loading
close
SON DAKİKALAR

Siyasi karar otoritesi çıldırmış olmalı

Şükran Soner
Tarih: 20.04.2021
Kaynak: Şükran Soner - Cumhuriyet

Şükran Soner; Virüste, ölümler, hastalığa yakalananlar, bulaşıcılığın rengi üzerinde kıpkırmızı noktada olmamızı yoka sayıp “Ama bana bir şey olmaz” havalarına bile girebiliriz. Bile bile cinayet boyutlarında kötü yapılanlar ile yapılmayanlar üzerinden hesap sormayı suç bile sayabiliriz.

Dünün en sıcak gelişmelerinden gündeme girmeye çalışan uzmanların ister virüse ilişkin gelişmeler, isterse siyasetin en sıcak gündemi Karadeniz üzerinden ülkemizi en çok ilgilendiren yaşamsal tartışmaların bütünlüğünden, söylediklerinin özetlerinden bulabildiğim en uygun sonucu başlığa taşıdım.

Geçerlilik kazanan medyatik alışkanlıkta, tartışmaları düzenleyen programcılar, göreceli dengeli tartıştırma, sonuç görüşlerin ortaya çıkmasını sağlama adına karşıt görüşler vitrininde, en azından uzmanlık alanlarından isimleri taşımış olmada özenliler. Kaçınılmaz marka isimler, uzmanlardan birisi beyaz derken diğeri siyah demiş oluyorsa da madalyonun gösterilmek istenen yüzünden seçilmiş veriler bile kaçınılmaz pek çok gerçeğe de ayna tutmuş oluyor..

Dün sabahın Karadeniz krizinde gelinmiş son dakika gelişmelerinin tümü üzerinden tartışmalarında da karşılıklı örneklemelerle karşı tarafı yenme adına çıkışlarda işler sarpa sarmıştı ki.. Sağduyusu, bilgisi ile öne çıkan bir uzman, dayanamayıp kestirmeden sonuç değerlendirmesini yaparken:

“Türkiye’nin, bir yandan Rusya, diğer yandan Ukrayna üzerinden kurduğu ilişkilerinin bütünlüğünde, Amerika, İngiltere’nin, AB’nin zorlamalarında Karadeniz’de kolay kolay altından çıkabileceği pozisyon olamaz” cümlesini kurdu. Dikkat ettim karşıt görüşlerden itiraz cümleleri gelemedi.

En sıcak Yunanistan, Akdeniz, Kıbrıs, Mısır, Libya bağlantılı gelişmelere geçiş yapıldıktan sonrasında ise çelişkiler, çatışmacılıkların artışı ile bağlantılı söz, Yunanistan’ın damdan düşercesine Osmanlı’ya karşı bağımsızlık yıldönümünü görkemli törenler, NATO’dan silahlı güç destekçiliğinde şova dönüştürmesine gelince, mizah katma tadında bir çıkış yaşandı: “Ben olsam sıradan dışişleri temsili ile törene katılmakla yetinmem, en güçlü bir denizaltı ya da askeri donanımlı gemimle kutlamaya katılırdım” cümlesini kurdu. Karşı görüşten önce şaşkın, zayıf sesle “Ama zaten kurtuluş bayramları bize karşı” itirazı geldi. Gülümsemeler dikkatini çekmiş olmalı “Silahlı tehdit, ipleri koparmaz mı? Daha ağır sonuçları olur” sözleriyle devam etmeye çalışırken gülümsemeler derinleşince, ortada bir kara mizah şakası olduğunu kavrayıverdi..

***

Kestirmeden hangi gündem üzerinden tartışma yapıyorsak yapalım, ister en sıcak siyasal gelişmeler, isterse virüs, teke tek başkaca gündemler üzerinden olanları olsun.. Kişisel görüşümü, “Uzun yıllara yayılacak gerçekçi çıkarlarımızı unutun, orta vadeli çıkarlarımız üzerinden bakmaya çalıştıklarımızı da atlayıverin, kısa dönemlere dönük birbirlerinden daha ağır bedelleriyle yüz yüze kalıyoruz..” cümlesi ile noktalayabilirim..

***

Her gündeme dönük, dünya gelişmelerinden, dünya çapında yaşananlardan örnekler alarak kendi kendimizi çok kolay da aldatabilir, bir tık ileri, dünyada iyi bir yerlerde olduğumuz havalarına bile girebiliriz..“Gemisini kurtaran kaptan” özdeyişimizi, ellerimize kalkan kılıç almış havalarında benmerkezci egolarımızla şişirmiş olarak yükseklerden uçabiliriz..

Virüste, ölümler, hastalığa yakalananlar, bulaşıcılığın rengi üzerinde kıpkırmızı noktada olmamızı yoka sayıp “Ama bana bir şey olmaz” havalarına bile girebiliriz. Bile bile cinayet boyutlarında kötü yapılanlar ile yapılmayanlar üzerinden hesap sormayı suç bile sayabiliriz.

Baksanıza cezaların kesildiği taraflara, bedel ödetilen sınıfların ağırlığına? Hâlâ yüzümüz kızarmadan, hiç değilse aşılamayı başardıklarımızın içinde çoğunlukta olan yaşalmışlar ile yakalanmada oransal en şanslı olan çocuklarımız için sokağa çıkma, açık havada nefes alma yasakları gündemde. Öte yandan sınıfsal baskı gücü olanlar adına, önlemsiz koşullarda çoğunluğu en yoksul en çaresizleri en ucuz ücretlerle çalıştırmadan ödün verilemiyor. Sonra da hiç yüzümüz kızarmadan, utanmadan lebaleb kalabalıkların sorumluluğundan sıyrılmış olarak, bilimsel doğrular olan maske, mesafe yanında en iyi çözüm olarak “evlerinizden çıkmayın” dayatmasında diretiyoruz.

Hiç utanılmadan, bilim adına bile evlere gönderilen hastalar için ayrı tuvaletler, herkesler için çok pahalı asla ulaşılamayacak kaliteli beslenmeler.. çözümler dayatılıyor. Bulaşa karşı eve kapattığımız yaşlısı, en kötü koşullarda çalışıp eve geleni, çocukları ile nüfusumuzun çok ama çok yüksek oranlarda çoğunluğunun, çok kötü koşullarda bir-iki odaya sıkışmış kalabalığının metrekarelik mesafelerle yaşamalarını isteyebiliyor, onurlarını kırıyor, alay ediyoruz. İstanbul’daki en yüks ek oranlı nüfus, bulaş gerçeğinde bir evde yaşayan nüfusun yüzde kaç oranının, söz konusu koşullarda dairelerde yaşayabildikleri hakkında bir fikrimiz var mı? Utanmadan halkımızın yüzde 80-90’larını, çaresiz düştükleri koşullarıyla apaçık tiye alıyoruz..

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları