loading
close
SON DAKİKALAR

Esnaf “Torba yaptıracağım kimse teklif veremiyor” diyor

Can Ataklı
Tarih: 18.11.2021
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı-Korkusuz

Can Ataklı: Beylerbeyi’nde esnafla sohbet ediyordum önceki akşam. Doğaldır hep “İşler nasıl?” diye sorarız ya.

YENİ ÖĞRENDİM

Kavala serbest bırakılabilir

Beş yıldır tutuklu olan Osman Kavala her an serbest bırakılabilir.

Bunu müneccim gibi söylemiyorum elbette.

Ancak konuyla yakından ilgilenen ve uluslararası siyaset konusunda deneyimi olan kiminle konuşsam aynı şeyi söylüyor.

İyi de bugüne kadar serbest bırakılmayan Osman Kavala, neden şimdi serbest bırakılsın.

Çünkü çok değil tam 8 gün sonra duruşması var Osman Kavala’nın.

Son duruşması 8 Ekim’de yapılmıştı Kavala’nın ve o gün beklentiler boşa çıkmıştı.

Mahkeme Kavala’nın tutuklunun halini devam ettirmiş ve davayı 26 Kasım’a atmıştı.

Kavala’nın serbest bırakılması umudu 8 Ekim’de boşa çıkmıştı ama 26 Kasım aynı değil.

Çünkü Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık 2021 tarihleri arasında bir toplantı yapacak. Avrupa Birliği Osman Kavala ile ilgili Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği “Hak ihlali” kararına uyularak Kavala’nın serbest bırakılması gerektiğini açıkladı.

AB’nin aldığı karar gereği, eğer Kavala bu toplantıya kadar serbest bırakılmazsa Türkiye’ye karşı “ihlal prosedürünün” başlayacağı açıklandı.

Şimdi biraz geriye gidelim;

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 10 Aralık 2019’da Osman Kavala’nın tutukluluğunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5.1, 5.4 ve 18. maddelerine aykırı olduğunu belirterek, tutukluluğun bir hak ihlali olduğuna ve derhal serbest bırakılmasına karar verdi. Ancak bütün hukuki girişimlere rağmen mahkemeler bu karara uymadı. Zaten Adalet Bakanlığı da 9 Mart 2020’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Osman Kavala’nın tutukluluğu hakkında vermiş olduğu hak ihlaline ilişkin karara itiraz etti.

Buna karşı 12 Mayıs 2020’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AKP iktidarı tarafından yapılan itirazı reddetti. Mahkeme Osman Kavala’nın tutuklanmasının hak ihlali olduğu ve siyasi amaçla gerçekleştiği konusunu resmileştirmiş oldu.

Ancak AKP iktidarını bu da durdurmadı.

Kavala yine serbest bırakılmadı.

Derken bundan yaklaşık bir yıl önce 29 Aralık 2020’de Anayasa Mahkemesi, Osman Kavala’nın Anayasa’nın 19. maddesinde güvence altına alınan kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verdi. Karar, 7’ye 8 oy çokluğuyla alındı.

Anayasa Mahkemesinin bu kararı üzerine mahkeme çok hızlı biçimde Kavala’yı, Gezi davasının içine soktu ve tutukluğunun devamını sağladı.

Şimdi diyeceksiniz ki “Kavala’ya beş yıldır eziyet ediliyor, şimdi Avrupa Birliği istiyor diye niye serbest bırakılsın, üstelik elçilerin tweeti de unutulmadı.”

Hatta “Erdoğan nasıl serbest bırakabilir ki Kavala’yı, rezil olur sonra” da diyebilirsiniz.

Bunların hiçbir geçerliliği yok. Daha önce Erdoğan ekranlara çıkıp “Bu can bu bedende oldukça o gazeteci hapisten çıkamaz, PKK ile ilişkisi var, o bir terörist, nasıl serbest bırakırız” demişti.

Sonra bir sabah ansızın o gazeteci serbest bırakıldı, Merkel’in kendisine gönderdiği özel uçağa bindiği gibi Almanya’ya gitti.

Yine “Amerika bizim teröristimizi veriyor mu, biz niye onun isteğini yerine getirelim” demiş ve Rahip Bruson’u serbest bırakmamıştı.

Ama Trump’tan üst üste iki telefon gelince; Rahip Brunson, Erdoğan’ın talimatıyla anında serbest bırakılmış ve hemen ülkesine gönderilmişti.

Şimdi de Avrupa Birliği’nin ambargo tehdidi var.

Kavala da önümüzdeki günlerde hapisten çıkar mı?

Çıkar, çıkar.

YENİ ÖĞRENDİM

Esnaf “Torba yaptıracağım kimse teklif veremiyor” diyor

Beylerbeyi’nde esnafla sohbet ediyordum önceki akşam. Doğaldır hep “İşler nasıl?” diye sorarız ya.

Ben de sordum. “Valla” dedi konuştuğum esnaf ve ekledi; “Günü kurtarıyoruz kurtarmasına da önümüzü göremiyoruz, asıl mesele bu.” Sonra da “Örneğin, yeni ve şık paket torbaları yaptırmak istiyorum” dedikten sonra anlattı;

“Kaç kağıtçıya gittiğimi unuttum artık, hiçbiri teklif veremiyor. Hepsinin derdi aynı, üstü üste zamlar geliyor, bir fiyat verecekler, daha malı teslim etmeden hatta üretime başlamadan zam gelecek, zarar edecekler, bu yüzden bizim işler de sıkıntıya giriyor.”

Ağırlıklı olarak tatlı ve dondurma üreten bu esnaf “Can Bey, ben kağıt torba için uğraşırken bugün şekere acayip bir zam geldi, benim bütün işim şekerle, şimdi dondurmayı tatlıyı kaça satmam gerektiğini hesaplıyorum” dedikten sonra derin bir nefes aldı ve şunu söyledi;

“Zam yapmasına yapmak zorundayım da, alıcı nasıl bulacağım asıl onun dert ediyorum şimdi.”

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Kadir Gökmen Öğüt doğru söyledi

CHP Parti Meclisi Üyesi Kadir Gökmen Öğüt, Halk TV’de katıldığı Medya Mahallesi programında, “NATO’nun, Avrupa’nın, ‘Türkiye’de demokrasi olsun’ diye bir derdi olduğuna inanmıyorum. Olsaydı, 10 yıldır bazı müdahaleler yapardı” dedi.

Tabii anında küçük bir kıyamet koptu. “Müdahale” sözü geçti ya, saray medyasından hemen “darbe çağrısı yapılıyor” sesleri yükselmeye başladı. Hatta öyle ki programı hazırlayan Ayşenur Arslan bile “yanlış anlaşılmaktan” çekindiğini belirterek Öğüt’ten sözlerini düzeltmesini istedi. Oysa düzeltmeye falan gerek yok. Çünkü Kadir Gökmen Öğüt tam da açıklığı ile söyledi her şeyi.

Bunu uzun zamandır her fırsatta ben de söylüyorum. Buradaki müdahale asla darbe anlamında değildir. Tam tersine Batı’nın ve başta Amerika olmak üzere NATO’nun iktidarı nasıl desteklediğinin bir kanıtıdır.

NATO bir askeri ve siyasi pakt.

Bu pakta üye ülkelerin belli askeri ve siyasi ilkeleri var.

Bunların en başında NATO üyesi ülkelerin demokrasi ve hukuk konusunda çok ileri düzeyde olmaları geliyor.

Oysa Türkiye bu konuda çok geride. Ancak bugüne kadar NATO’dan hiçbir şekilde “demokrasi ve hukuk konusunda bir kaygı” belirtildiğini duymuyoruz. Eğer NATO, Tayyip Erdoğan ve iktidarından çok memnun olmasa Türkiye’deki demokrasi ve hukuk yokluğuna karşı mutlaka tepki gösterirdi. Bu tepki siyasi ve ekonomik baskı şeklinde olurdu.

Darbe değil.

“Eskiden darbe de yaptırmadılar mı?” diye soranlara şunu söyleyeyim hemen “Evet öyleydi ama Sovyet sistemi yıkılınca darbeler dönemi de bitmiş oldu.”

ÖNERİ

Değiştirilen Kızılay ve Tandoğan isimleri tekrar verilsin

Rahmetli annem ve babam 1973’te Ankara’ya Gazi Eğitim Enstitüsü’ne tayin edilmişti.

Bu nedenle Ankara yıllarım da var.

Gerçi yatılı okul ve 1976’da başlayan gazetecilik mesleğim nedeniyle hep İstanbul’da yaşadım ama askerliğim süresince Ankara’da kaldım ayrıca gazeteci olarak da sürekli Ankara’ya gidip geldim.

Ankara’nın taa o yıllardan bildiğim iki meydanı vardı.

Biri Kızılay, diğeri Tandoğan.

İsimlerinin hala öyle olduğunu sanıyordum, meğer Melih Gökçek değiştirmiş bunları.

Kızılay’ın adı “15 Temmuz Kızılay Milli İrade Medyanı” olmuş.

Tandoğan’ın adı ise “Anadolu Meydanı” yapılmış.

Zaman zaman haberleştiğim değerli hukukçulardan Erdem Akyüz Ankara’nın yeni belediye başkanlığına başvurarak bu isimlerin tekrar eski haline getirilmesini talep etmiş.

Akyüz Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na sunduğu dilekçede her iki meydanın da halk arasında eski isimleriyle anıldığını ve böyle bilindiğini belirterek “Her iki meydanın tarihi isimlerine kavuşması gerek” demiş.

Bakalım Ankara Büyükşehir Belediyesi bir şey yapacak mı?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Zarrap davasındaki gizli dosyalar can yakabilir

Önce Amerika’dan gelen haberi okuyalım;

New York Güney Bölgesi Federal Mahkemesi’nde devam eden Rıza Sarraf davasında, farklı zamanlarda gizlilik kaydıyla dava dosyasına konulan belgelerin bazılarının kamuya açılacağı belirtildi.

Hakim Richard Berman, 1 Kasım’da savunma ve savcılığa gönderdiği mektupta, son gelişmeler çerçevesinde dava dosyasındaki bazı gizli belgeler için gizlilik kararının kaldırılmasına itirazlarının olup olmadığını sormuştu. Berman’ın mektubuna taraflardan yanıt geldi.

New York Güney Bölgesi Başsavcısı Damian Williams, dün hakim Berman’a yazdığı cevap mektubunda savunma ve savcılığın, hakimin gerekli gördüğü şekilde son gelişmelerle ilgili dosyada üzerinde gizlilik kararı bulunan bazı belgelerin kamuya açılmasına bir itirazı olmadığı belirtti.”

Yani; dava sırasında gizli tutulan ve kamuoyuna açıklanmayan bazı belgeler artık herkes tarafından görülebilecek.

Peki, ne var bu gizli dosyalar içinde.

İşte orası karışık.

Aklınıza gelen her türlü yorumu yapabilirsiniz.

Elbette burada spekülasyon yapıp “Belgelerde şu vardır, bu vardır” demem diyemem.

Buna karşı bildiğim bir şey var ki, bu belgelerin açıklanması Ankara’da birçok kişinin uykusunu kaçıracaktır.

Öyle olmasa bunca zamandır iktidar Amerika’da neden hep Halkbank davası nedeniyle lobi faaliyetleri yapar ve Amerikan yönetimine hep bu dava konusunda tavizler verirdi ki?

ŞAŞIRDIM

Yani şimdi Karamollaoğlu yalan mı söylemiş oluyor?

Son günlerin en yoğun tartışmasının açılmasına vesile olan Temel Karamollaoğlu geçen hafta AKP genel başkanı ile görüşmüştü.

Karamollaoğlu bu görüşmeden sonra değişik yerlerde yaptığı açıklamalarda Erdoğan’a “Yüzde 50 artı 1 sisteminin iyi olmadığını anlattığını” söylemişti.

Saadet Partisi Genel Başkanı, Erdoğan’ın da bu kanıda olduğunu anladığını belirtmişti.

Erdoğan’la çok iyi bir görüşme yaptıklarını ancak “anlaşmamakta anlaştıklarını” söyleyen Karamollaoğlu; Erdoğan’ın gerek ekonomide, gerek iç ve dış politikada hiçbir şeyin kötü gittiğine inanmadığını söylediğini ileri sürmüştü.

Ancak Erdoğan’ın bu açıklamalardan rahatsızlık duyduğu ve parti toplantısında “Karamollaoğlu’nun sadece yüzde 50 artı 1 konusunda söyledikleri doğru, gerisi gerçeği yansıtmıyor” dediği ileri sürüldü.

Erdoğan’ın bu nedenle Karamollaoğlu’na yapmayı planladığı ziyareti de iptal ettiğini duyurduğu belirtildi.

Yeni Şafak gazetesi partililerden aldığı bilgiye göre Erdoğan’ın “Biz bu görüşmede yalnızdık, bir tek Temel Bey ve ben vardık. İade-i ziyaret düşünüyordum, bu sakıt (düşmüş) oldu” dediğini aktardı.

Dün bu yazıyı yazdığım saate kadar Saadet Partisi Genel Başkanı’ndan bir açıklama gelmemişti.

Ancak şunu belirtmeliyim; Bu siyasette pek rastladığımız olay değil.

Siyasette liderler birbirleri ile ilgili ağır sözler söyleyebilir.

Çok ağır eleştirilerde de bulunabilir.

Birbirlerinin söyledikleri üzerinden karşılıklı polemiğe girmekten de çekinmeyebilirler.

Ancak sadece iki kişinin katıldığı bir görüşmeden sonra yapılan bir açıklamanın “yalan” olduğunun söylenmesine ben rastladığımı hatırlamıyorum.

Erdoğan, Saadet Partisi liderinin açıkça “yalan söylediğini” açıklıyor.

Aslına bakarsanız bunun cevabını vermek de çok zordur.

Ne yapacak yani Temel Karamollaoğlu, “Hayır efendim, söylediklerim aynen doğrudur, Erdoğan yanılıyor” mu diyecek?

Sanmıyorum.

Ama bunu sineye çekmesi de elbette pek mümkün değil.

O halde siyasette hiç alışık olmadığımız yepyeni bir tartışmanın başlayacağını ve işin içinden nasıl çıkacağımızı bilemeyeceğimizi söylemeliyim.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları