loading
close
SON DAKİKALAR

Fahrettin Altun’un hesabı şahsi mi yoksa resmi mi?

Can Ataklı
Tarih: 16.02.2021
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Özel, “Anlaşılan birilerinin kimyası bozulmuş” mesajının altında Fahrettin Altun’un kendisini engelleyen mesajının ekran görüntüsünü paylaşmıştı. Bilmeyenler için yazayım; Twitter kullanıcıları kendilerini izlemesini istemedikleri kişileri engelleyebiliyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Külhanbeyi diplomasisi ile başarı asla mümkün olamaz

Washington’da büyükelçi olarak başarılı bir dönem geçiren Namık Tan’ın yazdığı bir açık mektup ulaştı geçenlerde elime.

Deneyimli diplomat, Dışişleri’nin son yıllarda içine düşürüldüğü vahim durumu ele almış bu mektubunda.

Namık Tan’ın, Türk Dışişleri Bakanlığı’nın külhanbeyi gibi açıklamalar yapmasını eleştirerek “Diplomaside sadece haklı olmak her zaman geçerli olmaz, haklılığınızı iyi anlatmak zorundasınız” uyarısı çok ilgimi çekti.

Dışişleri mensupları için de örnek olacağını umut ettiğim mektubu çok az kısaltarak sizinle de paylaşmak istedim.

İKTİDAR KOMİSERLİĞİ GİBİ BAKANLIK

150 yıllık tarihe sahip Hariciyemizin (Dışişleri Bakanlığı) itibarının mum gibi erimekte olduğunu görüyor ve üzülüyorum. Türkiye’nin dış ilişkilerinin merkezindeki bakanlık, giderek profesyonellikten uzaklaşıyor. Adeta, bir siyasi partinin ideolojik komiserliğine soyunmuş gibi görünüyor.

Bunun tezahürlerini bakanlığımızın yayınladığı açıklamalardan görmek mümkün.

Diplomasinin; yerindelik, objektiflik, tutarlılık ve üslupta ölçülülük ilkeleri epeydir tamamen bir tarafa bırakılmış vaziyette. Üstten bakan, aşağılayan, meydan okuyan bir dille konuşmak ve yazmak bir meziyet olarak görülüyor.

Dışişleri Bakanlığı, bir süredir duygusallıkla malûl, anlamsız açıklamalar yayınlamak durumunda bırakılıyor. Bakanlığın kurumsal itibarının zedelenmesi pahasına yapılan bu açıklamaların ve beyanların, ülkemiz adına sonuçlar doğurduğunu ve ileride uluslararası planda emsal olarak önümüze konulacağını kimse düşünmüyor.

Maliyeti giderek artan bu yanlışlıklar, ne yazık ki, ısrarla sürdürülüyor.

Son olarak, Boğaziçi Üniversitesi öğretmenleri ve öğrencileri, istemedikleri bir kişinin rektörlüğe atanmasına karşı barışçıl protesto gösterileri başlattılar. Evrensel ifade ve barışçıl gösteri özgürlüğü ölçütlerine uygun bu protesto eylemlerine, güvenlik makamları şiddetli tepki gösterdi. Bu ölçüsüz tepkiler, sadece ülke içindeki duyarlı çevrelerce değil, demokrasiyi, özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü özümsemiş, hemen hepsi müttefikimiz olan ülkelerin akademisyenleri ve sivil toplum kuruluşlarınca eleştirildi. Yabancı akademik kurum ve kuruluşlar, yayınladıkları bildirilerle güvenlik birimlerimizin orantısız güç kullanımını kınadılar ve barışçıl gösterilere destek verdiler.

Bu çevredeki bir kınama açıklaması da ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan geldi. Doğrusu, ABD açıklamasına siyasi makamlarımızın tepki göstermesini bekliyordum. Örneğin, iktidar partilerinin sözcüleri tarafından, cevabi mahiyette, sözlü veya yazılı tepki gösterilmesi normal karşılanabilirdi.

Ancak haberlerde gördüm ki, bu konudaki açıklamayı Dışişleri Bakanlığımız yapmış. Önce, haberin gerçek olmayabileceğini düşündüm. Zira, haberlere yansıyan metinde, Dışişleri camiasının öğretilerine uygun olmayan bir üslup kullanılmıştı. Üstten bakan, aşağılayan, meydan okuyan anlayışla, adeta bir “külhanbeyi” diliyle yazılmıştı. Asgari tecrübeye sahip bir meslek memuru dahi böyle bir açıklamanın yapılması gerekliliğini düşünmüş olamazdı. Kendisine bu şekilde bir talimat verilse de kaleme alacağı metin, benim gördüğüm ile hiçbir benzerlik taşıyamazdı. Bunun üzerine, Dışişleri Bakanlığı web sitesinde açıklamalar sayfasına baktım. Ne yazık ki haberde yazılanlar doğruydu.

Metnin İngilizcesini okuduğumda üzüntüm birkaç kat daha arttı. Ne Türkçesi ne İngilizcesi profesyonel bir kalemden çıkmışa benziyordu. Dışişleri Bakanlığı açıklamasından daha ziyade, bir sıkıyönetim bildirisini andırıyordu.

Mensubu olmaktan onur duyduğum ve kırk yıla yakın hizmet ettiğim Dışişleri Bakanlığı’nın ideolojik amaçlar uğruna böylesine hoyratça kullanıldığını görmekten derin üzüntü duydum.

Dış politikada haklı olmak veya karşı tarafın haksız olması yeterli değildir. Sonuçta, haklılığı ve haksızlığı iyi savunmak ve anlatmak durumundasınızdır. Karşı tarafı anlamak, onun hangi yetenek, amaç, öncelik ve beklentiler içinde hareket ettiğini de bilmek zorundasınızdır.

Ezcümle, diplomasi bir nevi bilim dalıdır. Okulu da tıpkı ülkemizin en yetenekli öğrencilerinin eğitim gördüğü Boğaziçi Üniversitesi gibi, 150 yıllık tarihe sahip Dışişleri Bakanlığı’dır. Diplomatlar ise ülkelerinin çıkarlarını koruyup kollamak üzere bu köklü okulda özveriyle çalışan öğrencilerdir. Nasıl bilim yuvası olan üniversitelerimizi siyasetten uzak tutmak mecburiyetinde isek, devlet kurumlarımızın göz bebeği olan Dışişleri Bakanlığımızı da siyasete bulaştırmaktan özenle kaçınmak durumundayız.

Bilim ve teknolojinin geometrik hızla geliştiği günümüz dünyasında, diplomasimizi “külhanbeylikle” yürütebileceğimizi düşünüyorsak, büyük hata yapıyoruz demektir.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Bu, bu, bu ne demek şimdi bu?

Kuzey Irak’taki operasyonlar sırasında yıllar önce kaçırılmış bazı askeri ve sivil devlet görevlilerinin vahşice öldürdüğünün ortaya çıkması elbette büyük tepki topladı.

Doğal olarak “müttefikimiz” olan ülkelerden de “üzüntü ve kınama mesajları” geldi.

ABD Dışişleri Bakanlığı da Gara bölgesinde 13 Türk vatandaşının şehit edilmesine ilişkin açıklama yaptı.

Şöyle denmiş kısa açıklamada;

“ABD, Türk vatandaşlarının Irak’ın Kürdistan Bölgesi’nde öldürülmesinden üzüntü duyuyor. NATO müttefikimiz Türkiye’nin yanındayız ve son çatışmada hayatını kaybedenlerin ailelerine başsağlığı diliyoruz. Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK’nın elinde öldüğü haberleri doğruysa, bu eylemi en güçlü şekilde kınıyoruz.”

Ne demek şimdi bu?

“Irak’ın Kürdistan bölgesinde” vurgusu ile sınır dışı operasyon mu kastediliyor yoksa bir başka ülke topraklarına girilmesi mi dile dolanıyor?

“NATO müttefimiz” sanki “Biz müttefik falan değiliz ama NATO üyesi olduğumuz için mecburen öyle diyoruz” demek gibi gelmedi mi size de?

“Türk vatandaşlarının PKK elinde öldürüldüğü doğruysa” gibi bir tanımlamayı bugüne kadar hiç duydunuz mu? Ne yani PKK değil de başkasının elinde miydiler, PKK değil de başkaları mı şehit etti 13 yurttaşımızı?

FIKRA GİBİ

Polis 65 yaş üstü vatandaşa neden bir şey yapamadı?

Olay fıkra gibi aslında.

Gerçekten yaşandı mı, yoksa bir tür “Zaytung” haberi mi, tam bilemiyorum.

Bir dostum anlattı.

Anadolu illerimizden birinde trafik polisleri saat 13.00’den sonra uygulama yapıyormuş.

Sürücünün ehliyetine bakan polisin dikkatini araçta oturan diğer kişi çekmiş.

Hayli genç olan polis “Amca” demiş belli ki yaşına hürmeten, “kaç yaşındasın?”

Adam “71” diye cevaplamış.

Bunun üzerine polis “Ama olmadı şimdi. İşlem yapmak zorundayım, sizin bu saatte dışarıda olmamanız gerek” demiş.

Bunun üzerine yaşlı adam, “Evladım ama ben kongreye gidiyorum” karşılığını vermiş.

Polis bir an durmuş, belli ki zihnini yokluyormuş.

Sonra “Tamam efendim, buyurun geçin siz” diyerek araca yol vermiş.

Ne olduğunu tahmin etmişsinizdir.

O gün AKP’nin il kongresi varmış.

Korona nedeniyle her türlü dernek, vakıf ve siyasi parti toplantıları yapmak yasak olduğu halde bir tek AKP il kongrelerine izin var biliyorsunuz.

Her gün birkaç ilde yapılan bu kongrelere AKP Genel Başkanı da video konferans yöntemiyle katılıyor ve toplantılar başta TRT olmak üzere iktidar medyası tarafından canlı olarak yayınlanıyor.

Polis memuru o gün kendi kentlerinde AKP kongresi olduğunu biliyor ve “Kongreye gidiyorum” diyen 65 yaş üstü vatandaşa bir şey yapamıyor.

İçişleri Bakanlığı, “Bu olay gerçek değil” açıklaması yapabilir elbette.

Ben de kanıtlayamam.

Ama şu sorunun da cevabını vermelerini beklerim; Erdoğan’ın video konferansla katıldığı AKP kongrelerinde 65 yaş üstü partililer var mı, yok mu? Varsa herhangi biri için işlem yapılıyor mu?

BUNU YAZMAK GEREK

Acıyı gömdük şimdi sorumlulara geldi sıra

Kuzey Irak’taki PKK kamplarına ve mağaralarına yönelik operasyonlar sırasında kaçırılmış olan 13 vatandaşımızın katledildiğinin ortaya çıkarılması toplumda çok derin bir acı ve öfkeye neden oldu.

Acımızı içimize gömeriz elbette.

Ancak bu korkunç olayda ihmali olanların da ortaya çıkarılmasını istemek hakkımızdır.

Bu kadar geniş çaplı bir operasyon yapılırken rehine tutulanlarla ilgili sağlam bir istihbarat elde edilmemiş midir?

Edildiyse bu vatandaşlarımızın can güvenliği ön plana alınmamış mıdır?

Bu korkunç vahşetin önlenememesi konusunda bakanlık ve komutanlık düzeyinde soruşturma yapılmayacak mıdır?

Sorulacak pek çok soru var.

KOMİK

Fahrettin Altun’un hesabı şahsi mi yoksa resmi mi?

Twitter aleminde gezinirken CHP Genel Başkan Yardımcısı Özgür Özel’in attığı bir tweete gözüm takıldı.

Özel, “Anlaşılan birilerinin kimyası bozulmuş” mesajının altında Fahrettin Altun’un kendisini engelleyen mesajının ekran görüntüsünü paylaşmıştı.

Bilmeyenler için yazayım; Twitter kullanıcıları kendilerini izlemesini istemedikleri kişileri engelleyebiliyor.

Bu durumda engellenen kişi, engelleyen kişinin attığı mesajları, başkalarına verdiği cevapları göremiyor.

Özgür Özel bu mesajı atınca, Fahrettin Altun da bir açıklama yapmak zorunda hissetmiş kendini.

Şöyle demiş;

“Ben bu şahsı aylar önce engelledim. Adab-ı muaşeretten yoksun, saygısız, müfteri bir varlık olarak tanıdım kendisini. Gördüğüm kadarıyla o günden bugüne bir arpa boyu yol alamamış. Bu duygu ve düşüncelerle kendisine mesafe koydum. İncinmiş…”

Peki Fahrettin Altun, Özgür Özel’i engelleyebilir mi?

Hesap tamamen kişisel hesabı olsa elbette…

Ancak başta Fahrettin Altun olmak üzere iktidara çalışan pek çok kişi, kişisel gibi görünen hesaplarını bazı resmi bilgi ve belgeleri açıklamak için de kullanıyor.

Özgür Özel bir siyasetçi, sarayın ne düşündüğünü öğrenmek için bazı kişileri takibe almak zorunda.

Fahrettin Altun, “resmi nitelikteki” birçok açıklamasını Twitter üzerinden yapıyor.

Eğer sarayın en önemli adamlarından biri Twitter’i resmi açıklamalar için de kullanacaksa başta siyasiler ve medya olmak üzere hiç kimseye engel koyamaz.

Bu tabii bir kural değil, ama sosyal medyayı kullanma adabı açısından gereklidir.

“Ama bana hakaretler ediyor, burası benim hesabım, istemiyorum bu kişiyi” diyecekse ille, o zaman istemediği kişilerin yorum yapmasını engelleyebilir.

Fahrettin Altun, Özgür Özel’i “adabı muaşeretten yoksun” yani görgüsüz olarak niteliyor ama kendi yaptığına da bir bakmalı.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları