan kurum siyaset kurumudur. Siyaset düzelmeden hiç bir kamu kurumu gerçek anlamda düzelmez ve düzgün işleyemez.

 

Yolsuzluğa kim dur diyecek?

İktidarların lüks içinde yaşayanları ve eş dostu zengin eden yaklaşımları artıkça toplumun her kesiminden büyük özlemle temizlik duyguları ve talepleri yükselir. Bu istek yüksek sesle dile getirilse de bugüne kadar çözüm için gerekli bir adım atılmamış olması ise hayal kırıklığı yaratmaktadır.  Her geçen yıl kirlilik bazı kurumları kangren gibi sarmakta ve gittikçe büyümektedir. Geçtiğimiz yıllarda İhale Kanunun yüz kereden fazla değiştirilmiş olması neye delalettir? Peki buna kim dur diyecek? Elbette gene siyaset kurumu. İşte kısır döngü de burada başlıyor.

Çünkü temiz topluma giden yol temiz siyasetten, temiz siyasete giden yol ise temiz partilerden geçer. Bunu fark etmesi kavraması gerekenler ise öncelikle liderler ve siyasetçilerdir. Buradaki can alıcı tespit şudur; kendisi temiz olmayan bir parti temiz topluma giden yolu açamaz; parti içi demokrasiyi yerleştirememiş ve kurumlaştıramamış bir parti, devleti  demokratikleştirip şefaflaştırabilir mi? Bu nedenle temiz siyaset arayan toplum, yeni bir sistem özlemini dile getiren, dürüst ve kararlı siyasetçiye atması gereken adımlar için arka çıkmalıdır. Aksi halde siyasetçi, yapması gerekeni düşünmek yerine sadece savunmaya geçecektir. Ya da saldırıya geçeçecek, yıllardır başkalarının yaptığını yaparak, dış güçler, iç mihraklar vs ile toplumu uyutmaya kendi seçmenini tahkim etmeye çalışacaktır. Oysa önemli ve kalıcı olan nerede ve ne zaman olursa olsun bütün kirli ilişkilerin mercek altına alınması ve temizlenmesidir. Bunu iktidar yapmıyorsa toplumsal dinamikler, sivil toplum örgütleri baskı kurarak yapmaya, hesap vermeye zorlamalıdır. Aksi taktirde brokratik ve otokratik devlet yapanın yanına kar kalan bir işleyişe meyaldir ve fırsatını buldumu yaptıklarının üstüne yatar, örtbas eder. Bunu yaparken demokratik devletin argümanlarını kullanma aldatmacasından da geri durmaz.

Yasal ve hukuksal mevzuat

Diğer bir husus da siyaset parti-devlet ilişkisinde kirliliğin ne olduğunu doğru tespit etmek ve cesaretle üzerine gitmektir. Bilinmelidir ki sistem sorgulanmadan, devletin ve toplumun nasıl soyulduğuna asla çözüm bulunamaz. Sorunları çözerken sıralayacağımız ve uygulayacağımız yegane ilke hukukun üstünlüğü ilkesidir. Eğer mevcut kurallar yeterli değilse, kurallar yine ilkeler çerçevesinde toplumun dinamiğine göre  geliştirilmeli ve temiz topluma uygun yasalar çıkartılmalıdır.

Gerçekte, suçlanan kişiler sorumlu ya da kusurlu olabilir; ancak arkasından şu soruyu sormalıyız. Devleti idare eden “sistem içi siyasetçiler” çok dürüst olsa durum çok mu farklı olurdu? Sanırım çok farklı olmazdı! O halde ortaya çıkan kusurluları suçlarken, tartışırken bunlarla birlikte nedenlerine girip, sistemi sorgulamalıyız. Yani sorun, bugün tek tek insanlardan ziyade tıkanmış ve kirlenmiş  olan sistemdedir. Onun için, sistem yenilenmeli ve yeniden yapılanmalıdır.

Çözüm sistemi demokratşkleştirerek değiştirmeten geçiyor

Türkiye’yi bu devlet modeliyle işletmek için mucize adam ya da mucize reçete arayışları da geçersizdir. Çünkü bugünkü devlet yapısında üç belirgin sorun vardır. Bunlar; demokrasiye uygun olmayan iktidar kayması, yani seçilmişlerin yerine zaman zaman atanmışların sözünün geçmesi; gelişmeye ve ilerlemeye uygun olmayan sistemin tıkanması, yani bütün işlerin ve çözümlerin Ankara’da kilitlenmesi ve de artık Ankara’nın bu duruma cevap verememesi; ve en son olarak da temiz topluma uymayan siyasetin kirlenmesi yani siyasilerin toplumsal işler yerine kişisel çıkarları için her türlü usulsüzlüğü ve yolsuzluğu içeren işler yapmasıdır.

Bu üç unsur bir devleti bir toplumu içten içe kemiren ve çökerten unsurlardır. Üstelik bu kirli işleri yapanların “Vatan-Memleket-Sakarya edebiyatı” yapıp, kendilerini vatansever göstermeleri toplumdaki çözüm direncini kırmakta, temiz  toplum özlemelerini geciktirmektedir. Oysa hiç kimseye ayrıcalık tanımadan ve hamasi nutuklara bakmadan toplumu silkeleyecek bir temizliğe girişilmelidir. Kendisine güvenen ve kirliliğe bulaşmamış siyasetçiler doğru yapılanma için adım atmalıdır. Aksi halde kirliliğin baş sorumluları olarak anılırlar; suçlamalar ve savunmalarla tarih yazılmaya devam eder.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları