loading
close
SON DAKİKALAR

Edip Akbayram: Türkiye’nin tüm siyasi hayatında bu kadar baskıcı bir yönetimi hiç görmedim

Edip Akbayram: Türkiye’nin tüm siyasi hayatında bu kadar baskıcı bir yönetimi hiç görmedim
Tarih: 10.11.2018 - 10:39
Kategori: Kültür & Sanat

Sanatçı Edip Akbayram, Cumhurbaşkanlığı'ndan bir görev teklif edilmesi halinde kabul etmeyeceğini söyledi.

Posta'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuşan Edip Akbayram, "Politikacının yaşamının ölçüsünü bilmesi lazım. O koltuk kimseye baki değildir, Türkiye’nin tüm siyasi hayatında bu kadar baskıcı bir yönetimi hiç görmedim" dedi. 

Edip Akbayram'ın Posta'ya verdiği röportaj şöyle:

Maşallah hiç hızınız düşmüyor. Hep sahnedesiniz.

Valla enerjim iyi, hayat güzel gidiyor. Şu sıralar daha da güzelleşti. 70 yaşına gelirken torunum oldu, ikinci baharda gibi hissediyorum. Hep duyardık, “Evlat fıstık, ama torun fıstığın içi” diye. Hakikaten öyle. Torunumla büyük bir aşk yaşıyorum. İsmi Lavin. Onunla vakit geçirmek inanılmaz keyifli. Diğer yandan konserlerimiz hep devam ediyor.

Dedelik gençleştirmiş sizi…

Üreten sanatçı her zaman gençtir. Yani yaş 69’a geldi ama yüreğim 20 yaşında. Lavin de bana büyük bir enerji veriyor. Resmen 50’lerde gibi hissediyorum. Çok da güleç. Uykudan kalktığında çocuklar huysuz olur ama Lavin’e, “Dedesi onu çok seviyormuş” dediğimde hemen gülüyor. Hatta bu sevgiyi sevenlerimle de paylaşıyorum. Konserlerde dev ekranda sevenlerimle tanıştırıyorum Lavin’i. “Büyük aşkım” diye.

Kızınız Türkü de yeni bir single çıkardı…

Mutluyum. Kızımdaki o yeteneği görmesem buna çok sıcak bakmazdım. Edip Akbayram’ın kızı ille de şarkı söyleyecek diye bir şey yok. Ama Türkü bu işe çok emek verdi. Konservatuar eğitimi gördü. Piyano bölümünde akademisyen. Okuduğu şarkının tonunu bilen bir insan. Okuduğu şarkının tonunu bilmeyen bir sürü insan şarkıcı oluyor bu ülkede. Türkü, piyanonun başına oturduğunda müzisyen olduğunu herkese gösterir. Sesi derseniz bence genetik bir gelişim, bizden almış. Onunla gurur duyuyorum. Single’ın adı da ‘Hiçbiri’. Sözleri Eflatun’a (Platon) ait.

Lavin dışında hayat nasıl gidiyor?

Bu ekonomik sıkıntıda bile konserleriniz dolup taşıyor... Bu muhteşem. Düşünsenize, insanlar işini gücünü bırakıyor, üzerine bir de para verip konserinize geliyor. Bu sevgi beni öldürmez, yıllarca yaşatır. Ha ben 100 kişi de gelse 5 bin kişi gelmiş gibi konserimi yaparım, o ayrı. Ama gerçekten Türkiye’nin bu ekonomik dengesizliğinde bile konserlerim doluyorsa seviliyorum demek ki. Konserlerime gelen beş bin kişinin içinde laikler de muhafazakar da liberaller de milliyetçiler de var.

Neden bu kadar seviliyorsunuz sizce?

50 yıldır yaptığım şarkılara bakın… Hep sevgiden, dostluktan, barıştan ve kardeşlikten söz ettim. Biz demokrasinin içindeyiz. Her renkten, her düşünceden, her partiden insanın birbirine saygı göstermesi gerekir.

Oluyor mu bu?

Olmuyor, bizde dayatmacı bir kültür var. “Benden ol, benim partimden ol, benim gibi düşün” dayatması var. Hayır! Ben senden olmayayım, sen de benden yana olma ama birbirimize saygı duyalım. Ben rakı içiyorsam, benim cehennemime karışmayın. Siz namaz kılıyorsanız da ben sizin cennetinize karışmayayım.

Bu dediğinizin tam tanımı demokrasi mi?

Hem de tam demokrasi. O zaman ortaya demokrasinin resmi çıkmış oluyor. Benim için birinin saçı açıkmış, kapalıymış, içmiş, içmemiş , bunlar önemli değil. Herkesin kendi tercihidir. Ama dayatma olursa demokrasi kurallarının dışına çıkmış olursunuz. Şimdi Türkiye’de maalesef bunu yaşıyoruz. Dünyanın her yerinde konserler verdim. Ama topu topu üç gün sonra dünyanın bütün metropolleri benim için biter.

Başka bir yerde yaşayamaz mısınız?

Tabii ki hayır! Memleketim, İstanbul’um, can ülkem! Bir anım var. Avustralya’da çölde gidiyorduk. Önümüze üzerinde ‘Aborjinler’ yazan bir tabela çıktı. Hediye almak için Aborjin Center’ın önüne geldik eşimle. Bütün dünya ülkelerinin bayrakları, ortada da Türk bayrağı vardı. Tüylerim diken diken oldu birden. Bayrağım tüylerimi diken diken ediyorsa, ben bayrağımın milliyetçisiyim.

Milliyetçi bir yanınız da var demek...

Kendini milliyetçi zanneden çoğu insandan daha çok seviyorum ülkemi. İstesem dünyanın başka bir yerinde de icra ederdim sanatımı. Ama benim sevdam da kavgam da memleketim. Ben hayatım boyunca emekten, işçiden yana oldum. Emeğin ve işçinin en yüce değer olduğunu söyledim. Ve en büyüğü de yaşadığım topluma hiç kötü bir üretim sunmamaya çalıştım.

Son dönemde sanatçıların açıklamaları hayli sert. Siz şimdi bunun dışında bir söylemle, farklı bir pencere açtınız...

Bütün partilerden, sivil toplum örgütlerinden üye teklifi geldi. Ben kimsenin üyesi olmadım, olmam da. Ben bu ülkede yaşayan 80 milyona şarkı söylüyorum. Ve hiçbir zaman da bu 80 milyonun sevgisine ihanet etmedim. Ne korumam oldu ne silah taşıdım. Alevisi, Sünnisi, Lazı, Kürdü, Çerkezi hepsi benim canım, ciğerim. Beni vuracaksa vurur, öpecekse de öper. Ben buyum çünkü. Ayıran bölen her anlayışın karşısındayım. Türbanlı kardeşim de gelip beni öper, sever, başı açık kardeşim de.

Bu kadar sevgiye ve ilgiye rağmen hep mütevazısınız...

Şımarsam Edip Akbayram olamazdım ki! Sadece işimi güzel yapma derdindeyim. Karşılığında az ya da çok kazanayım o da önemli değil. İhtiyacım olanının dışında parayla da işim yok. İstesem bugüne milyonlarım olurdu, hatta uçağım olurdu. Ama ben sevgiyi paraya tercih ettim. Her zaman emekçinin yanında oldum.

‘Aldırma Gönül’ diyorsunuz ya en güzel şarkılarınızdan biri. Peki Türkiye’ye baktığınızda şu sıra neye ‘Aldırma Gönül’ diyorsunuz?

Şu an Türkiye’de aldırmayacağımız hiçbir şey yok. Her şeye aldırmak zorundayız. Ekonomisi, siyaseti, kültürü, sanatı şu anda olması gereken yerde değil. Bir sanatçı hiçbir zaman karamsar bakmaz. İçinde mutlaka ışık olması lazım. Sanatçı toplumuna aydınlığı, ışığı götüren insandır. Ama zaman zaman karamsarlığa da düştüğümüz oluyor. Ama bu toplum koyun değil, ben bunun böyle gitmeyeceğine, ülkemizin çok daha iyi koşullara ulaşacağına inanıyorum.

İktidarın hiç mi iyi bir yanı yok sizce?

Güzel şeyler de yapıyorlar. Köprüler, yollar yapmışlar. Ama bunlar zaten iktidarın görevidir. Köprü olmayan yere köprü yapacaksın tabii. Bu ülkenin kaynakları sizin elinizde. Onun için de eksik olan her şeyi yapmak zorundasınız. Cebinizden çıkmıyor bu para. Herkes vergisini veriyor.

Geçmişte de büyük sıkıntılar çekmişsiniz. Şimdi de benzer şeyler yaşamaktan korkuyor musunuz?

Asla. Ben inandığım doğruları söylüyorum, yanlış bir şey söylemiyorum ki. Gördüklerimi özetliyorum size. Geçmişte beş yıl bana kimse iş vermedi. 12 Eylül olmuş, ev kiram birikmiş, kimse iş vermiyor. Üç ayda bir karımın bileziğini satıyordum. Oğlum Ozan’a ayakkabı alamıyordum. Bu arada “Arabesk plak yap” diyorlardı bana ama eşimle birlikte hiç teslim olmadık. “Her kışın bir baharı var” dedik. Düşünün, çocuğuna ayakkabı alamayan bir babaya iki daire teklif edildi, ama kabul etmedim. Çünkü ben arabesk değilim. Beni kimse satın alamaz.

Sanat size ne kazandırdı?

Kimseye muhtaç değilim. Çocuklarımın yaşam garantilerini yaptım. Bundan sonrası da bana yeter. Yani İstanbul sizin olsa ne olacak? Yiyeceğiniz yine iki tabak.

Dünden bugüne baktığınızda nasıl bir ülke görüyorsunuz?

Darbeler, tutuklanmalar, gözaltılar, beş yıl çalışma yasağı... 69 yaşındayım. Neler gördüm... Ama hep aynı Edip Akbayram’dım. Politikacının yaşamının ölçüsünü bilmesi lazım. O koltuk kimseye baki değildir, Türkiye’nin tüm siyasi hayatında bu kadar baskıcı bir yönetimi hiç görmedim. Şimdi bu ülkenin tüm yetkilerini bana verseler, önce emekçiye giderim. “Aldığın maaş sana 1 ay yetiyor mu? Sosyalleşebiliyor musun? Bir restorana gidebiliyor musun?” diye sorarım. Doymuş insan, mutlu bir insan miting yapar mı? Karısını öldürür mü?

Cumhurbaşkanlığı, Kültür ve Sanat Politikaları Kurulu atamaları yaptı. Kurul içerisinde sanatçılar da var. Size böyle bir teklifle gelinse kabul eder miydiniz?

Asla. Benim onlarla tek farkım şudur. Onlar sarayın içindedir, ben dışındayım. Sarayın dışındaysam, ben bu toplumun içindeyim. Kabul etmem. Bugüne kadar gelen hiçbir teklifi de etmedim zaten…

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları