loading
close
SON DAKİKALAR

Sahi ne bu devlet sırrı? Müyesser Yıldız'ın ele geçirdiği “devlet sırları” ne?

Barış Terkoğlu
Tarih: 09.11.2020
Kaynak: Barış Terkoğlu - Cumhuriyet

Barış Terkoğlu; Bugün, aylardır tutuklu olan gazeteci Müyesser Yıldız’ın ilk duruşması var. Yolda bir daha okuyorum. Telefon konuşmalarına dayalı iddianamede, Müyesser Abla’nın ele geçirdiği “devlet sırları”nı merak ediyorum.

Televizyonu açıyorum. Haritalar var. Ellerindeki çubuklarla “şuradan şuraya” diye gösterenler eski asker. Ordunun sınırı nasıl geçtiğini, hangi birliğin nereye gönderildiğini, hangi silahlarla nasıl operasyon yapıldığını anlatıyorlar. Ara ara önlerindeki telefona bakıp, “çok özel” bilgiler veriyorlar. Sahadaki eski silah arkadaşlarının yaşadıklarını kendileri yaşamış gibi hikâyeleştiriyorlar.

Kravatlı emeklilerin olduğu stüdyodan zaman zaman “bölge”ye bağlanılıyor. Başında kask, üstünde koruyucu yelek olan gazetecinin bir silahı eksik. O anlatırken harbe gidenler film şeridi gibi geçiyor. Yüzü görünmedik asker, fotoğrafı çekilmedik arazi aracı kalmamış gibi. Bir zamanlar Zafer Bayramı’nda bile askeri tören yapılmasını “sivil iradeye saygısızlık” sayan medya, şimdi uzaktan eğitimle kısa dönem askerlik yayınına dönmüş!

Sahi ne bu devlet sırrı?

Bugün, aylardır tutuklu olan gazeteci Müyesser Yıldız’ın ilk duruşması var. Yolda bir daha okuyorum. Telefon konuşmalarına dayalı iddianamede, Müyesser Abla’nın ele geçirdiği “devlet sırları”nı merak ediyorum.

17 Aralık 2019 günü saat 18.22’de Müyesser Abla’nın telefonu çalıyor. Arayan davanın tek asker sanığı Astsubay Erdal Baran. Müyesser Abla, “Efendim birader” diye açıyor. Baran alışveriş yapmış, elinde poşetler. Nefes nefese konuşuyor. Müyesser Abla, “Yoksa Suriye’ye mi geçtin” diyor. Baran, “Yok” deyip başlıyor anlatmaya:

Suriye’den gelen elemanım vardı da…

Suriye’den gelmiş asker, arkadaşı olan asker Erdal’a, o da elinde poşetle yürürken Müyesser Abla’ya anlatıyor:

Bu televizyonlarda izlediğimiz, Ruslarla yaptığımız devriyelerin çoğu ‘çakma’ diyor. Yani ‘10-12 kilometrelik devriye güzergâhı belirleniyor, ikinci kilometrede bizim Kirpiler ya çamura batıyor ya arıza yapıyor ya aks kırıyor, çekerek geri getiriyoruz, hiçbirisi gerçek anlamda tamamlanmıyor’ diyor.

Herhalde anladınız. Türk ordusunun Suriye’de Rus askerleriyle yaptığı devriyeler kastediliyor. Okuyunca, “kandırıyor” diyorsunuz. “Çakma olamaz” diye itiraz ediyorsunuz. Uğruna tank palet fabrikasını feda ettiğimiz Katar-Sancak ortaklı BMC’nin ürettiği Kirpiler taş gibidir, öyle zırt pırt çamura batmaz, aks filan kırmaz, arıza yapmaz diye iç geçiriyorsunuz.

Herkesin gözü önündeki ‘gizli’

Fakat Ankara Cumhuriyet Savcılığı benim gibi düşünmüyor.

18 Haziran 2020’de Milli Savunma Bakanlığı’na yazı yazıyor. “Doğru mu bunlar” diye soruyor. İşini ciddiye alarak “aks kırılması”, “çamura batma” gibi detayları dahi yazıyor. Elbette “gizli mi” diye de ekliyor.

Bakanlık 11 Eylül 2020’de yanıt veriyor. Savcılığın özetinden aktaralım:

“(…) Vermiş olduğu bilgilerin doğru olduğu, söz konusu bilgilerin gizlilik derecesinin ‘GİZLİ (1), GİZLİ (2)’ olduğu…

Bakanlık televizyonda herkesin her şeyi konuştuğu günlerde ekliyor:

“(…) Bu bilgilerin kamuoyunda paylaşılmadığının bildirildiği…”

Geçen yazıda eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı’nın uzman görüşünden bahsetmiştim. Yıllarca gizli belgelerle uğraşmış Avcı, görevdeki askerlerin bu devriyeleri raporlamasını ve her askeri dokümana yaptıkları gibi “gizli” notu düşmelerini normal buluyor. Ancak bunun söz konusu belgedeki bilgileri “devlet sırrı” yapmak için yeterli olmadığını da ifade ediyor. Örnek olsun, bütün güvenlik kurumlarında olduğu gibi TSK’de de düzenli “basın özetleri” hazırlanıyor, bunlara da “gizli” damgası vuruluyor. Bu, herkesin gazetelerde okuduğu içerikleri “devlet sırrı” haline getirmiyor.

Avcı raporunda şöyle anlatmış:

Suriye’de rejim güçleri ile muhalif kesimler arasında, Rusya ile yapılan müşterek devriye işlemlerinin devlet gizliliği ile ilgili bir konu olmadığı, devriye olayının uluslararası bir anlaşma/ mutabakata dayanarak yapıldığı, dünya kamuoyuna açıklanmış bir konu olduğu, araç arızası vs. sebeple tam yapılamaması, aksaması, Türk zırhlı araçlarının aks kırması vs. arızaların devlet güvenliğini sarsacak bir konu olmadığı çok açıktır. Müşterek devriyelerin yapıldığı, bazen karşı taraflardan kaynaklanan sebeple devriyenin olmadığı da sık sık verilen haberlerdendir. Söz konusu devriye Suriye’de, rejim güçleri ile muhalif güçlerin gözlerinin önünde Rusya ile birlikte yapılmaktadır. Eğer TSK’ye ait araçların arızalandığı için devriye faaliyetlerinin aksadığı gizli sayılıyorsa, bu olay doğru ise Suriye devleti, muhalif güçler, Rusların gördüğü, bildiği bir olaydır. Herkes görmektedir. Bu olay nasıl devletin gizliliğini ihlal olmuş olur.”

Bunların hepsi yalan!

İddianameyi kapattıktan sonra arama motoruna “Türk-Rus devriye” yazıyorum. Sahiden de medyada geniş yer bulduğu görülüyor. İddianamenin “doğruladığı” kadar açık söylenmese de arıza bilgileriyle de karşılaşıyoruz. Örneğin PYD’nin “ele geçirdik propagandası” yaptığı bir Kirpi videosunun açıklamasını öğreniyoruz. Operasyon sırasında arızalanan Kirpi’yi, askerlerimizin terk etmek zorunda kalması nedeniyle bu üzücü görüntünün oluştuğunu okuyoruz. Ağır silahlardan zırhları sayesinde askerimizi koruyan “Kirpi”nin yanına, “devrildi” yazarsanız sayısız haber görebiliyorsunuz.

Kısacası Müyesser Abla’nın duyduğu, Bakanlığın doğruladığı bilgiler belki içimizi acıtıyor. Belki “Askerlerimize yazık değil mi” dedirtiyor. Belki “sürekli arıza yapan araçlara milletin milyonları ödenerek kimler zengin ediliyor” diye düşündürüyor. Belki “çakma devriye” ifade edilenle kim kandırılıyor, diye isyan ettiriyor.

Ama açık ki bunların “gizli” sayılması ve “doğru” kabul edilmesi başka bir sorun yaratıyor. Öyleyse Mehmetçiği göz göre göre bozuk araçlara bindirenden, arızalı araç satışını gördüğü halde susanlardan, içeride bu bilgileri gizlerken dünyaya “TSK bir devriye yapamıyor” izlenimi yaratanlardan, dahası milletin milyonlarını, bu araçlar iyileştirmeden harcamaya devam edenlerden hesap sorulması gerekmiyor mu? Vatanseverlik bu değil mi? “Doğru” denen bilginin içeriği, Müyesser Yıldız’a yapılan “gizli bilgiyi öğrenmek” ithamından daha ağır bir suç değil mi!

Üstelik…

Müyesser Yıldız, “çakma devriyeler”i ya da “durmadan arızalanan Kirpiler”i yazmış mı? Böyle bir yazı da yok. Nitekim Hanefi Avcı şöyle not etmiş:

TSK birliklerinin veya diğer kamu kurumlarını rencide edecek haber, anlatım ve olayları Müyesser Yıldız’ın yazmadığı, açıklamadığı, başka yerlerde yayımlansın diye hiçbir yere vermediği anlaşılmaktadır. Kendince devletini ve Türk ordusunu zora sokacak hiçbir konuya girmediği görülmektedirBu durum iddia makamınca hiç dikkate alınmamıştır.

Müyesser Abla yazmamış, ama savcı iddianameyle bütün dünyaya açıklamış. Haliyle, iddianame taşıyla başka kuşlar da mı vuruluyor diye düşünüyorum!

İçimden tekrar ediyorum:

İddianamede anlatılanlar yalan! Devriyelerin “çakma” olduğu yalan! Mehmetçiğin araçlarının sürekli bozulduğu yalan! Hiçbir kamu görevlisi vatanına bunun hesabını sormayacak ihaneti yapmaz!

Her şey televizyon stüdyosundaki ak saçlı, emekli maaşlı, kravatlı askerin, cephedeki kasklı gazetecinin anlattığı gibi!

Gerisi yalan, yalan, yalan!

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları