loading
close
SON DAKİKALAR

Tamam mağdur yaratmak istemiyorsunuz, bari uyarın!

Can Ataklı
Tarih: 23.01.2023
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Muhalefet 14 Mayıs’ı neden hiç itiraz bile etmeden benimsedi?

ANALİZ

Muhalefet 14 Mayıs’ı neden hiç itiraz bile etmeden benimsedi?

Çok önemli bir seçime doğru gidiyoruz.

Bundan önceki seçimde “Bu son seçim olacak” diyenlere karşı çıkıyordum.

Çünkü o seçimi Erdoğan kazanabilirdi, ama dünyanın sonu değildi.

Sonuçta Türkiye 5 yıl daha kaybeder, kalite biraz daha düşer, dünyadaki itibarımız daha da aşağılara iner, halkın yoksulluğu daha da artar, cehalet daha da egemen olabilirdi.

Bunların sonunda aklı başına gelenler 2023 seçiminde doğru dürüst oy kullanır ve Türkiye’nin talihi yine açılırdı.

Ancak önümüzdeki seçimin gerçekten bir “son seçim” olacağına artık herkes inanmalı.

Durum 2018’deki gibi değil artık.

Yukarıda saydığım her şey katmerli biçimde gerçekleşti.

Buna rağmen AKP’nin oyu hala dibe vurmadı, şu anki saptamalara göre seçimi kazanması çok çok zor olmakla birlikte, bu partide oyun bitmiyor, banknot matbaası elinde olduğu için para da bitmiyor, bu durumda büyük bir sürpriz de olsa seçimi tekrar Erdoğan kazanabilir.

Bu da Türkiye’nin son seçimi olur.

Çünkü ülkeyi bu hale getirdikten sonra bir seçim daha kazanması Erdoğan’ı tarihteki en büyük imparatorlardan bile daha güçlü hale getirecektir.

Kazanılacak bu seçimle artık Türkiye’de zaten olmayan demokrasi ve hukukun adı bile okunmayacaktır, özgürlükler sadece saraya bağlılıkla ölçülecek, gerisine yaşam alanı bırakılmayacaktır.

Bu seçim çocuk oyuncağı değildir.

Kader seçimidir.

Muhalefetin bu konuyu gerçekten tam anlamıyla fark ettiğinden ve gerekeni yaptığından ne yazık ki çok emin değil pek çok kişi.

Örneğin Erdoğan bir anda ortaya çıktı ve “Seçimin 14 Mayıs’ta yapılmasına karar verdim” dedi.

Muhalefetten tek itiraz bile çıkmadı.

Neden?

Neden bu kadar çabuk kabullendiler seçim tarihini.

Geçen yılın kasım ayından bu yana erken seçim konuşuluyor.

Şimdi sonuna geldik, seçime bir ay kala AKP Genel Başkanı, kendi kafasına göre bir tarih belirliyor ve tüm muhalefet itirazsız kabulleniyor.

Hiçbiri “Bunun altında ne var, neden seçim sadece bir ay erkene çekiliyor?” diye sormuyor, muhtemelen merak bile etmiyor.

O zaman insanın aklına deli sorular geliyor.

Yoksa muhalefet, Erdoğan’ın aday olabilmesine olanak sağlamak için gizli bir anlaşma mı yaptı?

Erdoğan “Gelin seçim kararını parlamentodan alalım, ben de eski sisteme göre seçim yapayım” mı dedi?

Ya da Erdoğan, “Adaylığımı garantileyin, türban konusunu Anayasa için dayatmaktan vazgeçeyim, siz de yükten kurtulun” mu teklifi yaptı?

Neresinden bakarsanız bakın tuhaf bir durum.

Muhalefetin Erdoğan’dan gelen her şeyi “sanki kadermiş gibi” kabullenmesini anlamak gerçekten çok güç.

BUNU YAZMAK GEREK

Tamam mağdur yaratmak istemiyorsunuz, bari uyarın!

Anayasamıza göre Erdoğan’ın önümüzdeki seçimlerde aday olması mümkün değil.

Çünkü cumhurbaşkanı seçimini belirleyen Anayasa maddesi, “Bir kişi en çok iki kere seçilebilir” diyor.

Madde bu kadar açık ve net.

Ancak Erdoğan sanki böyle bir madde yokmuş gibi davranıyor.

Partisi de “Ne demek aday olamaz, bal gibi olur” havasında.

Tabii ne dersek diyelim boş, çünkü bu konuda son kararı Yüksek Seçim Kurulu (YSK) verecek.

Erdoğan adaylığını açıklayıp, ismini YSK’ya gönderecek, sonra muhtemelen partilerden biri itirazda bulunarak, “Bu kişi, Anayasamıza göre aday olamaz” diyecek.

YSK da bu konuda son kararı verecek.

Ya “Aday olabilir” diyecek ya da “Aday olamaz” kararına varacak.

Millet İttifakı, Erdoğan’ın adaylık konusunu hiç tartışmıyor bile.

Hatta öyle ki OdaTV haberine göre genel merkez bütün teşkilata emir göndermiş ve “Erdoğan’ın adaylığı tartışılmayacak” demiş.

Başta CHP olmak üzere Millet İttifakı’nı oluşturan partiler, Erdoğan’ın “mağdur” olmamasını istiyormuş ayrıca bu kişiyi sandıkta yenmek istiyorlarmış.

Olabilir, partilerin siyaset anlayışına uygun olabilir bu tavırları.

Ancak şunu da yazmadan edemeyeceğim.

“Siz yine de sandıkta yenmek için Erdoğan’ın adaylığına karşı çıkmayın. Ama unutmayın, sırf kendi siyasi hesabınız için anayasayı ihlal etmiş olacaksınız. ‘Bugün muhalefette kendi çıkarı için anayasayı çiğneyenler iktidara gelince kim bilir neler yapmaz’ diye düşünmez mi insanlar? Ayrıca velev ki bu konuda biraz sessiz kaldınız. Ancak adaylık konusunda kesin karar alacak olanları ciddi biçimde uyarmanız gerek. Onlara ‘emirle iş yaptığınızı biliyoruz ama sonuçlarını iyi düşünün, bugün emirle Anayasa’yı çiğnerseniz ancak seçimi kazanırsak neler olabileceğini de mutlaka hesaplamalısınız’ demelisiniz.”

“Biz onu sandıkta yendik” diyebilmek için koskoca bir ülkenin kaderi ile oynamaya kalkmak ve bu uğurda anayasayı “Bir kereden bir şey olmaz” diye çiğnemek demokrasiye de ihanet olur.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Başlatmayın özgürlük anlayışınızdan

Manyağın bir çıkmış, İsveç’te Kur’an-ı Kerim’i yakmış.

Bu eylemi yapacağını önceden bildirmiş resmi makamlara.

Üstelik bunu Türkiye Büyükelçiliği önünde yapacağını söylemiş.

İsveç yetkilileri, “Burası özgür bir ülke, dileyen istediği türde protesto eylemi yapabilir” diyerek bu kişiye izin vermiş.

Polis “başına bir iş gelmesin” diye geniş güvenlik önlemleri almış.

Adam gelmiş, önce İslam dini aleyhine bir konuşma yapmış, sonra elindeki çakmakla Kur’an-ı Kerim’i yakmış ve sonra da gitmiş.

Bu nasıl özgürlük anlayışıdır anlamam mümkün değil.

Bir insan İslam dinini benimsemeyebilir, bu dinin kurallarının gerçekçi ve insanlık yararına olmadığını söyleyebilir.

Kimi olayları bahane ederek Müslüman olanların yaptıklarını eleştirebilir.

Ama bir buçuk milyar insanın kutsal saydığı bir kitabı yakmak olamaz.

Sadece Kur’an-ı Kerim mi, herhangi bir kitabı yakmak da kabullenilemez.

Bu, faşizmin dik alasıdır.

Ve faşizm, “Biz özgür ülkeyiz, her türlü görüşün açıklanmasına razı geliriz” diyen bu Avrupa ülkelerinde yasaktır.

İsveç Dışişleri Bakanı Billstrom’un iş işten geçtikten sonra “İsveç’in çok geniş kapsamlı bir ifade özgürlüğü var fakat bu İsveç hükümetinin ya da benim bu fikirleri desteklediğim anlamına gelmez” demesinin bir anlamı yoktur.

Yüz milyonlarca insanın kutsalına saldırmak özgürlük değildir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

İsveç’i protesto ederken unutmamak gereken şeyler

İsveç’te bin manyağın Kur’an-ı Kerim’i yakması ve bunu özellikle Türkiye Büyükelçiliği önünde yapması, Türkiye’de de doğal olarak büyük tepkiye neden oldu.

Cumartesi gecesi İstiklal Caddesi’nde toplanan büyük bir kalabalık İsveç Konsolosluğu’na yürüdü.

Polis hiçbir müdahalede bulunmadı.

İsveç “özgür ülke” olduğu bahanesiyle bu tür iğrenç küstahlıklara yol veriyor.

Elbette protesto edilecektir.

Ancak protestocuların unutmaması gereken şeyler de var.

Kuran’ı yakmakla “Bakara-makara, her Cuma atıyorum bir ayet, bizimler çok seviniyor” demek çok da farklı değildir.

Ya da Erdoğan için “Allah’ın bütün vasıflarını üstünde taşıyor” diye konuşmak da Kur’an yakmakla eşdeğerdir.

Kur’an yakmak dine ne kadar hakaretse 6 yaşındaki kızı koca adamın koynuna sokmak, 7-8 yaşındaki çocukları kız erkek ayırmadan istismar etmek, AKP oy vermeyenin cehenneme gideceğini söylemek de İslam’a hakarettir.

Bir şey olacağı yok ama manzara rahatsız edici

Sosyal medyada böyle bir harita geziniyor.

Sağımız solumuz, önümüz arkamız ABD kuvvetleriyle çevrilmiş durumda.

Karadeniz hariç nereden dışarı doğru çıkmak istesek karşımızda ABD var.

Sanki 10 bin kilometre ötedeki müttefikimiz değil de komşumuz gibiler.

Komplo teorisine kapılıp “Ne oluyor böyle, ABD bizi işgale mi hazırlanıyor?” falan diyecek değilim.

Çünkü böyle bir şeyin olması, mümkün değil.

Ancak yine de haritaya bakınca insanın içi biraz tuhaf oluyor.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları