loading
close
SON DAKİKALAR

DEM Parti Eş Başkanı Bakırhan Zerre-i miskal kadar bir devlet aklı kalmışsa çağrımız onadır: Öcalan’la oturup konuşulmalıdır!

DEM Parti Eş Başkanı Bakırhan Zerre-i miskal kadar bir devlet aklı kalmışsa çağrımız onadır: Öcalan’la oturup konuşulmalıdır!
Tarih: 23.01.2024 - 12:10
Kategori: Siyaset

DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan, TBMM'de Partisinin haftalık Meclis Grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Bakırhan, şunları söyledi: 

"Bugün hem iktidara hem de muhalefete önemli çağrılar yapacağız

Mêvanên ezîz hevalên me hêja hun bi xêr hatin serseran serçavan hatin. Hepinizi partim adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Hoş geldiniz. Bugünkü Grup toplantımız önemli. Bugün hem muhalefete hem iktidara hem de Türkiye halklarına çok önemli çağrılar yapacağız. Umarım herkes kırmızı çizgilerini ve bize dönük önyargılarını bir kenara bırakarak bugün yapacağımız bu grup konuşmasına 30 dakikasını ayırır. 

Dünyanın üçte biri neredeyse mülteci konumunda yaşıyor

Dünya halklarını tehdit eden bir ırkçılık ve milliyetçilik dalgası giderek dünyada yükseliyor. Bu dalganın altında kalacak milyonlarca insan var. Dünyanın her yerinde yükselen bu ırkçı ve milliyetçi dalganın yaratmış olduğu savaş aynı zamanda milyonlarca insanı yerinden ve yurdundan etti. Dünyanın üçte biri neredeyse mülteci konumunda yaşıyor. Her gün kendi topraklarını değiştirerek başka diyarlara, daha zor bir yaşama göç etmek durumunda kalıyor. Milyonlarca insan hep kaçış halinde. İzliyorsunuz; sahiller neredeyse her gün 3-5 mültecinin yaşamını yitirdiği soğuk, cansız bedenlerle önümüze geliyor. Sahillere vuran aslında göçmen ve mülteci cenazeleri değil insanlıktır. Mülteciler gittikleri ülkelerde de düşmanca bir muameleye maruz kalıyor. Bunu en yakından siz bilirsiniz. Türkiye’de de mültecilere yaklaşım dünya genelinden çok farklı değil. Bir anda bütün kötülüklerin kaynağı maalesef ülkelerinden göçmek zorunda kalan mülteciler olarak görülüyor. 

Gökyüzü nasıl hepimizinse yeryüzü de hepimizindir

Evet bir ırkçılık gelişiyor. Ancak gökyüzü nasıl hepimizinse yeryüzü de bütün insanların, tüm insanlığındır. Biz bu şekilde bu meseleye yaklaşıyoruz. Biz iktidarın büyüttüğü yapay bölünmelerden değil insanı esas alan ortak yaşamdan yana olduğumuzu her seferinde dile getiriyoruz. Bizim hem iktidardan hem birçok ırkçı-milliyetçi partiden farkımız budur. Bu milliyetçi ve ırkçı akıl dünyayı, Ortadoğu’yu ve Türkiye’yi giderek bir uçuruma sürüklüyor. Dünyada ve Türkiye'de bu dalgayı arkasını almak isteyen ırkçı ve milliyetçiler, her gün bu ülkeye milliyetçilik, ırkçılık, düşmanlık tohumları ekiyor. Türk’ü Kürt’e, Arap’ı Fars’a, Sünni’yi Alevi’ye düşman etmeye yeminli siyaset tüccarları dünyanın her yerinde olduğu gibi yine bu dönemde ortaya çıktı. Birinci yüzyılda milliyetçi ve ırkçı toplumsal sözleşme hepimize kaybettirdi, Türkiye’ye kaybettirdi. İlk yüzyılı savaşlarla, çatışmalarla, asimilasyon politikalarıyla, ret ve inkarla geçirdik. 

Biz Türk değiliz, Kürt olarak yaşamak istiyoruz

Milliyetçi ve ırkçı çevreler, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında da bir kez daha farklı kimlikleri ve inançları susturmak için el ve ağız birliği etmişçesine saldırmaya çalışıyor. Biz bunlara diyoruz ki biz Kürtler bir yüzyıl daha bizi yok sayan bu anlayışa teslim olmayacağız. Açık söyleyelim; biz Türk değiliz ama bizim Türk halkıyla, Türkiye halklarıyla herhangi bir sorunumuz yok. Biz Kürtler olarak bu bölgede Farslar, Araplar, Türkler hangi haklara sahiplerse onlarla eşit haklara sahip olmak istiyoruz ve bunun mücadelesini yürütüyoruz. Hiçbir halkı ve hiçbir halkın hakkını yok saymıyoruz, bizim olan hakkımızı talep ediyoruz. Biz bin yıllardır bu topraklardayız. Atalarımızın, dedelerimizin mezarları bu topraklarda. Kürt olarak yaşamak istiyoruz, Kürt olarak kalmak istiyoruz. Başka bir kimliğin zorla dayatılmasına, tekçiliğe karşı olduğumuzu belirtmek istiyoruz. Bu yüzyıllardır böyleydi, bundan sonra da böyle olacak. Bu ırkçı, milliyetçi haykırışlara; bu ırkçı, milliyetçi dalgaya asla teslim olmayacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Asimilasyona karşı en büyük silah çocuklarımıza anadillerini öğretmek” deyip peşine de “Kürtler hariç” diye ekliyor. Bizim de buna sessiz kalmamızı istiyor. Em dibêjin gelo Erdogan ji bo Tirkan van gotinan dibêjin ji bo Kurdn jî van gotinan dibêjin an na? Biz diyoruz ki; Türkler için bu anadili hak gören Erdoğan, Kürtler için de bu sözlerini tekrar eder mi, tekrar etmeye var mı? Anadil Kürtlerin de hakkıdır. Kürtlerin hakkını yok saymak bu söylemleri boşa çıkarır. 

Irkçılar sadece sessiz kalmayın aç da kalın istiyor, bunu reddediyoruz

Özgürlükler ve demokrasi konusunda gerçekten yok sayılıyoruz. Ama ekonomik tablo da biraz önce saydığım yaklaşımlardan çok farklı değil. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından hazırlanan Sosyo-Ekonomik Gelişmişlik Endeksinde illerin sıralamasını birazdan göstereceğiz. Bu haritada yine Kürtlerin payına yoksulluk, açlık, işsizlik düşüyor. Biz kardeşiz Kürtlere eşit davranıyoruz diyenlere bizzat bu tabloyu göstermek isterim. Burada griyle gösterilen Kürt illeridir, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Kürt coğrafyasıdır. Yüzyıldır ne yaşadığımızın en iyi fotoğrafı bu tablodur. Sadece diline, kültürüne, yaşamına, özgürlüklerine bir düşmanlık yok; ekonomik olarak aç bırakma, yoksul bırakma da var. İşte bizim itirazımız bu tabloyadır. Bu tabloda özellikle Kürt illerinin bulunduğu bölgelerinin renklerinin Türkiye’nin diğer bölgeleriyle aynı olmasıdır amacımız. Başka bir derdimiz yok. Bu milliyetçi ve ırkçılar sadece sessiz kalmayın aç da kalın istiyor. Bunu reddediyoruz, buna itiraz ediyoruz. Ben eminim ki hiçbir onurlu Kürt ve diğer milliyetlerden halklarımız da bu tabloyu kabul etmeyecektir. 

“Terör” diyorlar, perdeyi çekip bakıyoruz arkasından hırsızlık, yoksulluk, çeteler çıkıyor

Bunlar istiyor ki bir yüzyıl daha kadın katliamlarına ses çıkarmayalım. İşçiler katledilsin, buna fıtrat deyip geçelim istiyorlar. Süryanice iki kelime konuşulmasın, Kürtçe bilinmeyen dil olarak geçsin, ihaleler yandaşların elinde dolaşıp dursun istiyorlar. Yakın zamanda bir moto-kurye Somali Cumhurbaşkanın oğlu tarafından katledildi. Karşılığında 27 bin lira para cezası verdiler. Bir gram vicdanı olan insana soruyorum: Moto-kurye kardeşimizin öldürülmesinin bedelini 27 bin lira olarak belirleyen bu yargı mı, onun arkasındaki iktidar mı bu ülkeyi seviyor?  Değerli Türkiye halklarının, vicdanına, zihnine bırakıyorum bunu. Sahte yerlilik, çakma millilik yetmiyor, sürekli beka diyorlar. Bir bakıyoruz arkasında bir kadrolaşma çıkıyor. “Terör” diyorlar, perdeyi çekip bakıyoruz arkasından hırsızlık, yoksulluk, çeteler çıkıyor. 

Kim alçaklık yapıyorsa, hak yiyorsa milliyetçiliğe sarılıyor

Bu bin yıllardır böyledir. Kim çok fazla milliyetçilik yaparsa bilin ki arkasına sakladığı suçlar ve günahlar vardır. Bu ülkede değişmeyen bir kural vardır. Kim alçaklık yapıyorsa, kim vatan hainliği yapıyorsa, kim başkasının hakkını yiyorsa milliyetçiliğe sarılıyor. Bu milliyetçi ve ırkçı dalga ikiyüzlülüktür. Tarihe bakın, hem yakın geçmişe hem de uzak geçmişimize bakın; bu sahte ve ikiyüzlü milliyetçilerin topluma tek bir faydası olmamıştır, bütün ülke çalışmış onlar zimmetine geçirmiştir. 

DEM Parti sömürgecilik ve emperyalizme karşı mücadeleye devam edecek

Yine son dönemlerde sık sık partimize ve halklarımıza dönük bir söylem var. Ona da bir yanıt vermek isterim. Bizi sömürgecilerle, emperyalistlerle aynı cümlede dile getirenlere bu cevabı vermek istiyorum. Kürt halkı da DEM Parti de DEM Parti’nin geleneğinden geldiği partilerin tamamı da sömürgeciliğe ve emperyalizme karşıdır, karşısında durmuştur. Onlarla mücadeleye etmeye devam edecektir. Bu ülkedeki diğer siyasi geleneklere baktığımız zaman, asıl onların geçmişinde ve bugününde emperyalizm ve sömürgeciliğin izlerini görürsünüz. Allah’a çok şükür bu konuda başımız dik, alnımız açıktır. İlk günden beri ısrarcıyız; Türkiye’nin en temel sorunu Kürt sorunudur ve en çıkar yolu da çözümü dışarıda görmek değildir, Türkiye içerisinde çözmektir. Kaybolan şeyi, kaybolan yerde aramaya devam edeceğiz. 

Zerre-i miskal kadar bir devlet aklı kalmışsa çağrımız onadır: Öcalan’la oturup konuşulmalıdır

Dolayısıyla bu alaca karanlık içerisinde bir mum yakmak için iki önemli çağrı yapmak istiyoruz. Birincisi Türkiye halklarınadır. Yükselen milliyetçi ve ırkçı dalgaya karşı bizi ancak ortak değerlerimiz olan barış ve demokrasi bir arada tutabilir, güçlendirebilir. Bu sebeple herkesi güçlü bir ülke uzlaşısına katkı sunmaya davet ediyoruz. Bizler toplumsal uzlaşıyı güçlendirebilirsek bu milliyetçi ırkçı dalgayı durdurabiliriz. Yine ikinci çağrımız zerre-i miskal kadar bir devlet aklı kalmışsa onadır. Hem bölgemizde komşu ülkelerde ciddi bir çatışma, gerginlik, savaş ve kaos hali hakimdir. Bundan çıkmanın en iyi yolu Türkiye’de toplumsal barışı sağlamaktır. Asıl güvenlik tehdidi hakkını arayan Kürtler değildir. Asıl güvenlik tehdidinin bu ırkçı ve milliyetçi kesimlerden geldiğini de Türkiye halkları görmelidir. Buna karşı demokratik çözüm ve barış için adım atmak gelecek nesillere olan borcumuzdur. Eğer halen akli selim düşünmeye meyilli bir devlet ve onun kırıntısı kalmışsa şu iyi görülmelidir. İmralı kapıları her aralandığında demokratik çözüm umudu büyümüştür, bu ülke huzura kavuşmuştur. Ülkenin ekonomisi yükseliş trendine geçmiştir. Çözümde yıllarca ısrar eden Sayın Öcalan’a kulak verilmeli ve oturulup konuşulmalıdır. Ülkemizde barışı mayalamak isteyen Sayın Öcalan’ı mı, yoksa kanayan yaramız üzerinde tepinmeye çalışan, tuz döken bu ırkçı milliyetçilerin zihniyetini mi tercih edeceğiz? Bu iki seçenek arasından bizim seçeneğimizin hangisi olduğunu zaten belirtmiştim. 

Tek ihtimal var o da barışı sağlayıp demokratik ve adil bir düzen inşa etmek

Herkes bilsin ki bugün artık tek bir ihtimal vardır. Ya toplumsal barışı sağlayacağız ve demokratik ve adil bir düzen inşa edeceğiz ya da bu ırkçı milliyetçi dalgaya teslim olacağız. Siz de izliyorsunuz; son dönemlerde Yargıtay senin, maliye benim, hariciye ötekinin diye karteller oluşturdular. Yani bir devlet aklı ortada yok. Yeni yüzyılın Türkiye için tek kurtuluş reçetesi demokrasiye ve ortak akla dayalı uzlaşmadır. Türkiye’de de Türkiye uzlaşmasıdır. Türkiye halkları için tek çıkar yol tarihi Kürt barışıdır; demokratik, adil ve özgürlükçü bir düzendir. Alevi’nin eşit yurttaşlık hakkına sahip olduğu, ibadet hakkının güvence altına alındığı, tek bir Ermeni’nin bile güvercin tedirginliği hissetmediği bir ülke olsun istiyoruz. Bunun mücadelesini yürütüyoruz. 

2024 yılını emekliler yılı olarak ilan ediyorlar ama emeklileri enflasyon karşısında lime lime ediyorlar

Yerli çakma milliyetçiler yüzünden milyonlarca emekçi ve emekli her akşam evine nasıl ekmek götüreceğini kara kara düşünüyor. Bakın metal sektöründe çalışan şirketler ve sermaye sahipleri 2023 yılında her çalıştırdığı işçiden 157 bin lira kazanmıştır ama işçiye 2023 yılında 11 bin lira para vermiştir. Yani neredeyse çalıştırdığı işçiden kazandığı paranın 14’te birini işçiye vermiştir. Bir de buna adalet diyorlar. Adalet toplumun nefes borularındandır. Nerede adalet, nerede vicdan olduğunu bu tablodan çok iyi görebiliriz. Türkiye’de iktidar ile sermaye son yıllarda kol kola geziyor ve bizim nefesimizi, canımızı, emeğimizi kazanca dönüştürüyorlar. Emekçiler bu ülkede nefessiz kalıyor, iliklerine kadar bunu yaşıyor. TÜİK’in yalan enflasyonu bile yüzde 64 iken emeklilere verilen zam miktarı yüzde 42,5. 2024 yılını emekliler yılı ilan ediyorlar ama emeklileri enflasyon karşısında lime lime ediyorlar. 

Türkiye AB’ye giremedi ama AB’nin çöplüğüne dönüştü

İktidar yalnızca bunları yapmadı. Yıllarca Türkiye’yi AB’ye giriyoruz diye kandırdılar ve günün sonunda Türkiye AB’ye girmedi ama AB’nin çöplüğüne dönüştü. Avrupa ülkelerinin bütün dünyaya ihraç ettiği çöplerin toplamı 32 milyon ton civarında. Türkiye’ye 12,5 milyon ton çöp göndermiş. Yani bütün dünyaya gönderdikleri çöpün neredeyse yarısına yakını Türkiye’ye gönderiliyor. Biz evrensel hukuk olsun, demokrasi olsun, özgürlükler olsun, AB’deki insan haklarını ve demokratik değerleri çoğaltalım diyoruz; maalesef iktidar bunun yerine çöpleri çoğaltmaya devam ediyor 3-5 kuruş için. Biz bunun da çıkar yol olmadığını, en iyi yaşamın ekolojik değerlere uygun yaşam olduğunu belirtmek istiyoruz. İşte milliyetçi ve ırkçı dalganın bize dayattığı da emekçilerin aç kaldığı, çocukların fabrikalarda yaşamlarını kaybettiği, velilerin karne günü sevinemediği, ülkenin çöp merkezi haline geldiği, nefes almanın bile zorlaştığı bir ülkedir. 

Ön seçimlerimizde yerel demokrasi ile nefes alabileceğimizi gördük

Çakma milliyetçilerin bize dayattığı bu nefessizliğe son vermek bizim elimizdedir. Önümüzde bir yerel seçim var ve el ele vererek birlikte nefes alabiliriz. Geçtiğimiz hafta 90 merkezde on binlerin katılımıyla bir halk oylaması gerçekleştirdik. Dört bine yakın adayımızla, delegelerimiz ve kent dinamikleriyle Türkiye’de bir demokrasi devrimine hep birlikte imza attık. “Seçim halkın, adaylar hepimizin” diyerek milliyetçi, ırkçı ve merkeziyetçi mantığa da demokrasinin nasıl olduğunu bu seçimlerle bir kez daha gösterdik. Yerel demokrasiyle nefes alabileceğimizi gördük. Tüm ülkeye de gösterdik. Bu kadar baskıya rağmen dünyada, Türkiye’de demokratik değerleri büyütmemizi, model olacak yöntemleri ve yolları bulmaya çalışmamızı da ben takdire şayan olarak değerlendiriyorum. Üretenlerin, dert edenlerin, halkların ve inançların yönettiği kentlerde nefes alabiliriz dedik ve onun gereklerini yerine getirdik. Bizi nefessiz bırakmak için irademize ipotek koymaya çalışıyorlar. Seçim gelmeden minareyi çalan kılıfını hazırlar misali sahte seçmen üretiyorlar. Bu konuda basını, kamuoyunu, siyasi partileri, haktan ve hukuktan yana olan bütün kurumları uyarmak istiyorum. 

Bunların tek kıblesi hiledir, nerede bir karakol varsa sahte seçmenle doldurdular

Iğdır’da, Siirt’te, Kars’ta, Kürt coğrafyasındaki her il ve ilçede nerede bir jandarma binası varsa, nerede bir karakol varsa sahte seçmenle doldurdular. Çünkü bunların tek bir kıblesi var o da hiledir. Bunu sadece biz söylemiyoruz, bu ülkede yaşayan herkes dile getiriyor. Milliyetçi ve ırkçı dalga bizleri sandıkta yenemiyor, siyaset de yapamıyor, o yüzden hilelere başvuruyor. Çünkü hile bunların diğer adıdır. Tüm Türkiye bu açık aleni ve resmi kayıtlara geçmiş hileyi ve hırsızlığı can kulağıyla dinlesin. Iğdır’da 2019 seçimlerini 1511 oyla kazandık. Iğdır merkeze önümüzdeki seçim için en az 4 bin 361 kaçak seçmen taşımışlar. Yani o kentte oturmayan seçmenler var. Yine milletvekili seçildiğim Siirt’te 2019 seçimlerinde 1161 oy farkla seçimleri kazanmıştık. Şimdi Siirt merkeze en az bizim tespit ettiğimiz 6 bin 819 seçmen taşımışlar. Siirt'in Kurtalan ilçesinde 700 oy farkla seçimleri kazanmıştık. Sadece bir sandığa 976 seçmen taşımışlar. Kaybetmemek için ellerinin uzanmadığı alan kalmadı. Bu daha ilginç bir örnektir. Şırnak Uludere ilçesine 2200 oyla birinci parti olduk. Yurt içinde kaçak seçmen bulamamışlar ki yurt dışı seçmeni olarak geçen seçimde kayıtlı olan 3 bin 55 kişiyi taşımışlar oraya. Yani Uludereli olmayan, belki haritada yerini bilmeyen yurt içinde de oy kullanmayan 3055 seçmeni Uludere’ye seçmen olarak kaydetmişler. 2019 seçimlerinde hile hurdayla Ağrı Belediyesini aldılar. 7250 oy farkla şu anda birinci partiyiz belediye sınırları içerisinde. Şimdi Ağrı’da halkın iradesine kayyım atamak için buraya binlerce kaçak seçmen taşıdılar. Hileleri saymakla, haramları hesaplamakla bitmiyor. Vallahi dünyaca ünlü üç kağıtçı Ponzi bile bunları görse tövbe ederdi. 

Hileli seçmen taşıma sadece Kürtlerin iradesine değildir

Bütün siyasi partileri bu konuda duyarlı olmaya çağırıyoruz. Bu yapılan sadece Kürtlerin iradesine değil demokrasiye ve özgürlüklere yapılmıştır. Bu seçim hileleri sadece DEM Parti’nin görevi değildir, Türkiye’deki duyarlı bütün çevrelerin görevidir ve üzerinde durmaları gerekir. Halkımıza da çağrımız var; adalet sizlerin elindedir, bu arsızlığa ve hırsızlığa, kul hakkı yemeye de dur demek de yine sizlerin elindedir. Hile ve hurdalarına karşı seçim günü en güçlü şekilde sandıklara gideceğiz, sandıkları savunacağız. Bu hileleri yapanlara da haddini bildireceğiz. Bu hile ve harama karışan, kirli oyuna karışan herkesi de uyarıyoruz. Bakın kimse bu durumun basit bir oyun olduğunu sanmasın. Ben sadece birkaç kent örneğini verdim. Bu biçimde küçük farklarla kazandığımız yerlere binlerce seçmen kaydırıldı. Bir halkın iradesini hileyle gasp etmek en çok iktidara meşruluk sorunu yaratır. Bu açık bir suçtur, halkın iradesine karşı işlenmiş bir suçtur. Bunun hesabı da bir gün sorulur. 

Bugüne kadar itirazlarımızı yaptık ama reddedildi

Değerli halkımız sizlere söylüyorum, deneyebilirsiniz. Diyelim ki Ankara’dan Türkiye’nin herhangi bir ilçesine seçmen olarak kaydınızı yapmak istediğinizde bizzat kendinizin gitmesi ve açık kimliğinizi ibraz etmeniz lazım. Ayrıca o ikamette oturup oturmadığınıza dair de bir fatura götürmeniz lazım. Faturanın sizin adınıza kayıtlı olması lazım. Soruyorum binlerce kişi imza atmadan, nüfusa uğramadan nasıl adresi değişiyor? Hani bunların adında adalet vardı, hani bunlarda vicdan vardı? Bunlar 21 yıldır ülkeyi yönetiyor. Ne hukuk ne adalet ne vicdan olmadığını Kürdistan coğrafyasında yaşayan Kürtler ve ekonomik sorunlar yaşayan Türkiye halkları çok iyi biliyor. Bugüne kadar itirazlarımızı yaptık ve yaptığımız itirazların birçoğu reddedildi ama şaşırmadık. Vatandaşın gelmesine, kimlik göstermesine, fatura ibraz etmesine gerek yokmuş ama sadece AKP’liyse. Başka bir partili ise bu prosedür ayrıntılı bir şekilde hayata geçiriliyor. 

İlçe seçim kurulları, ilçe nüfus müdürleri ve 51 bin sahte seçmen hakkında suç duyurusunda bulunacağız

Sanıyorlar ki yanlarına bırakacağız. Ret kararını veren ilçe seçim kurulu başkanları hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Birçok merkezde seçimi kaybetmemize sebebiyet verebilecek olan bu 51 bin kaçak hayali seçmen hakkında da suç duyurusunda bulunacağız. Yok öyle bedava AKP’cilik yapıp gelip oy kullanmak. İlçe nüfus müdürleri hakkında suç duyurusunda bulunacağız. Bu defa atı alan Üsküdar’ı geçemeyecek. Bu defa herkes yaptığı hilenin hurdanın hesabını verecek. Tüm il ve ilçe örgütlerimize ve vekillerimize çağrımızdır: Hayalet Seçmen Avcıları olarak bize düşen görev her oya sahip çıkmaktır. Halka nefes aldırmayanlara, sandıklarda çalıp çırpanlara güçlü bir cevap vermektir. Hep birlikte mücadele ederek onlar bir çaldıkça bizler iki kazanarak çalmalarının önüne geçecek ve 31 Mart’ta zafer kazanacağız. 

31 Mart’ta zaferin şifresi kent uzlaşısıdır 

31 Mart’ta zaferin şifresi kent uzlaşısıdır. Bizler yerelden demokrasiye, kent uzlaşısından Türkiye uzlaşısına ulaşmak için mücadele ediyoruz. Derdimiz öyle kimin hangi belediyeyi alacağı değildir. Kim bizimle birlikte hareket etmek istiyorsa, demokratik adil bir Türkiye’nin şifresi olan Türkiye uzlaşısına hazır olmalıdır. Bizler güçlü bir demokratik ittifakını, güçlü bir kent uzlaşısını Türkiye uzlaşısıyla taçlandıracağız. Tek çare budur. Bu hileler ve hurdalara, bu faşizm ve zora rağmen onları yenilmeye mahkum edeceğiz. Biz kurucu bir iddia ile seçimlere giriyoruz. Kent uzlaşısı Türkiye uzlaşısı için demokratik bir modeldir. Yerelden demokrasiye, kent uzlaşısından Türkiye uzlaşısına ulaşmanın yoludur. Bir kez daha siz değerli vekillerimize ve halkımıza sesleniyoruz: Bugüne kadar çeşitli sebeplerden dolayı sandığa gelemeyen, kent dışında yaşayan seçmenlerimiz bu hileye karşı bu sefer ne pahasına olursa seçmen olarak bulundukları sandıklara gitmeli ve oy kullanmalıdır. Emin olun; emekçiler, yoksullar, Kürtler, Türkler olarak bizler eğer demokratik ve özgürlükçü bir Türkiye’nin inşasında uzlaşabilirsek ırkçılık, çatışma ve savaş naraları atan ama yolsuzluk, hile ve haramın dışında bir şey yapmayan bu zor zulüm yönetimini sonlandırabiliriz. 

Kaynak : www.istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları