loading
close
SON DAKİKALAR

Hem Fethullahçı hem faşist

Barış Terkoğlu
Tarih: 10.01.2019
Kaynak: Cumhuriyet

Barış Terkoğlu: Erdoğan’ın eteğine tutunmasa hayat basamaklarını çıkabilir miydi? FETÖ ile AKP kavgaya tutuşmasa iktidarsız kalır mıydı? Safını Gülen’den yana seçmese hayatı boyunca küfrettiği partilerden aday olmaya çalışır mıydı?

Çocukluk, bir daha hiç göremeyeceğimiz uzak bir ülke gibi. Oysa vitrine kaldırılmış bir oyuncağın hatırası kadar yakın.
Çok olmuş okuyalı. O gün anlamamışım. Büyüdükçe görüyorum.
Italo Calvino’nun “İkiye Bölünen Vikont” kitabından bahsediyorum. Katıldığı savaşta Türklerin güllesiyle tam ortadan ikiye ayrılan soylu Medardo’nun hikâyesini anlatıyor. İki parça birbiriyle çatışarak yaşamaya devam ediyor.
“Olmayan bacağımın çok yürümek nedeniyle ağrıdığı gibi bir duyguya kapılıyorum” şikâyetindeki his başka nerede duyulabilir? Ya “kafasının yarısıyla kendisini ölüme mahkûm ediyor, öbür yarısıyla düğümün altına girip son soluğunu veriyor” tarifindeki düşmanlık?
Erdoğan ile Gülen’in “etle tırnak”tan “azılı düşmanlık”a uzanan kavgası bana bütünü sorgulatıyor.

Kurbağa suya ısınmış

Seçim arifesinde soralım: AKP ne zaman kazanır? Yüzde 40, 50, 60 diye başlıyorsanız, yanıldınız. 1919’da Bandırma Vapuru’nun, 1789’da Bastille’in kaç oyu vardı? Benim yanıtım şu: Karşıtlarını kendisine benzettiği zaman kazanır. Eğer her seçimde elinde kılıç tutanın öteki yarısında umut arıyorsanız, çoktan yenildiniz.
Elbette İdris Naim Şahin’e geliyorum. Abdullah Gül ile başlayan “öteki”ni arama macerasının vardığı yere. Aday olur ya da olmaz. Lakin “halktan kopmamış değerli bir siyaset adamı”, “ortada bir görüşme süreci var” gibi açıklamalar kurbağanın kaynar suya çoktan alıştığını gösteriyor.
Hadi Erdoğan’ın 45 yıl belediyeden hükümete, onu çanta gibi taşıdığını unuttunuz. Akbil davasında sanık, TÜRGEV’de kurucu olduğunu bilmek bir şey değiştirmez mi?
Ölen TEDAŞ işçilerini ziyarette, vatandaşa “takla at” buyurduktan sonra davul zurnayla göbek attırmasını görmezden geldiniz. Öğretmen Metin Lokumcu gibi gaz bulutunda ölenler için “biber gazı sağlığa zararlı değil” alaylarını nasıl sindirdiniz?
Doğu Perinçek’in eski baldızı olmayı Büşra Ersanlı için kriminal suç saymasını önemsemediniz. 2012’de 29 Ekim’de Cumhuriyet için sokağa çıkanları “illegal örgüt” saymasını nasıl yuttunuz?
Kendisini protesto edenlerin alkışlarını tezahürat sanıp selamlamasını “ileri zekâsı”na yordunuz. İnsanların kumpaslarla hapse doldurulduğu günlerde “dışarıda özgürlük yoksa, tutuklanınca niye şikâyet ediyorsunuz” demesini hangi akla bağladınız?
Uludere’de öldürülenleri “sağ yakalansalar kaçakçılıktan yargılanacaklardı” diye anlatmasına, Kızılay’da son nefesini verenleri “üç adet can kaybı var” diye anmasına, “beyin sürçmesi” dediniz. Alevilerin evlerinin işaretlenmesine “çocuklar bilgisayar oyunundan etkilenerek yapmışlar” demesini nasıl kabullendiniz?
Karşımızda “terör” sorulunca, “belki resim yaparak tuvale yansıtıyor, şiir yazarak şiirine yansıtıyor” diyen bir adam var.
Bakınız, FETÖ yapılanması kumpaslarında Emniyet içinde bir merkezi kullandı. “C-5 bürosu” denen ve “ulusalcıları” takip etmek için kurulan yapı, Silivri sürecinde 5 yıl boyunca yasadışı faaliyet yürüttü. Büroyu 28 Kasım 2012’de resmiyete kavuşturan kimdi? Tabii ki İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin.
Fazla “paralel” bir bağı var!
Emniyet Genel Müdürlüğü, FETÖ’nün takibi için 25 Haziran 2014’te bir yazı hazırladı. Şahin, 21 Haziran’da, yani henüz yazı tamamlanmadan 4 gün önce Emniyet’in çalışmasını kamuoyuna açıkladı. İçerdeki polis kuşlar, bir eski bakanı bu kadar konuşturabiliyordu.

O tam bir paralel

Erdoğan’ın eteğine tutunmasa hayat basamaklarını çıkabilir miydi? FETÖ ile AKP kavgaya tutuşmasa iktidarsız kalır mıydı? Safını Gülen’den yana seçmese hayatı boyunca küfrettiği partilerden aday olmaya çalışır mıydı?
AKP’den istifa tarihi de sembolik: 25 Aralık 2013. FETÖ ile AKP’nin boşandığı gün!
“Siyasi ayak da yargılansın” diyenler; görevdeyken örgüte bayram ettiren Şahin’i yakasına taktıktan sonra bu kadar rahat konuşabilir mi?
Tarafını şöyle seçmiş bir siyasetçiden söz ediyoruz:
“Paralel yapı dedikleri darbe yapmışsa, doğru, darbecidirler. Cehalete darbe vurmaya çalışmıştır paralel yapı. Zulme karşı çıkmıştır paralel yapı, doğrudur. (…)Tanıyorum birçok mensubunu, polisini tanıyorum.”

Daha dün savcılıktaydı

Bugün onun belediye başkanlığını tartışanlar dün ona karşı savcılıktaydı. Neden mi? Hakkında “imar kanununu ihlal”den suç duyurusunda bulunmak için.
Buna karşılık Ergenekon ve Balyoz esirlerinin mahpusta olduğu dönem İçişleri Bakanı olan Şahin de savcılıktaydı. Neden mi? Partisini, muhalefete karşı kurulan kumpas davalarına müdahil yapan dilekçeyi vermek için.
AKP’den istifa ettikten sonra, kurduğu partiyle miting bile yapamamış bir “kayıp”tan söz ediyoruz. Konuşmaya başlayınca adına utandığınız bir “söz bilmez”den. Erdoğan’ın “eski arkadaşı” olmasa, “biriktirdiklerini unutsun” denilmese, muhtemelen sanık olacak “es geçilmiş”ten.
Aday olmasından daha kötüsü var: İktidarın çöpe attığından elmas çıkacağını düşünebilmek. “Kabullenmiş yenilmişlik” bu değil de ne! Cumhuriyet düzeninin çökertilmesine ortak olmak, bu değil de ne! Düştüğü çukurdan çıkmak için çelme takan ayağa tutunmak, bu değil de ne!
Romanın sonunda “ikiye bölünen Vikont ne oluyor” diye merak ediyor musunuz?
Girdikleri düellonun sonunda birbirlerinin boşluklarına uzun süre vurduktan sonra düşüp tek parça kalkıyorlar:
“Medardo, yeniden tam bir insan oldu, ne kötüydü, ne iyi, kötüyle iyinin karışımıydı, yani görünüşe göre, ikiye bölünmeden önceki halinden farksızdı.”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları