loading
close
SON DAKİKALAR

Milli Piyango’da şaibe ve kuşku hiç bitmiyor

Can Ataklı
Tarih: 23.08.2021
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Öncelikle şunu sormak istiyorum; “Milli Piyango’nun adı neden hâlâ Milli Piyango?” Bir kurum ya da şirketin adının başında “milli” olması için onun gerçekten “milli olması” gerekir. Milli Piyango’nun milliliği mi kaldı? Bir bölümü Demirörenler’e verildi. Gerisi uluslararası bir lotarya şirketinin oldu.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Halka “salak muamelesi” yapmanın şahikası

Tarih 22 Temmuz 2012.

Yer İstanbul Türk Telekom Arena.

Fetullah Gülen cemaatinin düzenlediği Türkçe Olimpiyatları.

Kürsüde dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan var.

Çok coşkulu cemaat üyelerinin alkışları arasında aynen şunları söylüyor;

“Doğrusu ben şu andaki tavrınızla hep birlikte bu hasretin bitmesini istediğinizi anlıyorum. Öyleyse bitsin bu hasret. Bu anlamlı gecede, kadim bir medeniyetin evlatları olarak zengin bir kültürün diliyle bize ve dünyaya seslendiğiniz için sizlere bir kez daha sesleniyorum. Gurbeti bir kenara, hasreti bir kenara bırakalım diyorum.”

Erdoğan’ın bu sözleri üzerine salon adeta yıkılıyor.

Konuşmayı izleyen AKP’nin diğer yetkilileri gözyaşlarını tutamıyor.

Aslında Erdoğan’ın bu konuşmayı yaptığı sırada, iktidar-cemaat ilişkilerinde “para paylaşma kavgası” nedeniyle sürtüşmenin ilk ayak sesleri duyuluyordu. Öyle ki, pek çok AKP’li yazar, akademisyen “Erdoğan, Fetullah Hoca’ya tuzak kuruyor. Gelmesini sağlayacak sonra da hapse atacak” bile diyordu.

Sonra aradan bir süre geçti.

Cemaatin dershanelerine karşı operasyon başladı.

Arkasından cemaatin MİT operasyonu geldi, ama Erdoğan bunu ameliyatını geciktirme uğruna püskürttü.

Sonunda 17-25 Aralık skandalı patladı.

İşte bu ünlü tarihten sadece 8 gün önce, Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi tıpkı Erdoğan’ın bir yıl önce yaptığı gibi Fetullah Gülen’e “geri dön” çağrısı içeren bir yazı yazdı.

“Hocam Türkiye’ye dön artık” başlıklı yazı Fetullah Gülen’e övgüler içeriyordu.

Erdoğan ile cemaat arasındaki kavganın hiçbir işe yaramayacağı gibi “İslam’a zarar vereceğini” ileri süren Selvi, “Öğrendim ki Hocam, sizin de ağlamaktan gözleriniz şişmiş. Bilin ki sizde gözyaşları, bizde kalbimize damlayan kandamlaları oldu. İçinden çıkamadık hocam” diyordu.

Selvi, cemaatin yanlış davranışlarının Erdoğan’ı, AKP’lileri ve tüm Müslümanları incittiğini ileri sürüyordu.

“Bir güç, iki tarafı kavga ettirmek için elinden gelen her şeyi yapıyor” diyen Selvi şöyle devam ediyordu; “Adım adım üzerimize doğru gelen dehşetli tehlikeyi görüyoruz. Sizin de gördüğünüzden eminim. Benim tek derdim bu işten cemaatin de AK Parti’nin de daha fazla zarar görmemesi. Aslında birçok hamiyet sahibi gibi benim gönlümden geçen ne biliyor musunuz? Memleket denilince gözlerinizin dolduğunu biliyorum. Ağlamaktan gözlerinizin şiştiği, ‘Her gün sırtımdan bir hançer yiyorum’ diye hayıflandığınız şu günlerde, Peygamberimizin vefatından sonra Hazret-i Ebubekir’in gösterdiği dirayete benzer bir şekilde dönüp başımıza gelseniz hocam. Sizin orada olmanız bazı komplo teorilerine de yataklık ediyor. Ne olur hocam, gün bu gün. İş şirazesinden çıkmak üzere. Türkiye’ye dönün artık.”

Çok net ve açık bir Fetullah Gülen güzellemesi değil mi bu yazılanlar?

Ne var ki, bu yazının yıllar sonra gündeme gelmesi üzerine saray yazarı Abdülkadir Selvi bir açıklama yaptı.

Bakın ne dedi; “9 Aralık 2013 tarihli, ‘Hocam Türkiye’ye dön artık’ başlıklı yazım, Sayın Erdoğan’ın 15 Haziran 2013 tarihinde yaptığı ‘Türkiye’ye dön’ çağrısından sonra FETÖ’yü ABD’nin kontrolünden çıkarmak için yazılmıştır. FETÖ, Türkiye’de olsa bugün yeri cezaevi olurdu, Pensilvanya değil.”

Siz de “Yok artık, daha neler” diyorsunuz değil mi?

İktidarın “halkı salak yerine koyma” adetinin şahikasıdır bu.

Şahika kelimesinin ne olduğunu bilmeyenler için yazayım.

Şahika: Doruk, zirve, en üst derece anlamına geliyor.

Hiç utanmaları sıkılmaları yok.

Adam açıkça “Dön başımıza geç” diye yazıyor sonra kalkıp “Biz onu Amerikalıların elinden kurtarmak istiyorduk, zaten gelince de hapse atacaktık” diyebiliyor.

Peki, niye böyle oluyor ve kendi onurlarını bile ayaklar altına alarak utanma duygusuna kapılmadan bunları yapabiliyorlar?

Çünkü sonun geldiğini görüyorlar.

Şimdi hepsi kendi derdine düştü, nasıl kurtulacaklarını bilemiyorlar, bir kurtuluş yolu arıyorlar.

Ama nafile tabii…

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Milli Piyango’da şaibe ve kuşku hiç bitmiyor

Öncelikle şunu sormak istiyorum; “Milli Piyango’nun adı neden hâlâ Milli Piyango?”

Bir kurum ya da şirketin adının başında “milli” olması için onun gerçekten “milli olması” gerekir.

Milli Piyango’nun milliliği mi kaldı?

Bir bölümü Demirörenler’e verildi. Gerisi uluslararası bir lotarya şirketinin oldu.

Milli Piyango’nun düzenlediği Sayısal Loto tam 100’üncü kez devretti.

Sonuçta 90 sayıdan 6 sayı işaretliyorsunuz, çekilişte bu sayılar çıkarsa kazanıyorsunuz.

Çok zor bir olasılık tabii ve uzun süre devretmesi de normal.

Ancak dikkatli kişiler çekilişlerde bazı numaraların çok çıkmasını şüpheli görüyor.

Örneğin 18 ve 23 Kasım tarihli çekilişlerde 6 sayıdan 4’ü aynı gelmiş, 8-22-55 ve 71 sayıları iki çekilişte de çıkmış.

Olamaz mı?

Olur da “5 trilyon 437 milyar 710 milyonda bir” ihtimaldir bu.

Bir numara yapılmasa bile milletin kafasında “Bir şeyler mi dönüyor?” sorusu oluşturur.

Sahi, bir de bu devretmenin bir kuralı yok mu?

Şu anda devreden para 196 milyon lira.

Bugün yapılacak çekilişte ikramiye 200 milyon lirayı geçmiş olacak.

100 devir daha olursa bu rakam üçe katlanır. Çılgın para.

Çıkarsa verirler mi?

BUNU YAZMAK GEREK

Tek suçlu bu müteahhit öyle mi?

Yine aynı şeyi yaptılar.

Bir felaket yaşandı.

Bütün suç bir binayı yapan müteahhidin üzerine yıkıldı.

Dosya kapanacak yine.

Deprem, yangın, sel hiç fark etmiyor. İktidarın/iktidarların asla bir sorumluluğu olmuyor.

İşte son örnek Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinden.

Elbette bir doğal felaketti yaşanan sel, ama göz göre göre gelmişti.

Özellikle 20 yıllık AKP iktidarının oy alma telaşı içinde yaptığı ihmalkârlık pek çok yurttaşımızın ölümüne yol açmıştı.

Sonuçta bir kişi tutulandı.

Sel suları yüzünden yıkılan ve 20 kişinin öldüğü Ölçer Apartmanı’nın müteahhidi Mehmet Özkan günah keçisi seçildi bu kez.

Peki, bu müteahhit tek başına mı yaptı o binayı?

İmarla ilgili yetkililer, “Buraya sakın yapma” dediler de o müteahhit laf mı dinlemedi?

Oraya kim imar verdi?

Teknik kontrolleri kim yaptı?

O binanın yapılma aşamasında kaç kişi “izin ve yeterlilik” imzaları attı?

Bunların hiçbirine bakmadan “Vay senin yaptığın bina yıkıldı. Doğru hapse” demek, sadece pek çok kişinin suçunu örtbas etme çabasıdır. O kadar.

İRONİ

Afganistan’ın yeni yönetim kadrosu

Afganistan’da yönetimi ele geçiren Taliban, hükümeti kurma çalışmalarına hız verdi.

Kabil’deki güvenilir kaynaklardan alınan bilgilere göre, hükümeti kurma görevini “Taliban-ı Kebir El Müslim” adı verilen 4’lü konsey yürütecek.

Bu konsey, kurulacak hükümetin kararlarını denetleyecek ve yasaları da çıkaracak.

Dörtlü konseyin yasama görevi de yapacak olması batıya karşı, “Bakın bizim de parlamentomuz var, kararları kafamıza göre almıyoruz, biz de demokrasiye aşığız” diyebilmek içinmiş.

Yine Kabil’deki güvenilir bir kaynağın verdiği bilgiye göre, 4’lü konsey içindeki Şarkî Percenceh’in Türkiye’deki bir siyasi parti liderine aşırı benzerliği tamamen tesadüfmüş.

Kaynağım, “Taliban Sözcüsü Süheyl Şahin, bu kişinin sizdeki parti liderine benzemesinin ilahi bir tesadüf olduğunu söyledi ve ‘Türkiye’de bizi çok destekleyen birine benzeyen konsey üyesine sahip olmamız bizi çok mutlu ediyor’ dedi” diye konuştu.

YENİ ÖĞRENDİM

Çanakkale Köprüsü riskli çıkmış

Önceki hafta üç günlük kısa bir tatil daha yaptık.

Ama sizlere hissettirmedim bu kez.

Yani yazılar devam etti yine, hatta biraz zorlukla da olsa YouTube sohbetleri bile yayınladım.

Asos’tan daha da ileride, Babakale tarafındaydık.

İlyada isimli şirin butik otelde kaldık.

Dönüşte Çanakkale üzerinden geldik.

Truva harabelerini ve yeni açılan Troya Müzesi’ni gezdik. Biga, Bandırma, Bursa üzerinden de döndük.

Çanakkale, Lapseki de yeni yapılan köprünün tam ayağından geçiyor yol.

Uzansanız değecek gibi hissediyor insan.

Köprünün ayakları tamam, orta bölümüne tabliyelerin yerleştirilmesine başlanmış.

Geçerken fotoğraflarını çektim “Köşemde yayımlarım” dedim.

Dün yazıları yazmak için haberleri taradığımda köprü ile ilgili ilginç bir habere rastladım.

Meğer köprünün izolasyon işlemlerinde çok ciddi bir risk varmış.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, Çanakkale 1915 Köprüsü’nün inşaatında, “sıvı izolasyon standartlarına aykırı bir malzemenin kullanıldığını” açıklamış.

Akın’ın söyledikleri benim bilgimi aşıyor.

Bu nedenle ne söylediğini sizlere tam olarak aktarayım;

“Üzerinde KGM’nin logosunun da yer aldığı ‘Ek 5 Su Yalıtım İşleri Özellikler’ adlı 874 sayfadan oluşan İngilizce şartnamede ETAG 033’e birden çok atıf var. Su yalıtımının nasıl yapılması gerektiğinin anlatıldığı şartnamenin 14. sayfasındaki ‘Özellikler’ başlığı altında şu ‘Su yalıtım sistemi geçerli bir Avrupa teknik onayı (ETA) olan ETAG 033 dayalı olacaktır’ ifadesi yer alıyor. Benzer bir şekilde malzeme özelliklerinin sıralandığı 13. sayfada da ‘ETAG 033 Sıvı Uygulamalı Köprü Döşeme Su Yalıtım Kitleri’ vurgusu yer alıyor. Alt yüklenici olan COWİ firması Avrupa’da faaliyet gösteriyor. Avrupa’da ETAG 033’e uygun olmayan bir yalıtımın olması mümkün değil. Dört şirketin girdiği ihalede teknik şartnamede yer alan bu kriteri KGM neye göre yok saymaktadır? KGM gerçekleri gizlemek yerine, 1915 Çanakkale Köprüsü’nde söz konusu belgeye uygun olmayan bir malzemenin kullanılmasının herhangi bir güvenlik riski yaratıp yaratmadığını açıklamalıdır.”

Tabii ki iktidar asla böyle bir riskin olmayacağını söyleyecektir, CHP’yi yalancılıkla ve halkı kışkırtmakla suçlayacaktır. Ama olsun, eğer gerçekten bir risk varsa en azından bu konuşulur, itiraz etseler bile inşaat sürerken bu durum düzeltilir.

Böyle umuyorum tabii, o kadar akılsız olamazlar.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları