loading
close
SON DAKİKALAR

Bakın bu Milli Eğitim Bakanı’nın okullara dağıttığı kitapta neler yazıyor

Can Ataklı
Tarih: 17.02.2020
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Kimi bilinçsiz “solcu laiklerin” başında pek beğendiği Milli Eğitim Bakanı, tarikatları okulların kılcal damarlarına soktu aslında.

ANALİZ

Birileri Erdoğan’a yine fena bir hata yaptırdı

Bu iktidar bana göre gidici.

Ortadaki sorunların üstesinden gelmeleri mümkün değil.

Her alanda çok sıkıştı Erdoğan iktidarı.

Dış politika tam bir rezalet. Türkiye her konuda alan yitiriyor.

Bu iktidar yüzünden Türkiye’nin ne itibarı, ne güvenirliliği ne de inanılırlığı kaldı.

İçerde ekonomi berbat, suni baskılarla ve algılarla iş dünyası baskı altında tutuluyor. Gerçekler halktan saklanıyor, bir illüzyon izliyoruz adeta.

Bu nedenle iktidarın kısa bir süre sonra havlu atması çok şaşırtıcı gelmemeli kimseye.

Bir süredir yayılan darbe söylentilerini de artık bu kapsamda görmek gerek.

Burada iki şık var: Ya 15 Temmuz’un sağladığı avantajların sihrine kapılıp benzer bir operasyonu yaratmak isteyeceklerdir ya da darbe söylentilerinin etkisiyle “Hodri meydan” diyerek baskın seçime gitmeye çalışacaklardır.

Her iki durumda da iktidarın dikiş tutturabilmesi mümkün değil gibi görünüyor bana.

Bu arada Erdoğan’ın altının oyulmakta olduğunu birkaç yazımda dile getirmiştim, sanıyorum hem AKP yöneticileri hem de devlet bürokrasisi artık işlerin çok kötüye gittiğini görerek sessiz ve derinden “çelme takma” oyunlarına soyunmaktan pek çekinmiyorlar.

Son örnek olarak Kılıçdaroğlu’na açılan 500 bin liralık davayı gösterebilirim.

Kılıçdaroğlu’nun “FETÖ’nün siyasi ayağı AKP’dir, başı da Erdoğan’dır” sözlerine tazminat davası açmak hangi akıllının işi bilemiyorum ama Erdoğan’a çok fena bir hata yaptırmak istendiği çok belli oluyor.

Çünkü böyle bir dava açarak, öncelikle FETÖ konusu çok sulandırılmış oluyor.

İkincisi, dava ile birlikte Kılıçdaroğlu ve CHP çok avantajlı duruma geçiyor.

Çünkü şimdi mahkemede Kılıçdaroğlu “Ben sözlerimin arkasındayım” dedikten sonra iddialarını tekrar sıralayacak, bunlarla ilgili sorular soracak ve belgeler koyacaktır ortaya.

Erdoğan ise bir anda kendini savunan ve FETÖ’nün siyasi ayağı olmadığını kanıtlamaya çalışan kişi durumuna düşecektir.

Zaten FETÖ ile AKP’yi ayırmanın mümkün olmadığı herkes tarafından biliniyor.

Ama bu dava sayesinde konu resmiyet kazanacak ve muhtemelen pek çok AKP’li, tıpkı 15 Temmuz’dan bu yana haklarında soruşturma açılanların durumuna düşecektir.

Sadece Kılıçdaroğlu’nun dava açıldığını öğrendikten sonra sorduğu 7 soru bile AKP’nin mahkumiyetine neden olabilir.

Ki, dava sürecinde ortaya kim bilir daha ne belgeler çıkacaktır.

Erdoğan ve partisinin yöneticilerinin bunun altından kalkması çok zor olacaktır.

Bakın Kemal Kılıçdaroğlu, henüz dava başlamadan önce hangi soruları sordu;

1- 215 bin 92 kişilik ByLock listesi var. Bu listeyi hiçbir ayıklama yapmadan açıklamak FETÖ ile mücadelenin toplumsallaştırılması için gerekmiyor mu? Bu durumda listeyi açıklamamak suç değil mi? Suç delilleri neden gizlenir?

2- 15 Temmuz gecesi siyasi parti liderleri, bakanlar, üst düzey yöneticiler, belediye başkanları neredeydi? Neden hain darbe girişimi gecesinin HTS kayıtları açıklanmıyor?

3- Darbe başarılı olsaydı, FETÖ’cüler kimi ya da kimleri yönetime getirecekti? Kimler başta olacaktı? Kimin hangi görevde olacağı belli değil miydi? Hangi gerekçeyle bu listeler açıklanmıyor?

4- 15 Temmuz hain darbe girişiminin araştırılması için TBMM’de bir araştırma komisyonu kuruldu. Bu komisyona darbe gecesinin iki kilit ismi davet edildikleri halde gelmediler. Dönemin MİT Müsteşarı ve dönemin Genelkurmay Başkanı… Komisyona gelip açıklama yapmalarını, sorulara cevap vermelerini neden engelledin?

5- TBMM’nin 15 Temmuz Araştırma Komisyonu Raporu, aradan uzun bir süre geçmesine rağmen neden açıklanmıyor?

6- FETÖ borsasını kimler kurdu? FETÖ borsasını kuranların içinde senin avukatların da var! Avukatlarının mal varlıkları neden incelenmiyor?

7- FETÖ soruşturmasını yapan savcılar neden görevlerinden alındı?

Sanıyorum AKP’lilerin bu sorulara kendilerini kurtaracak cevaplar vermeleri çok zordur.

Erdoğan da pişmandır dava açtığına.

ÖNERİ

FETÖ’nün siyasi ayağı için en kestirme yol, Meclis araştırması

Başta Erdoğan olmak üzere AKP’nin önde gelenlerinin FETÖ’nün “tüm siyasi ayağını ortaya çıkarmak” konusunda samimi olmadığını söylemek yanlış olmaz.

Açıkçası AKP iktidarı, kopardığı bütün gürültü patırtıdan sonra, cemaatin garibanları ile 15 Temmuz’da sokaklarda yakalanan askerler dışında kimseye dokunamadı.

Cemaatin eli biraz paralıları, kurulan borsa sayesinde kendilerini kurtardılar.

Cemaatin beyin takımı zaten kaçtı gitti.

Olan “bunların alnı secdeye değiyor, namusludurlar” diye düşünerek, cemaate yardım eden zavallı memurlara, esnafa ve küçük çaptaki iş insanlarına oldu.

Oysa siyasi bir yönetim olmasa cemaat bu kadar palazlanabilir ve dev bir örgüte dönüşebilir miydi?

Siyasi ayağı ortaya çıkarmak için yapılması gereken en iyi şey Meclis araştırması açmaktır.

Bir kere Meclis’te, AKP ve MHP çoğunlukta.

Eğer gerçekten Erdoğan’ın dediği gibi siyasi ayak CHP ve lider de Kılıçdaroğlu ise bu çoğunluk sayesinde sonuca ulaşmak çok kolay olacaktır.

Sanıyorum AKP’liler ve Erdoğan, bu güce rağmen Meclis’in CHP’nin FETÖ’nün siyasi ayağı olduğunu ortaya çıkarabileceğine inanmıyor.

Hatta tam tersinin olma ihtimali daha yüksek.

O zaman da Meclis’ten kaçmayı tercih ediyorlar doğal olarak.

İyi de nereye kadar?

Eskinin üstü, yeni darbe söylentileriyle de örtülemez ki.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Bakın bu Milli Eğitim Bakanı’nın okullara dağıttığı kitapta neler yazıyor

Kimi bilinçsiz “solcu laiklerin” başında pek beğendiği Milli Eğitim Bakanı, tarikatları okulların kılcal damarlarına soktu aslında.

MHP’li olduğu için laik de zannedilen Milli Eğitim Bakanı’nın Nakşibendi tarikatına verdiği izinle dağıtılan “İletişim, Nezaket ve Adap” isimli bir kitapta, bazı yasaklara yer verilmiş.

Toplum adabı anlatılırken “Kağıt, tavla vb. oyun oynayan, kuş uçurtan kimselere selam verilmez” deniyor örneğin.

Yine “Din açısından zararlı veya zararı faydasından çok yahut hiçbir faydası olmayan bir işle meşgul olanlara selam verilmemeli” algısı sokuluyor çocukların beynine.

Örneğin “Tokalaşmanın iki elle yapılması” gerektiği vurgulanıyor  ve “Tokalaşma bugün İslami özelliğini muhafaza etmemektedir” denildikten sonra “Kadınlar ile erkeklerin tokalaşması İslam’da yasaktır. Tokalaşmak ve öpüşmek, İslam adabına tamamen aykırıdır” ifadesine yer veriliyor.

Hep merak ediyorum ve özellikle TV ekranından ısrarla soruyorum;

“Bu Milli Eğitim Bakanı, devlet okullarındaki uygulamaları kendi okulunda da yapıyor mu? Bu bakanın hayli yüksek ücreti olan okullarında çocuklar sabahları topluca namaza götürülüyor mu, hacı hoca takımı cüppeleri ve sarıklarıyla ders vermeye gelmiyor mu, anaokulundaki çocuklara zorla Kuran kursu veriliyor mu?”

Cevap veriyor mu?

Şaka mı, bu kadar büyük bir kibir içindeki bir iktidar bugüne kadar neye cevap verdi ki?

İRONİ

Ne diyelim doğrusu da buydu zaten, aferin yani

Türkiye’nin en önemli bilim insanlarından biri Profesör Doktor Burhan Kuzu’dur.

Anayasa üzerinde engin bir bilgiye sahip olan Profesör Doktor Burhan Kuzu, yaptığı bilimsel araştırmalarıyla yıllardır halkımıza ışık tutmaktadır.

Çok değerli çalışmalarının yanı sıra lütfedip siyasete de zaman ayıran, uzun yıllar milletvekili sıfatıyla AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’a hizmette hiç kusur etmemiştir.

Çıktığı televizyon programlarında Erdoğan’ı savunmak için dile getirdiği eşsiz fikirleri, birbirinden değerli bilgiler içeren tweetleri ile milletin sevgilisi olmayı da başarmıştır Profesör Burhan Kuzu.

Ancak ne yazık ki AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, muhtemelen çok yoğun çalışma temposu yüzünden Profesör Doktor Burhan Kuzu’yu, bakanlıkla taçlandırmaktan imtina etmiş son seçimlerde ise yine muhtemelen farkında olmadan liste dışı bırakmıştır.

Ancak Profesör Doktor Burhan Kuzu’ya sahip çıkan mümtaz halkımızın uyarısı üzerine Erdoğan, yaptığı yanlışı fark etmiş ve bu değerli şahsiyeti sarayın hukuk bir şeyleri heyetine dahil etmiştir.

Ancak her zaman olduğu gibi, ülkemizin münafık insanları her daim başarıdan başarıya koşan Burhan Kuzu’yu hazmedememiş ve aleyhinde tezvirat yapmışlardır.

Bunlardan sonuncusu Zindaşti adlı bir uyuşturucu baronunun serbest bırakılmasını Burhan Kuzu’nun sağladığını iftirasıdır.

Neymiş; Burhan Kuzu Zindaşti davasını yürüten hakimleri arayarak, “Bu adamın bir günahı yok, ben kefilim” deyince baskılardan bunalan hakimler bu uyuşturucu baronunu serbest bıraktıklarını açıklamışlar.

Meğer iflah olmaz münafıklar, hakimleri de baskı altına almışlar ve böyle konuşmalarını sağlamışlar.

Neyse ki vatan sevgilerini ve adalet duygularını her şeyin üzerinde tutan iktidar, Burhan Kuzu’nun asla yapmayacağı böyle bir şeyi yapmış gibi açıklayan hakimleri apar topar görevlerinden almış.

Doğrusunu yapmışlar.

Yoksa koskoca bilim insanı, değerli siyasetçi, eşsiz insan, Erdoğan’ın sarsılmaz bendesi Burhan Kuzu böyle bir iftiranın kurbanı olacaktı az daha.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Hesapta içki yasağı yok ama içki de yok

Turizm Bakanı, son günlerde çok hareketli, günlerini gazetecilerle geçiriyor.

Savaş falan da dinlemiyor.

Türk askeri Suriye topraklarında ilerlerken, savaş alanına 40-50 kilometre ötedeki Antakya’da gazetecilere davet vermişti geçen hafta.

Belli ki orada isimsiz kahramanlarımızı şehit veriyoruz ama kimsenin ciddiye aldığı yok bu savaşı.

Yoksa en azından taaa Antakya’ya kadar giden gazetecilerden birkaç satır da bölgedeki savaş havası ile ilgili haber ve yorumlar okurduk.

Oysa onlar yediklerini içtiklerini yazıp Turizm Bakanı üzerinden iktidara olan bağlılıklarını yazdılar.

Dün de bir eski genel yayın müdürü, Turizm Bakanı ile yedikleri yemeği anlatıyordu köşesinde.

Aslında üç eski genel yayın müdürüne yemek vermiş Bakan Bey.

En kıdemlisi bu yemeği köşesine taşımış.

İçkiye de meraklı olan bu yazar bakana Çeşme’deki yeni turizm alanının Araplara peşkeş çekileceği, içkinin yasaklanacağı yönünde iddialar olduğunu hatırlatmış.

Bakan da bunun doğru olmadığını söylemiş, ayrıca “Biz bu kadar büyük bir turizm projesi planlarken buranın yaşama tarzına dokunacak bir şeyi planlayabilir miyiz? Yani o tesislere gelecek insanlara bir hayat tarzı empoze edebilir miyiz?” diye de sormuş.

Sonra da eklemiş “Bakın burada size bir şeyi açıklayayım. Cumhurbaşkanı ile iki yıla yakın bir süredir çalışıyoruz. Bu süre içinde bana bir kere bile içkiyle ilgili bir şey söylemedi, empoze etmedi. Burası dünyaya açık bir yer. Dünyaya açık yerlerin kuralları neyse burası da öyle olacaktır tabii. Adam buraya golf oynamaya gelecek, biz ona içki yok mu diyeceğiz? Böyle bir şeyi yapmaya kalksak kim gelir yatırım yapar buraya?”

Hep bu akıllı numaraları yapıyorlar.

Erdoğan, içki konusunda hiç baskı yapmamış.

Yapmamıştır tabii.

Ama sahil bölgelerindeki turistik şehirler ve bazı yerlerdeki beş yıldızlı oteller dışında Türkiye içkiden arındı.

Bunlar hep kendiliğinden oldu değil mi?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları