loading
close
SON DAKİKALAR

Rahşan-Bülent Ecevit’ler..(1)

Şükran Soner
Tarih: 21.01.2020
Kaynak: Şükran Soner - Cumhuriyet

Şükran Soner; Saygısızlık etmemek adına uygun bir zaman dilimini yakalayamadığım için üzgün, kimi yüz yüze tanıklıkları paylaşmak isterim..

Rahşan Ecevit’in, Cumhuriyet Vakfı’nı, Alev Coşkun başkanlığında, Cumhuriyet çalışanları ile dayanışma ziyaretinde yaptığı değerlendirmelerin sıcağında, gönlümden geçmişti.. Üç kuşak söyleşilerinin ötesinde, ülkemiz tarihi için de çok değerli, yaşamsal dönemeç taşı noktalarına ilişkin tanıklıklar üzerinden, bugünlerin sonuç gelişmelerinin analizlerini dinlemek, çok değerli olacaktı.. Saygısızlık etmemek adına uygun bir zaman dilimini yakalayamadığım için üzgün, kimi yüz yüze tanıklıkları paylaşmak isterim..

Sevgili Mehmed Kemal, ışıklar içinde yatsın, sağlık sorunları nedeniyle merdiven çıkamadığı son yıllarında, Cağaloğlu’ndaki Cumhuriyet binasında gönüllü oda arkadaşım olmuştu. Rahşan-Bülent Ecevit’lerle, Reha-Ahmet İsvan’lar gibi okul arkadaşıydılar. Okuldan bir grup toplu bir yazın birkaç ayını Londra’da geçirmişler. İkilinin evrensel insan hakları, şiir, sanatın, duyarlılığın her alanı, “Gandi’nin felsefesi” yolundaki buluşmaları, Londra’nın ünlü parklarında bir banka yerleşip saatlerce baş başa, el ele konuşmaları, gruptan kopuşları merak konusu..

Mehmed Kemal içlerinde en meraklıları, sabahtan akşama baş başa kalışların sırları üzerinden, iddiaya bile girmişler. İzlerini göstermeden, Londra’nın ünlü nemli park çimlerinin üzerine pusuya yatmışlar. Mehmed Kemal, sevecen, “İddiayı ben kazandım, ama nemden, rutubetten hastalandım.. Gözlerini hiç ayırmadan, ellerini hiç bırakmadan, sabahtan akşama konuşur, en çok da şiir okurlardı..” diye anlatırdı..

***

“1975, 28 Haziran, beyaz güvercinli ünlü Taksim mitingini, iktidar zaferinin önünü açan direngenliğin simgesi ödünsüz duruşunu unutan mı var?” demeyin. Ölüm tehditlerine, derin devlet adına “Öldürecekler, inat etmeyin uyarılarına” papuç bırakmamışlardı. Taksim Meydanı’nda, yüz binlerin dayanışması ile toplumsal direngen destek patlamasıyla, seçim sonuçlarına yansıyacak yanıt gelmişti..

Mitingden sonra Trakya’ya yapılacak son otobüsle seçim turuna katılacağım için, önceden yerimi almam istenmişti. Haber yazılamayacaktı ama Trakya’nın da havası koklanacaktı.. İktidara gelirken, seçim otobüsündeki sadelik şaşırtmıştı.. Rahşan Ecevit hemen arkadaki daktilosunun başına oturmuş, ilk Çorlu’da yapılacak konuşma için notlar hazırlığına koyulmuştu. Birlikte çalıştıkları iki genç, Çorlu’da Ecevit’in konuşması için kapıya çıktığımızda, “Siz bizi tanımazsınız, biz Ankara Dev-Genç Ortadoğu grubundanız. Baktık destek gerekiyor, gönüllü görev üstlendik” açıklaması ile tanışmak istemişlerdi.

Otobüste siyasilerden tek tabanca, sendikacılık yıllarından tanıdığım, Çalışma Bakanı adaylığı bilinen Bahir Ersoy Hoca’ydı. Bir de güvercinler uçurulurken Taksim Meydanı’nı coşturan sanatçı “Şenay” Trakya turunda uygun aralarda kürsüye çıkmak üzere hazırdı. Önceden programa alınmış, alınmamış kitlelerin toplanıp coşkulu zorlamalarıyla gerçekleştirilen korsan mitingcikler derken.. İstanbul’a dönüşümüz sabahı bulmuştu.. Seçim zaferinin kaçınılmaz izlenimi ile, iktidara gelişteki yalınlık çelişki mi, doğaçlama zafere yürüyüşün nedeni mi karar verememiş, biraz da kaygılanmıştım..

Çok hızlı, güçlü iktidara geliş zaferi, derken seçim kampanyasında da rol model alınmış, “özyönetim”in simgesi, Tito Yugoslavya’sına ilk ziyaret gündeme gelmişti. Nadi Nadi, Tito Yugoslavya’sı doğumlu göçmen olduğum için, uzmanlık alanlarıma girmese de benim gönderilmemi önermiş. Şanslıydım çünkü dönemin Türkiye Büyükelçisi “Ramadan” Kosova doğumlu Arnavut kökenli ve dayımın da Belgrad hukuk fakültesinden yurt arkadaşıydı. Dostluğunu esirgemedi. Tito ile Ecevit’in Sarajevo dağ otelindeki saatler süren özel söyleşilerinin özetini aktarmaktan çekinmemişti..

Özetin özeti gazetede yayımlanabilmişti. Benim açımdan algıları, yıllarla yeri geldikçe okurlarla da paylaşmaya çalıştığım üzere, çok öğretici, sonra da yaşanacakların da habercisiydi.. Üçüncü dünya ittifakının can çekişmesi, Balkanlar’da çatışmacılıkların patlaması süreçleriydi. Tito belki de duygusal ya da çok birikimli deneyimlerinin kaygılarıyla, Ecevit’i bağrına basmıştı. Tito, başta Nasır, İslam dünyasının şeriatçı diktatörlükleri rejimlerinden akıl almaz saygı gördüğünden söze girmişti. Yılların deneyimlerini iki kutuplu dünya arasında kalışın zorluklarını, öğretici, çarpıcı olaylarla aktarıyordu. İslam dünyası içinden, tek laik Cumhuriyet olan Türkiye’nin olamamasının sonuçlarından hayıflanıyordu. “Türkiye bizimle olabilseydi, iki kutuplu dünyanın gerilimleri bu kadar acımasız yaşanmazdı..” sonucuna varıyordu.

Balkanlar’da kanlı kutuplaşma çatışmalarının yaşanmaması uğruna dayanışma çağrısı yapıyordu. Tito çok yaşlanmış, Ecevit iktidarına Batı dünyası şans tanımamıştı..

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları