loading
close
SON DAKİKALAR

Bayramı göremeyen malzemeci İbrahim’in öyküsü

Bayramı göremeyen malzemeci İbrahim’in öyküsü
Tarih: 01.05.2025 - 10:36
Kategori:

Barış Terkoğlu; Eşi lösemi hastasıydı. Biri 2 öteki 11 yaşlarında iki çocuğu vardı. İbrahim, ilk eşinden olan iki çocuğuyla birlikte dört çocuk babasıydı. Hayat onu herkesten fazla çalışmaya zorluyordu.

Suda balık toprakta karınca kadar çoklar. Birlikte atom kadar güçlü, tek tek ise atom kadar görünmezler. İbrahim Karakaya 58 yaşındaydı. İzmir Aliağa Işıksan Gemi Söküm Tesisi’nde malzemeci olarak çalışıyordu. Eşi lösemi hastasıydı. Biri 2 öteki 11 yaşlarında iki çocuğu vardı. İbrahim, ilk eşinden olan iki çocuğuyla birlikte dört çocuk babasıydı. Hayat onu herkesten fazla çalışmaya zorluyordu.

Ta ki o güne kadar...

Geçen yıl, 31 Ağustos’ta, 50 yıllık bir petrol platformunun sökümü için çalışma arkadaşlarıyla birlikte gemiye girdi. Nefes aldıkça fenalaşmaya başladılar. Sesi yetip yardım isteyenlere yetişen işçiler de baygınlık geçirdi.

Hastaneye kaldırıldılar. 10 yaralı ilk müdahaleyle normale döndürüldü. Üçü ise uzun süre yoğun bakımda tedavi gördü, yaşadılar.

Gelgelelim...

İbrahim hayat savaşını kaybetti. “İş kazası” dediler. Oysa cinayetti. Vanalardaki görünür deformasyon nedeniyle azot ve argon gazı geminin içini doldurmuştu. İşçiler gazların ölçümü yapılmadan içeri yollanmıştı. Nasıl olsa hayat ucuzdu.

GÖZ GÖRE GÖRE ÖLÜM

Öyle bir cehennemdi ki olay günü ölüm bölgesine ne savcı ne görevliler girebildi. Raporlarına not düştüler: “AFAD görevlileri tarafından olay yerinde gerekli gaz ölçümleri yapıldığında mahalde oksijen bulunmadığı...”

İbrahim, nefes aldığını zannediyordu ama aldığı hava adli tıp raporuna göre zehirli gazlardan ibaretti. Olaydan altı gün sonra dahi, ortamdaki oksijen oranı yüzde 8 seviyesindeydi.

Bilirkişi raporu, Karakaya’nın açık bir ihmalle öldüğünü ortaya koyuyordu: “Gaz ölçümlerinin yapılmadığı, gazdan arındırma belgesinin mevzuata uygun olmadığı, çalışma yerinde herkesin kendi inisiyatifine bırakıldığı...”

Uzun liste devam ediyor.

Özetle patron, gemiyi sökün gerisi beni ilgilendirmez demiş!

Bilirkişi şu basit notu kalın harflerle yazmış: “Gerçekleşen iş kazası önlenebilir bir kazadır.”

MAHKEME PATRONLARIN MÜLKÜ

Gelgelelim...

Bir işçinin patronla mücadele etmesi kolay değil.

Dört gün yoğun bakımda kalan E.K’nin ifadesinden aktarayım: “Şikâyetim yok, halen bu firmada çalışmaya devam etmekteyim.”

Üç gün yoğun bakımda kalan H.K.: “Kimseden şikâyetim yoktur, halen bu firmada çalışmaya devam etmekteyim.”

İşçilerin ifadesi “Şikâyetim yoktur” diye devam ediyor.

Nasıl etsinler, aynı cehennemde çalışmak için bu hesaplaşmadan vazgeçmek zorundalar.

Yaşam ucuz dedim ya...

Diğer işçiler şikâyet etmeden çalışmaya devam ederken geriye İbrahim’in yakınları kaldı. Şirketin sorumlusu, Karakaya’nın hasta eşini ziyarete geldi. Başsağlığı diledikten sonra bir zarf uzattı. İçinden 30 bin lira çıktı. Şirket iki sefer daha 30’ar bin lira yolladı. 90 bin liranın Karakaya’nın canı için yeterli olduğunu düşünüyorlardı. Bir daha arayıp sormadılar.

Eşinin dava edeceğini öğrenince iletişim kurdular. Uzlaşmak istediklerini söylediler. İbrahim’in eşi zor durumdaydı. Kendisinin de yaşamı tehlikedeydi. Üzüntüden nükseden kanser hastalığı nedeniyle hastaneye yatmıştı. Çocuklarının geleceği için taleplerini söyledi. Ama şirkete göre fazlaydı. “Ancak yarısını veririz” diyerek talebi kabul etmediler. “Başka yolla çözeriz” dediler.

Eylem yapan bir gencin peşinden koşan adalet, Karakaya’nın ölümüne uğramadı. Soruşturma başladı ama henüz mahkemeye kimse çıkarılmadı. Zira mazlumlara yıldırım gibi çöken mahkemeler, işçileri ölüme yollayan patronların mülkünün temeli, varlığının güvencesiydi.

TÜRKİYE SERMAYE ÇÖPLÜĞÜ

Öldüler, ölüyorlar, birlikte haklarına sahip çıkmazlarsa yine ölecekler.

Geçen yıl her gün en az beş işçi, bir yılda en az 1897 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Bu sadece tespit edilebilen.

Neden ölüyorlar derseniz, İbrahim’in hikâyesine dönelim. Ona mezar olan 50 yıllık petrol sondaj platform gemisinin adı Bideford Dolphin. Kuzey denizlerinde petrol arayan Norveçli gemi, ömrünü tamamlayınca Işıksan’a 4 milyon dolara satıldı. Çalışsın diye değil. Sökülüp hurdası satılsın diye. Zira ucuz işgücü, insan yaşamının hiçe sayılması, doğasının denizinin kirlenmesinin kimsenin umrunda olmaması nedeniyle Türkiye; gelişmiş ülkelerin gemi çöplüğü durumunda. İşi biten gemiler, “yerli ve milli” diye tanıtılan sermaye tarafından alınıyor. Hem çevreye hem işçiye zarar veren zehirli sektörde, emekçiler can pazarında çalışıyor. Işıksan da sektördeki sabıkalılardan biri.

Vahşi kapitalizm işi biten gemilerini insan yaşamını hiçe sayan Türkiye’deki partnerlerine devrederken, ölen bizim işçimiz oluyor. Zira iş güvenliği demek, patron için ek maliyet demek. İşçiler, Norveç’in gemilerini sökerken ölüyorlar ama Norveç’in deniz canlıları kadar haber olmuyor. Bu da bizim ayıbımız.

Bugün 1 Mayıs. Emeğin bayramı. İşçi İbrahim yaşasa, belki bayramından bile haberi olmadan zehirli gemilere inmeye devam edecekti. Şimdi geride bıraktığı arkadaşları onun yerine de zehri içine çekiyor. Sürekli babalarını soran çocukları ise ne zaman bir gemi görse babalarının yokluğunu hatırlayacak.

Birlikte yaşamı, ayrı ayrı ölümü vaat eden bu dünyada, gücünün yanyana gelmekte olduğunu görenlerin bayramı kutlu olsun.

Kaynak : Barış Terkoğlu - Cumhuriyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları