loading
close
SON DAKİKALAR

CHP Sözcüsü Faik Öztrak; 'Biz ne tehdide, ne sansüre, ne de yasaklara pabuç bırakmayız. Milletin canını kurtaramayanlar, OHAL ile imajlarını kurtarmanın derdindeler'

CHP Sözcüsü Faik Öztrak; 'Biz ne tehdide, ne sansüre, ne de yasaklara pabuç bırakmayız. Milletin canını kurtaramayanlar, OHAL ile imajlarını kurtarmanın derdindeler'
Tarih: 11.02.2023 - 00:03
Kategori: Siyaset

Faik Öztrak; Ama kifayetsiz saray yönetimi, CHP’nin, Kuvayı Milliye’den, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk’tan neşet ettiğini bir türlü anlayamadı. Biz ne tehdide, ne sansüre, ne de yasaklara pabuç bırakmayız.

CHP Sözcüsü Öztrak, Türkiye’nin yaşadığı depremin beklenmeyen bir deprem olmadığını, Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı’nda bölgede tehlikenin arttığının vurgulandığını belirterek, “Bu gerçekler devlet tarafından yıllardır biliniyor. Bu rapor elinizdeyken, siz ne yaptınız? Neden Kahramanmaraş’ı ve tüm bölgeyi bu depreme hazırlamadınız?” sorusunu yöneltti.

Önceki Afet Protokolü’nün askeri vesayetle mücadele denerek çöpe atıldığını, yerine yenisinin konamadığını, var olan Türkiye Afet Müdahale Planı’nın da uygulanamadığını ifade eden Öztrak, “EMASYA Protokolü bugün yürürlükte olsaydı, Mehmetçik depremden hemen sonra sorumluluk bölgelerine dağılırdı. Pek çok husus çok kısa sürede hallolabilirdi” dedi.

20 yıllık bir yönetimin, “Deprem çok büyük, ne yapalım” deme hakkının asla olmayacağını söyleyen Öztrak, Hükümetin özellikle eksikleri söyleyen muhalefete, düşman görmüş gibi bakıp parmak sallayamayacağını, küfür ve hakaret edemeyeceğini söyledi.

Öztrak, hızlı ve etkin karar alma iddiasıyla getirilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin de deprem enkazı altında kaldığını kaydederek, “Afet bölgesindeki 381 bin küçük yatırımcı başta olmak üzere milletin borsada silkelenmesine göz yumdular. İnsanlar afetle boğuşurken, onları bir de borsa depreminin altında bırakanların yaptıkları elbette yanlarına kar kalmayacak” dedi.

Depremin ardından planlama, organizasyon ve koordinasyon konusunda sahada, ciddi sıkıntılar olduğunu, yönetimin gerekli hazırlığı yapmadığının görüldüğünü ifade eden Öztrak, “Onun maçına, bunun etkinliğine mobil baz istasyonları gönderen GSM operatörleri, deprem bölgesine mobil baz istasyonları kuramadı. Enkaz altındaki milletten faturalarını çatır çatır, peşinen tahsil etmeyi biliyorlar ama iş şöyle bir günde hizmete gelince operatörler ortada yoklar” diye konuştu.

Millet canının derdindeyken, Hükümetin düşündüğü seçim tarihinden bir hafta öncesine kadar sürecek bir OHAL yetkisinde ısrar ettiğini söyleyen Öztrak, “İlgili kanun afetle mücadele konusunda kendisine zaten ihtiyacı olan yetkileri veriyor. Ama yetki obezi Erdoğan, depremi fırsat bilip OHAL ilan etti. Mevcut sistemde zaten her şey bir kişinin iki dudağına bakmıyor mu? Bakıyor. Bir de bunun üstüne, OHAL yetkileri neden isteniyor? Tam da seçimler yaklaşırken, kendisinin de dün ağzından kaçırdığı gibi depremi siyasi istismara dönüştürmeyi önlemek gerekçesiyle, muhalefeti susturmaya, afet yönetimindeki aksaklıklara yönelik eleştirilerin önünü kesmeye çalışıyor” dedi.

Erdoğan’ın eleştirilerle ilgili “defter tutuyoruz” sözlerine yönelik olarak Öztrak şu değerlendirmelerde bulundu: “Beyefendi, defter tutuyormuş, defteri de günü vakti saati geldiğinde açacakmış. Peki, milletin tuttuğu defter ne olacak? Korkacaksanız, asıl milletin defterinden korkun…”

Erdoğan’ın yağma olaylarını OHAL’e gerekçe olarak gösterdiğine, İçişleri Bakanı’nın ise bu olayları inkar ettiğine dikkat çeken Öztrak, “Bu kafalar ülkeyi böyle yönetemezken, vatandaşlarımızda yönetilmezlik duygusu oluşturmak için özel bir çabaya hiç ihtiyaç yok. Yetkiniz çok. Ama yönetme yeteneğiniz hiç yok. Sıfır…” dedi.

Erdoğan’ın millete deprem sonrasında verdiği vaatlere işaret eden Öztrak, “Siz bu kafayla hiçbir şey yapamazsınız. 20 yıldır yan gelip yatmışsınız, şimdi mi yapacaksınız? Siz ancak boş boş konuşursunuz. Milletimizi içine düşürdüğünüz enkazdan, biz çekip çıkaracağız. Milletimizle, gençlerimizle el ele verip yaraları biz saracağız” dedi.

Öztrak, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun hafta sonunda depremin vurduğu Malatya, Şanlıurfa ve Diyarbakır afet bölgelerinde incelemelerde bulunacağını ifade etti.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

Kahramanmaraş Pazarcık’taki depremin üzerinden, 107 saat, Elbistan’daki depremin üzerinden, 100 saat geçti. Yani dört gün geride kaldı. Geçen her dakika, her saniye düşmanımız oldu. Ömrümüzden ömür aldı. Boğazımızda kırk düğüm… Acının, kederin, sıkıntı ve öfkenin, yüreklerimize yumruk gibi oturduğu günlerden geçiyoruz. Deprem bölgesinde ve ülkemizin her yerinde, tüm kalplerde, büyük bir üzüntü var.

MİLLETİMİZİN BÜYÜKLÜĞÜNÜ BİR KERE DAHA GÖRDÜK

Afet bölgesinden uzaktaki vatandaşlarımız; nefes aldığına, yemek yediğine, sıcak odalarında oturduğuna, yatağında uyuduğuna utanır hale geldi. Her bir yurttaşımızın kalbi; Adana, Osmaniye, Hatay, Kilis, Gaziantep, Kahramanmaraş, Malatya, Adıyaman, Diyarbakır ve Şanlıurfa’daki yurttaşlarımız için atıyor. Milletimizin büyüklüğünü, kadirşinaslığını, zor zamanlardaki dayanışma gücünü, bu deprem felaketinde bir kez daha gördük. İnsanlarımız ellerinde ne var ne yok her şeyi seferber etti. Yardımları bölgeye ulaştırmak için sosyal medyadan örgütlenenler, canla başla çalışan gönüllüler, deprem bölgesine koşan doktor ve hemşireler, yardım kolilerini taşıyan gençler, yaptıkları bağışlarla, depremin yüküne omuz verenler, deprem enkazından taş kaldıranlar… Hepsi bu kâbustan, bu karabasandan uyanacağımızın teminatı oldular. Her birine şükran borçluyuz…

KURTARMA VE YARDIM ÇALIŞMALARINA HER TÜRLÜ DESTEĞİ VERİYORUZ

Milletimiz 20 yıldır hep yaptığı gibi, devletine omuz verdi. Saray yönetiminin yapamadıklarını, yine milletimiz yaptı. Depremin ilk anından itibaren, Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Genel Başkan Yardımcılarımız, Belediye Başkanlarımız, Milletvekillerimiz, örgütümüz afet bölgesindeydi. Kurtarma ve yardım çalışmalarına, her desteği vermeye başladılar. An itibariyle 130 belediyemiz tarafından, arama kurtarma aracı, iş makinası, itfaiye, ambulans gibi toplam 3 bin 400 araç ve 7 bin 876 personel deprem bölgesine gönderildi. Orada çalışmalarını sürdürüyorlar. Gıda, hijyen, kıyafet gibi insani yardım malzemelerini taşıyan toplam 1.187 TIR ve kamyon, 3 uçak ve 1 gemi bölgeye gönderildi. Mobil mutfak TIR’ları, ekmek üretimi için mobil fırınlar, jeneratörler, 724 bin battaniye, 35 binden fazla ısıtıcı ve soba… Belediyelerimiz, tüm gücüyle deprem bölgesindeki vatandaşlarımızın yanında… Parti Örgütümüz de, 137 TIR insani yardımı, 42 kamyonu, 10 minibüsü, depremden etkilenen bölgelere intikal ettirdiler. Enkazdan kurtarılan her canla, yaşadığımız büyük acılar bir nebze hafiflese de, deprem bölgesindeki dram, gerçekten çok ama çok ağır… Bu sabah itibariyle; 18 bin 342 yurttaşımızı kaybettik. 74 bin 342 yurttaşımız da yaralı. Kaybettiklerimize yüce Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı, milletimize sabır diliyoruz. Yaralı yurttaşlarımıza da acil şifalar diliyoruz.

GENEL BAŞKANIMIZ HAFTA SONUNDA YENİDEN AFET BÖLGESİNDE

Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Adana, Hatay, Osmaniye, Nurdağı, Islahiye, Kahramanmaraş, Pazarcık, Gölbaşı ve Adıyaman afet bölgelerindeydi. Hafta sonu da; Malatya, Şanlıurfa ve Diyarbakır afet bölgelerinde incelemelerde bulunacak. Kurtarma ekipleri, enkaz altındaki insanlarımıza ulaşmak için canla, başla çalışıyorlar. Hem zamana, hem de soğuğa karşı, büyük bir mücadele veriyorlar. Enkaz başında çalışan, insanlarımızı kurtaran, bölgeye yardım ulaştıran herkese, güç ve kuvvet diliyoruz. Bu fedakâr insanlar, gösterilen insanüstü gayret, milletimize de umut oluyor.

PLANLAMA, ORGANİZASYON VE KOORDİNASYONDA SIKINTI VAR

Deprem felaketinden sonra, sahaya gönderdiğimiz, Koordinatör Genel Başkan Yardımcılarımızdan gelen bilgiler, depremden hemen sonra kurduğumuz, Afet Koordinasyon Merkezi’ne gelen talepler, planlama, organizasyon ve koordinasyon konusunda sahada, ciddi sıkıntıların olduğunu, yönetimin depreme gerekli hazırlığı yapamadığını gösterdi. Depremzedelere yardım için gelen ekipler havaalanlarında kaldı. Bazı yerlerde iş makinası vardı operatör yoktu. Bazı yerlerde de operatör vardı iş makinası yoktu. Bazı yerlerde de iş makinası da operatör de vardı. Ama kurtarma ekibi yoktu. İş makineleri, operatörler ve kurtarma ekipleri buluşturulamadı. İnsanlar ise enkaz altında bağırıyor, yakınları çaresizce çırpınıyordu.

CEP TELEFONU OPERATÖRLERİ ORTADA YOK

Genel Merkezimizde kurulan CHP Afet Koordinasyon Merkezi’ne gelen 27 bin çağrı ve mesajın yarısı, göçük ve enkaz başından gelen yardım çığlıklarıydı. Bu çağrılar anlık alındı ve AFAD’a iletildi. Kalan çağrılar ise iaşe ve barınma talepleriydi. Şu saat olmuş, bölgede iletişim hala en büyük sorun. Onun maçına, bunun etkinliğine, mobil baz istasyonları gönderen GSM operatörleri, deprem bölgesine neden bir türlü baz istasyonu kuramıyor. Şu çağda, şu sıkıntılı günlerde yapılacak iş mi bu? Bu şirketler, enkaz altındaki milletten, faturalarını çatır çatır, peşinen tahsil etmesini biliyorlar. Ama iş şöyle bir günde hizmet vermeye gelince operatörler maşallah ortada yok.

BİLİM İNSANLARI YILLARDIR UYARIYOR, AFAD’IN RESMİ DOKÜMANINDA VAR

Ülkemiz deprem bölgesinde, ama yaşadığımız son büyük deprem felaketi, şehirleşme, konut kalitesi ve afet yönetimi konusunda, alınan tedbirlerin, yetersiz olduğunu bir kez daha gösterdi. Bugün yaşadığımız deprem felaketi sürpriz mi? Hayır değil. Bilim insanları, Kahramanmaraş merkezli bu deprem için, yıllardır bağıra, çağıra uyarılarda bulunuyorlar. Şimdi bu AFAD’a ait resmi doküman. Kahramanmaraş İl Afet Risk Azaltma Planı. Ne diyor bu doküman? Gölbaşı-Türkoğlu segmenti, yani kırılan fay hattı, “500 yılı aşkın bir süredir, büyük bir deprem üretmeyen sismik boşluk konumundadır” diyor ve ilave ediyor. “Bu deprem tehlikesini artırmaktadır.” Tehlikeli zonlardaki yapıların tahliyesi zorunludur. Betonarme ve statik hesapları doğru olan, depreme dayanıklı binalar yapılmalıdır. Bu devletin raporu. Bu gerçekler devlet tarafından, 2001’den bu yana biliniyor. Biz şimdi buradan soruyoruz. 2003 yılından bu yana ülkeyi yönetenlere soruyoruz: Bu rapor elinizdeyken, siz ne yaptınız? Neden Kahramanmaraş’ı ve tüm bölgeyi bu depreme hazırlamadınız?

KAYNAKLAR DEPREME HAZIRLIĞA DEĞİL, DOLARLI-AVROLU GARANTİLERE GİTTİ

Şimdi bu Avrupa fay ve deprem haritası... Buda Türkiye deprem riski haritası. Bizim coğrafyamız işte bu… Türkiye’nin her yeri deprem bölgesi. Burada da gözüküyor, burada da gözüküyor. Bu bugünün gerçeği değil, binlerce yıldır bilinen bir husus, binlerce yılın gerçeği. Kendinden önceki 57 Cumhuriyet Hükümetinin, 79 yılda harcadığı paranın 4 katını 20 yılda harcayan, yetmez bir de üstüne depreme hazırlık için, milletten 36,5 milyar dolar vergi toplayan, ekonomik büyüme modelinin merkezine inşaatı koyan Saray yönetimi, şehirlerimizi bu gerçeğe göre hazırlamalıydı. Onun yerine kaynaklar, dolarla, avroyla garantilere, ışıltılı AVM’lere ve ranta gitti.

AFET PROTOKOLÜNÜ ÇÖPE ATTILAR, YENİSİNİ YAPAMADILAR

Bugün yaşadığımız felakete sebep olan zihniyet, işte bu zihniyettir. Kaçak yapılara ruhsat verip, bağış topluyoruz diyen işte bu zihniyettir. 1999’da Büyük Marmara Depremini yaşadık. O günden bu yana da, İstanbul depremini konuşuyoruz. Ama yaşadığımız son felaket, 20 yıldır ülkeyi yönetenlerin, şehirlerimizi depreme hazırlamadığını açık seçik gösteriyor. Böyle bir felakette, izlenecek bir afet protokolleri dahi yokmuş. Bunu gördük. İlk gün büyük bir kararsızlık ve şaşkınlık yaşandı. Afetle mücadele için kurulmuş AFAD paralize oldu. Şimdi öğreniyoruz ki, Tanzanya’ya elçi yapılmış önceki başkanı, tekrar göreve çağırıyorlar. Kurumun üst yönetimi, atama bakanların, AK Parti’nin akrabayı taallukatıyla doldurulmuş. Liyakatsizlik tüm Türkiye’yi esir aldığı gibi, AFAD’ı da esir almış. Elbette bugün sahada cansiperane çalışan AFAD personelini bütün bunlardan tenzih ediyoruz. Onların üstün gayretlerine şahidiz. Ama depremin daha ilk anında,  bu fedakâr personeli, seferber edecek, bir yönetim ortada yoktu. AFAD Başkanı sustu. Fuat Oktay konuştu. Devletin askeri ve sivil tüm imkânları, depremin ilk dakikasından itibaren, seferber edilemedi. Önceki afet protokolünü, “Askeri vesayetle mücadele” bahanesiyle, çöpe atan bu yönetim, 20 yılda doğru dürüst uygulanabilecek, bir afet protokolü hazırlayamamış.

AFAD’IN DÜZCE RAPORU HER ŞEYİ ANLATIYOR

Dün Genel Başkanımız, Düzce depreminin ardından, AFAD ’ın hazırladığı “Düzce Depremi Etki Analizi Raporunu” açıkladı. Güya Türkiye’de bir “Afet Müdahale Planı” var. Ama bu raporun sonucunun ilk maddesi bu planın uygulanamadığını söylüyor. Afet yönetiminin kaosa dönüştüğünü söylüyor. Görev ve yetki karmaşasının olduğunu söylüyor. Tıpkı bugün 10 ilimizde olduğu gibi.

EMASYA YÜRÜRLÜKTE OLSA PEK ÇOK SORUN HALLOLURDU

Oysa “Emniyet, Asayiş ve Yardım Planları” yani EMASYA Protokolü bugün yürürlükte olsaydı, Mehmetçikler, depremden hemen sonra, sorumluluk bölgelerine dağılır, yardım malzemelerinin dağıtımından, arama ve kurtarmaya, afet bölgelerinin asayişinden, diğer ilk yardım ve emniyet tedbirlerine kadar, pek çok husus çok kısa sürede hallolabilirdi. Sahra hastaneleri, sıcak sahra çadırları kurulur, şu soğuklarda sıcak çorba verecek sahra mutfakları çalışırdı. Ama “asker bu işlere karışmasın” diyerek, bu protokolü kaldırıp attılar. Ve depremin ilk 24 saatinde, yurttaşlarımız enkazın altında bir başına kaldı. Çöken yapıların çoğuna arama kurtarma ekipleri gönderilemedi, gidemedi. Asker sahaya 24 saat sonra indirildi. O da 3 bin 500 Mehmetçikle… Bugün sayı 17 bin. Ne yazık ki bu plansızlık, bu organizasyonsuzluk nedeniyle, çok önemli bir zamanı, ilk 24 saati kaybettik. Kaybedilen zamanla beraber, insani kayıplarımız da arttı.

24 YIL SONRA AYNI ÇIĞLIK: NEREDE BU DEVLET!

“İstasyonlarda akaryakıt yok. Fırınlarda ekmek yok. İçecek su yok, yardım yok, devlet yok” feryatları, arşa yükseldi.  1999’dan 24 yıl sonra, “Nerede bu devlet?” çığlığı, kulaklarımızı değil, yürekleri parçaladı. Daha önceki depremlerde de, benzer sıkıntılar yaşandı mı? Yaşandı. Tüm bu gerçekler karşısında, 20 yıllık bir yönetimin, “Deprem çok büyük, ne yapalım” deme hakkı, asla olamaz. Hele eksikleri söyleyen muhalefete, düşman görmüş gibi bakıp parmak sallama, küfür ve hakaret etme hakkı, hiç ama hiç olamaz. Hep söylüyoruz bu ülkenin en büyük açığı, milleti ayrım yapmadan kucaklayan, tarafsız, partisiz bir Cumhurbaşkanıdır. Bu acı günlerde bunu her zamankinden daha fazla hissettik.

CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÜMET SİSTEMİ DE ENKAZ ALTINDA KALDI

Ne yazık ki yaşadığımız depremde, sadece insanlarımız depremin altında kalmadı. “Hızlı ve etkin karar alacağız” diyerek pazarlanan, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de, deprem enkazının altında kaldı. Hızlı karar alacağız diyenler, depremin hemen sabahında değil, depremden ancak 36 saat sonra, 10 ilimizi “Afet Bölgesi” ilan edebildi.

MİLLETİ SOYMA DERDİNDE OLANLAR BOŞ DURMADI

Bu arada millet canıyla boğuşurken, milleti soyma derdinde olanlarda boş durmadı. “Hızlı karar alacağız” diyerek, kendilerine rejim elbisesi dikenler, afet bölgesindeki 381 bin küçük yatırımcı başta olmak üzere, milletin borsada silkelenmesine göz yumdular. Depremin ancak üçüncü gününde, borsayı kapatmayı akıl edebildiler. O da Genel Başkanımızın uyarılarıyla… Bir defa daha altını çizelim, biz bu rezaletin de hesabını soracağız. İnsanlar afetle boğuşurken, onları bir de borsa depreminin altında bırakanların, yaptıkları elbette yanlarına kar kalmayacak.

YETKİ OBEZİ ERDOĞAN DAHA FAZLA YETKİ İSTİYOR

Mevcut hükümet sisteminde, dünya üzerinde tek bir faniye verilebilecek her türlü yetki, bu hükümetin başına verilmiş vaziyette. Ama bunlarda liyakat yok. Adalet yok. Sistemde denetim yok. Denge yok. Fren yok. Partili Cumhurbaşkanının, tek bir imzayla yapamayacağı hiçbir şey yok. TBMM’nin onayladığı bir uluslararası sözleşmeden bile, ülkeyi tek bir imzayla çıkarabilen, bu yönetim, millet canının derdindeyken, “Daha da yetki” isterim dedi. OHAL ’i ilan etti. Biz de “İhtiyacın yok, ama yapacaksan da bunu bir ayla sınırla, daha fazlasını yapma” dedik. Olmaz dedi. Düşündüğü seçim tarihinden, bir hafta öncesine kadar sürecek bir yetkide ısrar etti. Milletimiz bu kadar acı çekerken, bu kabul edilemez. İşte esas siyasi fırsatçılık, budur, istismar budur. Mevcut 7269 Sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, Afetle Mücadele Konusunda, kendilerine zaten ihtiyaçları olduğu yetkiyi veriyor. Bugüne kadar hiçbir hükümet, doğal afet nedeniyle, OHAL ilan etmedi. 1999’da büyük Marmara Depreminde bile, OHAL ilan edilmedi. Ama yetki obezi Erdoğan, depremi fırsat bilip OHAL ilan etti.

DERDİ MUHALEFETİ SUSTURMAK

Mevcut sistemde zaten her şey, bir kişinin iki dudağı arasında. Bir de bunun üstüne, OHAL yetkilerini neden isteniyor? Tam da seçimler yaklaşırken, kendisinin de dün ağzından kaçırdığı gibi, depremi siyasi istismara dönüştürmeyi önlemek gerekçesiyle, muhalefeti susturmaya; afet yönetimindeki aksaklıklara yönelik eleştirilerin, önünü kesmeye çalışıyor.

MİLLETİN CANINI DEĞİL, İMAJI KURTARMA PEŞİNDE

Ama kifayetsiz saray yönetimi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Kuvayı Milliye’den, Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk’tan neşet ettiğini bir türlü anlayamadı. Biz ne tehdide, ne sansüre, ne de yasaklara pabuç bırakmayız. Milletin canını kurtaramayanlar, OHAL ile imajlarını kurtarmanın derdindeler. Yaşadığımız deprem felaketinin, daha ilk anından itibaren, Erdoğan işi gücü bıraktı. Muktedir imajını korumak için, milleti tehdit etmeye başladı. Sosyal medyaya erişimi engelledi. Milletin depremde elindeki en önemli iletişim aracını, elinden almaya bile cüret etti.

ASIL MİLLETİN TUTTUĞU DEFTERDEN KORKUN

Beyefendi, defter tutuyormuş, defteri de günü vakti saati geldiğinde açacakmış. Peki, milletin tuttuğu defter ne olacak? Cenazesini, çöp poşeti içinde teslim alan dedenin, tuttuğu bir defter yok mu? Ölmüş evladının elini, deprem enkazında saatlerce tutan çaresiz babanın, tuttuğu bir defter yok mu? “15 yaşındaki kızım okul birincisiydi. Gelseydiniz yaşayacaktı” diye feryat eden annenin, tuttuğu bir defter yok mu? Korkacaksanız, asıl bu defterlerden korkun… Bugün millet soğukta bir başına. Barınma, tuvalet büyük sorun. Bu eziyetleri çeken insanlarımızın, tuttuğu bir defter yok mu?

BAKANI BAŞKA, KENDİSİ BAŞKA KONUŞUYOR

Dün Erdoğan, bir de alışveriş merkezlerinde, marketlerde yağmacılık yapanlarla mücadele için, OHAL yetkilerine ihtiyacı olduğunu söyledi. Oysa kendi atadığı İç İşleri Bakanı bir gün önce, kelimesi kelimesine: “Buradan İçişleri Bakanı olarak söylüyorum. Bazı yerlerde yağma haberleri gibi haberler söz konusu. Bir iki münferit olay tespit edildi. Bunun dışında Türkiye'de böyle bir şey söz konusu değil. Yani böyle bir olay da söz konusu değildir. Ancak bütün bunları büyütmek, yani bir yönetilemezlik duygusu ortaya koymak, hele bu dönemde bize karşı değil, vatandaşımıza karşı yapılabilecek önemli bir yanlıştır…” demişti. Dün de Erdoğan’ın yağma açıklamasından hemen sonra bir kere daha çıktı. “Yağma ihbarlarının yüzde 99,9'u asılsızdır. Bir güvensizlik algısı oluşturup, milletin değerleriyle oynamak yanlıştır” dedi. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu… Erdoğan “yağma var.” Bunun için “OHAL çıkarıyorum” diyor. Atadığı Bakan, “böyle bir şey yok.” “Yönetilmezlik duygusu oluşturmak için, bu haberler çıkarılıyor” diyor. Vatandaşımıza yanlışı kim yapıyor? Bu haberleri çıkaran kim? Erdoğan’ın kendisi. Atama İç İşleri Bakanı da çıkmış, partili Cumhurbaşkanını suçluyor. Bu kafalar ülkeyi böyle yönetemezken, vatandaşlarımızda yönetilmezlik duygusu oluşturmak için kimsenin özel bir çaba göstermesine ihtiyaç yok. Yetkiniz çok. Ama yönetme kabiliyetiniz hiç yok. Sıfır…

AR DAMARLARI KALMADI

Bu deprem felaketinde, bunu bir kez daha gördük.” “İnsan kınadığını yaşamadan ölmezmiş.” “Bazı sorumsuzlukların ve yolsuzlukların neticesi olan olayları, kader diyerek geçiştirmek mümkün olamaz... Yeraltında fay kırıklıklarından önce, bağışlayın söylemek zorundayım, kırılan ar damarlarıdır. Birbirini tetikleyerek kırılan bu iki faydan sonra, malzemeden çalmayı alışkanlık haline getirenlere, yolsuzluktan ve usulsüzlükten beslenenlere gün doğmuştur. Bu aksaklıkları, bu çözümsüzlükleri gidermek için, bataklığı kökünden kurutmak, sorunları kaynağından çözüme kavuşturmak zorundayız.'' Bu sözleri kim söylüyor? Biz söylemiyoruz. Bu sözler 2003’de iki aylık Başbakan olan Erdoğan’ın sözleri. Aynı Erdoğan 20 yıldır ülke yönetiminin de başında. Bataklık kökünden kurutuldu mu? Hayır! Sorunlar kaynağından çözüme kavuşturuldu mu? Hayır! 20 yılda hem bataklık büyüdü. Hem de sorunlar katlandı, devasa oldu. Çünkü beyefendinin devri iktidarında, malzemeden çalmayı alışkanlık haline getirenler, yolsuzluktan, usulsüzlükten beslenenler abat oldu. En azından geçmişte, kırılabilen bir ar damarı vardı. Bugün elde o da kalmadı. Ar damarı kalmayanlar bugün çıkmış, “Millete 10 bin lira verdik. Evleri de 1 yılda biz yaparız” diye konuşuyorlar.

BU ENKAZI BİZ KALDIRIRIZ

Siz bu kafayla hiçbir şey yapamazsınız. 20 yıldır yan gelip yatmışsınız. Şimdi ne yapacaksınız? Siz ancak boş boş konuşursunuz, algıyı yönetmeye çalışırsınız. Milletimizi içine düşürdüğünüz bu enkazdan, biz çekip çıkaracağız. Milletimizle, gençlerimizle el ele verip, yaraları biz saracağız. Artık hiç kimse, ar damarı çatlayanlarla, millete sırtını dönenlerle, milletin kanını emenlerle, aynı hizaya gelmemizi beklemesin. Biz milletimizle aynı hizada olmaya devam edeceğiz.

Sözlerimi tamamlarken, bir kez daha depremde yitirdiklerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyoruz.

Sahada canla başla mücadele eden kurtarma timlerine, insanlarımıza yardım elini uzatan herkese, sahadaki üstün gayretleriyle umudumuz olan gençlerimize, sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Biliyoruz gidenleri geri getiremeyiz. Ama böyle bir millet, milletimiz iyi bir yönetime kavuştuğunda, bu afetlerin yarasını da hızla saracaktır. Bundan bizim hiç şüphemiz yoktur.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. 

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları