loading
close
SON DAKİKALAR

Nasrettin Hocalı bir gün

Atay Sözer
Tarih: 04.09.2013

“Sana Bayburtlu’dan bir dize okuyayım o vakit''...

Sabah keyifli bir şekilde kalkmış çay demliyordum; güne gülerek başlarsan bütün gün öyle geçermiş. 

Arkamdan bir ses duydum:

“Benimki demli olsun !”

Döndüm baktım; Nasrettin Hoca…

Nedense sabah kalkıp da benden çay isteyen bir Nasrettin Hoca görmek hiç saçma gelmedi, sanki insanlar günün her saatinde karşılarında bir Nasrettin Hoca bulurmuş gibi. Aslında bu söylediğim pek de yalan sayılmaz, en azından benim için. Bunca zaman Nasrettin ile hasbihal ola ola onu karşımda görmek doğal sayılırdı.

“Kaç şeker?” diye sordum.

“Şeker istemez, kilo yapıyor; belli bir yaştan sonra dikkat etmek gerek…”

“Ama tatlı konuşmak için, tatlı yemek gerekmez mi?” diye bir latife edecek oldum

“Gerekmez: o tatlıcıların uydurduğu bir laf; öyle saçma şey olmaz. Hem tatlı konuşulacak zaman mı şimdi?”

Belli ki çok doluydu Hoca…

“Yok yani ben gülelim diye söyledim, hani sen güldürüyorsun ya, o bağlamda…”

Öfkeyle bakıp fırçalamaya başladı;

“Bana ne gülüyorsun kardeşim, gülünecek bir şey mi var ortada? Edep ya hu…”

“E senin komik fıkraların var; hani komşundan aldığın kazını iade ederken yanında bir başka kazan verip doğurdu demiştin, sonra tekrar aldığında, bu defa da kazan öldü, demiştin…”

“Evet hatırladım, ne olmuş?”

“E komik işte, ben çok gülerim buna…”

“Sen şimdi bunu komik mi buluyorsun; bunda gülünecek ne var; içler acısı bir durum. Heriften kazan aldık iade ederken jest olsun diye küçük bir kazan verdik. Latife olsun diye de doğurdu, dedik. Bu sağda solda Hoca’yı kekledim, diye laf etmeye başlamış. Sonra tuttu kazanı gene getirdi al lazım olur, diye. Aklı sıra gene doğurtturacak; herif herhalde kazanla halvet olacağımı zannediyor. Hem embesil, hem çıkarcı; etrafımızdan bir dolu var bunlardan, her yanımızı sarmışlar; seçimlerde gidip oy da kullanıyorlar. Sen de bunlara gülüyorsun…”

“Valla Hocam doğrusu meseleye hiç böyle bakmamıştım, haklısın aslında… Ama , ye kürküm ye fıkrası gerçekten güzeldi; ne komikti kürkü çorbanın içine sokuyordun…”

Her lafımda Hoca biraz daha geriliyordu…

“Seni akıllı bir şey sanmıştım, ulan çorbaya kürk sokulmasının neresi komik! Rezil herifler insanlara dış görünümlerine göre muamele ediyorlar; her yerde var bu adamlardan da, kuşatılmış durumdayız. Endişe edeceğin yerde gülüyorsun…”

Çayından bir yudum alıp suratını buruşturdu; belli ki beğenmemişti.

“Bunu da imamın abdest suyu gibi yapmışsın…”

“Bak onda benim bir kabahatim yok, memlekette her şey imama endeksli artık. Her şey imamın bir şeyi gibi oluyor…”
“O ikide bir ağlayan imamı diyorsun değil mi?” dedi “İyi bilirim onu, baktım gene salya sümük ağlıyor; ne oldu, diye sordum, söyledi. Efendim, komşularda kavga çıkmış, ev ahalisi birbirlerine girmişler, ev sahibini derdest etmişler ev yangın yerine dönmüş… Yahu iyi de sen önce kendi evinin haline bak be adam; dedim. Ne dese beğenirsin? Zaten komşuya bakınca kendi istikbalimi, kendi hali pürmelalim aklıma geliyor. Ya bizim evde de yangın çıkarsa ne olur, diye düşünüyorum. Kendimi görüyor, ona ağlıyorum”

Hoca derin bir iç çekti…

“Buna can mı dayanır, bu sözleri duyunca ben de başladım ağlamaya…”

“Sen niye ağladın hocam?”

“Nasıl ağlamam, herif iki dakika komşuya bakıp kendini görüp ağladı, yahu biz bunca yıldır her gün onun suratını görüyoruz…”

Hoca haklıydı, bunları düşününce ben de başladım ağlamaya…

Karşılıklı ağlaşıyorduk resmen…

“Hocam güzel sabahımın içine ettin, hâlbuki ben güne gülerek başlamayı hedeflemiştim. Resmen ağlaşıyoruz. Bir de Nasrettin Hoca denince akla ilk önce gülmek gelir güya…”

“Ulan senin aklına öyle geliyor, ama aklı başında insanlar aksini de söylüyor. Sen herhalde hiç Nazım okumadın… Ne diyor şair; ‘O topraktan öğrenip kitapsız bilendir, Hoca Nasrettin gibi ağlayan, Bayburtlu Zihni gibi gülendir’ diyor.”
“Bayburtlu Zihni de komik biri herhalde, güldüğüne göre…” dedim saf bir şekilde.

Akdeniz’i, Whitesea diye tercüme eden başbakana bakar gibi baktı…

“Sana Bayburtlu’dan bir dize okuyayım o vakit:

Zihni dert elinden her zaman ağlar

Sordum ki bağ ağlar bağban ağlar

Sümbüller perişan güller kan ağlar

Şeyda bülbül terk edeli bu bağı”

Akıllı olduğum için olayı çözmüştüm… 

“Yani gülenler ağlıyor, ağlayanlar da gülüyor… Öyle mi?”

Hoca git gide sinirleniyordu;

“Değil ulan değil…”

“İyi de siz neticede güldürüyor musunuz güldürmüyor musunuz?

Gerzek öğrencisine çarpım tablosunu belletememiş öğretmenin öfkesiyle haykırdı;

“Mesele burada zaten, ben bunca asırdır sizlere ağlanacak şeyleri gösterdim ama siz oturup kahkahalarla güldünüz; başımıza gelenler de hep bu yüzden…”

“Tamam hocam pes ettim; ama ne olur hatırım için bana gülebileceğim bir şey anlat da biraz moral bulayım, içim katıldı yahu… Bir şey anlat çok ama çok komik olsun. ”

“Madem istedin dinle o zaman… Bunca zamandır kan ağladınız, medet dediniz, başınıza edenlere lanet ettiniz. Şimdi seçim zamanı gelecek siz sandığa gideceksiniz, gene her zaman olduğu gibi en seçmemeniz gerekenleri seçeceksiniz, sonra da niye böyle oluyor yahu diye ağlamaya devam edeceksiniz…”

Bu sözler karşısında zaten kararmış olan içim bir kat daha kararmıştı…

“İyi de bunun neresi komik?” dedim.

Umutsuz bir vakaya bakar gibi baktı…

“Evlat senden ne köy olur ne kasaba, senin yanında daha fazla kalırsam mizah yeteneğim körelecek. Zaten demlediğin çay da bir halta benzemiyor, imamın abdest suyu bile bundan evladır…” dedi ve kalkıp kapıyı çekip geldiği gibi gitti.
Belki de Hoca hiç gelmemişti, ben hayalimde öyle canlandırmıştım. Bir şey olmamış gibi çayımı doldurup masaya oturup bir yudum aldım…

Ama gerçekten de imamın abdest suyu gibiydi…

Atay SÖZER






ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları