loading
close
SON DAKİKALAR

Onur Öymen'den Suriye politikası üzerine notlar

Onur Öymen'den Suriye politikası üzerine notlar
Tarih: 17.07.2016 - 00:00
Kategori:

Suriye’deki gelişmeler nedeniyle ülkemize sığınanlara vatandaşlık statüsü verilebileceği yolundaki açıklamalar tartışmalara ve tepkilere yol açtı.

Suriye’deki gelişmeler nedeniyle ülkemize sığınanlara vatandaşlık statüsü verilebileceği yolundaki açıklamalar tartışmalara ve tepkilere yol açtı.

Önce meseleye uluslararası hukuk açısından bakmak gerekiyor. Birleşmiş Milletlerin 28 Temmuz 1951 tarihinde imzalanan ve 22 Nisan 1954 tarihinde yürürlüğe giren Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşmesi esas itibariyle 1 Ocak 1951’den önce Avrupa ülkelerinde cereyan eden olaylar nedeniyle mülteci durumuna düşenlerin statüsünü düzenliyor.

Türkiye 24 Ağustos 1951 tarihinde imzaladığı bu sözleşmeyi 29 Ağuastos 1961’de "Bu sözleşmenin hiçbir hükmü mülteciye Türkiye'de Türk uyruklu kimselerin haklarından fazlasını sağladığı şeklinde yorumlanamaz" çekincesini koyarak onayladı.

Birleşmiş Milletler 1967 yılında bu sözleşmeye ek bir protokol kabul ederek coğrafi sınırlamayı kaldırdı ancak ülkelere, arzu ederlerse eskisi gibi Avrupa ülkelerinden gelenlere mülteci sıfatı verme hakkı tanıdı. Türkiye 1968 yılında ek protokolü, bu hakkı kullanarak, yani sadece Avrupa ülkelerinden gelenlere mülteci sıfatı verebileceğini kaydederek onayladı.

Türk Hükümeti, 1994 yılında yayınladığı bir yönetmelikle Avrupa dışından gelenlere “geçici sığınmacı” statüsü verilebileceğini kararlaştırdı.

Son gelişmelerden sonra 11 Nisan 2013 tarihinde kabul edilen 6458 Sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu yeni bir düzenleme getirdi. Buna göre belirli koşullarda uygulanabilecek, şartlı mülteci ve ikincil koruma gibi kavramlar kabul edildi. Ancak bu değişikliklerin hiçbiri Türkiye’nin Birleşmiş Milletler Sözleşmesine koyduğu, Avrupa dışından mülteci kabul edilemeyeceği ilkesini değiştirmedi.

Yasalarımıza göre şu anda ülkemizde bulunan Suriye’liler geçici koruma altında bulunmakta ve mülteci sıfatı taşımamaktadır. Bu nedenle basınımızda ve kamuıyunda sık sık kullanılan “Suriye’li mülteciler” kavramının hiçbir hukluki temeli yoktur.

Özetle mülteci sıfatı bile vermediğimiz kişilere vatandaşlık sıfatı vermemizin mantığını anlamak güçtür.
Öte yandan, Türk vatandaşlarına Schengen Anlaşmasını imzalayan AB ülkelerine vizesiz seyahat hakkı tanınmasıyla ilgili görüşmeler zaten güçlükle ilerlerken bu defa Suriyelilere vatandaşlık hakkı tanınacağı yolundaki haberler Suriyelilerin Türk vatandaşlığını kazanarak Avrupa Birliğine vizesiz seyahat edebilmeleri olasılığını gündeme getirdi. Bu durum Türk vatandaşlarına vizesiz seyahat hakkı tanınması konusunda zaten isteksiz olan ve bunu engellemeye çalışan Avrupa ülkelerine yeni bir koz vermiş oldu.

Bence Türkiye olarak esas hedefimiz Suriye’deki çatışmaların bir an önce sona erdirilerek siyasi bir çözümün sağlanmasına ve ülkemizdeki Suriye’lilerin kendi vatanlarına dönmelerine yardım etmek olmalıdır. Bunun yolu da Suriye’deki şu veya bu grubun ülkelerindeki hükümeti silah zoruyla devirme çabalarına destek vermek değildir.
Şimdi bence yapılması gereken şey ülkemizde misafir ettiğimiz Suriyelilere gerçekleştiremeyeceğimiz ümitler vermek değil, onların Türkiye’de bulunacakları süre içinde sağlık, eğitim, barınma ve gıda ihtiyaçlarını en iyi biçimde karşılayarak ülklerine Türkiye hakkında hakkında iyi izlenimlerle dönmelerini sağlamak olmalıdır.
Yeni sıkıntılar yaratabilecek, hukuki ve siyasi açıdan savunulması güç projelerle ortaya çıkmak yerine gerçekçi yaklaşımlarla Suriye politikamızı gözden geçirmek bu aşamada en doğru yol olacaktır.

Onur Öymen

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları