loading
close
SON DAKİKALAR

Devlet Bey, yakın tarihten habersiz olamaz

Can Ataklı
Tarih: 08.04.2021
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; En azından “Bu amiraller nasıl hükümeti uyarırmış, bu bal gibi darbe girişimidir” diye kükrerken, 2004 yılında tüm general ve amirallere yazdığı; “Bu hükümeti uyarın” mektubunu hatırlaması gerekmez mi?

BUNU YAZMAK GEREK

“Gece yarısı bildirisi” iddiası çöktü

Amirallerin bildirisi ile ilgili en çarpıcı eleştiri noktası bu açıklamanın yayınlandığı saatti.

Çünkü kamuoyu bu açıklamadan 4 Nisan gecesi saat 23.40 sıralarında haberdar oldu.

Açıklamanın bu saatte yayınlanmış olması, kimilerinin zihninde daha önceki bazı askeri açıklamaların hatırlanmasına neden oldu.

Örneğin İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, emekli amirallere “zevzek” derken, en çok yayın saati üzerinde durdu.

Saray ve çevresi anında feryada başladı; “İşte gece yarısı bildirisi, bu bir darbe imasıdır, askeri darbe yapmaya çağıran bir bildiridir” diye çığlıklar attı.

Nitekim hemen aynı gün savcılık harekete geçti, bildiriden bir gece sonrasının sabahında ise amiraller gözaltına alınmaya başlandı.

Amirallerin açıklamasında bir suç olmadığı ve asla darbe çağrısında bulunmadıkları zaten anında anlaşılmıştı.

Geriye kalan yayın saati idi.

Bildirinin yayın saatine de amirallerin karar vermediği, imzalanan açıklamayı ele geçiren bir saray yazarının bunu gece yarısına çok az kala yayına soktuğu ortaya çıktı.

Yani bildirinin yayın saati üzerine koparılan spekülasyonlar da çöktü.

Pek çok kişi bildiriyi Veryansın TV’nin “gazetecilik heyecanı ile ilk veren olma amacıyla” yayınladığını sanıyordu.

Oysa durumun ne olduğunu bizzat bildiriyi gece yarısından hemen önce yayına sokan saraya çok yakın bir internet sitesi sahibi Zihni Çakır’ın ağzından dinledik.

Zihni Çakır, TV5’e çıkarak o geceyi bütün ayrıntısı ile anlattı.

Avaztürk haber sitesinin sahibi Zihni Çakır’ın anlattığına göre; öncelikle şu gerçeğin altını çizelim.

Bildiriye imza atan amirallerin hepsi kendi aralarında kurdukları bir WhatsApp grubuna üye.

Bildiri metni hazırlandıktan sonra bu grupta yayınlanmış ve üyelerden imza vermeleri istenmiş.

Böyle gruplarda imzalar gruba açık mesajlarla oluşuyor.

Grupta olan bazı amiraller böyle bir bildirinin doğru olmadığını ve altına imza atmayacaklarını belirtmişler.

Zihni Çakır’ın “vatansever” olarak nitelediği bu amiraller, anladığım kadarıyla AKP’li ve saray gazetecisi Zihni Çakır’la bağlantılı.

Çünkü Çakır, TV5’teki konuşmasında imzacı olmayan üç dört amiralle konuştuğunu ve metni gece saat 23.10’da aldığını anlatıyor.

Zihni Çakır, bu metni hemen yayına sokmamış.

Kendi ifadesine göre bunun bir darbe bildirisi olduğu kanaatine varmış ve durumu saraydaki önemli isimlere ulaştırmaya çalışmış.

Kendi ifadesiyle “en yetkili makama bildiriyi ulaştırmaya” çalışmış.

Ancak 20 dakika içinde arzuladığı cevabı alamayınca metni yayına sokmaya karar vermiş ve 23.27’de kendi sitesine koymuş, ancak askıda tutarak yayına vermemiş.

Zihni Çakır, “Haber bekledim, gelmedi. Bildiri üzerinde 4 Nisan tarihi vardı. Bu Türkiye’nin NATO’ya girişinin yıl dönümüydü. Darbe iması yapan amirallerin böyle bir mesaj verdiğini düşünerek tarih dönmeden yayınlanması gerektiğine karar verdim” diyor.

Çakır, bu düşünce ile metni saat 23.40’da yayına sokmuş.

23.51’de de kendi sosyal medya hesabından bunu duyurmuş.

Sonuç; Bildiri, imzacı amiraller tarafından gece yarısında yayına verilmemiş.

Bildiriyi yayınlayan, sarayın muteber gazetecilerinden biri.

Amiraleller bu bildiriyi kamuoyuna açıklayacaklar mıydı, orası bilinmiyor.

Bildiriyi sızdıranlar, amiraller içinde AKP’ye yakınlık duyanlar.

ÜZÜLDÜM

İstenen oldu, müthiş bir korku ortamı yarattılar

104 amiralin bildirisinden sonra başlatılan yoğun karalama ve korkutma kampanyası bir anlamda başarıya ulaştı.

Gözlediğim kadarıyla her tarafta bir korku ve endişe hakim.

Hele dün Erdoğan’ı dinledikten sonra ne yalan söyleyeyim ben de korkuya kapıldım.

Ne kadar öfkeli, ne kadar suçlayıcı ve mutlaka bir şey yapılacağını açıkça beyan eden bir konuşmaydı o öyle.

Muhalefet, konunun üzerine ciddi ve etkili biçimde gidemiyor, endişeli, çünkü nereden ne geleceğini bilmiyor.

Sosyal medya üzerinden görüş açıklayan muhalifler de ciddi oranda sessizleşti.

Pek çok sosyal medya grubunu izleyebiliyorum, beni üye yapmaları sayesinde.

Buralarda çok bilinen isimler dışında yorum ve eleştiriler azaldı.

Görüş ve eleştirilerin çoğu sıradan.

Hatta birçok muhalif, “Sırası mıydı bu bildirinin?” görüşüne daha fazla sarılıyor eleştiri yaparken.

“Bir suç yok, amiraller bilgi paylaştılar ama iktidarın eline de koz verdiler” kıvamında eleştirilerin bir bölümü ne yazık ki.

Bu arada televizyona uzman konuk bulmakta da sıkıntı çekiliyor.

Birçok emekli büyükelçi, Dışişleri görevlisi, güvenlik ve istihbarat bürokratı emeklisi son birkaç gündür mazeret bildirerek programlara katılmaktan kaçınıyor.

Bazı emekli büyükelçilerin de “Hiçbir televizyon programına çıkmayalım” kararı aldıklarını öğrendim.

Bunlar Türkiye’deki demokrasi, hukuk düzeni, fikir ve ifade hürriyeti açısından korkunç gelişmeler.

ÖNERİ

Ramazan’da 15 günlük tam kapanma uygulansın

Sonunda gerçeği nihayet gördüler.

İktidar medyasının “sosyete partisi basıldı, Kadıköy’de sahilleri doldurdular, tekne gezisi yapıyorlar” türü zorlama korona haberlerine rağmen, koronanın asıl kitlesel olarak yayıldığı yerlerin bunlar olmadığı gerçeği apaçık ortada.

Bunu gördüler işte.

Şimdi mecburen daha etkili önlemlere yönelmek zorunda görüyorlar kendilerini.

İşte Diyanet’in devrim sayılacak iki kararı da bu nedenle alındı.

Birincisi, “aşı olmanın orucu bozmayacağı” fetvası verildi.

Oysa daha önceleri iğne olmanın orucu bozacağını söylerlerdi.

Dini sitelere girin bakın hepsi bunu söylüyor.

Tabii tam bir görüş birliği yok.

Çünkü bazı dini görüşlerde, vücudu güçlendirecek türde aşı yapılmasının, serum verilmesinin orucu bozacağı ama tedavi amaçlı iğnelerin orucu bozmayacağı söyleniyor.

İkinci devrim niteliğindeki fetva ise; teravih namazının camilerde değil evlerde kılınacak olması.

Saray son önlemleri açıklarken, gece sokağa çıkma yasaklarının süreceğini ancak teravih namazına gitmenin serbest olduğunu bildirmişti.

Neyse bu yanlışı gördüler ve Diyanet böyle bir fetva verdi.

Gelelim ana konumuza.

Erdoğan’ın korona önlemleri kararına göre, lokantalar Ramazan’a kadar açık olacak ancak Ramazan boyunca kapanacak.

Bunun korona ile mücadeleye bir faydası olmadığı gerçek.

Dini nedenlerle alınmış bir karar bu tabii.

Ancak buradan yola çıkarak bir öneri getirmek istiyorum.

Ramazan ayı oruç tutan için de tutmayan için de çok önemlidir.

Ramazan’da insanlar daha hoşgörülüdür, tahammüllüdür, iyi niyetlidir.

Erdoğan, bu hasletten yararlanarak tüm halktan 15 günlük bir fedakarlık istemeli ve aynı şekilde devletin de fedakarlık yapacağını ilan etmelidir.

Ramazan ile birlikte 15 günlük tam kapama yapılmalıdır.

Sadece gıda ürünleri ile en temel ihtiyaç maddelerinin satıldığı yerler açık olmalı, diğer her yer kapanmalıdır.

Bu sayede korona etkisini çok büyük ölçüde yitirecektir.

Süreyi uzatarak çok daha büyük masraflar yapmak yerine, 15 günlük net bir masrafla bu belayı önemli ölçüde atlatabiliriz.

15 gün sonunda eğer henüz tam bir sonuç alınamamışsa maliyet hesabı tekrar yapılarak 15 günlük bir tam kapama daha uygulanabilir.

Böyle bir uygulama oruç tutanlara da avantaj sağlayacaktır.

Geçmişteki gibi; oruç tutanlar, oruç tutma saatlerini uyuyarak ya da çalışmak zorunda kalmadan kendilerine bir meşgale bularak geçirebileceklerdir.

ŞAŞIRDIM

Devlet Bey, yakın tarihten habersiz olamaz

MHP Genel Başkanı’nı her gün biraz daha hayretle izliyorum.

Yakın tarihten, özellikle siyasi tarihten bu kadar habersiz olmasını düşünemiyorum.

En azından “Bu amiraller nasıl hükümeti uyarırmış, bu bal gibi darbe girişimidir” diye kükrerken, 2004 yılında tüm general ve amirallere yazdığı; “Bu hükümeti uyarın” mektubunu hatırlaması gerekmez mi?

Bahçeli, darbelerle CHP’yi bütünleştiriyor.

Tüm darbelerde CHP’nin izinin olduğunu ileri sürüyor.

Devlet Bahçeli; cahilliğinden değil, siyaseti gereği olsa gerek söylüyor bunları.

27 Mayıs müdahalesinden önce İnönü’nün sözlerine dayanarak, “İşte CHP’nin izi” diyor.

Diyelim ki bu sözlerle 27 Mayıs’ı ve CHP’yi yan yana getirdik.

Peki 12 Mart’ı ne yapacağız?

12 Mart kime yaradı, en çok kimin sırtı sıvazlandı, CHP’ye ne oldu bu dönemde?

Sonra 12 Eylül.

Orada CHP izini nasıl buluyor acaba Devlet Bahçeli?

En önemlisi “darbe” dediği 28 Şubat döneminin, üstelik Apo’yu idamdan kurtaran hükümetinde MHP yok mu?

28 Şubat’ta CHP var mı?

En son olarak, yine darbe olarak tanımlanan 15 Temmuz’da CHP nerede?

Yazık oluyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Bir fotoğraf koydum, şimdi yağmaya başladı

Bu köşede dün Afrin’de Suriyeli çocuklarla bir Türk subayının fotoğrafını yayınlamıştım.

Fotoğraftaki küçücük çocuklar MHP’nin işaretini yapıyordu.

Ben de “Demek bu özel harekatta MHP’li çok var. Çocuklara MHP işaretini öğretmişler” dedim.

Bunun üzerine pek çok yerden fotoğraf gelmeye başladı.

Sanıyorum bunlar hep özel harekatçı asker ve polis birimlerinden geliyor.

“Biz her yerdeyiz” diyorlar ve MHP işareti yapıyorlar.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları