loading
close
SON DAKİKALAR

Esra Özakça: Toprağın altına girse bile eşimin yanında olmaya devam edeceğim

Esra Özakça: Toprağın altına girse bile eşimin yanında olmaya devam edeceğim
Tarih: 12.07.2017 - 11:23
Kategori: Söyleşi

Esra Özakça, eşi Semih Özakça için, ''Yüzde bir milyon haklı bu adam! 'Haksız yere işten atıldık, bize işimizi geri verin!' diyor. Ve bunu, sadece kendisi için değil, haksızlığa uğrayan herkes için yapıyor. Bence müthiş onurlu bir şey yapıyor'' dedi.

Hürriyet'ten Ayşe Arman, KHK ile ihraç edildiği işine dönebilmek için 126 gündür açlık grevi yapan ve 23 Mayıs'tan beri tutuklu bulunan eğitimci Semih Özakça'nın kendisi de açlık grevi yapan eşi Esra Özakça ile konuştu.

Esra Özakça, eşi Semih Özakça için, ''Yüzde bir milyon haklı bu adam! 'Haksız yere işten atıldık, bize işimizi geri verin!' diyor. Ve bunu, sadece kendisi için değil, haksızlığa uğrayan herkes için yapıyor. Bence müthiş onurlu bir şey yapıyor'' dedi.

Ayşe Arman'ın Esra Özakça ile yaptığı söyleşi şöyle:

Eşin Semih, 126 gündür ölüm orucunda. Sen ne durumdasın? Senin ruh halin nasıl?

- Herkes gibi Nuriye Hoca ve Semih’in sağlığından çok endişeliyim. Elimde değil, korkuyorum. Sonra kendime kızıyorum, endişelenmemeye, aklıma kötü şeyler getirmemeye çalışıyorum. Bu kadar uzun süre açlığın insan bedeni üzerindeki etkileri tam olarak kestirilemediğinden kalbim ağzımda. Beni de gözaltına almışlardı, evvelsi gün serbest bıraktılar. Görüş günümüzdü, koştum cezaevine Semih’in yanına gittim...

Ne yapıyorsun onu görünce? Âşık olduğun adam, 25 kilo zayıflamış durumda, kas sistemi çökmüş durumda... Ağlıyor musun?

- Duygulanıyorum ama ağlamama Semih müsaade etmiyor! O durumdayken bile bana espriler yapıyor. “Ooooo! Bırakmışlar seni! Oysa, kadın hapishanesi bizim binaya yakın. Tüh! Aynı kampusun içinde olacaktık!” diyor, beni güldürüyor...

Kapalı görüş müydü önceki günkü?

- Evet, cam vardı aramızda. Görevliler sonradan dediler ki, kapıya kadar tekerlekli sandalyeyle gelmiş, ben görmeyeyim diye köşede inmiş sandalyeden, bana doğru yürümüş. Tabii yürümesi de epey aksıyor artık. 126 gündür yemek yemeyen bir insanın bütün bedeni, kas sistemi bir şekilde zarar görüyor. Fiziksel olarak çöküş yaşıyor. Ama Semih’in morali Allah’a şükür çok iyi...

Polisler seni niye aldılar?

- Ben de açlık grevindeyim, o gün 45. günümdü, Konur Sokak’taydık, birden bir polis topluluğu belirdi önümüzde, apar topar gözaltına aldılar. Semih’le ilgili Twitter paylaşımlarından dolayı almışlar. “O, benim kocam, iyi günde, kötü günde her zaman yanında olacağım. Tabii ki onu destekleyen tweet’ler atacağım!” dedim. Sonra adliyeye çıkarıldım ve evvelsi gün serbest bıraktılar...

Senin açlık grevi yapmanın sebebi ne? Eşinin neler yaşadığını anlamak mı, yapılanı protesto etmek mi?

- İkisini de içeriyor aslında. Semih açlık grevinin 75. gününde gözaltına alındı. Dosyası bomboştu ve çok haksız bir tutuklamaydı. “Semih ve Nuriye Hoca serbest bırakılana kadar ben de açlık grevinde olacağım!” dedim ve o gün başladım. Hâlâ da devam ediyorum...

Sen kaç kilo verdin?

- Semih başladığında, tutuklanmadan önceki 75 gün açlık grevinde değildim ama o dönem 6-7 kilo kadar vermiştim. Şimdi de 8-9 kilo kadar verdim. Toplam 16 kilo, Semih’inki ise 25 oldu...

O İÇERİDE BEN DIŞARIDA ERİYORUZ

İnsan sevdiği adam içeride erirken ne hisseder?

- O da dışarıda erir! Dışarısı da “dışarısı” olmaz! Ben de onunla içerideyim, o neredeyse ben de oradayım. Semih yemiyor, içmiyor; benim de boğazımdan bir şey geçmiyor. Canımdan bir parçanın erimesini izlemek gerçekten kolay değil. Ama onun kararına iradesine saygı duyuyorum. Asla bir laf etmedim. Annesi dedi, benim annem dedi, akrabalarımız dedi, herkes dedi...

“Bırak!” mı dedi?

- Evet. Nihayetinde hayatı söz konusu, “Evladım vazgeç!” dediler. Ama sonuna kadar haklı olduğu bir şey. Dolayısıyla, ben sadece saygı duyduğumu söyleyebilirim...

İyi de “Şurada yaşayacağımız bir hayat, bırak artık, hayata dön, bana dön!” demiyor musun?

- Hayır, bunu hiç demedim, diyemem. Çünkü bu, ondan başka bir yaşam istemek olur. Onun iradesine, hayat duruşuna, kararlarına saygısızlık olur. İnandığı, uğrunda savaştığı bir şey olmazsa, Semih yaşayamaz. Ve yüzde bir milyon haklı bu adam! “Haksız yere işten atıldık, bize işimizi geri verin!” diyor. Ve bunu, sadece kendisi için değil, haksızlığa uğrayan herkes için yapıyor. Bence müthiş onurlu bir şey yapıyor...

HEM ARKADAŞIM HEM KOCAM HEM SEVGİLİM HER ŞEYİM SEMİH BENİM!

Ne zaman, nasıl tanıştınız?

- Semih benim üniversiteden sınıf arkadaşım. Sinop Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği’nde aynı sınıftaydık. 3. sınıfa kadar birlikte okuduk...

Nasıl bir aşk sizinki?

- Büyük aşk, tarifi yok, o kadar büyük. Savunmamda da söyledim, “Eşimin arkasında durmam sorgulanamaz! Toprağın altına girse bile, onun arkasında ve yanında olmaya devam edeceğim!” Böyle bir aşk...

Hangi özelliğine âşık oldun?

- O kadar çok ki, hangi birini sayayım. Müthiş sevecendir Semih, iyi kalplidir, eşitlikçidir, hakkaniyetlidir, merhametlidir, adaletlidir. İnsandır benim kocam. Dünyanın en güzel gülüşlü adamıdır. Bir bakar insanın yüzüne, güneş açar yüzünüzde. Sakin, sabırlı ve dingindir. Benim tam tersim aslında. İnanılmaz bir şekilde birbirimizi tamamlıyoruz ama. Ben onunla varım, onunla birim. O kadar ortak noktamız var ki. Hem arkadaşım hem kocam hem sevgilim her şeyim Semih benim. Her şeyin temelinde de biz çok iyi iki arkadaşız. Birlikte çok badire atlattık, çok zorluklar çektik...

Neler mesela?

- İkimiz de öğretmeniz. Ama mezun olduk, atanamadık. Memleketlerimize döndük. Ben Aydın’da ücretli öğretmenlik yaptım, o da Eskişehir’de farklı işlerde çalıştı. Sonra askere gitti, ben atandım. Sonra o da atandı. Yine ayrıydık, çünkü başka bir yere atandı. 3 yıl ayrı kaldık ama aşkımız hep devam etti, hiç kopmadık. O süre zarfında toplam 10 gün görüşmüşüzdür...

Nasıl haberleşiyordunuz?

- Biz biraz eski zaman insanları gibiyiz. Nostaljik de bizim durumumuz, mektuplaşıyorduk. Ama tabii, diğer iletişim cihazlarını da kullanıyorduk. Şimdi de mektuplaşıyoruz. Ama son dönemde Semih’in kol kasları izin vermediği için artık yazamıyor...

Askerden gelince o nereye atandı?

O Erzurum’a, ben Mardin’e...

Siz, iki çalıkuşuydunuz...

Evet, ikimiz de sınıf öğretmeniydik. Ben, köy öğretmeniydim. İkimiz de varlıklı olmayan ailelerin çocuğuyuz. Çok çabaladık hayatta. Ne başardıysak gerçekten tırnaklarımızla başardık. Hele Semih’in babası yok, dedesi büyütmüş onu. Çok okuyan, çocukları çok seven, çok iyi bir öğretmendir.

Sonra peki nasıl evlendiniz?

- 19 Mayıs’ta ben onun ziyaretine gitmiştim. Birlikte Ani Harabeleri’ne gittik, orada bana teklif etti. Dünyalar benim oldu! Ona nefessiz bırakacak kadar sıkı sarıldım, ömrümün sonuna kadar da yanında olacağımı, hep sarılacağımı söyledim.

Kaç yaşındaydınız?

- Şu anda 28’iz, o zaman 25’tik...

Peki sonra...

- Evlendik ama biz evliyken de 6 ay ayrı kaldık. Eş durumu ataması bir türlü olamadı. Nihayet kavuştuk derken, bu sefer de memurların, özlük haklarına dayalı değişiklikler başladı. Eğitim sisteminde ani değişiklikler oldu. Biz işimizi iyi yapmaya çalışan genç, idealist öğretmenleriz fakat sürekli zorluklar yaşadık. Sonunda Semih, eş durumuyla Mardin’e geldi, ben köyde öğretmendim, o ilçe merkezinde. Ama sadece bir buçuk sene birlikte kalabildik. Sonra bu olay oldu...


ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları