loading
close
SON DAKİKALAR

Samimiyet testi

Hüsnü Mahalli
Tarih: 22.01.2021
Kaynak: Korkusuz

Hüsnü Mahalli: AKP’nin iç politikada bu hale gelmesinin belki de en önemli nedeni ideolojik tercihli ve saplantılı dış politikasıdır. Erdoğan’ın sistemi değiştirip her şeyi kontrol etme çabası dış politik hesaplarından kaynaklanıyor. Dışarda “dünya Müslümanları’nın lideri olma” iddiasında olan Erdoğan’ın içerde başka türlü davranmasını beklemek Erdoğan’ı tanımamak demektir.

Yaklaşık 44 yıldır gazeteciyim.

Öncesi de var ama en azından bu sürenin tümünde siyasal İslamcı hareketi yakından izledim.

Türkiye ve bölge muhabirliğini yaptığım Arap ve uluslararası medya MSP’den başlayarak İslamcılar’ın haberlerini çok merak ederdi.

Rahmetli Erbakan başta olmak üzere bu mücadelenin içinde olan hemen hemen herkesi tanırım.

Refah Partisi’nin kapatılmasından sonra 14-15 Mayıs 2000’de toplanan Fazilet Partisi Kongresi’nde “yenilikçiler” adına Abdullah Gül, Recai Kutan’a karşı aday olunca ben oradaydım.

14 Ağustos 2001’de kurulan AKP’nin Afyon’daki ilk toplantısında da vardım.

Parti resmen kurulduktan sonra El-Cezire televizyonu adına siyasal yasaklı Erdoğan’la ilk söyleşiyi ben yapmıştım.

3 Kasım 2002 seçimleri sonrasında oluşan TBMM’nin ilk toplantısında olduğum gibi Başbakan Abdullah Gül’ün 5 Ocak 2003’de ilk dış gezi olarak gittiği Suriye’de havaalanında onu karşılayanlar arasında ben vardım.

Daha sonra Ahmet Necdet Sezer, Erdoğan, Gül ve Davutoğlu’nun Suriye ve bölge ülkelerine yaptıkları seyahatlerin bir çoğunda da vardım.

Özetle AKP öncesinde ve sonrasında siyasal İslamcı çevrede hemen hemen herkesi tanırım onlar da beni tanır.

2011 sonrasında her şey ters yüz oldu.

AKP; Arap Baharı’nı fırsat görerek bölgeye dalınca ben “Bu bir tezgahtır uzak durun” dedim.

AKP bildiğini okudu ben de bildiklerimden ve inandıklarımdan vazgeçmedim.

İçeri attılar yine olmadı.

Olmadı çünkü ben haklıydım ama AKP yanlış yoldaydı ve hala öyle.

Yalnız dış politikada değil iç politikada ve her şeyde.

Tek bir kanıtla:

14 Ağustos 2001’de kurulan AKP’nin artık esamesi bile okunmuyor.

O AKP’den bugün Erdoğan’ın çevresinde neredeyse hiç kimse kalmadı.

Olanlar da farklı nedenlerden dolayı öyle görünmeye çalışıyorlar.

Abdullah Gül başta olmak üzere Abdüllatif Şener, Ali Babacan ve son olarak Bülent Arınç gibi ilk kurucular bugün artık AKP yani Erdoğan düşmanı olarak görülüyorlar.

Bir dönem parti lideri ve Başbakan olan ve herkesin “hocası” Ahmet Davutoğlu “en büyük düşman”!

Kendi kurucularına düşman olan bir AKP’nin CHP, HDP, İYİ Parti ve muhalefetin diğer partilerine düşman olması bu durumda şaşırtıcı olmamalı.

Şaşırtıcı olan AKP yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendi eski yol arkadaşlarıyla kavgasında eski düşmanlarından medet ummasıdır.

MHP lideri Devlet Bahçeli 2016’ya kadar AKP ve kişisel olarak Erdoğan’ın “en büyük” düşmanıydı.

Her ikisinin birbirlerine yönelik söyledikleri arşivlerde duruyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Erdoğan ve AKP düşmanlığı belki daha az tondaydı ama sonuçta onun da söyledikleri arşivlerde duruyor.

HAS Parti’nin lideri Numan Kurtulmuş’u da unutmayalım.

Bir zamanlar AKP ve Erdoğan’ın “en hakiki” müttefiği Fetö’cular ayrı bir konu.

Medyadaki Fetö’cular bonus.

Şu anda cansiperane bir şekilde Erdoğan’ı savunan yandaş tetikçilerinin büyük bölümü bir zamanlar aynı yalakalığı Fetö’ya yapıyorlardı.

Arşivlerde onların da kayıtları duruyor.

Bazıları da Adnan Hoca’cı.

Hatırlatıldığında daha fazla Erdoğan’cı olma gereğini duyuyorlar.

Bildik suçluluk duygusu ve her an harcanma korkusu.

Onun için de giderek saldırganlaşıyorlar.

Erdoğan’a karşı olan herkese karşı.

Özellikle de eski AKP’lilere.

Yani kendi eski “arkadaşlarına ve yoldaşlarına”.

Bir zamanlar Erdoğan’ın en yakınında bulunan ve şimdi Karar gazetesinde yazıp konuşarak muhalefet yapanlara.

2011’de benim gördüğüm gerçeklerin bir bölümünü gecikmeli de olsa görmeye başlayanlara.

Umarım samimiler.

Bana göre samimiyet bu iktidarın dış politika yanlışlıklarını görüp söylemekle kanıtlanır.

AKP’nin iç politikada bu hale gelmesinin belki de en önemli nedeni ideolojik tercihli ve saplantılı dış politikasıdır.

Erdoğan’ın sistemi değiştirip her şeyi kontrol etme çabası dış politik hesaplarından kaynaklanıyor.

Dışarda “dünya Müslümanları’nın lideri olma” iddiasında olan Erdoğan’ın içerde başka türlü davranmasını beklemek Erdoğan’ı tanımamak demektir.

Bunu da en iyi şekilde bir zamanlar çok yakınında olanlar bilir ve bilmelidir.

Bilmek de yetmez gereğini yapmak zorundalar.

Yoksa herkes muhalif olabilir.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları