loading
close
SON DAKİKALAR

Çeyizini gelin arabasına bırakmış gelin gibisiniz

Şükran Soner
Tarih: 08.06.2021
Kaynak: Şükran Soner - Cumhuriyet

Şükran Soner; Anneannemin çocukluk masalından ders olarak anlattığı; şalvarını düğününe giderken yolda dikmeye çalışan gelin gibisiniz

Dün saat 14.15 kaydıyla YÖK’ten taze bir açıklama, posta adresime düştü. YÖK araştırma üniversitelerini ülkenin öncelikli sektörlerine göre eşleştirmiş. Besbelli tek adam rejiminin her ile, dahası ilçelerine bile büyük kentlerde kamusu, özeli sayılamayacak kadar çoğalmış üniversitelerle övünme süreci tam bir düş kırıklığına dönüşmüş olarak, gereken uyarılarla çözüm arayışları çabaları öne çıkmış.

Nasıl olmuşsa yükseköğrenimin planlanmaması, sağın “plan değil pilav lazım” sloganından çaresiz geri dönüş gereksinimi ile çok ağır bedeller ödenmiş olarak yüzleşmenin itiraf edilmesi de siyaseten zor gelmiş olmalı ki.. Yaşanan tüm olumsuzlukların maskesi yapılmasına en kolay bahane, gerekçe virüs salgını, pandemi dönemi tek günah keçisi ilan edilmiş olarak yola çıkılmış.. YÖK’ün “şak-tak” emir komuta zinciri içindeki yıkım getiren icraatlarından, 19 yıllık çok ağır ekonomik, toplumsal kayıpların biraz olsun düzeltilebilmesi yolunda yapılabilecek düzeltmeler istenmiş.

İçerik açıklamalarından laik Cumhuriyetin, o en yoksul, yoksun koşullarda eğitim odaklı olağanüstü başarılarını yıkma, yok etme sonucu getiren sınırsız olumsuzluklar içinde gelinen noktalarda işlenmiş suçların gerçekleri üzerinden, yeniden bilimsel başarılara sıçrama koşullarını unutun.. Öncelik istenmiş aşı üretme başarısına bile istenen hızda ulaşılamaması gerçekleriyle yüzleşme yapılmadan, kimi kaçınılmaz adımların atılması zorunluluğu gündemli toplantıların yapılmasına bile razıyız.

***

“YÖK üzerinden üniversitelerimizde yaratılmış yıkımın bile hesaplaşılması zamanı değil” diyerek, bilimin gerçekleri üzerinden, plana, programa oturtulmuş tüm arayışların, YÖK’ün sözü edilen toplantılarının içerikleri üzerinden kimi olumlu işlerin yapılabileceğine inanmak isteriz. Tıpkı Marmara Denizi’nin göz göre göre, bile bile işlenen çevre cinayetleri ile erken ölümü gerçeği ile yüzleşme sonrası geldiğimiz noktalardayız..

Türkiye’nin tarım cenneti en bereketli topraklarında, Trakya’da “Haliç’i temizledik” savı yalan olduktan sonra, kanalizasyonsuz en ağır sanayinin yeraltı sularını en ağır boyutları ile zehir yuvası yapmaları suçlarına karşı bilimin gerçeklerini anlatamamanın acı reçeteleri ile yüz yüzeyiz.. Öğrencinin bilime aykırı, ekonomik, sosyal gelecek karartılmış olarak siyasal İslamın cahil bireyleri olarak yetiştirilmesi projelerinin sonuçlarını, cinayetleri görmemenin suçları ile yüzleşmek siyaseten daha bir zor gibi sayılabilir. Trakya toprakları üzerindeki zehirlenmiş sulara düşen kuşların ölmesini bile görmemekte direnmediler mi? Bölgede yaşanan kanser patlamalarını yok saymadılar mı?

Hâlâ hiç yüzleri kızarmadan Haliç’i temizleyen belediyelerin siyasi erki, başı olmakla övünüp durmuyorlar mı? Haliç’in dibine yatmış zehirli atıkları ne yaptılar? Yüzeyde bir süreliğine balıkların yaşamasının olanağı sağlandı. Onun da gerçeğini ararsanız daha önceki belediye başkanları dönemlerinde, en son çarpıcı örnekleri ile Dalan’ın döneminde ağır sanayinin zorla taşınmasının payı daha büyüktü.

Aslında ülkemiz çapında sürekli benzerleri yaşanan, yaşatılan trajedilerimiz içinde örnekler katlandıkça katlanmakta; plansız, bilime aykırı programsız yatay-dikey, kuzey-güney ayırımı yapılmaksızın çarpık betonlaşma, nüfus kaydırmaca ile sömürge ülkelerin en çarpık travmaları ile yüzleşiveriyoruz..

Fay hatları üzerinde yapılaşma ile depremler kırımı, patates tarlalarının üzerinde ağır sanayi, olmayacak yerlerde, bilime aykırı olamayacak koşullarda betonlaşma, kısa günün kirli kârları uğruna doğa katliamlarına izin verme.. Gözlerin üzerinin dolarla örtülmesi, suç ekonomisi büyümelerine ortaklıklar..

Haliç’in zehrinden pahalıya ama kıymetli değerler bile kazanabilecekken yüzeysel temizlikle zehrin Marmara’ya akmasına göz yumulursa? Haliç’ten daha kolay, ucuza ihraç edebilme uğruna, kanalizasyonsuz, Trakya’nın dip sularına zehir akıtılmasına izin verilirse? Çernobil’den kaçan bir küçük bulut, nasılsa Batı atladı diyerek saklanırsa, Karadeniz’de çay toplayıcı kadınların yanlarında çocukları kansere yakalanmaları gerçeği ile yüzleşilmeyecek miydi? Hâlâ İstanbul’un, Ege’nin, fay hatları örülü ülkemizin her yerinin, çarpık kentleşmesi cinayetleri ile yüzleşme niyeti bile yok. Ancak yaşanan depremlerin yıkımları üzerinden çok azı ile yaraların sarılması ile yetiniliyor..

Anneannemin çocukluk masalından ders olarak anlattığı; şalvarını düğününe giderken yolda dikmeye çalışan gelin gibisiniz..

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları