loading
close
SON DAKİKALAR

Büyük tehlike, canları istediği an tüm haberleşme kesilebiliyor

Can Ataklı
Tarih: 15.11.2022
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Ne tuhaf iş bu? Sabah Demirtaş Diyarbakır’a götürülüyor, akşam PKK İstanbul’da bomba patlatıyor.

ANALİZ

Ne tuhaf iş bu? Sabah Demirtaş Diyarbakır’a götürülüyor, akşam PKK İstanbul’da bomba patlatıyor

Sizlere dünkü yazımı bir kere daha hatırlamanızı tavsiye ederim.

Dünkü yazımda halen hapiste tutulan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın bir gece yarısı operasyonu ile gizlice Diyarbakır’a götürüldüğünü ve kalp krizi geçiren babasını gördüğünü anlatmıştım.

Elbette yapılan son derece insanidir ama gerçekten bu amaçla mı yapıldı bu ziyaret operasyonu?

Ayrıca bugüne kadar hangi kişiye böyle bir ayrıcalık tanındı?

Demirtaş’ın askeri havaalanı ve muhtemelen askeri helikopter ve uçaklar kullanılarak Diyarbakır’a götürülmesi hiç kuşkusuz Erdoğan’ın talimatıyla olmuştur.

Selahattin Demirtaş gibi bir ismin Erdoğan’dan habersiz ve izinsiz cezaevinden çıkarılması, devletin askeri araçlarının kullanılması ve ülkenin bir ucundan öteki ucuna götürülmesi asla mümkün değildir.

Bu konudaki diğer merakım ise Erdoğan’ın bu iznini devlet içinde kimler biliyordu?

Örneğin Süleyman Soylu’nun veya Hulusi Akar’ın haberi var mıydı?

Operasyon MİT Müsteşarı’nın bilgisi dahilinde mi oldu?

Tabii en önemli soru şu: Erdoğan bu izni niye verdi?

Sadece insani nedenlerle olması pek mantıklı gelmiyor bana, çünkü böyle bir insani destek bugüne kadar hiç kimseye tanınmadı.

Bunun arkasında HDP ile pazarlık olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz.

Erdoğan’ın önünde sanıyorum doğruya en yakın anketler vardır.

Çünkü Erdoğan kendini kandırmak için araştırma yaptırmayacak kadar siyasi zekaya sahip.

Bize de ulaşan ve doğru olduğunu sandığımız bütün anketlerde görünen çok çarpıcı bir nokta şu: “Ne AKP-MHP koalisyonu ne de 6’lı masanın adayı ilk HDP desteği olmadan kazanamıyor.”

Sarayın ve ortaklarının HDP’ye yönelik eleştiri ve uygulamaları, bu parti tabanının Cumhur İttifakı’na soğuk bakmasına neden oluyordur.

Ancak önce HDP ile el altından pazarlık yapılması, ardından da somut adımlar atılması HDP seçmeninin tavrını değiştirebilir.

Seçimlere yakın bir zaman kala Demirtaş’ın serbest bırakılması, Teröristbaşı Apo’nun ev hapsine alınması, HDP’ye kapatma kararı verilmemesi en görünür girişimler olabilir.

Erdoğan’ın bütün söylemlerinin aksine seçimi kazanmak için HDP ile her türlü pazarlığı yapacağını tahmin etmek yanlış olmaz.

İşte böyle bir ortamda, üstelik Demirtaş’ın Diyarbakır’a devlet olanakları ile taşındığı günün akşamında İstiklal Caddesi’nde bomba patlaması ve failin PKK’lı olduğunun açıklanmasını nereye koyacağız?

İnsanın aklına bir an da olsa “Devlet içinde bir çatışma ve hesaplaşma mı yaşanıyor?” sorusu geliyor.

Tabii şunu da eklemeliyim: “Eğer AKP iktidarı seçim kazanmak için HDP ile daha yakın ilişkiye girmeyi ve hatta pazarlık masasına oturmayı göze alıyorsa, bu patlamanın ardından PKK’nın çıkması işi zora sokar.”

Türkiye artık seçim ortamına girdi.

Korkarım artık her şey olabilir.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Büyük tehlike, canları istediği an tüm haberleşme kesilebiliyor

İstanbul İstiklal Caddesi’nde bomba patladıktan sonra iktidar ilk iş olarak sosyal medyayı kapattı.

Bu bugüne kadar bir ilktir.

Daha önce bazı olaylarda internetin yavaşlatıldığına tanık olmuştuk.

Birkaç olayda, örneğin Twitter’a giriş yavaşlamıştı.

Ancak hiçbir zaman tümüyle kesinti yaşanmamıştı.

Pazar akşamüzerinden dün sabaha kadar bütün sosyal medya tamamen kesilmişti.

Ne tweet atılabildi ne YouTube ne Facebook ne de TikTok hesaplarına ulaşılabildi.

Sadece WhatsApp, mesaj yazmaya açık bırakıldı; burada da hiçbir fotoğraf ve video izlenemedi.

“Ülkeyi herkesten fazla sevdiğini varsayan” iktidar memurları, “Sosyal medya üzerinden halkı tahrik eden yalan haberler yayılmasını önlemek” için bu tedbire başvurduklarını açıkladılar.

Ama işin tuhafı yasaklamayı getiren kurumun başkanı, bunu Twitter üzerinden haber verdi kamuoyuna.

Tabii VPN kullanmayan milyonlarca kişi bunu göremedi, belli ki kurumun başkanı da zaten normal servisi değil VPN’i kullanmıştı.

Bu yasaklama büyük bir tehlikenin habercisidir.

Bu iktidar işine gelmediği her anda bir düğmeye basarak ülkedeki bütün haberleşmeyi kesebilir.

Bunun seçime giden günlerde veya seçim geçişi yapıldığını düşünün.

İŞTE BUNU ANLAMIYORUM

Nasıl yani, HDP’yi ziyaret iyi mi kötü mü?

Anayasadaki türban değişikliği bahanesiyle AKP’nin HDP’yi ziyaret etmesi çok tartışılmış ve muhalefet tarafından eleştirilmişti.

Muhalefet, “HDP eşittir PKK diyorsunuz ama ayaklarına gidip görüşüyorsunuz” eleştirisi getiricince gözler Bahçeli’ye dönmüştü.

Öyle ya bu konuda en şahin isim Devlet Bahçeli, onun tavrı çok merak ediliyordu.

Muhalefetteki bazıları Bahçeli’nin bu görüşmeye çok öfkelenebileceğini hata koalisyonu bozmayı bile göze alabileceğini düşündüler.

Oysa tam tersi oldu ve Bahçeli üç gün sustuktan sonra “Ne var bunda, anayasa için elbette anayasal bir siyasi partiyle görüşülecektir” diyerek konuyu kapatmış göründü.

Çünkü aynı Bahçeli üç gün sonra yine tam tersini söyledi.

Şöyle dedi Bahçeli: “Bir AK Parti heyetinin anayasa değişikliği konusuyla ilgili Meclis’te grubu bulunan partileri ziyaret etmesi ve bunu da bizim doğal karşılamamız, anlaşıldığı kadarıyla münafıkları rahatsız etmiştir. Bizim gözümüzde PKK neyse HDP odur. Bu kesindir. HDP neyse CHP aynısıdır. Bu da belgelidir.”

Yani döndük yine başa, HDP eşittir PKK.

O halde HDP ile görüşmek teröristlerle görüşmektir ve pazarlık yapmaktır.

AKP heyetine HDP yani PKK ile görüşme talimatını veren kim?

Bahçeli ne demek istiyor anlayan var mı?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Bir daha sorayım, TOGG’un sahibi kim?

Ekrem İmamoğlu, belediye hizmetlerinde kullanılmak üzere TOGG’dan 100 otomobil almak üzere sipariş vermek istemiş.

Ama cevap çok ilginç

“TOGG’dan sadece Sayın Cumhurbaşkanı’nın sipariş yetkisi var. Bu nedenle talebinizi olumlu karşılayamıyoruz.”

Nasıl iştir bu?

TOGG hesapta özel şirket değil mi?

Sahipleri “beş babayiğit” denilen adamlar değil mi?

Demek ki değilmiş.

Ben de ısrarla soruyordum “Bu TOGG’un sahibi kimdir?” diye.

Dünyanın neresinde bir ya da birkaç patrona ait olan bir otomobil fabrikasının tüm reklam tanıdım işlerini o ülkenin hükümeti yapar.

Sadece bununla da kalmıyor bizim hükümet, TOGG marka otomobilin bütün maliyetini de üstleniyor, Böyle olunca da patron yetkisiyle dilediği tasarrufu yapabiliyor.

İBB’nin siparişinin kabul edilmemesi bile TOGG’un ticari amaçlı bir şirket olmadığının kanıtıdır.

Bu otomobil tamamen saray iktidarını seçim yatırımıdır.

Seçime doğru otomobil fabrikası üretime geçecek, ilk araçlar piyasaya çıkacak ama otomobiller asıl test etmesi gereken vatandaş yerine kimi resmi kurumlar tarafından kullanılacak ve müşteri memnuniyeti konusu arka planda kalacaktır, otomobilin iyi olup olmadığı pek anlaşılamayacaktır.

Böylelikle “Cumhuriyet döneminde kimsenin yapamadığını biz yaptık, dünyanın en iyi otomobilini ürettik, şimdi dünya bunu kapış kapış alacak” propagandası yapılacak ve milletin beyni yıkanacaktır.

Seçimi kazanılırsa otomobil fabrikası yapılan tüm masraflar devlete kalmak kaydıyla sözde beş babayiğit denilen adamlara devredilecektir.

Seçimin kaybedilmesi halinde bu otomobil fabrikasının karlı biçimde işletilmesi pek mümkün olmayacaktır.

Çünkü gelecek iktidar muhtemelen, “Bu özel şirket değil miydi, masrafını niye millete ödeteceğiz?” diyecek ve desteği kesecek veya sınırlayacaktır.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları