loading
close
SON DAKİKALAR

Erdoğan II. Fatih olabilir mi?

Erdoğan II. Fatih olabilir mi?
Tarih: 13.07.2020 - 08:54
Kategori:

Barış Terkoğlu: Türk solunda bir tür “15. yüzyıl Atatürkü” olarak anlatılan Fatih için saygın tarihçilerin yazdıkları da farklı değil.

Caminin içinden bu kez dua değil, çığlıklar yükseliyordu. Geçen yıl 15 Mart’ta, Yeni Zelanda’da iki camiyi basarak tüfeklerle rastgele ateş açan saldırgan, 51 Müslümanı öldürdü. Failin bize de çok uzaktan bir mesajı vardı: “Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinapol hak edildiği gibi tekrar Hıristiyan şehri olacak”. Katil Brenton Tarrant’ın canlı yayımlanan eylemi Haçlı sembolleriyle doluydu. Öyle ki Kosova Savaşı’nda Sultan Murat’ı öldüren Miloş Obiliç’in adını silahının şarjörüne kazımıştı.

Karşıt görüş mü? Yoksa aynadaki sureti mi?

Cihatçı terörün en yakın örneği IŞİD’in 2015 yılında çıkardığı ilk Türkçe derginin adını biliyor musunuz? İstanbul’un eski söyleyişi olan “Konstantiniyye”. Örgütün teorisine göre İstanbul, İslam değil. Fethedilerek Müslüman yapılacak. Elbette fethin sembolü Ayasofya da cami olacak.

Biri “Haçlı”yı öbürü “Hilal”i savunduğunu söyleyen bu iki “düşman kardeş ideoloji”nin Ayasofya ve İstanbul’un fethi temasını kullanması tesadüf olabilir mi?

İlerici ve aydın Fatih

Önümde farklı görüşten aydınların yazdıkları duruyor. Doğan Avcıoğlu, Fatih için şunları söylüyor:

İslamcılarımızın dört elle sarıldığı Ayasofya’yı cami yapan Fatih, Batıcıdır. Batılılaşmaya, yani o zamanki deyimiyle ‘Frenkleşmeye’ yönelmiştir. Tutucular, Frenklere çok değer veriyor diye zamanında Fatih Sultan Mehmet’i eleştirmişlerdir.

Yalçın Küçük ise “Atamanoğlu Fatih” kitabında Osmanlı tarihini, her biri başka şehzadelerle cisimleşen Kapıkulu Partisi ile Uç Beyleri Partisi’nin rekabeti olarak ele alıyor. Fatih’i özetle merkezi devletin kuruluşuna öncülük yapan aydın ve devrimci bir padişah olarak tarif ediyor.

Türk solunda bir tür “15. yüzyıl Atatürkü” olarak anlatılan Fatih için saygın tarihçilerin yazdıkları da farklı değil.

İlber Ortaylı, “Rönesans adamı” dediği Fatih’i şöyle anlatıyor:

“Fatih, bugün Batı ve Doğu dediğimiz dünyanın ortak noktalarını birleştiren bir hükümdardı. Hep söylediğim gibi ne Rönesans İtalyası’nda ne Reformlar Almanyası’nda böyle hazırlıklı biri görülmez. Kimse eski Yunanca metin okuyup Venedik elçisiyle kendi dilinde tartışmak, Farsça divan yazmak, Arapça çetin ceviz metinleri okumak kabiliyetine sahip değildi. Evet, İslam dünyasının entelektüel portresi, Fatih Sultan Mehmet’tir.

Tarihçilerin kutbu Halil İnalcık ise ondan şöyle bahsediyor:

Fatih, Konstantinopolis’i fethedince kendisini imparatorların vârisi saydı. Onun İran’a gönderdiği elçi Kirmânî, ‘Benim sultanım, imparatorların altın tahtı üzerinde oturuyor’, demiştir. Fâtih, bir İslâm Sultanı’dır, bununla beraber Kayser-i Rûm’dur.”

Erdoğan Fatih’e karşı

Gazeteleri açıyorum, İslamcı medya sözleşmiş gibi Erdoğan’la Fatih’i yan yana koyuyor. Ayasofya’nın Danıştay yardımıyla camiye çevrilmesini “ikinci fetih” olarak anlatıyor.

Ben ise tam tersi olduğunu düşünüyorum.

İstanbul’un fethi görünenin aksine yeni bir Haçlı seferini erkenden önleyen stratejik bir adımdı. Fatih’in “kızıl elma”sı, sanılanın aksine Osmanlı’yı Roma’nın devamı olan bir tür dünya devleti yapmaktı. Bizim İslamcıların tasvirlerinin aksine Fatih, İstanbul’u Avrupa’da katledilen Yahudi halkı için cennet yaptı. Gönderen değil aksine sürgünleri İstanbul’da toplayan Fatih, 1463’te Galata’da Carlo Martelli’nin evinde eğlenen hükümdardı. Geçen gün İstanbul Belediyesi’nin aldığı Bellini resmi örnek olsun, bizim gericilerin aktardığının aksine Fatih, İstanbul’u Rönesansçıların merkezlerinden biri yapmıştı. Batı’da kiliseyle kavgalı yenilikçilerin Fatih sempatisini biliyoruz; gittiği yol, haç ile hilali uzlaştıran güçlü bir milletler idaresiydi.

Uzatmayayım…

Bilim, biçim değil özdür.

Öz ile bakarsanız, Fatih’in 1453’te İstanbul’u fethi ve büyük Ayasofya mabedini cami yapması ile Erdoğan’ın 10 Temmuz 20.53’te Ayasofya’yı cami yapması hem ideolojik hem de sembolik olarak birbirine zıt yönde iki adımdır.

Erdoğan’ın Ayasofya mesajları

2014 yılının mayıs ayında Fethullahçılar Ayasofya’nın cami olması için kampanya başlatmıştı. Meclis’te FETÖ’ye yakın vekilin kanun teklifi vermesine kadar giden kampanyayı Erdoğan yanlıları “FETÖ’nün Hıristiyan kamuoyunun Türkiye’ye ve hükümete yönelik tepkisini artırma çabası” olarak reddetmişti. Geçen yıl Yeni Zelanda katliamının ardından aynı kampanyayı öteki dinciler başlatınca Erdoğan, “Bu oyunlara gelmeyelim, bunlar da tahriktir” diye karşılamıştı.

Şimdi, 10 Temmuz kararının ardından hem yandaşlarının hem karşıtlarının açıklamalarına bakın.

Çıkan sonuç şu: Erdoğan, Ayasofya’yı cami yaparak diğer dinlere karşı bir fetih mesajı verdi. “Müslümanların fetret devrinden çıkış adımı” diyerek Müslüman Kardeşler ideolojisinin liderliği iddiasının altını çizdi. Davutoğlu’nun ve Babacan’ın da dahil olduğu ekseni iyice sağcılaşan muhalefete karşı tabanına “daha sağdayım” dedi. Dünyanın geri kalanıyla Türkiye arasındaki yarığı iyice derinleştirdi. “Kılıç hakkı” söylemi, modern hukuku gerektiğinde tanımadığını gösterirken, en büyük zararı Türkiye’nin sınırların ötesindeki haklarını savunanlara verdi.

Çağın gerisine adım

Fatih, fetihle bir çağ kapatıp başka bir çağ açıyordu. 15. yüzyıl insanı olarak 16. yüzyıla doğru koşan bir ilerici portre çiziyordu. Yeni Osmanlı’nın hükmü şahsiyetinde cisimleşen dünya barışı vizyonu, Papa II. Pius’un “Hıristiyan ol seni destekleyelim”i teklif edecek hayale kapılmasına bile neden olmuştu.

Atatürk de emperyalizm çağında Ayasofya’yı dinler savaşı ganimeti olmaktan çıkararak 20. yüzyılda 21. yüzyıla koşan bir yol çizmişti. Her yeri dökülen Ayasofya’yı onarmakla kalmamış, arkeolojik kazılarla ya da bilimsel tarih çalışmalarıyla bütün Anadolu uygarlıklarının mirasına sahip çıkarak, Fatih gibi çağının ilerisine uzanmıştı.

Erdoğan ise Ayasofya kararıyla Fatih’ten sonra onun resimlerini parçalatan, hatta Fatih için “dinsizdi” dedikodusunu yayan Osmanlı gericiliğinin çizgisine rücu etti. 21. yüzyıldan eski çağlara doğru büyük bir adım attı. Batı’nın aşırı sağcılarının da Doğu’nun radikal dincilerinin de ateşlerine, ellerini ovuşturarak bekledikleri odunu fırlattı.

Bakmayın “II. Fetih” dediklerine…

Bir tarihsel eylemi zamanından sonra tekrarlamak aslına karşı yapılmış en esaslı eylemdir.

 
Kaynak : Barış Terkoğlu - Cumhuriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları