loading
close
SON DAKİKALAR

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak 14 Mayıs'ta 'Hak, Hukuk Adalet' için oy vereceğiz

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu olarak 14 Mayıs'ta 'Hak, Hukuk Adalet' için oy vereceğiz
Tarih: 10.05.2023 - 13:58
Kategori: Sendika

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve 28. Dönem milletvekili seçimi öncesi yaptığı açıklamada; Kamu kurumlarına yönetici atanırken liyakat değil iktidara sadakat baz alındığı için kurumlar siyasallaşmış, tarafsızlığını yitirmiştir.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Merkez Yönetim Kurulu seçime doğru yaptığı açıklamada;

"21 yıldır siyasal İslam iktidarıyla yönetilen ülkemiz, ikinci yüzyılına eğitimden hukuka, demokrasiden sağlığa, ekonomiden çalışma yaşamındaki haklara kadar Cumhuriyet’in tüm kazanımları ya yok edilmiş ya da zayıflatılmış olarak girmektedir.

Dünya ülkelerinin gözü önünde yaptığımız bu geçmişe yolculuğu durdurabileceğimiz, köprüden önce son çıkış niteliğindeki 14 Mayıs seçimlerine ise sadece günler kalmıştır.

Kurulduğu günden bu yana Cumhuriyet’in ilkelerinden ve kazanımlarından, ülkenin refahından, cennet vatanın doğasının korunmasından, kadın ve çocuk hakları ile bireysel hak ve özgürlüklerden, barıştan ve emeğin onurundan yana taraf olan Birleşik Kamu-İş olarak, ülkenin kaderi açısından hayati öneme sahip olan bu seçim öncesinde gelinen noktaya dair hatırlatmalar yapmayı kendimize vazife sayıyoruz.

- Büyük önder Atatürk’ün “Adalet gücü bağımsız olmayan bir ülkenin devlet halinde varlığı kabul olunmaz” diyerek kurduğu ülkemizde yargı siyasallaşmış, iktidarın muhalifler üzerindeki bir baskı aracına dönüşmüştür. Yurttaşın iç hukuk konusunda başvurabileceği son kapı olan, en üst yargı kurumu Anayasa Mahkemesi bile, iktidar öznelerince hedef alınır hale gelmiştir.

- Cumhurbaşkanlığı-Hükümet sistemi denilerek getirilen bu imitasyon başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığı, devletin hesap verebilirliği ilkesi başta olmak üzere Cumhuriyet’in birçok temel kazanımı hiç edilmiş; “Millet’in kayıtsız şartsız egemenliğinin sembolü” olan TBMM, gerçek anlamda sembolikleştirilmiştir. Atatürk’ün bu toprakların insanı bir çift dudaktan çıkan hükümlerle yönetilmesin diye getirdiği Cumhuriyet, yine tek bir adamın her şeye karar verebildiği ve hikmetinden sual olunmadığı bir ülkeye dönüştürülmeye çalışılmaktadır.

- “Milletin efendisi” olan köylü sahipsiz bırakılmış, onun için kurulan kamu bankaları yandaş sermayelere kaynak aktarırken köylünün üretimi heba edilmiştir. Tarım ve hayvancılığın bu ve benzeri yollarla geriletilmesi, dört iklimi yaşayan bu verimli toprakları kendi kendine yetecek kadar bile üretmeden tüketen bir ülke haline getirmiş; dışa bağımlılığı pekiştirmiştir.

- Hak ve özgürlükler konusunda da ülke Ortadoğu’daki bazı ülkelerin bile gerisine itilmiştir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın patronlara “Aslında biz bunu sizin için getiriyoruz” dediği OHAL başta olmak üzere antidemokratik uygulamalar iktidar uygun gördüğü müddetçe kalıcı ve keyfi hale getirilmiş, en temel hak ve özgürlükler dahi fermanı anımsatan gece yarısı KHK’larıyla tırpanlanır hale gelmiştir.

- Cumhuriyet kurulduktan sonra kapatılan tekke ve zaviyeler hortlatılmış, taktıkları dernek maskeleriyle devlet kurumlarında, eğitim sisteminde, kritik ihalelerde cirit atar duruma gelmiştir.

- Kadını küçük gören çağdışı bakış açısının yönetimde hakim olması, kadına şiddet ve kadın cinayetleri konusunda da utanç verici bir artışa yol açmıştır.

- Çocuk hakları da ötelenen değerler arasındadır. Çocuk işçilik tırmanmış, yoksul çocuklar eğitimsizliğe mahkum edilip dolaylı olarak tarikatlara yönlendirilir hale gelmiştir. “Vatanı korumak çocuğu korumakla başlar” diyen bir liderin kurduğu bu ülke, çocukların bile umutlu ve güvende olmadığı bir distopyaya dönüştürülmektedir.

- “Irmağının akışına ölürüm” diye türkü söyleyerek oy toplayanlar, talancı sermayeyle kol kola girip cennet vatanın ırmağını, taşını gasp ve tahrip etmiştir. Kurallar ve kurumlar ülkesi olan Cumhuriyet, tanıdığını bulup yeteri kadar ödediğin taktirde istediğin her yere her yapıyı kondurabileceğin bir inşaat alanına dönüştürülmektedir.

- Yoksulluk ve işsizlik artmış, gelir adaletsizliğindeki uçurum korkunç derecede büyümüştür. Ülkede orta sınıf kavramı yok edilmiş, halkın yüzde 90’ı yoksul hale getirilmiştir. Emekçinin alın terinin günden güne ucuzladığı; halk yoksullaşırken iktidar ve yandaşlarının orantısızca zenginleştiği, parası dünya ülkelerinin para birimlerine göre her gün biraz daha değer kaybeden ülkemizde yurttaşların ezici çoğunluğu için artık en basit ihtiyaçlar bile lüks haline gelmiştir.

Bizim alanımız olan kamu kurumları ve kamuda çalışma yaşamında da tahribat korkunç seviyededir. Bu alandaki tablo genel olarak yansıtılacak olursa;

- 21 yılda halkın özkaynaklarıyla var edilen kamu kurumları değmez paralara özelleştirilmiş, yandaşlar ya da yabancılar zenginleştirilirken halk bir de bu yolla yoksullaştırılmıştır.

- Kamu kurumlarına yönetici atanırken liyakat değil iktidara sadakat baz alındığı için kurumlar siyasallaşmış, tarafsızlığını yitirmiştir.

- İktidarın reform yaptığını iddia ettiği sağlık alanı, çökmeye yüz tutmuştur. Kamu hastanelerinde randevu bulmak da, doktor bulmak da imkansıza yakın hale gelmiştir. Buradaki emekçiler de geçinemedikleri ücretleri için insanüstü bir tempoda çalışır haldedir.

- Bir kamu hizmeti olan eğitim de gericileştirme ve piyasacılaştırma politikaları elinde can çekişmektedir. Eğitim emekçileri, yoksulluğa, itibarsızlığa ve güvencesiz istihdama itilmiştir.

- Kamu emekçilerinin genel durumu ise içler acısıdır. Yoksulluk sınırında ücret alan kamu emekçisinin en büyük sorunu geçim haline gelmiştir. Kira, faturalar ve gıda fiyatlarının gün be gün arttığı bu yüksek enflasyon ortamında, kamu emekçisi daha ayın başında ayın sonunu kara kara düşünür haldedir.

- Kendisine reva görülen bu sefalet nedeniyle kamu emekçisi için yaşanabilir bir emeklilik, yıllarca devlette çalıştıktan sonra başını sokabilecek küçük bir ev ve orta halli bir araba almak da artık çok uzaklarda bir hayaldir.

- Kamu emekçileri, liyakatsiz yöneticilerin baskısına, mobbingine maruz kalmaktan, haklarında keyfi soruşturma açılması tehdidine göre hareket etmekten kendilerini işlerine veremez hale gelmiştir. Kamu kurumlarında adil yönetim ve çalışma barışı artık bir nostaljidir.

- Kamu emekçisinin ek ücret, tayin hakkı, fazla mesai ücreti gibi en temel hakları da çoğu alanda keyfi olarak gasp edilmektedir.

- Bugün bir pastanede kaçak işçi çalıştırıldığı ihbar edilse oraya ekip gönderecek olan yöneticiler, kamuda bizzat kaçak işçi çalıştırmaktadır. Anayasa’ya da aykırı olan “sözleşmeli” istihdam yöntemi, işini kaybetmek istemeyen on binlerce insanın elini kolunu bağlamaktadır.

- Anayasamızda güvence altında olan örgütlenme ve sendikalaşma hakkı da bu 21 yılda görmezden gelinir hale gelmiştir. Toplu görüşme masalarında kamu emekçisinin alın terini iktidarın bir aferinine satan sarı sendikalara bu alanda açıkça kolaylık sağlanırken, gerçek sendikalara üye olan kamu emekçileri fişlenmektedir ve karşılarına çıkarılan keyfi zorluklarla baş etmek durumundadır.

Yani daha yakın geçmişte “devlette çalışmanın” kıvanç duyulacak bir şey olduğu bu topraklarda şimdi devlette çalışmak eve boynu bükük, işe düşünceli gelmek, yarınını bilememek haline getirilmiştir.

Güzide devlet kurumları, geleneklerinden koparılmış, siyasileştirilmiş ve kamu için değil sadece bir zümre için çalışır vaziyete gelmiştir.

Oysa kamu kurumları bir devletin sinir sistemidir; onlar düzgün çalışmazsa devlet düzgün çalışamaz. Gözünün önündeki kamu emekçisine bile hakkını vermeyen, onun emeğini bile görmezden gelen bir zihniyet; ülkenin diğer çalışan nüfusunun sorunlarını çözemez. Son 21 yıl, tam da bu tespitin sağlaması niteliğindedir.

Tam da bu nedenlerle oyumuzu bütün bu tablonun müsebbibi olan hükümete, AKP iktidarına vermeyeceğimizin altını çiziyoruz.

Birleşik Kamu-İş olarak yukarıda saydığımız nedenlerle 14 Mayıs’ta oyumuzu;

Bu acı tabloyu yaratanlardan yana değil çözme iradesi gösterenlerden, Cumhuriyet’e “reklam arası” diyenlerden değil onu el üstünde yükseltmeye niyetlenenlerden, emekçiye köle gözüyle bakanlardan değil onunla omuz omuza vermeyi vadedenlerden, tek adam rejiminden değil demokrasiden, yargının bağımsızlığından, kadın-çocuk ve çevre haklarından, otokrasiden değil demokrasiden, tebaa olmaktan değil millet olmaktan, Osmanlı düşleri görmekten değil Cumhuriyet’i 2.yüzyılına yakışır şekilde çağdaş medeniyetler seviyesine taşımaktan, yani insanca yaşamaktan yana kullanacağımızı ilan ediyoruz!"

Kaynak : wwww.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları