loading
close
SON DAKİKALAR

DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğulları: Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez

DEM Parti Eş Genel Başkanı Hatimoğulları: Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez
Tarih: 25.11.2025 - 12:25
Kategori: Siyaset

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin TBMM Grup Toplantısında, kadınların şiddet gördüğünü, 2025'in son 10 ayında 235 kadının katledildiğini, 247 şüpheli kadın ölümünün gerçekleştiğini söyledi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, "Sürecin bu yeni aşamasında beklentimiz, Komisyonun raporunu bir an önce yazması, yasal ve hukuki düzenlemeler sürecine hızla geçiş yapılması ve bu parlamentonun en tarihi görevlerinden biri olan bu süreci ileriye taşıyabilmesi açısından yasal düzenlemelerin ve hukuki düzenlemelerin acilen yapılmasıdır." dedi.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin TBMM Grup Toplantısında, kadınların şiddet gördüğünü, 2025'in son 10 ayında 235 kadının katledildiğini, 247 şüpheli kadın ölümünün gerçekleştiğini söyledi.

Kelebeklerin yaktığı ışık ve mücadele mirası dünyanın dört bir yanında büyüyor 

Sevgili kadınlar, değerli arkadaşlar, hepiniz hoş geldiniz. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü dolayısıyla her sene olduğu gibi bugün de kadın grubu toplantısı yapıyoruz. Bugün kadınlarla bir arada olmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.

25 Kasım 1965’te Mirabel kardeşler Dominik’te Trujullo diktatörlüğüne karşı özgürlük, eşitlik ve adalet mücadelesi verdikleri için işkence edilerek katledildi. Mirabel kardeşlerden Maria’nın, “Belki bize en yakın şey ölüm, fakat bu beni korkutmuyor. Haklı olan her şey için savaşmaya devam edeceğiz” sözleri belleğimizde ve mücadelemizde yer almaya devam ediyor. Kelebeklerin yaktığı ışık ve mücadele mirası bugün dünyanın dört bir yanında büyüyor. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Gününe hayat veren Mirabel kız kardeşleri bir kez daha saygı ve minnetle anıyorum. Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz sevgili yol arkadaşımız Berivan Kutlu’yu, kadın mücadele tarihinde simgeleşen sosyalist kadınları, Clara Zetkin’i, Rosa Luksemburg’u, Türkiye feminist hareketine büyük emekler veren Şirin Tekeli'yi, Kürt özgürlük mücadelesinden kadınları, Sakineleri, Seveleri, Pakizeleri, Deniz Poyraz'ı ve onların şahsında yitirdiğimiz bütün mücadele arkadaşlarımızı, yoldaşlarımızı saygı ve minnetle anıyorum. Cezaevlerinde siyasi rehine olarak tutulan Figen Yüksekdağ, Leyla Güven, Ayşe Gökkan ve burada adını sayamadığım kadınlara da selamlarımızı yolluyoruz. 

Suriye’de Alevilere dönük devam eden bir soykırım var 

Suriye'de iki gün önce yaşanan Alevi katliamına değinerek sözlerime başlamak istiyorum. Sokakta dolaşan yurttaşlara, insanlara gelişigüzel ateş açıyorlar; evlerini ve dükkanlarını ateşe veriyorlar. 2025'in Mart ayında Suriye'de tarihin en büyük Alevi katliamlarından birisi gerçekleşti. Binlerce Alevi katledildi, kadınlar kaçırıldı. İşkence edildi kadınlara. Köle pazarında satıldı kadınlar. Suriye'de Alevilere dönük olanca hızıyla devam eden bir soykırım var. Aynı şekilde Dürzilere ve Hıristiyanlara dönük de bir katliam gerçekleşiyor. Bizler buna sessiz kalamayız. Hiçbir vicdan, hiçbir yürek buna sessiz kalamaz. DEM Parti olarak; Suriye'de Alevi canlarımızın yaşadıklarını bütün Türkiye ve dünyada gündem yapmaya, bu konuda siyasi, diplomatik ve toplumsal mücadele yürütmeye, yapılması ne gerekiyorsa yapmaya devam edeceğiz. Bu konuda herkesi görev ve sorumluluk almaya davet ediyoruz. Alevi kadınlar yalnız değildir, Alevi canlarımız yalnız değildir. 

Kadına yönelik şiddet münferit değildir 

Bizler ne yazık ki yaşamın her alanında şiddete maruz kalıyoruz. Adı ne olursa olsun bu şiddetin her türüne bizler maruz kalıyoruz. Kadına yönelik şiddet münferit değildir. Erkek-devlet şiddeti kapitalizm ile el ele vererek kendini yeniden üretiyor. İçişleri Bakanı, kadın cinayetlerinin yüzde 25 azaldığını iddia ediyor. Oysa sadece 2025 yılının son 10 ayında 235 kadın katledilmiş, 247 kadın ise şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş. Şüpheli ölümler kadın cinayetlerini aşmış durumda. Çünkü araştırılmıyor, çünkü üstü örtülüyor. Her gün kadınların erkekler tarafından öldürüldüğüne tanıklık ediyoruz. Daha dün Nuran Şimşek boşandığı erkek tarafından katledildi. Üniversite öğrencisi 19 yaşındaki Mizgin Ertekin Ankara'da kaldığı öğrenci yurdunda “düşerek” hayatını kaybetti. Genç kadınlar, öğrenciler yurtlarda korunmuyor. Rojin’den iyi biliyoruz bunu. Bizler, “şüpheli” denilerek üstü örtülmek istenen kadın cinayetlerini çok iyi biliyoruz. İntihara sürüklenen kadınları da sevdiği, yakını olan erkekler tarafından katledilen kadınları da iyi biliyoruz. Gülistan Doku, Rabia Naz, Narin Güran, Rojin Kabaiş… Bunlar delilleri karartılan dosyalardan sadece birkaçı. 

Rojin Kabaiş dosyasında kimler neden korunuyor? 

Rojin Kabaiş'in dosyasında iki DNA örneğine, kan lekelerine rastlanıyor ve bir şüpheli arabadan bahsediliyor. Buna rağmen ne yazık ki bir kadının ölümünün üstü, devlet eliyle deliller karartılmak suretiyle örtülmeye çalışılıyor. Geçtiğimiz günlerde Van 100. Yıl Üniversitesi’ne gittim. Kadın Meclisimiz, TJA ve kadınlarla beraber üniversitede Rojin’in kaybolduğu noktada bir basın açıklaması yapmak istedik. Adeta bütün Van polisi oraya yığıldı. Bizim o noktaya gitmemizi bilerek ve isteyerek engellediler. Buradan soruyorum: Vali, rektör, emniyet, bu olayın üzerini örtmek için neden bu kadar çaba sarf ediyorsunuz? Adalet talep eden öğrencilere, basına, gazetecilere bunun haberini yapmasın diye, eylemini ve etkinliğini yapmasın diye neden bu kadar baskı yapıyorsunuz? Kimler korunuyor ve neden korunuyor? Bu sorunun yanıtı derhal verilmelidir. Rojin’in dosyası derhal aydınlatılmalıdır. Şu bilinsin ki hiçbir kadın cinayetinde, kadına yönelik şiddetin hiçbirinde biz kadınlar susmadık, susmayacağız. Bedeli ne olursa olsun, “Gülistan Doku nerede?” diye sormaya, “Rojin için adalet” demeye devam edeceğiz. Yaşam hakkımız ve özgürlüğümüz için her yerde ve her alanda mücadele, mücadele, mücadele. Başka seçenek yoktur.

İstanbul Sözleşmesine acilen geri dönülmelidir 

Sevgili kadınlar, erkek egemen sistem her alanda kazanımlarımıza saldırmaya devam ediyor. Devlet, kadınları koruyacak mekanizmaları işletmiyor. Bir gecede İstanbul Sözleşmesinden çekildiler. Kadınların en temel yaşam güvencelerinden birisi olan İstanbul Sözleşmesine acilen geri dönülmelidir. 6284 Sayılı Kanun, uzaklaştırma kararları denetlenmiyor ve bu kanun etkin bir biçimde uygulanmıyor. Mahkemeler faillere iyi hal ve tahrik indirimi veriyor. Yargı erkeği koruyan ve cesaretlendiren, kadın cinayetlerinin önünü açan ve teşvik eden kararlar alıyor. Geri çekildiği söylenen 11. Yargı Paketi ve benzeri girişimler ise yıllardır nefret cinayetlerinin, nefret söyleminin ve ayrımcılığın hedefi olan LGBTİ+’ların varoluşuna dönük bir saldırı niteliği taşımaktadır. Bizler buradan bir kez daha diyoruz ki artık yeter, 11.  Yargı Paketini bu haliyle Meclis’e getirmeyin! Nefret suçlarını daha da körüklemeyin! Adaletsiz, nefret suçlarını körükleyen, insan haklarına aykırı olan her türlü yasanın karşısında olduk, olmaya devam edeceğiz. 11. Yargı Paketine muhalefet edeceğimiz bir kez daha bilinsin. 

Her yıl olduğu gibi bu yıl da kadınlar bütçede yok

23 Ekim’den beri Plan ve Bütçe Komisyonunda 2026 yılı bütçesi görüşülüyor. Ne yazık ki her sene olduğu gibi bu yıl da kadınlar bütçede yok. Çünkü iktidar, kadını toplumsal bir özne olarak değil; aile içinde anne, eş, evlat rollerine sıkıştırılmış bir figür olarak görmek ve göstermek istiyor. Bütçedeki dağılım da bunu açıkça gösteriyor. Ailenin korunması ve güçlendirilmesi programına 21,8 milyar TL, kadınların güçlendirilmesi programına ise 8 milyar TL ayrılmış. Kadın kendi başına bir öznedir. Bu böyle bilinmelidir. Kadının adını bakanlıktan silip Aile Bakanlığının bir alt başlığı haline getirilmesini asla kabul etmiyoruz. Bizim açımızdan tek çözüm bağımsız bir kadın bakanlığının kurulmasıdır. 

Kadınların yüzde 24,4’ü kayıt dışı çalışıyor 

Ev içi bakım yükü, çocuk, yaşlı, engelli ve hasta bakımı hala büyük oranda kadınların sırtında. Derler ki kadınlara: "Ne iş yaptın ki bütün gün evde boş oturdun.” Oysa bütün bu bakım yükünü ve emeği harcayan kadınlardır ve kadınların emeği görmezden geliniyor. Kadınların yüzde 24,4'ü kayıt dışı çalışıyor. Tarım işçisi, ev emekçisi, merdiven altı atölyelerde çalışan kadınların büyük bir çoğunluğu sigortasız, güvencesiz. Bakın Dilovası'nda yaşanan iş cinayetine. Üçü çocuk, altı kadın yanarak can verdi. Bu bir iş kazası değil, düpedüz bir iş cinayetidir. Ve bu cinayete göz yumulmuş. Niye biliyor musunuz? Geçen hafta ben oradaydım ve hayatını kaybeden bütün kadınların ailelerini ziyaret ettim. Hem ailelerinden hem de mahallelilerden duyduklarımı sizinle paylaşacağım. Adeta bu çocuklar tabutlarda çalıştırılmış. Yanan parfüm atölyesi, sadece ve sadece paketleme için ruhsat verilmiş bir atölye ama hem malzemeyi karıştırmayı hem de dolumu o atölyede yapıyorlar. Bu atölyede dışarıya açılan tek pencere dahi yok. Uçucu maddeyle çalışıyorlar ve nefes almak için bir tek pencere dahi yok. Belki bu yangın çıktığında camı kırıp dışarıya atlayacaklardı ama o da yok. Böylesi bir işletme mahalle arasında, evlerin dibinde olmaz. Böylesi bir işletme organize sanayi bölgesinde olmalıyken, ne yazık ki Kocaeli'nde bu ve benzeri çok sayıda işletmeye tanıklık ettik ediyoruz. Buradan yerelden merkeze kadar bütün yetkilileri göreve çağırıyorum. Yeni bir iş cinayetini önlemek için acilen denetimler yapılmalı, önlemler alınmalıdır. Buradan aynı zamanda yargıya da sesleniyorum. Bu kez görevinizi hukuka ve hakkaniyete uygun şekilde yapın. Yapın ki daha çok çocuk, daha çok kadın işçi, daha çok yoksul ölmesin. Ben buradan bir kez daha Dilovası’nda yitirdiğimiz bütün kadınları saygıyla anıyorum. 

Çözüm çok net: Eşit işe eşit ücret ödenmeli 

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanının komisyonda, kadınların yoksulluk nedeniyle doğurmadığını söyleyen vekillere, "Mevzu ekonomik değil” diyerek kadın yoksulluğuna dair eleştirileri küçümsemesi, gerçeklerden ne kadar kopuk yaşadıklarını gösteriyor. Bakanı ve mensup olduğu iktidarı kendi politikalarından etkilenen milyonlarca kadınla yüzleşmeye çağırıyorum. 3000 TL burs ve krediyle geçinmeye çalışan genç kadınlarla yüzleşin. Ataması yapılmayan öğretmen kadınlarla, asgari ücrete mahkum edilen işçi kadınlarla, Dilovası'nda tabutlukta çocuk yaşta çalışmak zorunda bırakılan işçilerle, kirasını ödeyemeyen yaşlı kadınlarla, engelli aylığıyla geçinemeyen kadınlarla yüzleşin. Sayın Bakan ve mensubu olduğu iktidar, yapar mısınız bunu? Hiç sanmıyorum. Oysa çözüm çok açık, çok net: Eşit işe eşit ücret politikaları uygulanmalı. Kadın istihdamını artıracak kontenjanlar oluşturulmalı. Ücretsiz meslek edindirme programları oluşturulmalı ve yaygınlaştırılmalı. Çocuk, yaşlı ve engelli bakım hizmetleri kamusal ve ücretsiz olmalı. Güvencesiz tüm işlere müdahale edilmeli. Göçmen ve yaşlı kadınlara özel güvence sağlanmalı. Kadın girişimciler için vergi muafiyeti ve hibeler artırılmalı. 

Ekmek ve barış için dört koldan Ankara’ya yürüyeceğiz 

Ama ne yazık ki mevcut iktidar bunlara yanaşmıyor. DEM Parti olarak, tüm bu başlıklarla ilgili bütçe komisyon görüşmelerinde önergeler sunduk. Kadın ve genç girişimcilere hibe desteği, ev emekçisi kadınların sigorta kapsamına alınması, cinsel şiddet kriz merkezlerinin kurulması, yardım miktarlarının artırılması, bursların asgari ücretin yarısına endekslenmesi, kredi borçlarının silinmesi, KYK yurtlarının artırılması… Sonucu bütün Türkiye yurttaşları ve özellikle siz kadınlar biliyorsunuz. Bizim bütün bu önergelerimiz AKP ve MHP'nin oylarıyla reddedildi ne yazık ki. Onlar istedikleri kadar reddetsinler, biz sonuç alana kadar mücadele edeceğiz. Bakın, ekmek ve barış için kampanyamızı DEM Parti olarak başlatmış durumdayız. 12, 13, 14 Aralık'ta dört koldan Ankara'ya yürüyüşümüzü gerçekleştireceğiz. İşsizliğe, açlığa, yoksulluğa, emek sömürüsüne, savaşa ve çatışmalara karşı yürüyeceğiz. Bu yürüyüşü kadınların da güçlü bir şekilde sahipleneceğine inanıyorum. Emekle kazanacağız, mücadeleyle kazanacağız, direne direne kazanacağız!

Kayyım, eşbaşkanlık ve eşit temsiliyete ağır bir müdahaledir 

Değerli Türkiye yurttaşları, sevgili kadınlar, 27 Kasım'da kent uzlaşısının davası görülecek. Kent uzlaşısına dönük operasyonlar ve tutuklamalar demokrasiye müdahaledir. Kent uzlaşısını hedef alan siyasallaşmış yargıyı asla kabul etmiyoruz. 27 Kasım'da gerçekleşecek davada belediye yöneticilerinin yanında olacağız ve kent uzlaşısı yargılanamaz diyeceğiz. Barışı toplumsallaştırmak istiyorsak arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Yerel yönetimlere en büyük antidemokratik müdahale kayyım rejimindedir ve hala devam ediyor. Erkek-devletin gasp ettiği belediyelere atanan kayyımlar, ilk olarak kadın kurumlarını kapatıyor, kadınların şiddet ve ihtiyaç durumlarında başvuracağı mekanizmaları ortadan kaldırıyor. Kayyım, eşbaşkanlık ve eşit temsiliyete ağır bir müdahaledir. Merkezi iktidar kadınları görmezden gelse de DEM Parti belediyelerimizin bulunduğu tüm kentler birer kadın kentidir. Eşbaşkanlık sistemi sayesinde kadın aklıyla, kadın bakış açısıyla, kadın emeğiyle yönetilen yerel yönetimlerimiz kadınları, kentin öznesi ve karar vericisi olarak görüyor.

Kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez 

24 Kasım'da ilan ettiğimiz “Sözümüz Var, Şiddeti Durduracağız” kampanyası kapsamında 45 belediyemiz, Toplumsal Cinsiyete Dayalı Şiddetle Mücadele Tutum Belgesi imzalamıştır. Belediyelerimiz kadın eşitlik komisyonları kurdu, şiddet ve yoksulluk haritalarını çıkardı. Kadın dayanışma merkezleri ve çok dilli Alo Şiddet hatlarını aktif hale getirdiler. Bugün itibarıyla belediyelerimiz 25 kadın dayanışma merkezi, 41 kadın yaşam merkezi, 28 dinlenme merkezi açtı. Yüzlerce kadına psikolojik ve hukuki destek sağlandı. Kadın kent bostanları, giyim bankaları, kadın emek pazarları kuruldu. Beş kadın festivali gerçekleştirildi. Kadın özgürlükçü belediyeciliğimiz bu ülkenin bütün kentlerine örnek olabilir. Çünkü biz biliyoruz ki kadın özgürleşmeden toplum özgürleşemez. Belediye kadın eşbaşkanlarımızı, kadın belediye meclis ve il genel meclis üyelerimizi, kadın kurumlarının emektarı arkadaşlarımızı yürekten kutluyorum. Kadın çalışmalarını çok daha fazla büyüteceğinize inanıyorum. Emeğinize, yüreğinize sağlık. Bu örnek çalışmaları artırarak bütün Türkiye'ye örnek olmaya devam edeceğiz.

Barış sürecinin doğrudan öznesiyiz 

Türkiye çok ama çok önemli bir süreçten geçiyor. Barış ve Demokratik Toplum Süreci ile çatışmaların durmuş olması son derece kıymetlidir. Bölge kaynıyor. Bitmeyen savaş ve çatışmaların en ağır bedelini kadınlar ödüyor. Savaşta ilk hedef olan kadınlardır, kadın bedenidir. İlk kısılan ses kadınların sesidir. Göç yollarında kaybolan kadınların dramı, insan tacirlerinin eline düşen genç kadınların trajedisi, savaşın kadınlara nasıl bir yıkım getirdiğinin acı gerçeklerini gösteriyor. Biz kadınlar Türkiye'nin bu trajediden kurtulması için, bölgenin bu trajediden kurtulması için barışa dört elle sarılıyoruz. Bizler barış sürecinde yalnızca izleyici değil, doğrudan özneyiz. Barış, erkek egemen bir siyasetle değil; kadın özgürlükçü siyasal ve toplumsal bir dille, bilinçle inşa edilir. Barışa İhtiyacım Var İnisiyatifi, Kadın Özgürlük Meclisi ve DEM Parti Kadın Meclisi tam da bu hattın en somut taşıyıcılarıdır. Barış masasında eşit temsili, karar mekanizmalarında etkin rol almayı vazgeçilmez olarak görüyoruz. 

Bu toprakların karanlığını kadınların cesaretiyle bizler dağıtacağız 

Bugün buradan güçlü bir iradeyle sesleniyoruz: Bu ülkenin barışını biz kadınlar kendi ellerimizle kuracağız. Bu toprakların karanlığını kadınların cesaretiyle bizler dağıtacağız. Yaşamı, demokratik geleceği, eşitliği biz kadınlar inşa edeceğiz. Çünkü her zaman söylediğimiz gibi kadın yaşamdır, yaşam kadındır. Ve Nezahat ananın dediği gibi, artık evlatlarımızı değil silahları gömme zamanıdır. Barış bizim elimizle gelecek.  Kadına yönelik şiddeti konuştuğumuz bir gündemde bir kez daha söz veriyoruz. Şiddetsiz bir dünyayı, şiddetsiz bir toplumu hep beraber inşa edeceğiz. Barışa sonuna kadar sahip çıkacağız.

İmralı ziyareti, barış ve kardeşlik kapısını aralayan tarihi bir adımdır 

Herkesin merakla izlediği bir gündem var. Sonucunu da herkesin merakla beklediğini biliyoruz. Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu İmralı’da Sayın Öcalan ile çok önemli bir görüşme gerçekleştirdi. Partimiz adına bu heyette Gülistan Kılıç Koçyiğit vekilimiz yer aldı. Bu heyette yer alanlara ve komisyona bir kez daha teşekkür ediyoruz. Bu görüşme, Türkiye'nin barış ve demokrasi sürecine odaklanan yapıcı, kapsayıcı, umut verici bir niteliğe sahip olmuştur. Bu görüşme, Türkiye'nin uzun süredir beklediği barış ve kardeşlik kapısını aralayan tarihi bir adım oldu. Bu görüşme, sadece bir dinleme ve temas olarak kalmamalı; halkların ortak geleceğini şekillendirecek bir diyalog köprüsüne dönüşmelidir. 

Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde dün itibarıyla tarihi bir adım atılmış oldu

Görüşmenin içeriğine dair şüphesiz Meclis Başkanı ve komisyon gerekli paylaşımları yapacaktır. Ancak Sayın Öcalan’ın Türk-Kürt ittifakının ve bütün halkların ortak yaşam zemininin güçlenmesi için, çatışmasızlığın kalıcılaşabilmesi için, demokratik çözüm iradesinin bir kez daha net bir biçimde ortaya konması için bir tavır sergilediğini biliyoruz. Bundan hiç şüphemiz yok. Komisyonun Sayın Öcalan'la gerçekleştirdiği görüşmede Suriye sorununun çözümüne ışık tutacak önemli değerlendirmeler yapılmıştır. Kuzey ve Doğu Suriye özelinde ve Suriye'nin bütünü açısından çözüm sürecinin anahtarı olabilecek bir perspektifi ortaya koymuştur. Barışın sağlanması ve komisyonun hukuki ve siyasi düzenlemeler konusundaki çalışmalarını destekleyecek mahiyette değerlendirmeler yapmıştır. Barış ve Demokratik Toplum Sürecinde dün itibarıyla tarihi bir adım atılmış oldu. Türkiye halklarının geleceği için bu sürecin başarıya ulaşması şarttır. Başarıya ulaşmasının yolu da iktidar ve muhalefetin süreci tam, açık ve cesurca sahiplenmesiyle; barışın daha çok toplumsallaşması için çalışmasıyla mümkündür. 

Sayın Öcalan’la görüşmenin 86 milyona zarar değil yarar sağladığı görülecektir 

Komisyonda temsili bulunan bütün partilerin İmralı'ya giden heyette yer almasını elbette çok ister verdik ama olmadı. Bu konuda eleştirel değerlendirmelerimizi yaptık. Komisyonun Sayın Öcalan'la görüşmesinin 86 milyona zarar değil yarar sağladığı görülecektir. Bir kez daha belirtiyoruz ki Kürt meselesi bir seçim meselesi değildir. Kürt deyince sandık, barış deyince oy sayım çizelgesi hayal etmek siyaset değil siyasetsizliktir. Kürt halkına da büyük haksızlıktır. Kürt meselesi hiçbir siyasi partinin kendi penceresinden araçsallaştırabileceği konjonktürel bir mesele değildir. Tarihsel bir meseledir. Türkiye'de demokrasinin önündeki temel engellerden biridir ve çözülmelidir. Türkiye'nin ve bölgenin barışa ihtiyacı var değerli arkadaşlar. Herkes bu perspektiften bakabilmeli ve ona göre bir pratik ortaya koyabilmelidir. 

Barış bir tarafın çabasıyla değil hepimizin ortak iradesiyle gerçekleşebilir 

DEM Parti olarak bu süreçte üzerimize düşen görev ve sorumluluğun farkındayız. Ancak iktidar, muhalefet ve devletin de sorumluluğu büyüktür. Bu yolun ilerleyebilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin hızla hayata geçirilmesi şarttır. Barış bir tarafın çabasıyla değil hepimizin ortak iradesiyle gerçekleşebilir. Sürecin bu yeni aşamasında beklentimiz komisyonun raporunu bir an önce yazması, yasal ve hukuki düzenlemeler sürecine hızla geçiş yapılmasıdır. Bu parlamentonun en tarihi görevlerinden biri, bu süreci ileriye taşıyabilmek açısından yasal düzenlemelerin ve hukuki düzenlemelerin acilen yapılmasıdır. Bizim barışa ihtiyacımız var, bölgenin barışa ihtiyacı var. Kadınlar barış için mücadele ediyor. Şu bilinsin ki bütün engellere rağmen, bardağın çoğu zaman dolu tarafından bakarak, sürecin tıkanmasına izin vermeyerek ve onu ileriye taşıyarak bizler barışı Türkiye ve Ortadoğu kadınlarına hep beraber armağan edeceğiz. Bu da buradan sözümüz olsun.

Dünyanın dört bir yanında kadınlar erkek egemen iktidarlara karşı direnişi kuşanıyor 

Bugün dünyanın dört bir yanında kadınlar talana, sömürüye, baskıya, şiddete, erkek egemen iktidarlara karşı direnişi kuşanıyor. İran'da Mahsa Amini'nin saçının teli direnişin simgesi oldu. Şili’de kadınlar tecavüzlere karşı mücadelede tarih yazdılar. Amerika Birleşik Devletleri'nde kürtaj yasağına karşı mücadele devam ediyor. Afganistan'da kadınlar baskılara rağmen burkasıyla, çadoruyla, hijap ve çarşafıyla, en önemlisi de dışarıya açılan tek pencere olan bir çift gözüyle, ruhuyla mücadeleyi sürdürüyor. Sudan'da kadınlar özgürlük için alanlarda, meydanda. Rojavalı kadınlar, kadın mücadele tarihine eşsiz bir deneyim armağan ettiler. Dünyada her yerde kadın olmak zor ama Ortadoğu'da kadın olmak çok daha zor. Feodalizmin ve siyasal İslam'ın topluma, aileye, devlete yoğun bir şekilde sirayet ettiğini biliyoruz. Böylesi bir bölgede Rojava kadın deneyiminin çıkışı muazzam bir başarıdır, muazzam bir umuttur. Bölge ve dünya için muazzam bir modeldir. Bize ve bütün dünya kadınlarına bu deneyimi armağan eden, direnen Rojavalı kadınlara binlerce kez selam olsun! Selam olsun direnen bütün kadınlara!

Kadınlar olarak dönüştürecek ve değiştirecek gücümüz var 

Biz kadınlar erkek şiddetine karşı bedenimizi, yoksulluğa ve sömürüye karşı emeğimizi, inkar ve asimilasyona karşı kimliğimizi, ayrımcılığa karşı inancımızı, ırkçılığa karşı dilimizi, eko-kırıma karşı yaşam alanlarımızı, nefrete karşı varlığımızı, saldırılara karşı tüm tarihsel kazanımlarımızı savunduk, savunmaya devam edeceğiz. Heyecanımızla, kahkahalarımızla, neşemizle, isyanımızla, varlığından güç aldığımız dostlarımızla bugün meydanlarda olacağız. Geliyoruz, çünkü korkmuyoruz. Yürüyoruz, çünkü geceler de bizim, sokaklar da. Haykırıyoruz, çünkü dönüştürecek ve değiştirecek gücümüz var. 25 Kasım Kadın Gece Yürüyüşlerinde Türkiye'deki bütün kentlerde kadınları yürüyüşe davet ediyorum. Bu yürüyüşte hep birlikte olalım. Biz kadınlar şiddete, sömürüye, antidemokratik uygulamalara, eşitsizliğe, özgürlüklerimizi kısıtlayanlara karşı; fetvalarla kaç yaşında evleneceğimize, ne giyineceğimize, mini eteğimize, başörtümüze karışanlara karşı bugün alanlardayız, meydanlardayız. Vardık, varız, var olacağız! Jin, jiyan, azadi! 

 

Kaynak : istanbulgercegi.com

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları