loading
close
SON DAKİKALAR

İlahiyat fakültelerinin topluma yararını sorgulama

Orhan Bursalı
Tarih: 08.07.2019
Kaynak: Cumhuriyet

Orhan Bursalı: Bu ülkenin hazinesine vergisi ile katkıda bulunan ve bilim ile ülkelerin refahı ve güçlülüğü arasındaki net ilişkiyi yıllarca izleyen bir yurttaş olarak soruyorum ve herkesin bu ve benzeri soruları yöneltmek yurttaşlık haklarıdır.

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Dr. unvanlı bir ilahiyatçıdır. Bu unvan, bilgiyle ilgilidir. Kendi alanında sadece yeterli bilgiye sahip insanlara verilmez, aynı zamanda bilgi üretme yeteneğine de sahip insanlara verilir: Türkçesi bilim doktoru.. Kendi alanına bilimsel katkı yapma yeteneğine kavuşmuş insan...
İlahiyatçıların uzmanlık alanlarıyla ilgili bilgiyi bir üst aşamaya ulaştırıp ulaştırmadığı yani ilahiyat konusuna karınca kararınca ne gibi dikkat çekici katkı yaptığı konusunda bilgi sahibi değilim.
Ama Türkiye’ye baktığımızda evrensel nitelikte ve toplumun ihtiyaçlarına yanıt vermiş bir din bilgini çıkaramadığımızı görüyorum. Füze gibi tırmanan, sayıları 8 yıl içinde 22’den 105’e çıkan ilahiyat fakültesine rağmen!
Mesela Prof. Dr. Ali Erbaş’ın, İslam ülkelerinde fen ve sosyal bilimlerdeki düşük üretkenlikle geri kalmışlıkları arasındaki ilişki üzerine herhangi bir düşüncesi var mı?
Sorumu genişleterek yönelteyim: 105 ilahiyat fakültesinin, bu ülkenin kalkınmasına, gelişmesine, bilimine, toplumuna katkısı nedir? Sorum net; ilahiyat fakültesi açılmasın diyen yok. Neden durmadan bu tür fakülteler açılıp duruyor; bu fakültelerin topluma, hazineye maliyeti konusunda bir fikri olan var mı?
Bu ülkenin hazinesine vergisi ile katkıda bulunan ve bilim ile ülkelerin refahı ve güçlülüğü arasındaki net ilişkiyi yıllarca izleyen bir yurttaş olarak soruyorum ve herkesin bu ve benzeri soruları yöneltmek yurttaşlık haklarıdır. Şimdi dünkü yazıma gelen iki dikkat çekici mesajı paylaşıyorum sizlerle.

Erbaş iş verimliliği ile ilgilensin

Ertunga Ardeniz: “Pek kimsenin el atmak istemediği içinde DİN olan konuları günümüzde ele almak ayrı bir zorluk. Türk toplumu, ne zaman gerçek anlamda uygulanmakta olan İslam dinini irdelemeye başlarsa o zaman önemli bir gelişme göstermiş olacaktır. Bizdeki din uygulaması/anlayışı toplumu bu hale getirdi; politikacının en büyük sermayesi bu mevcut din anlayışının tükenmeyen sınırsız bir kapasitesi var. Ancak bilinçle yaklaşılırsa bu işler düzelir.
Sayın Erbaş kendi iş verimi ile ilgilense çok daha faydalı olur. Mesela;
- Resmi bütçesi 2 milyar dolar/ yıl olan
- Yardımlar, hayırlar, devletin farklı olanaklar sağlama ile resmi bütçesi dışında bir 2 milyar dolar/ yıl’a yaklaşan ilave destek ile sayın Erbaş 4 milyar dolar/yıl bütçeli Diyanet İşleri Başkanı.
- 80 bini aşan cami sayısı anlık 35 milyon kişinin namaz kılacağı kapasite, buna karşılık yıl bazında ortalama yüzde 13 doluk oranı yani 4 - 4.5 milyon kişinin ancak camiye gittiği bir sayı. Sayın Erbaş önce bu tabloyu düzeltip sonra din felsefesi konularına girse daha faydalı olur. Ne zaman Türkiye uygulaması dayatılan din anlayışını açıkça tartışır hale gelirse o zaman gerçek ilerleme sürecine girecektir diye düşünürüm.”

Sorgulanması gereken:

Kemal Ertin: “Bugünkü yazınız bana dâhi bilim adamı Einstein’ın şu sözlerini anımsattı ‘Kendisini var olan her şey ile birlikte, yasalar dahilinde harmoni içerisinde ortaya çıkaran; insanın kaderi ve yaptıkları ile kendisini sınırlandırmamış olan Spinoza’nın Tanrısı’na inanıyorum.”
Bu bağlamda panteist olduğu düşünülürdü, ancak ‘Yarattıklarını ödüllendiren ve cezalandıran veya bizim bilincimiz içerisinde var edilmiş bir Tanrı fikrine inanmıyorum’ dediğinde ateist olduğunu da düşünebilirdiniz.
Fakat şu sözler de ona ait: ‘Ben bir ateist değilim. Panteist olarak adlandırılabileceğimi de sanmıyorum. Bahsedilen sorun bizim zihinlerimiz için aşırı engindir. Spinoza’nın panteizmine hayranlık duyuyorum; ancak onun modern düşünüşe yaptığı katkılara daha büyük hayranlık duyuyorum.’
İnanç konusu bu kadar karmaşık ve göreli iken ‘Allah ile aldatmak’ bizim gibi toplumlarda hâlâ en kolay ve en çok başvurulan sömürü yöntemi. Burada sorulması gereken soru şu:
İslam toplumları, acaba neden, Batı’nın bilimsel ve teknolojik bakımdan gelişmiş ülkelerinin ticari, siyasi, coğrafi egemenliği altında inliyorlar, çoğu sefil durumdalar, bazıları hatta köleler..”

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları