loading
close
SON DAKİKALAR

Depremzedelere sadece devlet yurtları mı açıldı?

Can Ataklı
Tarih: 14.02.2023
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; TÜRGEV var örneğin, bu da Erdoğan’ın vakfı, üstelik neredeyse devletin olduğu kadar yurtları olduğunu söylüyorlar. Bu yurtlar da boşaltılacak mı?

YENİ ÖĞRENDİM

İlk günden beri kurtarma ekiplerinde fedakarca çalışan yurttaşın gözlemleri

Üyesi olduğum bir sosyal medya grubunda dün paylaşılan bir mesajı yüreğim burkularak okudum.

Alpaslan Arslan depremin ilk anından itibaren bölgeye koşan ve kurtarma ekipleri içinde yer alan fedakar bir isim.

8 günlük gözlemlerini “gördüm” başlığı altında çok sade biçimde dile getirmiş.

Sizlere de sunmak istedim;

GÖRDÜM

1- Beş bin, on bin gibi rakamları veremediği için evinden çıkarılan bir kiracıyı, ev sahibiyle aynı çorba kuyruğunda gördüm.

2- Erzak dağıtırken “Bu bana yeter, biraz benden sonrakilere ver” diyen köylüler gördüm.

3- Dağıtım sırasında bizi zorla evine götürüp yemek yediren, evde yiyecek namına ne varsa sofraya getiren depremzede gördüm,

4- Allah’tan şer gelmez, Allah’tan ne gelirse hayırdır. “Bu depremde de hayır var” diyen depremzede gördüm.

5- Arabasının çalıştırıp uyuyunca arabasının egzozundan zehirlenip ölmek üzere iken komşusu tarafından fark edilip zehirlenmiş halde uyandırılan aile gördüm.

6- AVM’si yıkılmış, arabaları enkazın altında kalmış, bizden bulgur alacak kadar sıfırı tüketmiş iş adamları gördüm.

7- 20 saat uğraşıp kolu kesilmesin diye sütunu kesip kurtardığımız 24 yaşındaki kızımızın, üç saat sonra öldüğünü gördüm.

8- Annenin “Önce beni kurtarın”, kızının “Önce beni kurtarın” diye yalvardığı mahşer alanını gördüm.

9- Nesi var nesi yoksa bırakıp şehri terk etmek isteyen genç jenerasyonla, “Buraları bırakmayın, şehrinize sahip çıkın, terk etmeyin” diye yalvaran yaşlıları gördüm.

10- Kilometreyi daha önce bir kere sıfırlamış Suriyelileri bu ikinci kilometre sıfırlama olayında daha rahat, şerbetli, daha kabullenici, daha mütevekkil görürken, Anadolu insanının kafasını daha karışık gördüm.

11- Depremden kocasının ölmüş cesedi çıkınca “Depreeem Allah senin belanı versin” diyerek kendini paralayan kadınlar gördüm.

12- Hiç kızı olmayıp dört oğlu da enkaz altında kalan, ama hiç birisine ulaşmadığımızda babanın gözümüzün içine bakıp ağlayarak “En azından bir oğlumu kurtarın” diye yalvardığını ama bizim de aciz olduğumuz anları gördüm.

13- Alt, üst, yan komşusunun kim olduğunu bilmeyen komşular gördüm.

14- Termal kameranın arama kurtarma ekiplerinin işlerini ne kadar hızlandırdığını, eğer yoksa kurtarma operasyonlarının iğne ile kuyu kazmaktan beter olduğunu gördüm.

15- Bir insanın hayatının senin ellerinde olduğunu, sen yardım etmezsen öleceğinden emin olduğun yüzlerce yalvarma arasından hangisini seçeceğini, hangisini çabuk kurtarırsam diğerine çabuk varırım kararsızlığı yaşadığımı gördüm.

16- Her insanın hiçbir şey yapmasa bile bir deprem bölgesini ömür boyu ibret olabilmesi adına ziyaret etmesinin zaruri olduğunu gördüm.

17- İnşaatını iyi mühendislere yaptıranla kötü mühendise yaptıranların elde ettikleri kârı, hayatlarıyla ödediklerini gördüm.

18- Dışı capcanlı olan binaların yıkılınca ne kadar da malzemeden çaldıklarını, elimizde ufalanan duvar parçalarının aslında elimizden dökülen birer insan karakterinin olduğunu gördüm.

19- Talan edilmemiş tek bir zincir market şubesi, bir bakkal, bir çerezci, sanayide yedek parçacı, bir AVM’nin olmadığını görünce ahirete tehir edilen hesaplarımızın çok daha büyük olduğunu gördüm.

20- Hazreti Adem dünyaya nasıl sıfırdan başladıysa, yöre insanının da sıfırdan başlamaktan başka çaresinin olmadığını, halka verilecek telkinlerin bu yönde olması gerektiğini gördüm.

21- Bir hafta boyunca para harcayacak bir şeyin olmadığını, cüzdanımı çıkarmadığımı, satın alınacak bir şeyin olmadığını gördüm.

22- İlk defa bir hafta boyunca ezan okunamayan bir İslam şehrinin olduğunu gördüm.

23- Habib-i Neccar camisinin yıkılmasıyla en eski tarihi bir eserimizin daha yok olduğunu gördüm.

24- İnsanoğlunun yatay mimariye geçmesinin, en fazla üç kat olması gerektiğinin gerekirse dini bir fetvayla farz haline dönüşmesinin zorunlu olduğunu gördüm.

25- Olası bir İstanbul depreminde arama kurtarma ekiplerinin hayati önem taşıdığını, her Türk vatandaşının hilti, matkap çeşitlerini kullanacak, enkazda koridor açacak kadar deprem bilgisine sahip olması gerektiğini, evlatları içeriden bağrışırken ne yapacağını bilmeyen abiler ve çocukları babaların olduğunu gördüm.

26- Bu topraklarda yaşamayı göze alanların depremi de göze almaları gerektiğini; Allah’ın yerleşimcilerin dinine göre yeraltı tabaklarının rotasını değiştirmeyeceğini, tedbirimizi Allah’ın değil bizim almamız gerektiğini gördüm.

BUNU YAZMAK GEREK

Enkaz kaldırılmadan her binanın kaydı tutulmalı

Her ne kadar bazı yetkililer, “enkaz kaldırılırken kayıtlar tutulacak” dese de bir kere daha uyarmakta yarar var.

Çünkü bu iktidar bazı hataları örtbas etmek için kurallara uymamayı adeta kural haline getirdi.

Pek çok yerde hala mucize kurtulmalar yaşansa da pek çok yerden artık umut kesildi.

Bazı binalardan artık hiç ses gelmiyor.

Termal kameralarda da enkaz altında canlı olmadığı görülüyor.

Şimdi yoğun bir enkaz kaldırma harekatı başlayacak.

İşte bu nokta çok önemli.

Bir mühendis dostumun uyarısı şöyle;

“Eğer bu binalar, beton kalitesi ve kullanılan demirin cinsi, çapı ve miktarının projesine uygun olmaması nedeniyle yıkılmışsa; enkaz kaldırıldıktan sonra bunun kanıtlanması nasıl olacak? Diyelim ki müteahhidi, denetleyenleri, iskan izni verenleri hakkında dava açıldı. Ortada delil olmadığı için bunlar delil yetersizliğinden serbest kalacaklar.”

Bunun elbette çaresi var.

Her enkaz kaldırılmadan önce uzmanlar moloz haline gelen beton bloklarda inceleme yapmalı ve eğer malzemeden çalma, teknik yanlışlıklar varsa, bunları saptamalı.

Bu kez sadece müteahhitlerden hesap sorma yanlışı da sona erdirilmeli.

Elbette müteahhitlerin daha ucuza bina yapma hırsı nedeniyle ağır sorumlulukları vardır ama bari bu kez geriye dönüp bu biraların yapılmasına izin veren herkesten de hesap sorulmalı.

İRONİ

“Kimse var mı?” sorusu yerine “Kimse yok mu?” çığlığı

1999’da yaşadığımız büyük depremin akıllardan hiç çıkmayan bir sloganı vardı. “Kimse var mı?”

Bu soruyu kurtarma ekipleri enkaz altına bağırarak söylüyordu. Bu kez iş özellikle ilk günlerde tersine döndü.

1999’un aksine yukarıdan sorulan “Kimse var mı?” sorusuna karşılık enkaz altından duyulan “Kimse yok mu?” sözü zihinlere kazındı. İşin tuhafı AFAD ne kadar başarılı bir çalışma yaptığını kanıtlamak için televizyonlara “zorunlu olarak yayınlanması” kaydıyla bir video göndermiş. Bu videoda “Kimse var mı?” yerine “Kimse yok mu?” çığlığı kullanılmış.

Belli ki beceriksizliği örtme çabası içinde akıllarına gelen sözü kullanmışlar.

Allah kimseyi şaşırtmasın.

Bİ SORALIM BAKALIM

Depremzedelere sadece devlet yurtları mı açıldı?

İktidar depremzedeleri barındıracak yer bulmak için üniversiteleri kapadı.

Öğrenciler apar topar yurtlardan çıkarılıyor, binlerce öğrenci perişan.

Kimse bu gençler ne yapacak, nereye gidecek, çalışanların durumu ne olacak bakmıyor bile.

Bütün ilgililer Erdoğan’ın talimatı uygulamak için canhıraş çalışıyor.

Burada aklıma takılan bir şey var.

Depremzedeler için sadece Kredi ve Yurtlar Kurumu’na ait yurtlar mı boşaltılıyor?

TÜRGEV var örneğin, bu da Erdoğan’ın vakfı, üstelik neredeyse devletin olduğu kadar yurtları olduğunu söylüyorlar.

Bu yurtlar da boşaltılacak mı?

Bunun yanı sıra çeşitli dini vakıf ve derneklerin, Kur’an kurslarının, tarikat ve cemaatlerin de yurtları var, onlar da buraları depremzedelere açacaklar mı?

ÖNERİ

Bazı kamu görevlilerinin maaşlarını bağışlaması yanlış

İlk hareket Meclis’te CHP ve İYİ Parti gruplarından gelmişti.

Bu iki partinin milletvekilleri birer maaşlarını depremzedelere yardım için bağışlayacakları duyuruldu.

Daha sonra diğer partiler de harekete geçti ve birer maaşlarını bağışlayacaklarını açıkladılar.

Belediye başkanları da bu kampanyaya katıldı.

Hatta İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bir yıllık maaşını deprem yardımı için kullanacağını bildirdi.

Bana göre “maaş almayarak yardım” yanlış.

Çünkü kamuoyunda farklı bir imaj yaratır bu.

Çünkü maaş geçinmek için alınan bir bedeldir.

Bu durumda milletvekilleri, belediye başkanları veya diğer kamu çalışanları bir ay, bazıları bir yıl boyunca maaş almayacaklarını açıklayarak aslında bu paraya ihtiyaçları olmadığını ilan etmiş olmuyorlar mı?

Bir milletvekilinin veya belediye başkanının yüklü miktarda bağış yapması göze batmayabilir ama söz konusu maaş olunca hemen dikkat çekecektir.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları