'İkili hukuk' derken 'ikili ekonomi'ye de selam
Çiğdem Toker: Asgari ücret? Yok. Memur maaşları? Yok. Yardımla geçinen milyonlar? Yok. MESEM projesine mecbur edilen gençler? Yok.
Ama bütçe gerçekleşmeleri istendiği gibi olmayınca, yolsuzluklar ve nepotizm yerine deprem harcamalarını gerekçe göstermek var.

Son dönemlerde, nasıl ki hukuksuz soruşturmalarla yükselen bir ikili hukuk tartışması varsa, benzer bir eğilimi ekonomi açısından da netleştirmek kaçınılmaz hale geldi.
Bakınız, aynı gün aynı ülkede yaşanan gelişmelere:
Bir yanda, üçüncü çeyrek büyüme rakamlarının “iyi gelmesi” ile Türkiye’nin beş yıllık kredi risk priminin (CDS) son 7,5 yılın en düşük seviyesine inmesinin yol açtığı “sevinçli” ortam. Bir yanda asgari ücret müzakerelerine hâkim olan kasvet ve umutsuzluk. Bir yanda çalışana ve emekliye uygun görülen yüzde 11 maaş artış oranı ile diğer yandı Cumhurbaşkanlığı bütçesine yapılan yüzde 26 artış.
Şimşek’in önceliğini oluşturan küresel sermaye aktörleri, Türkiye nüfusunun en az beşte birinin (17 milyon) yardımlarla ayakta kalabildiği gerçeğiyle ilgilenmediği için, meselenin bu can yakıcı kısmı ikincil ekonomik iklim olarak, mücadele etmek zorunda kalan kesimlerin mücadele sahasına dönüşmüş durumda.
2018’deki sistem değişikliği
Makroekonomik gelişmeler bağlamında finansal göstergelerin bu kadar öne çıkması, Türkiye’nin 2018 yılında geçtiği yönetim biçimiyle bağlantılıdır. Hazine ile Maliye işlerinin, sorumluluğunun; aynı kurum çatısı altında ve aynı kişinin yetki ve sorumluluğuna verilmesi, kamu maliyesini ilgilendiren politika araçlarının geri planda kalmasına yol açtı.
Kuvvetler ayrılığı döneminde Hazine Müsteşarlığı, Hazine’den Sorumlu Devlet Bakanlığı, Maliye Bakanlığı görevlerini ayrı kişiler yürütüyordu. Sistem değişikliğiyle müsteşarlıkların lağvedilmesi, Hazine Müsteşarlığı’nı ortadan kaldırdı. Maliye Bakanlığı’nı böldüler. Bir kısmını Hazine ile birleştirdiler. Bütçe kısmını da Cumhurbaşkanlığı çatısı altında daha önce DPT ve Kalkınma Bakanlığı’ndan lağvedile lağvedile gelmiş birimlerle bir araya getirerek Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nı kurdular. Böylece, borçlanma, gelir ve harcama kısımları esaslı değişikliğe uğramış oldu. DPT kökenli bir siyasetçi olan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, genellikle Orta Vadeli Plan dönemleri ile bütçe dönemlerinde kamuoyunda paylaşım yapmayı tercih ediyor. Medya iklimi de önemli ölçüde değiştiği için Şimşek, göstergeler açıklandıkça sosyal medya hesabından açıklama yapıyor. Her biri daha ziyade “dışarıya” dönük mesajlar içeren bir üslupta yazılmış mesajlarda, uygulanan programın ne kadar iyi sonuçlar verdiğine yönelik yorumlar aktarılıyor. Zaman zaman da ihtiyaç oldukça, uluslararası ekonomi kuruluşlarının gereksindiği gelişmeler ile ilgili mesajlar veriliyor.
Asgari ücret? Yok. Memur maaşları? Yok. Yardımla geçinen milyonlar? Yok. MESEM projesine mecbur edilen gençler? Yok. Şimdilerde İBB’yi suçlamakta kullanılan 21/b yolunun seneler önce AKP’nin yönettiği yatırımcı bakanlıklar tarafından açılıp suistimal edilmesi? Yok.
Ama bütçe gerçekleşmeleri istendiği gibi olmayınca, yolsuzluklar ve nepotizm yerine deprem harcamalarını gerekçe göstermek var. Üstelik defalarca.
Peki, yeni açıklanan büyüme rakamlarındaki aslan payının inşaat sektöründe olmasını, bunun da deprem harcamalarından kaynaklanmasına ne demeli peki? O da talihin cilvesi olsun.
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nın bir günlük harcamasının 2624 asgari ücrete karşılık geldiği bir ülkede sadece büyüme rakamlarıyla sevinilemez.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları





